Sömürgeci Arapların kâbusu olan Turgis Hakanı Sulu’nun hezimete uğrattığı Müslim’in yerine Horasan Valiliğine atanan Esed ibni Abdullahın ilk işi, Said ibni Amr komutasındaki bir ordu ile Hotan kentini yağmalattırmak oldu; Şam’a çok değerli mallar ve esirler gönderdi. Sulu’nun başarıları ile yüreklenmiş Hotan halkı Araplara karşı sert direnişe geçti. 726’da Turgis Hakanı Sulu, Hotan’ın yardımına koşar; Huttal mevkiinde yapılan çarpışmada Esed’i askerlerini dağıtır. Aynı yıl Azerbaycan’a yapılan bir Türk akını başarılı olamaz. 728’de de yapılan Türk saldırılarını Halife Hişam’ın kardeşi Mesleme bin Abdülmelik püskürtecektir. Ancak, 727’de, Esed’in de yetersizliğini gören Hilafet makamı Horasan Valiliğine Eşres ibni Abdullah’ı göndermiştir. O da, cizye alınmayacağı vaadi ile İslamiyet’e çağırdığı halka verdiği sözü tutmaz. Türklerin Turgislilere başvurusu karşısında Hakan Sulu yardıma koşup 728’de Buhara’yı ele geçirir. Bundan sonra yıllar boyu gerçekleşen Arap-Türk çatışmalarında başarı bir tarafdan diğerine geçer; Sulu çok çetin bir ceviz olduğunu gösterir.
Cüneyd ibni Abdurrahman’ın Horasan’a vali olduğu 729 yılında Hakan Sulu ve Körsol (Arap alfabesinin Türkçe seslere uymamasından dolayı bu komutanın adı bazılarınca Kur-sul olarak telâffuz edilir) emirlerindeki Turgis süvarileri, Semerkand yakınlarındaki Kemerce kalesini 58 gün boyunca kuşatma altında tutarlar. Sonuçla açlığa dayanamayan Araplar teslim olur; canlarına dokunulmaz; güvenli bir yere sevk edilirler. Türkler buradan Semerkand’a yönelir; kent’i kuşatırlar. Arap garnizonunun komutanı Savra ibni Hurr Horasan Valisi Cüneyd’den yardım ister; fakat yardım gelmeden kent dışında yaptığı oyalama çatışmasını ve kendi canını kaybeder. 730’da, Lan’daki Türkler, işgalci Araplara taarruz eder ve Lan garnizonunu yöneten Cerrah ile askerlerini öldürür; Erdebil’i ele geçirirler. Bunun üzerine Halife Hişam, Kûfe ve Basra’dan temin edip düzenlediği iki ordudan birini kardeşi Mesleme’nin yönetimine vererek Lan’da tedip hareketi ve katliam yaptırır. Bir ordu da Semerkand’a saldırıya geçen Türklere karşı Cüneyd’in emrine verilir. Cüneyd takviye edilmiş ordusu ile Türklere saldırır. Yapılan savaşta, Arap askerleri büyük zayiat verir; 200 kişi kalırlar. Hakan Sulu, Akabe (Geçit) adı verilen bu savaşta, esirlerin de öldürülmesini emrederek, Arap zulmüne karşılık verecektir.
Cüneyd’in başaramadığı işin hâlli Mesleme’ye kalmıştır; 731’de Türk ellerinde geniş bir harekâtla çok sayıda Türk katliamı yapılır. 732’de Hakan Sulu Buharayı da terk eder. Ancak, Horasan Valiliği alanında çıkan bu kargaşa, Arap liderler arasında çıkan rekabet ve yeni entrikaların bahanelerinden birini oluşturmaktadır. Horasan, Halifeliğe karşı bir muhalefet merkezi halini almıştı. Özellikle 734’de Horasan Valisi olan Halid ibni Abdullah zamanında, Peygamberin amcası “Abbas” soyunun “Halife” olması gerektiği propagandaları almış yürümüştü. Abbas’ın torunlarından “Muhammed ibni Ali”yi “Halife Adayı” olarak pazarlayan ve çok yandaş toplayan Haddaş lâkaplı Ammar ibni Yezid isimli şahıs Vali Halid tarafından 736’da yakalandı; dili ve elleri kesildikten sonra asıldı. Fakat Muaviye geleneğine yakışan bu vahşi önlem, 14 yıl sonra Emevîlerin devrilmesini engelleyemeyecektir. Şimdiye kadar naklettiklerimizden anlaşılacağı üzere, İslam’ın yayılmasına çalışılan alanlarda nefret uyandıran eşkıya usulü Araplaştırma politikası ile Emevî Hilafet’inin kendi kuyusunu kazacağı doğaldı.
