19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (103)

SİYONİZM ÖRGÜTLENMESİNE GİDEN YOL:

Çar III. Alexandre’ın Portresi (Nikolai Shilder)

Kendilerine Filistin’in vaad edilmiş ülke olduğu inancı, Yahudilerce bu ülkenin Kudüs kentindeki “Zion” tepesi ile temsil edilir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda ard arda ortaya çıkan Mesih iddiacıları cemaatlerinin, “İsrael Ülkesi” hayâli ile Filistin’e dönme özlemlerini şiddetlendirmişler; fakat XVIII. yüzyılın ikinci yarısında gelişen Haskala (Yahudi Aydınlanması) ve laik Batı kültürünün benimsenmesi bu hevesi, batıl olduğu düşüncesi ile kırmıştı. XIX. yüzyıl başlarında ise, gelişmiş humanizma ile artık baskı kuramayacakları Yahudileri başlarından atmanın çaresini arayan Hrıstiyan çevreler onları bu yola ikna etmeye çalışır oldular. Hattâ, 1799’da Ortadoğu’ya gelen Napoleon, uluslar arası bir kongre toplama kaydı ile Yahudilere Devlet kurma sözünü vermişti. Batı Avrupada Yahudi kurtuluşu (emansipasyon) dönemini anlattık. Fakat, bir önyargı haksızlığı olarak verdiğimiz en önemli örnek Dreyfus davasını naklederken değindiğimiz üzere antisemitizmin kökü kazınmamıştı. Üstelik, XIX. asır ikinci yarısında, dinî güdüler dışında bir de ırkçılık (racisme) kuramlarının geliştirilmesi, Orta Doğu kökenli Yahudilere karşı yeni olumsuz yönelimlere yol açıyordu. Almanya’da büyük opera bestecisi Richard Wagner’in gençliğine rastlayan 1848 Alman devrim hareketlerine karışmış olmasının etkisi ile müziğinde “Alman hamasetini”terennüm edip “Arianizm” (beyaz ırkın üstünlüğü) inancının telkinini yapması iigi çekicidir. Asıl ırkçılığın felsefesini yapan 1853’de yazdığı “Essai sur L’énegalité des Races Humaines-İnsan Irklarının eşitsizliği Üzerine Deneme”si ile Fransız diplomat ve Baron’u Joseph Arthur Gobineau’dur. İngiliz amirali bir baba ile bir Alman annenin oğlu, 1855 doğumlu Houston Steward Chamberlain adındaki siyaset felsefesi yazarı, Wagner hayranlığı ile Almanyaya, bu dev sanatkârın ömrünün büyük kısmını geçirdiği ve ünlü müzik festivallerinin oluşumuna ilham verdiği Bayreuth’a yerleşmiş; Alman uyrukluğu almış; 1927’deki ölümüne kadar ırkçılık üzerine eserler vermişti.

Diğer yandan, Doğu Avrupa’da, Çar I.Nikola’nın günlerini aratmayacak biçimde Yahudi pogromları (Rusça: yıkım, kargaşa) sürüyordu. Bu saldırılar, 1881’de Çar II.Alexandre’ın bir devrimcinin bombası ile öldürülmesi üzerine korkunç bir yaygınlığa ulaştı. Suikastçı Yahudi olmadığı hâlde, komploya Hessia Helfman adında bir kadın yahudinin katıldığı söylentisi bahar ve yaz ayları boyunca, Rusya’da, Ukrayna’da, hattâ Varşova’da 200’den fazla yerleşim merkezinde, fanatik Rus güruhlarının Yahudilere saldırmalarına, mallarını yağmalamalarına yol açtı. Polis, bu saldırılara (Yahudi olmayanların haklarını ihlâl etmedikçe) müdahalede bulunmamıştı. Kiev’deki Avusturya konsolosunun, polisin bu tavrından pogromların, tümüyle yöneticiler tarafından düzenlenip teşvik edildiğinin anlaşıldığı yolundaki gözlemlerini, hükümet otoritelerince, Yahudilerin haksız ve yasadışı ticarî faaliyetleri dolayısıyla sorun yarattıklarından, açıkça şikâyet etmeleri doğruluyordu. Yeni Çar III. Alexandre, babasının meşrutîyet rejimine geçme tasarılarını bir yana atmıştı. Konstantin Pobedonostsev adında seçkin bir hukukçu, fakat, Ortodoks Kilisesinin Kutsal Sinod’unun çok uzun yıllar şef proküratörlüğünü yaptığından bağnaz ve ırkçı tutumdaki danışmanın da desteği ile, çeşitli baskı yöntemleri yanında, (İstanbul’daki Büyük elçilik zamanından beri adı “Yalancı Paşa”ya çıkan) rüşvet düşkünü ve fanatik “Slavofil-Slav militanı” İçişleri Bakanı Nikolai Pavloviç Ignatief’e Yahudi Sorunu”nun çözümü görevini vermişti. Ignatief hazırladığı raporu dibacesine yazdırdığı bir kararnameyi 3.Mayıs.1882’de onaydan geçirtti. “Geçici Hükümler” denilen bu düzenleme Rus Yahudilerinin, eğitim, ticaret, serbest meslek, zenaat vs.tüm toplumsal yaşamını alt üst ediyordu. Kararnamenin uygulaması, Çarın kardeşi Grandük Sergei’in Moskova İli Genel Valisi olması ile en acımasız şekline bürünmüştü. Grandük’ün Moskova’ya atanması onuruna, daha ilk günü çıkarılan bir Çarlık Ukasesi kentteki 20.000 yahudinin sürülmesini öngörüyordu. Toprakları, evleri alınan zavallılar tüm aileleri ile gece yarısı köleler gibi muhafızlar kordonunda tren istasyonlarını götürülerek Sibirya’ya sürüldüler. Amaç, nisbeten varlıklı Yahudilerin ortadan kalkması idi. Daha az sayılarda olsa da aynı uygulamaya, St. Petersburg ve Kharkov Yahudileri de tâbi oldu. Rus Yahudileri büyük bir sefalete yuvarlanmıştı. Üçte biri yaşamını yitirecek, üçde biri ülkeyi terk edecek; geri kalanı ülke içine dağılıp, kimliğini saklayacaktı.

