18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (137)

YENİ DÜNYA DÜZENİNDE İSLAMCILARIN TERÖRÜ- 2- KURAMSAL ÖNGÖRÜ UYGARLIKLAR ÇATIŞMASININ İLK RAVNDU; 1.KÖRFEZ SAVAŞI:

Şeyh Mubarek El-Sabah

“Körfez Savaşı” diye anılan, Irak’ın 28 Devletin askerî koalisyonu ile çatışmasıdır. Bu savaşı tetikleyen aslında gene büyük savaşların ana güdüsü “enerji kaynakları üzerindeki egemenliğin paylaşılamamasıdır. 2.Ağustos.1990’da Kuveyt’i işgâl eden Iraka karşı ABD nderliğindeki koalison güçleri içinde Müslüman devletler de bulunuyor ise bu kapışma “Uygarlıklar Çatışması” adı verilen İslam Dünyası ile Hrıstian Batı arasındaki geniş çaplı çekişmenin ve Dünya yüzünde çok büyük ses getiren İsiamcı terörün üvertürü olmuştur.

Arabistan Yarımadasının Kuzeydoğusunda Pers Körfezine açıldığı için adı, “su kenarında inşa edilmiş kale” demek olan “kût”dan türemiş Kuveyt, El-Sabah Hanedanı yönetiminde bir Osmanlı vilayeti iken, 1899’da, dışişleri sorumluluğunu, bir “protektora” anlaşması ile stratejik önemini takdir eden Britanya’ya bırakmıştı. 1913’de Osmanlı Devleti ve Britanya arasındaki bir konvansiyonla Kuveyt’in Emîr (ya da “Şeyh”) Mübarek el-Sabah’ın yönetiminde özerkliği iki Devletçe kabûl edilmişti. .Dünya Savaşı sonunda Osmanlıdan ayrılan Arap ellerinin İtilaf Devletleri tarafından, kendi ekonomik çıkarları parelelinde yapay biçimde bölünerek haritalanması, 1932 ylında, Irak’ın bağımsızlığını kazanır kazanmaz Kuveyt’in kendi toprağı olduğunu iddia etmesi ile güçlü bir tepki konusu olmuş; fakat, 1930’da Kuveytte muazzam bir petrol rezervi olduğunu keşfeden Britanya bu iddiaya Irakla, daha önceden protektorasına aldığı 20.000 km. karelik alanı olan Kuveyt arasında sınır çekmekle yanıt vermiş; Pers Körfezindeki egemenliği üzerinde Irak’ın ilerde tehdit oluşturmasını engellemek istemişti. Irak bu sınırı ve Kuveyt Devletini 1963 yılına kadar tanımamıştır. Ard arda keşfedilen ve Dünya rezervlerinin %20’si gibi emsalsiz zenginlikdeki petrol yatakları sebebiyle el üstünde tutulan bu minik ülkenin tam bağımsızlığı Birleşik Krallık ve Kuveyt Emîr’i Abdullah III.El Salim el-Sabah arasında teati edilen notlarla 19.Haziran.1961’de tanındı. Irak’da 1958’de Krallığı devirmiş olan General Abdülkerim Kasım Hükûmeti 1961 Temmuzunda Kuveyt’i ilhak ettiğini ilân etti ise de Britanyanın baskısı ve BM’nin de bu küçük ükeyi tanıması karşısında geri adım attı.

Saddam Hüseyn’in ADD’nin Bağdat Büyükeiçisi April Glaspie ile, çevirmeni Sadun el-Zübeydî refakatinde ilk karşılaşması

Kuveyt petrollerinin işletmesine gelince, “Kuwait Oil Company-Kuveyt Petrol Kumpanyası” adında bir şirket Şubat.1934’de Londrada, (en son “British Petroleum Company” adını alacak) Anglo-Persian Oil Company ve ABD’nin “Gulf Oil Corporation-Körfez Petrol Kurumu”nun eşit oranda yatırdıkları sermaye ile kurulmuştur. Başda, petrol’ün çıkarıldığı ülkenin çıkar’ı, Şeyh ya da Emîrlerin cebine giden “royalty-devlet hakları”ndan ibaretken, Ocak.1980’de yerli sermaye katılımı ile “Kuveyt Petrol Kumpanyası” biraz daha yerli hüviyet almıştır.

