18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (132)

AFGANİSTANDA TALİBAN TERÖRÜNE YOL AÇAN OLAYLAR DİZİSİ (2):

Dost Muhammed Han

Afganistan’da hâlâ korku yaratan Taliban hareketi konusunda daha açıklayıcı olabilmek için, pek fazla da tanınmayan Afganistan’ın din egemenliği ağırlıklı toplumsal tarihi hakkında biraz daha ayrıntıya girmemiz gerekir sanırım.

İran, Moğol, Türk kökenli hanedanlar gibi değişik istilâcıların elinden geçtikten sonra, Afganistan’da, en son İran egemenliği sırasında, Şah Nadir’in bir ayaklanmada ölümü üzerine, 1747’de ilk kez bağımsız bir devlet kurulabilmiştir. Nadir Şahın, savaşları sırasında gösterdiği yararlıkları sayesinde baş muhafızı olmuş Peştunların Sadozy aşiretinden Ahmed Han Abdalî, bugün de “Taliban”ın BM güçleri tarafından sökülüp atılamadığı muhkem kalesi Kandahar’a giderek Peştun kabilelerini toplamış; oluşturduğu “Loya Jirga” denilen Büyük Meclis’in kararı ile “Ahmed Şah Dürranî” adı ile hükümdar olmuştu (lakâbı “Dürranî” incilerin incisi anlamına gelir). Kısa zamanda sultasını Meşhedden Keşmir ve Delhi’ye, Ceyhun’dan umman Denizine yayarak, ülkesini Osmanlıdan sonra zamanın ikinici büyük İslam İmparatorluğu haline getirdi.

Fakat Devlet düzenine alışık olmayan fanatik halk onun 1773’deki ölümünden sonra aşiret ve sülâle kavgaları ile birbirine girdi. 1809’da Şah olan ve Napoleon’un Rusya ile birleşip Hindistan’ı istilâ planına karşı İngilizlerle anlaşan Şüca, Barakzaî aşiretinden Dost Muhammed tarafından devrilmiş ise de gene İngilizlerin yardımı ile tahtını geri almıştır. İngilizlerin ayrılmasından sonra tekrar denetimi ele geçiren Dost Muhammed 1863’e kadar hüküm sürdü. Oğlu Şîr Ali’nin Emirliği sırasında Ruslarla dostluğa girişmesi 1878-80 arası ikinci bir İngiliz-Afgan savaşına sebebiyet verdi. İngilizler 1871’de Kandahar’ı terk ettiler. Bu arada, geçen bölümde adını andığımız Şeyh Ahmed Serhendî’nin soyundan gelen “Müceddidî” ailesi Hindistan’dan gelip başkent Kabil’e yerleşmişler; Nakşîlik kolunu temsil eden çok nüfuz sahibi bir “Alim-Mevlevî” grubu oluşturmuşlardı.

Abdurrahman Han

Dost Muhammed’in torunu Abdurrahman Han, gene akrabadan olan Şir Ali ile mücadelesinden sonra 1880‘de Emîr oldu. Onun zamanında Afganistan sınırlarını, bir tampon bölge olacak biçimde, Hindistan’da sömürge egemenliği kurmuş İngiltere ile Rusya ortaklaşa belirledilerse de, İngilizlerle dost geçinerek, 20 kadar etnik çatışmada galibiyet alan Abdurahman Han Çağdaş Afganistan’ın kurucusu olmaya hak kazandı. İngiltere Protestanlığı sırasındaki Kral VIII. Henry’nin Başbakanı Thomas Cromwellin, Katolik manastırlarını kapatmasına benzer şekilde, Ulemanın başıboş, denetimsiz şekilde kurduğu ve kendi çıkarlarına kullandığı vakıfları millîleştirdi; özellikle kasaba âlimlerini devlet memuru haline getirdi. Fakat kentsoylu zengin Mevlevî aileleri halk üzerinde etkilerini sürdürmüştür. Taşra uleması ise ücra yerlere dağılarak Dünyadan iyice uzaklaşmaya, kendilerini Ksenonofobya’ya (yabancı düşmanlığı illetine) daha fazla kaptırmaya başladılar.

