6
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (100)

ÜLKEDE GAYRI MÜSLİMLERİN TASFİYESİ SÜRECİ -5
(6-7 Eylûl.1955 OLAYLARI) :

Okurlarımızın büyük çoğunluğu tarafından bilindiği üzere, Osmanlı yönetimindeki Kıbrıs adası, Rusya’nın sürekli hasmane tavrı karşısında, sözüm ona korumasından yararlanmak üzere İngiltere’ye üs olarak terk edilmişti. I. Dünya Savaşının çıktığı 1914 yılında da, İngiltere Ada’yı doğrudan doğruya kendi dominyonlarına katmıştı. Ada’daki Rum çoğunluk zaman zaman, Yunanistan’a bağlanma için karışıklık çıkarıyor; fakat bu akımlar, gerçekten (II. Dünya Savaşında Alman yayılmasına karşı yararı görüleceği gibi) bir üs olarak çok değerli gördüğü Adayı elden kaçırmamak için bu hareketleri önlüyordu. II. Savaşı’ndan sonra da Rumların “Enosis-Birleşme” dedikleri bağımsızlık mücadelesi sürdü. Siyasî gerginlik 1950 başlarında Türk, Yunan, İngiltere Hükümetleri üçgeninde şiddetlenmişti. Kıbrıs asıllı, Georgios Grivas isimli bir Yunan subayı 1951’de Ada’ya dönerek, daha sonra Kıbrıs Cumhur Başkanlığı yapacak Arşövek-Başpiskapos Makariosla gizli anlaşmalar yaptı. Mart 1953’de bir İhtilâl Konseyi oluşturarak “E.O.K.A” olarak bilinen terör örgütünü kurdu. Adadaki İngiliz Yönetimi polis teşkilâtını, daha çok Kıbrıs’ın uysal Türk halkından kuruyordu. EOKA Nisan.1954’de ilk bombaları patlatarak eyleme geçmiş; Haziran.1955’dan itibaren saldırıları kendi siyasal hak ve güvenliklerinin peşindeki Türklere de yöneltmişti. Anlaşmazlıklar had safhada idi.

Saldırılardan sonra Beyoğlu’nda tahrip edilmiş mallar

1955 yılının 6.Eylûl’ünde radyoda saat. 13 ajansı, “Selanik’te, Atatürk’ün doğduğu eve bomba atıldığı” haberini duyurdu. Ve bu haber, Mithat Perin’in sahibi, Gökşin Sipahioğlu’nun yazı işleri müdürü olduğu ve iktidardaki Demokrat Parti yanlısı “İstanbul Ekspress” isimli gazetenin akşam baskıları ile de radyosu olmayan yurttaşlar için yayınlandı. Günlük tirajı 20.000 civarında olan gazetenin o baskısı 290.000 olmuş; dağıtımı hızla “Kıbrıs Türktür Derneği” üyelerince provokatif sloganlarla gerçekleştirilmeye başlanmıştı. Bu baskıda, anılan derneğin Genel Sekreteri Kamil Önal: “Mukaddesata el uzatanlara bunun çok pahalıya ödetileceği” ihtarını gene kışkırtıcı ifadelerle yapmaktan çekinmemiştir.