Fakat, ABD desteği ile İran’a meydan okuyup havaya girmiş Irak diktatörü Saddam Hüseyn, Nasır’ın akıbetinden ders almayarak, XX. asrın son on yılına girerken, Kuveyt yüzünden başına bir macera açacaktır. İranla savaşın 1988’de sona ermesi ile Saddam Kuveyt’e, kendisine ait petrol’ü gasbettiğini, bu arada petrol fiyatlarınının da düşmesine, dolayısile malî sıkıntıya neden olduğunu ileri sürmüş, Savaş sırasında borçlandığı 50 milyar doları aşkın paranın ödenmemesinin kabûlünü istemişti. Bu arada, 1990, 23 Temmuz tarihli bir CIA raporuna göre Kuveyt sınırına da 30.000 askerlik bir yığınak yapmıştı. Pers Körfezindeki ABD filosu da alarm haline geçmişti. Ama, Temmuzun 25’inde, Saddam’ın fikrini sorduğu, ABD’nin Bağdat Büyükelçisisi Bayan April Catherine Glaspie: “Araplar arasındaki her hangi uyuşmazlık hakkında kanaat ve müdahalelerin olmayacağı” yanıtını vermişti. Irak ve Kuveyt arasında Cidde’de sürdürülen müzakerelerin 31.Temmuz’da sonuçsuz kalması üzerine, bu yanıta ve rivayete göre bazı Avrupa Devlet adamlarının da tarafsızlık konusunda verdikleri güvenceye sığınarak, Saddam, Başkentini 2.Ağustos.1990’da bombalatmaya başladığı Kuveyti işgâl ediverdi. İran’a karşı yapılan savaş sırasında, bir Mig-21 filosu ile Halepçe, Dûceyde, İnab, Hurmal ve Sirva kasabalarındaki Kürtler üzerine hardal, sinir ve siyanit gaz bımbaları atılma emri verdiği için adı “Kimyasal Ali”ye çıkmış kuzeni Ali Hassan el-Mecid’i, Irak’ın 19. Vilayeti kabûl ettiği Kuveyt’e Vali atadı.

Fakat, Saddam’ın güvendiği dağlara karlar yağmış; BM Güvenlik Konseyi, işgâlin hemen ertesi günü 3.Ağustosda, Irak’a Kuveytten çekilme çağrısında blunmuş; 6.Ağustos’da, BM’nin tüm üyeleri Devletler’e, uluslar arası planda Irakla ticarete ambargo koyma yükümlülüğü getirmişti. Buna karşı, Saddam, ülkesindeki Batılı yabancılara çıkış vizesi vermeme yoluna gitti.

Saddam küçük Stuart’ın sırtını okşarken

Dünyaya haklı olduğunu anlatmaya çalışmak için, 23.Ağustos’da Irak Devlet Televizyonu yayınına, yanında, Stuart Lockwood adında bir İngiliz çocukla çıkıp, babacan bir tavırla onun sırtını okşadı ve enterne edilmiş yabancılar sorununun yakında çözümleneceğinden söz etti. Ne var ki, gücünün sınırlarını hesap edemeyen ve siyaset oyununu kurallarına göre oynamayan bu diktatör şirin görünme rôlünde de başarılı olamamıştı.

