MISIRIN KENDİSİNİ FİLİSTİN DAVASI BELASINDAN SIYIRARAK TOPRAKLARINI GERİ ALMA ÇABALARI:
![]() |
Muhammed Enver Sedat |
Nasır’ın vefatı üzerine iktidarı ele alan Enver Sedat, genç bir subayken, ülkedeki İngiliz sultasına karşı baş kaldıran, gizli komplolara giren ateşli bir eylemci idi. Kral Faruk’a karşı yapılan darbe’de o da Nasır’ın yanında yer almıştı. Aralık 1918’de doğduğunda “Enver” adı ona, Osmanlıdaki “Özgürlük kahramanı” sayılan Enver Paşa”ya atfen verilmişti. Fakat o Enver Paşa ve Nâsır gibi sonuna kadar gözü kara davranmadı. Coşkulu gençliğin arkasından sürüklediği ağır düş kırıklıkları deneyimi onu olgunlaştırdı; ortaya, artık ideolojilere takılmayıp, tam bir pragmatik kurmay tavrı ile, dış politikada realist bir vaziyet muhakemesi yapan, içde toplumsal barışı ve uzlaşma yöntemini iltizam eden usta bir politikacı çıkardı. Nâsır’ın iç istikrarı sağladığı dönemlerde düzelir gibi iken savaş nedeni ile yeniden altüst olan ekonomik durumun ıslahı için, sosyalizmden tornistan yapıp serbest piyasa ekonomisine dönme, Nasır’ın başladığı İslamî çevrelerle uzlaşma yaklaşımını daha da ileri götürme zorunda kaldı. Nereye kadar gideceği, ne şekil alacağı belli olmamakla birlikde “İslâm’ın yükselişi” dönemine girildiğinin ayrımında idi. O sırada, ülkesinde var olan İslamî akımların arasındaki dengeyi kollayarak bir teyakkuz durumuna girdi.
Sonuçta din arenasında şöyle bir durum ortaya çıktı. Cihadçı iken uzlaşmayı seçen “Müslüman Kardeşler-İhvan” büyük bir hızla ticaret ve finans dünyasına girdiler. İçlerinden pek çok milyarder çıktı. Aşırı dinci Selefîler, sırtı kalın kapitalist sınıfa girmede ikinci sırayı aldılar. Dinî kitap ve kültür ticareti ile iyice palazlandılar. Bağnaz olmakla birlikde inançlarına sadık yoksul kesimin örgütleri “El Cihad El İslamî”, “El Tekfir ve’l Hicra”, “El Cemaa El İslamîye”, dişlerini göstermede ilham aldıkları İran İslam Devrimine kadar boyun büküklüğü içinde kalacaklardır. Bunlara karşı zengin İslamcılar okşayıcı davranma gereğini duyumsamışlardır. Ancak, “faizsiz” İslâmî bankacılık yutturmacası sırasında “El Reyyan Menkûl Değerler” firması gibi batakçı bankerler mütevazı tasarruf sahibi bir kitleyi de mağdur eden skandallar yaratmışlardır.
![]() |
Muammer Kaddafî |
Daha elastikî bir İslamî görüşe sahip olduğu için Dünyanın hemen her yerinde örgütlenme olanağı bulabilmiş “Hizb-üt Tahrir El İslamî” ise, laik bir formasyondan gelme Enver Sedatın Mısırında, aşırı İslamcıların palazlanması nedeni ile pek dikiş tutturamamıştır. Daha önce de değindiğimiz üzere Mısır halkının büyük çoğunluğu, Arapların “Asr-ı Saadet” kabûl ettikleri Hazret-i Muhammed devrine dönmeyi ifade eden “El Usûliye” (Aslına dönüş) dedikleri “kökdendinciliğe” ya da “gelenekçiliğe” bağlı idiler. “El Sahvva El İslamîye-İslâmın Yücelişi” ya da “El Nahvva-Uyanış, Diriliş” (Batının “Aydınlanma” devrimine karşılık geliyor) çağa uyan bir anlayış ve yorumun şampiyonları kâfir nitelemesinden kurtulamıyorlardı. Ülkedeki Sünnî çoğunluk İran İslam devrimini de kuşku ile karşılayacaklardır.