Vali Halid bu vahşetin diyetini, 737’de Hakan Sulun karşısındaki yenilgisi ve Belh’e kadar çekilmesi ile öder. Arap yayılmasını sona erdirme potansiyeli olan Sulu ne yazık ki, Türklerden korkan Çinlilerin entrikalarına kurban giderek bir zamanlar silah arkadaşı iken araları açılmış Körsal tarafından öldürülür. Türklerin nihaî olarak Müslüman Araplara ram olmasında, Araplarla işbirliği yapan Cuzcan Bey’inin ihaneti de etken olmuştur. Halid sevincinden tebaasına “Şükrân Orucu” tutturmuştur.
Bir yandan Hilafet konusunda çıkan huzursuzluk sürmektedir; 738’de, Kûfe’de Hazret-i Ali torunu Alinin oğlu Zeyd isyanı çıkar; fakat Kûfelilerin tamamının katılmadığı bu hareket de başarısız olur; Zeyd (Zeynalabidin) 739’da yakalınır, idam edilir.
738’de Horasana gelen Emev îlerin son valisi Nasır ibni Seyyar, Güney Türkistan’daki Arap güçlerini toparlayıp yağma savaşlarına devam eder. 739’da Semerkand’ı tamamen zapt eder. Seyhun Irmağını geçmeğe çalışırken, Körsal’ın daha az sayıdaki birlikleri tarafından durdurulur. Fakat, Körsal bir gece, karşı taarruz planlarını yapmak için ırmak çevresinde keşif yapmaya çalışırken Araplar tarafından görülüp yakalanır. Nasır, vakit geçirmeden Türk komutanı öldürtüp, Türk birliklerinin göreceği biçimde Seyhun kenarına astırır. Bu görüntü, zaten er ve silâh sayısı yetersiz Türklerin moralini bozar; dağılırlar. Artık, Müslüman yayılması için hiçbir engel kalmamıştır. Ancak, daha önceki gailelerden ders almış olan Nasır, bundan böyle yumuşak ve sevecen bir politika güdecektir. Yurtlarını terk eden Türklerin vergi borçları affedilerek geriye dönmeleri, tekrar üretime geçmeleri sağlanır. Cizye miktarları düşürülür. Müslümanlığa geçenlere bazı ekonomik olanaklar tanınır. Bu önlemlerin sonucu çok olumlu olur. Direnmelerde sopa göstermekten de geri kalınmaz.
Büyük ölçüde kaynağı, Osman Turan’ın “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” eseri olan bu bilgilere göre, Çin İmparatoruna yaptıkları ittifak talebine olumlu yanıt alamayan Türklerin yenilgileri, zamanla birbirlerine düşmelerine de yol açmıştı. Araplar bu durumdan çok yararlandılar. Artık, Türklerin bir kısmı Arapların “memlûk”u (köle; temellük edilmiş, sahiplenilmiş insan) bir kısmı da Çinlilerin lejyoner’i (paralı askeri) idiler.
Hilafet iddiası ile peş peşe isyan eden Zeyd oğlu Yahya’nın 743’de Horasandaki, Hazret-i Ali’nin kardeşi Cafer’in torunu Muaviye’nin 744’de Kûfe’deki isyanları bastırılmış; fakat, 741 yılından beri gizli faaliyet gösteren “Eba Müslim”in “Halifelik hakkı Ehlibeyt’indir” sloganı ile yürüttüğü “Abbasî” propagandası, Abbasîlerden İbahim’in onu Horasan’a “Valilik Yetkisi” ile göndermesi üzer ine açığa çıkmıştı. Eba Müslim’in isyanı Türk beylerinden çok destek aldı. Sonuçta, 749 yılında “Abbasî” Sülâlesinden Abdullah es Seffah Halife olarak Abbasîler dönemini başlattı. Bu taze güçten korkan Çinliler, kendi lejyonerleri Türklerin de katılımı ile gövde gösterisine kalkıştılar ve Taşkent Beyi Bağatır Tudun’u desise ile ele geçirip hapsettiler. Yeni rejimden hoşnut olan Güney Türkistan Türkleri Araplara destek vererek Talas Savaşında Çinlileri mağlup ettiler; Arap eşkiyalığına karşı ittifak isteklerini çevirerek kendilerini mağdur bırakan Çinlilerden öclerini de almış oldular. Gerek gösterdikleri savaş yeteneğinin Hilafet ordularına kazandırdığı, kölemenlikten geçme muktedir komutanlarla, gerekse kurdukları ayrı İslâm devletleri ile, İslâm misyonerliği görevi, artık Türklere geçmeye başlayacaktır.