BM Güvenlik Konseyi 29.Kasım.1990’da, Irak’ın 15.Ocak.1991’e kadar Kuveyt’i terk etmemesi halinde güç kullanılması kararı aldı. Her ne kadar, bu çatışmayı “Uygarlıklar Savaşı”nın üvertürü olarak nitelemişsek de, kimi, Suudî Arabistan gibi Batı ile petrol bağlantıları olup, Irak’ın Panarabizm’i kullanarak kendisine de saldıracağından ürken; kimi Mısır gibi maceradan canı yanmış, küresel barışı özleyen, kimi de Suriye gibi, nüfus kompozisyonu karmakarışık Irakı keza kendisi için tehlike gören Müslüman ağırlıklı ülkelerin hükûmetleri de, Irak’a karşı BM’nin oluşturacağı koalisyon gücünün içinde yer alacaktı. Nitekim, bu savaşın en önemli saiki Irak’ın Suudî Arabistan petrolleri için potansiyel bir tehdit oluşu idi. Suudîler, çoğu petrol yatakları etrafında yerleşik kendi Şiî azınlıklarının İran tarafından kışkırtılmaları tehlikesine karşı, İran-Irak Savaşı sırasında destekledikleri Irak’a 26 milyar dolar borç vermişlerdi. Saddamın, İranı engellemenin Suudîlere yeterli hizmet olduğu gerekçesi ile borcunu ödemeyi kulak arkası etmesi Suudîlerin ayrıca güvenini sarsan bir sebep olmuştu.

Fakat bu Müslüman ülkelerin koalisyon güçleri içinde yer alması Devlet siyaseti gereği olacaktı. Körfez Savaşı, içine “petrol üzerindeki emperyalist” güdünün karışması bakımından, başda, Liderleri Usame bin Ladin gibi Suudî, Eyman Zevahirî gibi Mısrlı olmak üzere, tüm İslam ülkelerinden gelen fanatik gönüllülerin katıldığı terör örgütlerinin “Uygarlıklar Savaşı”nı tahrik etmiştir.

General Schwarzkopf, zamanın ABD Başkanı (Baba) Bush ile, Savaşın önemli bir karargâhı olan Suudî Arabistanda bir savaş arabasında

Verilen vade aşılmadı. 16-17.Ocak.1991 gece yarısı televizyonlarımızdan Bağdat’ın üzerine yağan bombalarla alev alev yandığını seyrettik. Başda askerî iletişim altyapısı, enerji üretim gücü, nükleer araştırma tesisleri hava saldırısında çok büyük ölçüde yok edildi. Şubat ortalarında 540.000’i ABD’ye ait olan 700.000 kişilik koalisyon’un kara gücü Irak’ın Güneyine kaymaya başladı. ABD Ordusunda çok önemli hizmetleri olmuş; bu arada küçük bir Karayip Ada Devleti olan Grenada’da Kuba önderi Castro’nun tahriki ile çıkan isyana müdahale etmek üzere Ada’ya amfibik çıkarma için giden ABD donanmasının kara harekâtını yöneten Komutan yardımcısı görevini yürütmüş Orgeneral Norman Schwarzkopf Jr. Irak işgâlinin “Çöl Fırtınası Operasyonu” denilen kara harekâtının komutasını üstlenmişti. Bu zatın babası Herbert Norman Schwarzkopf da New Jersey Eyaleti Jandarma teşkilâtını kurmuş bir generaldi.

N.Schwarzkopf Jr. başka askerî planlar yanında, gereğinde Pers Körfezinin petrol yataklarının korunması amacını güden bir “Irak işgâl planı”nı daha, 1988’de, Florida, Tampa’daki Mac Dill Hava Gücü Üssü’nde yerleşik olup, Afrika Boynuzu, Orta Doğu ve Güney Asyadan sorumlu USCENTCOM’un (ABD Komuta Merkezi) Başkomutanlığına general rütbesi ile atandığında yapmıştı. Bu üs’de 1990 boyunca icra edilen “savaş oyunları”nda” en önemli tatbikat alanını Irak oluşturmuştur. Yani, işgâl stratejisi çoktan hazırdı. İşte Batı ile Doğunun farkı; birincisinin “gelecek mühendisliği; ötekinin empülsif (fevrî, düşüncesiz), öfkesi topuğunda tavrı…