Evet, Sedat, müteyakkız bulunmakla birlikde bütün bu dinsel kaynaşmaları okşar gibi görünüyordu. Pan-Arabizm idealine ise Suriyenin Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne ihanet etmesinden sonra hiç gerçekleşme şansı olmayan bir ütopya olarak havlu atılmıştı. Bu bakımdan, Libyada 1969 yılında bir yüzbaşı iken Kral !.İdris’i bir darbe ile tahtından indirerek Cumhuriyeti getiren genç Kaddafînin ısrarlı Arap Birliğini bu komşu iki ülkenin başlatması önerilerine karşı Sedat nezaketle ayak sürüyerek yanaşmadı. Birden petrol’e kavuşmuş Libyanın zenginliğine karşı toplumsal gelişmişlik düzeyi, halkının büyük bölümünün bağnazlığına rağmen Kavalalı hanedanının çabaları ile Batı kültürü almış geniş bir aydın kesim kazanan, Süveyş Kanalının açılması vesilesi ile Opera sanatı ile tanışmış ilk İslâm ülkesi Mısırın çok gerisinde idi. İlerki yıllarda, Bedevî çadırında karşıladığı Necmeddin Hocamıza (Erbakan) terler döktürecek, ayakları ancak, Irak’ın başına gelenlerden sonra yere basacak, zirzop Kaddafî’den, Sedat daima rezerv durmuştur.
![]() |
Khaim Herzog |
Ne ise, Sedat’ın asıl misyonunun uluslar arası planda huzura kavuşma olduğundan söz ettik. Bu huzurun, 1967 yıl bozgunu ile yitirilen toprakların yani Sina yarımadası ve Gazze Şeridinin geri alındıkdan sonra İsrael ile düşmanlıkdan vazgeçilmesi ile inşa edileceğini, İsrael üzerinde alınacak kısmî bir başarının moralleri düzelterek süreklilik sağlayacağını, bu hamlenin anahtarının da artık, yoldaşlığından bir hayır gelmeyeceğini anladığı Sovyetler Birliği ile ittifakı bozmak, Batıya yanaşmak olduğunu düşünüyordu. Sovyetlerin sağladığı silahların İsraelin elindekilere göre çok yetersiz olduğu iddiası ile, Mısırdaki 20.000 kadar askerî danışman ve teknisyenin ülkeden çekilmelerini istedi.
Burada, 1983-93 yılları arasında Cumhur Başkanlığı yapmış olup İsrael Devleti gelişmesinin hemen her evresinde asker ve hukukçu olarak emeği geçmiş Khaim Herzog’un dikkat çekici anılarını kaydetmede yarar vardır. Herzog’a göre 19.Haziran.1967’de İsrael’in ulusal Birlik Koalisyon Hükûmetince, barış anlaşmaları karşılığında, zaten Mısır’a Sina’yı, Suriye’ye de askerden arındırma kaydı ile Golan Tepelerini iade etme ve Tiran Boğazı üzerinde özel bir düzenleme müzakereleri açma, Ürdün Kralı Hüseyin ile de Doğu sınırı ile keza müzakeelere geçme planı üzerinda oybirliği ile karara varılmış; bu karar, Arap Devletlerine iletilmek üzere ABD Hükûmetine bildirimişti. O arada neler olduğu bilinmiyor ama bu teklif Ekim.1967’de geri çekildi. İzleyen yıllarda da, Süveyş Kanalı üzerindeki pozisyonunu güvenceye almak için işgâl ettiği topraklarda tahkimatlar yapmak için çok para harcamış; İsrael Generali Khaim Bar-Lev adına bir güvenlik hattı inşa etmişti. Sedat, çok muhtemeldir ki; böyle bir çözüm’ü, Mısırlıların onurunu tamir edecek farklı bir formülle gerçekleştirmek üzere bazı demarşlara geçti.
![]() |
Golda Meir |
1971’de, BM aracısı Gunnar Jarring’e, Sina ve Gazze Şeridinden askerlerini çekmesi karşılığında İsraelle bir barış anlaşmasına girmeye hazır olduğunu bildirdi. Ayrıca Suriyenin kaybettiği Golan Tepelerini geri alması için Suriye Başkanı Hafız Esad’ı da ortak harekete çağırdı. Esad, bu hedef için savaşı tek seçenek görüyordu. Enver Sedat’ın BM’ye taşıdığı iddialar, Tarafsız 3. Dünya ülkelerinin çoğunluğu ve Arap Birliği üyeleri gibi, dikkat çekici bir biçimde BM Güvenlik Konseyinin Fransa, İngiltere gibi İsrael yandaşı üyeleri tarafından da destekleniyor ama elbette, o sıralarda Başbakanlığı 6 gün Savaşının galibi Levi Eşkol’dan 1969’da devralmış Bayan Golda Meir’in iktidarda olduğu İsrael tarafından olumlu yanıt alınamıyordu. Bu arada işin içine Rüfaîler girdi; galiba büyük güçlerin tezgâhı ile bir şike savaşa girilmesine karar verildi.