Abdurrahman’ın oğlu Habibullah Han yönetiminde (1901-19) yavaştan yavaştan Batı teknolojisi ülkeye girmeye başladı. Büyük Savaşa girilmesi için Rusya’nın arka aradan yönlendirdiği tahriklere direnince suikasta kurban gitti. Yerine geçen Emanullah Han, 1919’da İngilizlere karşı 3. Savaşı başlattı. Bir aylık bir savaştan sonra Afganistan dışişlerini İngilizlerden bağımsız yürütme hakkını kazandı. Rusya’daki Bolşevik yönetimi ilk tanıyan ülke oldu. 1923’de “Padişah” unvanını alarak, önce bir Anayasa hazırlığı yaparak, Atatürk hayranlığı ile ülkesini çağdaşlaştırmayı hedefleyen bir seri reformlara girişti. Müceddidî ailesinin arka aradan destek verdiği, Hazret-i Şor Bazar oğulları, Host, Süleymanheyl, Bacay-i Saka gibi bir dizi ayaklanmaya karşı savaşım verdi. Dinci kesimleri de idare etmek için “Panİslamist” görüntü vermeye çalışıyordu. Buna karşın çağdaşlıktan nefret eden, bu ıslahat hareketlerini sindiremeyen genç yobazlar nezdinde itibarı düşen Ulema toparlanmak için ona karşı 1928’de bir “kabileler arası konfederasyon ve ittifak” arayışına girdi. Bu birlik uzun ömürlü olmadı ise de, çıkan iç savaş yeterli yönetim becerisi olmayan Emanullah’ın 1929’da tahttan çekilmesine yetti.

Zahir Şah

Müceddidî ailesinden Nakşî Pir’i Fazıl Ömer’in, işbirliği yaparak kışkırttığı (Murabitun akıdesini benimseyen) Gılzaî kabilesinin himayesi altında tahta geçen Muhammed Nadir Şah, iki yıl içinde onun projesini örnek alan bir Anayasa yaptı. Afganistan Hava Kuvvetlerindeki Sovyet uzmanları geri yollayarak Sovyetlerin nüfuzunu bertaraf etmek istedi. Ulemaya yaranmak için 1932’de kurduğu “Cemaatül Ulema” kurumu ilerde sol eğilimli yönetimlerce etkisizleştirilmiştir. Nadir Şah 1933’de, olasılıkla Sovyet odaklı bir suikasta kurban gitti.

19 yaşındaki oğlu Muhammed Zahir Şah 40 yıl tahtta kalmış; başlangıçta babasının politikasını güden amcası Haşim Han’ın vesayetinde kaldı. 1946 yılındaki Başbakanı Şah Mahmut zamanında ülkeye liberal bir yönetim egemen oldu. 1953’de sağlık nedenleri ile Şah Mahmud’un görevi bıraktı. Yerine gelen Zahir Şah’ın amcazadesi Serdar Muhammed Davud Han’ın ABD’den silah talebinde bulunup reddedilmesi, Afganistan’ın kaderinde bir kırılma noktası oldu. Afgan yöneticilerinin, Sovyetlerle, daha önce de işaret ettiğimiz göbek bağı kuruldu. Sovyetlerin yeni lideri Nikita Kruşçev’in Afganistan’ı kendine bağlama politikası ekonomik ve askerî yardımların akarcasına gelmeye başlamasını sağladı. Gerici akımlarla mücadelede güç kazanıldı. Müceddidî ailesi tutuklandı. Niyeti gizli de olsa, Marksist yapıdaki “Halk Partisinin temeli Nur Muhammed Taraki tarafından bu dönemde atıldı. İlerde Parti içinde “Perçem” (Sancak) adı ile bir hizip kuracak Babrak Karmâl de Partiye katıldı. Gerek Taraki gerekse Hafizullah Amin ve Seyit Muhammed Necibullah gibi Lider çoğunluğu Peştun aydınlarından da olsa solcu akımların çok geniş bir kitlesini Kabil ve Gazne gibi büyük kentlerde oldukça kalabalık Hazaralar, İsmaîlîler, dağlı Tacik kabileleri gibi kendilerini ezilmiş hisseden Şiî grupları ve İran egemenliği zamanında İran Şahı Nadir’in asker ve memur olarak Afganistan’a yerleştirdiği Kızılbaşların soyundan gelenler oluşturuyordu.