Bu süreç karşısında assimile olmuş yüksek tabakadan Yahudiler içinde de bu yurt edinme idealini dile getirenler oldu. Yahudi asıllı İngiliz Devlet adamı Benjamin Disraeli, 1847’de bu hayâli taşıyan “Tancred” adlı bir roman yazmıştı. Karl Marx’ın yakın dostu Moses Hess 1862’de “Rom und Jerusalem, die Letzte Nationalitatfrage-Roma ve Kudüs, Son Ulusalcılık Sorunu” kitabında; bir Yahudi devletinin kurulmasının hem Yahudiler hem de insanlık için zorunlu olduğunu ileri sürdü. Rusya’daki pogromlar Leo Pinsker’i, Batı Avrupalı Yahudilere de Filistin’e yerleşmek suretiyle “Auto Emanzipation- kendi kurtuluşlarını kendilerinin sağlamasını” tavsiyeye sevketti.

Aydınlanma hareketinden habersiz ve Çarlık Rusya’sının sonu gelmez pogromlarına maruz kalan Doğu Avrupalı Yahudiler de Filistin’e yerleşme olanaklarını aramak için “Hovevei Zion-Siyon’u Sevenler” platformlarını kurdular.

Baron Maurice de Hirsch

Fakat, çok çetin politik sorunlara yol açacağından Rusya’dan kaçan Yahudilerin Osmanlı hakimiyetindeki Filistin’e yerleşimini kabûl ettirme, şimdilik hayâlden öte bir umut değildi. Yerleşim ve geçim sorunları olan Yahudilere ufuk açma daha çok Yeni Dünyaya yönelik göç düzenlemeleri ile çözümleniyordu. Örneğin, Bavaria Kralının bankerliğini yaparak Freiherr von auf Gereuth- Gereuth Baronu ünvanı kazanmış Yahudi bir toprak ağasının oğlu olan Baron Moritz Hirsch (Fr. Maurice Hirsch), uluslararası pek çok ticaret ve bankacılık faaliyetleri yanında, yoksul Yahudileri, başda Arjantin’in pampaları (bereketli tarım toprakları) olmak üzere Güney ve Kuzey Amerika’da uygun bölgeler yerleştirmeyi kendine uğraşı edinmiş ve göçmenleri meslek sahibi yapmak üzere bir eğitim fonu kurmuştu. 1895 Mayısında bir gün, Theodor Herzl adında bir genç adam, Baron Hirsh’i Paris’teki malikânesinde ziyaret eder. Uzun boyu, geniş omuzları, gür Asurî sakalı, delici siyah gözleri ile Hirsch üzerinde etki uyandıran Viyanalı ziyaretçi doğrudan Yahudiler için yaşam alanı sorununa girdi. Hirsch, büyük göçmen kitlelerinin eğitimi ve Arjantine transferi çalışmalarını anlatınca, o sıralarda güncel olan Dreyfus olayının öfkesini taşıyan Herzl yarı istihza, yarı sertlenme ile. “bu milletin dilencilik iliğine mi işledi?” der. Onun seçeneğinin ne olduğunu soran Hirsch’i: “egemen bir Yahudi Devletinin kurulacağı Filistin’e yönelik örgütlü bir göç düzenlenmesini görüşmeye açmak” istiyorum diye yanıtlar. Hirsch bir kaçıkla karşılaştığı kuşkusuna düşer. Yahudi egemenliğinin kurulacağı toprak nasıl elde edilecektir? Yahudilerin yüce dinî meclisi Sanhedrin bile “Vaadedilmiş Toprak” idealine havlu atmıştır. Fakat, söyleşi uzadıkça birbirlerinden hoşlanırlar. Hirsh, muhatabının akıl sağlığının yerinde olduğunu görür. Ulusalcılık ideali aydın Yahudileri de etkilemiştir. Laik fikirli Herzl Filistinde yurt edinmeyi dinî inançla değil, toprak egemenliğinin ulus olmanın gereği olduğu düşüncesi ile savunmaktadır. O da, ertesi yıl vefat edecek olan Hirsch’in bilgi ve fikirlerinden çok yararlandığını ömrü boyunca anlatacaktır.