24.Ekim.1972’de, Sedat Silahlı Kuvvetler Yüksek Komuta Kurulu ile yaptığı bir toplantıda, Sovyet desteği olmadan İsraelle savaşa girmeye niyetlendiğini yüksek gizlilik derecesi ile iletmişti. Bir hafta öncesine kadar askerlere açıklanmayacak olan saldırı, Hazret-i Muhammed’in Kureyşliler üzerine kazandığı “Bedr Savaşı” anısına “Bedr (Dolunay) Operasyonu” olarak adlandırılmıştı Sedat’ın “kısmî başarı” tezi askerî alanda uygulanacaktı.
Ortak saldırı çağırılarına Suriye dışındaki Arap ülkelerinden olumlu yanıt gelmedi. 1967 şokunu atlatamamışlardı. Ürdün Kralı Hüseyin 1971 Temmuzunda çıkan Filistin gerillası ayaklanmasında 3000 kadarını temizlemiş, yeni rahata kavuşmuştu. Filistin Direniş merkezleri Lübnan’a ve Suriyeye intikâl etmişti. Lübnan hedef olmakdan korkuyor; sonucu kestiremeyen diğer Arap ülkeleri de yerlerinden kımıldamıyorlardı.
![]() |
Ariel Şaron |
6.Ekim.1973’de Mısır-Suriye koalisyon Ordusunun sürpriz bir saldırı ile Sina –Golan Tepeleri ateş kes hattından geçmeleri ile başlayan savaş Yahudilerin en kutsal günü olan “Yom kippur”a tesadüf ettiğinden “Yom kippur Savaşı” adını almıştır. Başka bir rastlantı ile Müslümanların kutsal ay’ı Ramazan içinde cereyan etmesi bakımından “Ramazan Savaşı” diye de anılan dördüncü Arap-İsrael Savaşı’nın kendilerini habersiz yakaladığını ileri süren ABD’nin “CIA” Direktörü ve Savunma Bakanı Robert Gates’in bu iddiası yukardaki açıklamalarımdan sonra ne kadar inandırıcı gelir bilmiyorum.
İlk iki gün Mısırlılar, gafil avlanan İsrael hatlarını başarılı bir yürüyüşle yararak 10 km. derinliğinde kumluk bir alan işgâl ettiler. Başda ABD, Batılı basın bu iki günlük ilerlemeyi muazzam bir başarı olarak yayınladılar. Gerçekden, barış çabaları içinde olan Golda Meir büyük bir savaş için hazırlıksızdı. Ancak, Mısırlıların müteakıp taarruzu İsraellilerin 260 Mısır tankını tahrip etmesi ile önlendi. Savaşdan birkaç ay sonra iktidarı Bayan Meir’den devralacak olan kurt savaşçı Ariel Şaron çok kayıp veren orduya geri çağrılmış; İsrael kuzey cephesinden yapılan bir mukabil yürüyüşle Süveyş Kanalı üzerinden döşenen dev dubalardan oluşturulan köprü ile İsmailiyenin güneyine kadar gelmişti. Sürekli Mısır Ordusu zaferlerinden bahseden gazetelerin, bir gün bir köşelerinde heyecansız ifadelerle, İsrael ordusunun Kahirenin 80 km. yakınına gelerek yolları ablukaya aldığını, aç kalan Kahire halkına Kızıl Haç Örgütünce helikopterler ve uçaklarla gıda yardımı yapıldığını okumuştuk. Keza, Suriye ordusu da Golan Tepelerinde bir iki günlük bir ilerlemeden sonra, İsrael ordusunca sert şekilde püskürtülmüş; sonuç olarak Arap müttefik güçleri askerî alanda bir sonuç alamamıştı.
![]() |
İsraellilerin Süveyş Kanalına döşediği dubalardan köprü. |
Fakat ilk günlerdeki sürpriz hamlenin ve İsrael kayıplarının faturası Golda Mayer’e çıkarıldı. Sedat’ın, görsel değeri olan cesur çıkışı ona itibar kazandırdı. İlerleyen yıllarda, diplomatik yollardan toprak kayıplarını belirlenen bir takvim içinde telafi edecek; Mısırın; başını dertten derde sokan Arap dünyası liderliğinden feragat karşılığı görece huzura ve ABD’den en fazla parasal yardım alan bir ülke olarak gönence kavuşmasına olanak tanıyan lideri olacaktır.