Davud Han, ABD etkisindeki komşu Pakistan’la gerginlik; sınır çatışmaları yaşanmaya başlanması; diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve bu gerginliğin yarattığı ekonomik kriz üzerine 1963’de görevinden alındı.

Muhammed Davud Han

O gittikten sonra siyasette daha etkin olan Zahir Şah yeni Baş bakan Muhammed Yusufla birlikte Batılı Devletlerle dost geçinecektir. Hızlı bir liberalleşme dönemi yaşanacaktır. Bir yandan, Mısırdaki din eğitiminden 1958 dönen Dr. Gulam Muhammed Niyazi’nin İlahiyat Fakültesi Dekanı olmasının ardından, El Ezher mezunu Burhanettin Rabbanî, Tavani vb. profesörlerle oluşturduğu grubun, Nakşibendî tarikatının ve Müceddidî ailesinin Pir’i ve Kaid’i (önderi) Sıbgatullah Müceddidî’nin ve 1968’de Gahiz gazetesini kuran Minhacüddin Gahiz gibi okumuş İslamcıların İslamî hareketi, öğrenciler nezdinde daha örgütlü ve bilinçli bir yola sevketme çabalarına tanık oluyoruz. “Cemiyet-i İslamî” (Tahrik-i İslamî ve Nehzat-ı İslamî isimleri ile de anılr) bu çabalar sonucu doğmuştur. Aynı dönemde kurulan “Sazman-ı Cevanan-i Musulman” (Müslüman Gençlik Örgütü) en yobaz öğrencilere yataklık ediyordu. 1965 seçimlerinde Ulema 25 Mevlevî’yi Meclise sokabilmişse de bunlar politikaya hazırlıklı solcuların atak polemikleri karşısında bir varlık gösterememiş; bir tür staj dönemi geçirmişlerdir. İnceliği olmayan İslamî siyasal uyanış işi 1966 Aralığında büyük sokak çatışmalarına kadar vardıracaktır. Nisan.1970’de ise, Babrak Karmâl’in çıkardığı “Perçem” gazetesi Lenin’den Hazret-i Muhammed’e verilen “Dorud Bar” (Esenlik Yağdıran) sıfatı ile söz edince kıyametler koptu. Mevlevîler, İslamcı militanları Pul-i Hiştî Camiinde toplayıp, kâfir komünistler aleyhine tahrik ettiler. Hükümet bu gerici saldırıları bastırarak Pul-i Hiştî Camiini kapattı. İslamcılarla Solcular arasındaki kan davası gürültülü bir biçimde başlamış oldu. “Sazman-ı Cevanan-i Musulman” Sovyetlerin Afganistan’a siyasal müdahalelerine karşı sesini yükseltmeyi; çoğunluğu Şiî Maocu gençlerle çatışmayı sürdürüyordu. Adını daha sonra sıkça duyacağımız Gulbeddin Hikmetyar 1971’deki bir gösteri sırasında çıkan çatışmada Maocu “Hizb-i Şuley-i Cavid (Sonsuz Aydınlık Partisi) adlı örgütten birinin ölümüne karıştığı için tutuklanıp bir süre hapiste kalmıştı.