Aynı günün akşam saatlerinde çeşitli öğrenci birlikleri ve “Kıbrıs Türktür Derneği” yönlendirmeleri ile Taksim Meydanında tepki gösterisi düzenlendi. Bu gösterinin ardından bir kısım gruplar, Meydan civarı ve İstiklâl caddesinde gayrimüslimlerin işlettikleri dükkanlara taş atıp vitrin ve camlarını indirmeye başladılar. Saldırılar bir anda şiddetlenip; kırıcı ve yıkıcı araçlarla donanmış kalabalıklar Beyoğlu, Kurtuluş, şişli, Nişantaşı gibi gayrimüslimlerin yoğun olarak yerleşik bulundukları zengin semtlerdeki evlere, kiliselere, dükkânlara ve azınlık okullarına yönelmişti. Bu Vandalizm biçimindeki gösteriler, İstanbul’un daha köşe bucak yerlerine de yayıldı. Yuvarlak bir tahminle 100.000 kadar bilinçsiz saldırgan, yağma güdüsünden de hareketlenerek, her semtte 20-30 kişilik provokatör grubun kışkırtması ile İstanbul’un altını üstüne getirmiştir. Türk bayrakları, Atatürk büst ve resimleri taşıyan kalabalıkların grup liderlerinin ellerinde ev ve işyerleri tahrip edilecek gayrimüslimlerin adres listeleri vardı. Bu pogrom’un bilânçosu 4214 konutun, 1004 işyerinin, 73 kilisenin, 1 sinagog’un, 2 manastırın, 26 okulun, 5317 fabrika, otel, birahane gibi tesislerin tahribidir. Tahminen 300-600 arası yaralı, 11 ya da 15 kişinin öldüğü, çok sayıda gayrimüslim kadına tecavüz edildiği, bir papazın da sünnet edildiği söyleniyordu. 7.Eylûl sabahına kadar sürdüğü hâlde ciddî önlem almayan yetkili makamlar, kantarın topuzu kaçınca meydana çıkmışlardı. Harabeye dönen ve mağazalardan, evlerden çıkarılıp caddelere, sokaklara, meydanlara atılan eşya yığınlarından tanınmaz hâle gelen Beyoğlu İlçesinin Kaymakamı Hayrettin Nakipoğlu ceketini çıkarıp kolları sıvayıp, (badel harab-el Basra hesabı-Basra harap oldukdan sonra) yerlerdeki eşyanın yağmasına girişen kalabalıkları engellemek üzere gelen zabıta güçlerinin başında yumruk sallayarak bilek gücünü göstermeye başlamıştı. Zamanlamasını kendisinden istendiği şekilde ayarladığı bu yiğitlik ona önce “İstanbul Emniyet Müdürlüğü”, daha sonra da valilikler, Emniyet Genel Müdürlüğü, milletvekilliği ve bakanlık konumlarını kazandıracaktır.

Olayların başladığında, İstanbul’da olup, gösterileri: “Ne muhteşem bir şahlanış!” diye övgü ile karşılayan Başbakan Menderes Ankara’ya yola çıktığında, pogrom’un denetim altına alınamaması üzerine Sapanca’dan geri çağrıldı; sıkıyönetim ilân edildi. 7.Eylûl’de çeşitli yerlerde yapılan saldırgan olmayan, zararsız gösteriler ise hiç hoşgörü ile karşılanmadı. Öğrencilerin çeşitli okul kampüslerindeki protesto gösterilerine derhâl el konup, gürültülü tezahürata hiç katılmayanlar dahî gözaltına alındı.

Bu olaylarla ilgili olarak Hükümetçe yapılan açıklamalar ( o zaman mutad olduğu üzere) komünist tahrikâtı eseri olduğu için özel mahkemelerin kurulacağı yolunda oldu. Başta Aziz Nesin, komünist olarak fişlenmiş 48 yazar Harbiye Askerî Cezaevinde gözaltına alındılar. Başka illerden gelen bazı yağmacılar, gasp ettikleri mallarla Haydarpaşa istasyonunda yakalandılar.