1860 Budapeşte doğumlu Herzl Viyana Üniversitesinde mükemmel bir öğrenim almış; hukuk doktorası yapmıştı. Fakat kendini yazarlık hayatına verdi. Hirschle mülakatının ertesi yılı “Judenstaat-Yahudi Devleti” adlı kitabını yayınladı. Filistine göç kampanyası için gerekli politik demarşlar ve parasal kaynak temini için Siyonist Kongresi”ni toplamayı aklına koydu. Onun çağrısına, çok kısa sürede coşkulu Rus Yahudi cemaati yanıt vermiştir. Batılı zengin Yahudilerin desteğine gereksinimi daha yaşamsal görülüyordu. Ne var ki, uluslar arası ekonomik düzenlerini kurmuş, tuzları kuru Edmond de Rothchild ve onun bir çok banker meslekdaşları bu çağrıyı geri çevirdiler. Bir süre düş kırıklığı yaşayan Herzl yılmadı; Siyonist Kongreyi yaşama geçirmeye öncelik verdi. 29. Ağustos.1897 tarihinde İsviçre’nin Basel kenti Konser Salonunda Dünyanın her tarafından gelme, Hrıstiyanlar ve ateistlik de dahil her tür inancı ve fikir akımını temsil eden delegelerle ile Kongre toplandı. Delegelerin 80’i Rusya’dan, 5-10 tanesi de Amerika’dan geliyordu. Herzl, kurulan “Siyonist Örgütü”n başkanlığına ittifakla seçildi. Yahudi bayrağı ve ulusal marş (Hatikvah) kabûl edildi. Ulusal dil İbranîceyi canlandırma çalışmaları zaten, çoktan başlamıştı. Geçimini Neue Freie Presse’nin yayın yönetmenliği ile sağlayan Herzl, merkez seçilen Viyana’da örgütün yayın organı olarak “Die Welt” adındaki gazeteyi çıkarmaya başladı. Kongreler 1901’e kadar her yıl, daha sonra iki yılda bir toplandı.

Theodor Herzl

Örgütün amacına uygun olarak, “Zion” tepesinin bulunduğu Filistin’de Yahudi Devletinin kurulması için önce sömürgeci İngilizlere başvuruldu. İngiliz politikacıları bu talebe ancak, Osmanlı Sultanı’nın muhatap alınabileceğini söylediler. Herzl Türkiye ile ilişkileri dostça olan Alman İmparatoru II.Wilhelm’in aracılığı ile 17.Mayıs.1901’de II.Abdülhamid’e müracaat olanağı buldu ve Yahudilerin vaat edilmiş topraklarda yurt edinmesine izin verildiği takdirde, Osmanlının tüm dış borçlarının ödeneceğini bildirdi. Sultan, bu cevval ve yürekli genç adamı takdir ve Mecidiye Nişanı ile taltif etmiş; fakat toprak vermenin Osmanlı tebaası ulusun rızasına bağlı olduğunu söyleyerek, isteğini nazikâne reddetmiş; Herzl’in İstanbul’daki ikameti süresince de peşine hafiyeleri (gizli dedektifleri) takmıştı. Sırtımızdan Düyun-u Umumîye belasını kaldırabilecek olan bu önerinin reddi keyfiyeti, bizim politik mahfillerde polemik konusu oldu ve bir fırsat kaçırıldığından söz edenler de çıktı.

Filistin’in satın alınması girişimi akamete uğrayınca, gene Osmanlı topraklarında ve Mısır’da belli bir nüfuzu olan İngiltere’den 1903’de, Sina Yarımadasında bir Yahudi yerleşim bölgesi kurulmasına izin verilmesi istendi. Önce, İngiliz Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain ile “El Ariş” bölgesi üzerinde prensip anlaşmasına varıldı; fakat Türk ve Mısır muhalefeti aşılamayınca Chamaberlain Herzl’e Uganda sömürgesinden 15.540 km2’lik boş bir alan önerdi. Fakat, artık, Yahudi kitleleri içinde Filistin’e dönüş emeli ağır basıyordu.

Herzl’in, bu mücadele temposuna fazla dayanamayan yüreği 3.Temmuz.1904’de durdu ve hareketin merkezi Viyana’dan Köln’e, daha sonra Berlin’e taşındı.
 

Yayın Tarihi : 29 Ekim 2009 Perşembe 19:42:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?