Irak’ın 4000’e yakın sivil, 20-25.000 arası tahmin edilen askerî personel ölü, 75.000 yaralı zaiyat verdiği Savaşın teknik ayrıntılarına girmenin gereği yok. Koalisyon güçleri 23.Şubat.1991’de Kuveyt’in sınırından girdiler. Irakda Kara harekâtının başlamasından 100 saat sonra 28.Şubatta, ABD Başkanı George H.W.Bush (Baba) ateş-kes’i ve Kuveyt’in özürlüğüne kavuştuğunu ilân etti. Yapılan anlaşma ile Irak, nüfusu içindeki çeşitli unsurların güvenliği ve petrol üretiminin denetimi bakımından, ABD uçaklarının sınır denetimine ağlı üç bölümüne ayrıldı; ulaşım ve ilaç da dahil ticaret ambargosu kondu.

Irak, kendini savunmak ya da onurunu korumak ve bazen de, İranla Savaşı sırasında, fırsattan istifade kendi nükleer tesisilerini havadan tahrip eden İsrael’den gecikmiş bir intikam amacı ile, Sovyetlerin Kızıl Ordusu için Doğu Almanyada üretilmiş “Scud” isimli taktik füzelerini kullanmış ve özellikle Suudî Arabistanda bazı geniş hasarlara neden olmuşsa da, kimyasal ve biyolojik başlıklar taşımalarından korkulan bu füzeleri genellikle isabet ettirememiş, açık araziye düşürmüştür. Irak için tek onu verici başarı, 17.Ocakdaki ilk hava saldırısında, Amerikan Uçak Gemisi Saratoga’dan, Yb. Michael S. Speicher yönetiminde kalkan FA 18 Hornet uçağının MIG25 modeli bir Irak uçağı tarafından vurularak düşürülmesi olmuştu.

Ayrıca, Saddam Kuveyt petrolünü Batılılara yar etmemek vanaları açıp Körfeze dökmek gibi muazzam bir çevre kirliliği yaratacak delice bir mukabelede de bulunmuştur. Kullanılan füzelerde kimyasal ya da biololjik yönden zararlı başlıkların bulunmadığı anlaşılmıştır. Gerçek bir savaşda ilk kez kullanılan ABD Patriot füzeleri ise haarekâtın en belirleyici silahı olmuştur. Türkiye ve savaşa katılmasına izin verilmeyen İsraeldeki sivillerin korunması için de Holladadaki Patriot füzeleri getirilmiştir.

General Schwarzkopf, Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Genel Kurmay Başkanı Colin Powel ile Savunma Bakanını dinlerken

Öteki girişimlerinden daha rasyonel davranan ABD’ye bu savaşın getirisi büyük oldu. Orta Doğu’ya kaydırdığı 540.000 askerle manevra gücünü gösterip, kazanılan kesin yengi Vietnam yenilgisi kompleksini üstünden atmasını sağlamıştır. Sosyalist blokun berteraf edilmesi yanında bir de bu zaferle Dünyanın tek lideri olduğunu kanıtlamış oldu. Bu zaferin maliyetini önemli ölçüde Suudî Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Japonya, Almanya ile paylaşması; demode silahları, bu ikincil savaşda kullanıp tasfiye ederek daha modernlerinin araştırmalarına yönelmesi malî avantajı olduğu gibi, Saddam’ı devirmeyip, onun potansiyel düşmanları olan komşularına silah satarak büyük kârlar elde etti. Bu savaşı perde gerisinden yöneten Savunma Bakanı Dick Cheney, Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve Genel Kurmay Başkanı General Colin Power ilerde daha sivri kişilikler olarak ortaya çıkacaklardır.

Ateş-kes’in ilan edildiği 28.Şubatı izleyen günlerde, televizyonlarda, çılgınca bir sevinçle sokaklara dökülüp ellerindeki kalaşnikofları havaya boşaltan Irak Araplarını hayretle seyretmiştik. Meğer Saddam, halkına zaferi kendilerinin kazandığını söylemiş.

Yayın Tarihi : 29 Nisan 2010 Perşembe 19:33:52
Güncelleme :30 Nisan 2010 Cuma 11:03:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?