TBMM’de yargılamanın gecikmesinden ve haksız tutuklamalardan şikâyet eden muhalefet lideri İnönü’ye karşı Başbakan’ın verdiği yanıt çok çocukça oldu. “Paşa, biz bu tahrikâtın komünistlerce yapıldığını Dünyaya yaydık. Senin bu konuşmanı tarih affetmeyecek” demişti. Tüm Dünya basınında yer alan bu olaylarla ilgili olarak ABD “TIME” dergisi Mendres’in “Wise but incapable-Zeki fakat dirayetsiz” lejandlı bir fotoğrafını yayınlamıştı. Yazarlar Aralık ayında tahliye edildiler. Yağmacılar dışındaki izinsiz gösteri yapıp gözaltına alınanlara (adlî sicillere geçmemek üzere) sembolik cezalar hükmedildi. Maddî hasarın tespiti mümkün olmadı. İstanbul Alman Başkonsolosluğunun 54 milyon dolarlık tahmininden 1.milyar TL.lık tahmine kadar çıkanlar oldu. 60 milyon Tl.na yakın tazminat ödedi. Kıbrıs Türktür Derneği kapatıldı.

Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba koyduğu iddialarını reddeden Oktay Engin

O arada, Yunan makamlarınca, Atatürk’ün evine bomba koyduğu iddiası ile 12.Eylûlde Türkiye Selanik Başkonsolosluğu kavası Hasan Uçar, 18.Eylûl’de de Gümülcineli Hukuk öğrencisi Oktay Engin (Türk ajanı olup bombayı taşıdı iddiası ile) tutuklandı. Soruşturma sırasında aleyhine sağlam delil bulunamadığı için Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Settar İlksel aracılığı ile Oktay Engin tahliye edilmiş; serbest kalır kalmaz Türkiye’ye iltica edip, o zamanki İçişleri Bakanı Orhan Öztrak ve Emniyet yetkililerinin himayesinde Siyasal Bilgiler Fakültesinde burslu olarak öğrenimini sürdürmüş, idarecilik mesleğine girmiştir. Fakat, Yunanistan’da, Mehmet Ali Balin adındaki Dışişleri mensubunu diplomatik dokunulmazlıktan yararlanarak Selanik’e götürdüğü bombayı Kavas Hasan Uçar’a verdi iddiası ile gıyabında mahkûmiyet kararı aldı. Muğla, Nevşehir Valilikleri yapan Engin’in, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Daire Başkanlığı görevinde iken 1.Mayıs.1977 faciası sırasında çatısından ateş açılan Sular İdaresinde bulunduğu da söyleniyor. Bomba olayı ile ilgili ithamları gazetelerle (özellikle Yeni Şafak muhabiri Güngörle) yaptığı mülakatlarda kesin olarak reddetmiştir. Öte yandan, zamanın Seferberlik Tetkik Kurulu üyesi olan Sabri Yirmibeşoğlu, Aksiyon dergisine verdiği röportajda: “6-7 Eylül. Bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir örgütlenme idi. Amacına da ulaşıldı” demecini vermiştir.

Bu olaylar, 27.Mayıs.1960 darbesinden sonra Yassıadada kurulan Mahkeme açılan davalardan biri oldu. Asıl provakatörün Demokrat Parti Yönetimi olduğu sabit görüldü; fakat zamanaşımı noktasından dava düştü.

Her ne kadar, Yeni başlayan EOKA terörüne verilen bir yanıt da olsa, bundan hiç sorumlu tutulamayacak azınlığa reva görülen bu korkunç pogrom’un sorumluları (elbette idam değil ama) adaletin verebileceği en ağır cezaya müstahak olmuşlardır. Üstelik bu hareketten salt Rumlar değil, tüm azınlık, hatta dönmeler, Müslüman olmuş Beyaz Ruslar ve en acısı Türkiye’nin itibarı zarar gördü.

6-7.Eylûl’ün 50. Yıldönümünde, 2005 yılında Tarih Vakfının Beyoğlu Elhamra Han’da, olaylar zamanında binbaşı olarak Askerî Yargıçlık yapan rahmetli Fahri Çoker arşivinden istifade ile açtığı anı sergiye yapılan Ülkücü saldırısı, bazı odakların, bu yıkıcı ruhu bastırmayı hâlâ engellediğini gösteriyor.
 

Yayın Tarihi : 13 Ekim 2009 Salı 19:43:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?