Davud Han, Solcu subaylar ve Perçem (Sancak Partisi) desteğinde kansız bir darbe ile Temmuz.1973’de kuzeni Kralı devirerek cumhuriyet yönetimi kurdu. Cumhur Başkanı sıfatı ile iktidarı ele aldı. Fakat sürpriz bir politika değişikliği ile giderek Sovyetlerin keyfini kaçıracak şekilde solcu olmayan yöneticilere de görev vermeye; Batı ve İslâm ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmaya başladı. Fakat, o da, 1975’de, Ordu içinde örgütlenmeye girişen Cemal Mina Mevlevî sini idam ettirmek durumunda kalmıştır. Kendi projesi olan 1977 Anayasasının kabulünden sonra kurduğu Hükümet, solcu sempatizanları hariç bir uzlaşma sentezidir.

Nur Muhammed Taraki

Bunun üzerine, Perçem ile Halk Partileri “Afgan Demokratik Halk Partisi” (ADHP) adı altında birleşerek güç birliği yaptılar ve direniş eylemlerine geçtiler. Perçem Partisinden Ali Ekber Heybar’ın öldürülmesi muazzam bir tepki yarattı. 17.Nisan.1978 tarihindeki cenaze törenindeki gösteriler Hafızullah Amin, Babrak karmal ve Nur M. Taraki gibi Parti önderlerinin de içinde bulunduğu tutuklamalara neden oldu. Buna karşı, özellikle Amin’i bir idol gibi gören Ordu mensuplarının gerçekleştirdiği darbede Davud Han ve aile bireylerinin çoğu öldürüldü. 27.Nisan.1978’de, Sovyetler modelinde Marksist Devlet “Afganistan Demokratik Cumhuriyeti” kuruldu. Taraki, Devrim konseyi Başkanlığını, Başbakanlığı, tek parti “ADHP” Genel Sekreterliğini eline aldı; Partinin “Halk” kanadından Amin ile “Perçem” hizibinden Karmal’i Başbakan yardımcılıklarına atadı. Ancak, bu iki kanadın uzlaşmasına yetmedi. Taraki Ordu destekli Hafizullah Amin’e dokunmayarak, Perçem liderlerini (Karmal ve eşi Anehita Ratebzad ile Necibullah’ı) elçi olarak ülke dışına gönderip etkisizleştirme yolunu denedi. Öteki Perçem üyelerinin takibi ve idamı üzerine tekrar çağırılan Karmal dönmedi.

Kadınlara eşitlik, toprak reformu gibi sosyalizmin olmazsa olmaz uygulamalarına karşı gelenekçi halkın direnişi ile başa çıkamayan ve Nuristan’da çıkan isyanı önleyemeyen Taraki’nin bu zaafından yararlanan Amin Mart.1979’da Başbakan oldu. Taraki Cumhur Başkanı olarak kaldı. Daha önceden Sovyetlerle sıkı işbirliği içinde olan Amin ayaklanmalara karşı onların askerî gücünden yardım almak istemiştir. Fakat, Peştun ulusalcılığını tahrik gibi tutarsızlıkları Sovyet liderlerini de huylandırmış; bazı söylentilere göre bu husus, 20.Mart.1979’da “Bağlantısızlar Konferansı”na katılmak üzere Küba’ya gitmekte olan Taraki’ye Moskova uğrağında Komünist Parti Birinci Sekreteri, Sovyetler lideri Brejnev ve Başbakan Kosigin tarafından nakledilmiş; Afganistan’a askerî yardımın da hayır getirmeyeceğine de işaret edilmiştir. Buna rağmen, Taraki önemli miktarda silah, helikopter, teknisyen görünümünde Kabil Hava Alanını savunacak paraşütçüler, 500 askerî danışman üzerinde müzakere yapmış.

Taraki ile Amin arasındaki güven bunalımı çıkan bir çatışmada Taraki’nin öldürülmesine kadar gitti. Bu kez Pakistan ve ABD’nin desteğini arayan Amin 24.Aralık.1979 gecesi Sovyet askerî güçlerinin Afganistan’ı işgâli sırasında öldürüldü. Babrak Karmal’ın Devrim Konseyi Başkanlığı, Başbakanlık, ADHP Birinci Sekreterliği makamlarına getirilmesi ile Afganistan’ın bitmek bilmeyen kanlı dönemi başladı.

Yayın Tarihi : 4 Nisan 2010 Pazar 18:37:42


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?