20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (39)


LATİN MİSYONERLERİN GÜNAHLARI VI:

Francisco Pizarro González: Peru’da Inka İmparatorluğuna son veren, Peru’nun bugünkü başkenti Lima’nın kurucusu İspanyol fatihidir (El Conquistador de Peru y El Fundador de Ciudad Lima). Doğum yılı olarak 1471’den 1478’e kadar çeşitli tarihler verilir. Bazı askerî yararlıkları olan Aguilar’lı derebeyi (senyor) Gonzalo Pizarro Rodriguez’in gayrı meşru çocuğu ve Meksikanın barbar fatihi Hernan Cortes’in 2. kuşaktan kuzeni imiş. Annesi Francisca Gonzales Mateos’un sonraki evliliğinden olan karındaşı Francisco Martin de Alcantara ile, Peru fethinin başlangıcından itibaren, çok güvendiği bir yoldaşı olarak sürekli birlikde oldu.

1502’de, Hispaniola’ya yeni atanmış Vali Nicolas de Ovando y Caceres’i de götürmek üzere, o zamana kadar Yeni Dünya seferine çıkmış en büyük filo olan otuz gemi ve 2.500 kolonist ile İspanyadan yelken açtı.

1513’de, Panama kıstağını geçen Vasco Nunyez Balboa’ya refakat ederek, Pasifik sahilini gören ilk Avrupalılardan oldu. 1514’de Balboa yerine Castilla de Oro valisi olan Pedro Arias Davia’nın (Pedrarias) nezdinde beş yıl hizmet etti. Vali onu yerlilerin ve sürülerin dağıtım görevlisi (repartimiento) olarak atadı. Daha önce belirtildiği üzere, onu Balboa’nın yakalanmasında da görevlendirmiştir. Bu hizmetine karşı ödül olarak ona yeni teşkil edilmiş Panama Kenti’nin (Ciudad Panama) belediye başkanlığını (Alcalde) ve yargıçlığını aldı. 1519-23 yılları arasında bu makamları işgâl eden Pizarro, 1522’de, Bask asıllı conquistador Pascual de Andagoya ile ile Güney Amerika’nın batısını keşif macerasına girişti. Çevresindeki bazı yerliler, Piru ırmağı üzerinde Viru (zamanla “Peru”ya dönüşecektir) denilen altın zengini bir bölgeden söz etmişlerdi. Yerlilerin verdikleri bu bilgiler, İspanyol-Inka karışımı yazar Garcilaso de la Vega’nın ünlü “Comentarios Reales de los Incas” isimli, 1609 yayın tarihli kitabında nakledilmektedir. Andagoya coşkulu bir çaba ile bir çok yerli curacas (şefler) ile temas sağladı. Onların rehberliğinde, kısmen bugünkü Ecuador ve Colombia sınırlarını çizen San Juan Irmağına kadar ulaştı. Ağır iklime dayanamayıp hasta düşünce Panama’ya döndü ve Piru Irmağı etrafında “El Dorado-Altın Ülkesi” efsanesinin gerçeğinin yattığı haberlerini yaymağa başladı. Hernan Cortes’in Meksikadaki yıllar öncesi başarılarına bu haberler de eklenince, Pizarro, Inka İmparatorluğunun gizli hazinelerini bulmaya yönelik keşif seferlerini yoğunlaştırma gereğine kanaat getirdi. Valilikden ayrıldıkdan sonra, 1524’de papaz Hernando de Luque ve Diego de Almagro adındaki bir askerle, güney keşiflerini genişletme amaçlı ortaklık kurdu. Bu gibi işlerde din ve askerlik pratiği şarttı. Çünkü, yabancı servetlerin başarılı bir biçimde sömürülmesi maneviyat ve kılıç zorbalığından geçiyordu. Yazılı hiçbir belge bunamadığından, bütün kazanımların eşit paylaşılacağını ve genel yönetimi Pizarro’nun, askerî gereç ile erzak ikmâlini Almagro’nun, malî kaynak ve ek gereksinim sağlama işini Luque’nin üstlenmesini öngören bu ortaklık anlaşmasının sözlü olduğunda bütün tarihçiler müttefikdir.

13.Eylûl.1524’de, Peru’nun keşfi için 80 adam ve 40 atla yola çıkıldı. Daha fazla adam ve ek ikmâller temini için sonradan Pizarro’ya iltihak etmek üzere Almagro Panama’da kalmıştı. İlke olarak bu girişime izin veren Pedrarias sonradan fikir değiştirince işler altüst oldu. Gözü pek fatihler Colombia’dan öteye gidemediler. Kötü hava koşullarında aç kaldılar. Yerli saldırıları ric’ate ve Almagronun bir gözünün çıkmasına mâl oldu. Bu macera boyunca keşfettikleri coğrafî konumlara, “Puerto deseado-beklenen liman”, “Puerto del hambre-açlık limanı”, “Puerto Quemado- Yanıp Yakılan Liman” gibi içinde bulundukları koşullara uyan isimler vermişlerdir.

Bu berbat maceradan vazgeçip Panamaya dönüldü. İki yıl sonra yeni bir sefere karar verdiler. Bu kez güçlükle de olsa, Pedrarias’ı izin vermeye ikna etmeyi başardılar. Zaten o arada, bölgeye Pedro de los Rios adında yeni bir vali tayin edilmişti. Temmuz 1526’da göreve başlayan De Rios hemen muvafakatini verdi; Pizarro Ağustos sonunda, 2 gemi, 15 adam ve bir çok atla yola çıkıp, Colombia’nın San Juan Irmağına kadar ulaştı. Bataklıklarla dolu bu tehlikeli ülkedeki zorluklar karşısında, Almagro’yu yeni güçler sağlamak üzere geriye gönderdi. Pizarro’nun birinci kaptanı (Piloto Mayor) Bartolomé Ruiz güneye doğru ilerlemeyi sürdürdü. Equador’u geçtikden sonra, bir sal üzerindeki bir grup yerlinin etrafı tarassut ettiklerini gördü. Bunların yolunu kesip sal’ı araştırdığında hayret içersinde sal’ın büyük mikdarda dokuma ürünleri, seramik eşya ve ihtirasla peşinde oldukları altın gümüş, zümrüt yüklü olduğunu gördü. Bunlara el koyup, yerlileri de hizmetkâr olarak gemisine aldı. Pizarro’nun yanına döndüğünde o da çok sevinmişti. Ruiz’in keşfettiği topraklara yeniden gittiler. Fakat bu kez Inka yönetimindeki çok öfkeli savaşçılara çattılar; geri çekilmek zorunda kaldılar.

Ruizle Pizarro arasında çekişmeler başlayınca Ruiz, Luque ile daha fazla adam temini için 1527’de Panamaya döndü; Pizarro, kendisi için güvenli gördüğü, sahile yakın Isla de Gallo’ya yerleşmeye karar verdi. Ruiz’in altın bulunduğu müjdesine karşın, karşılaştıkları büyük tehlikeleri ve beraberlerindeki bir çok insanın telef olduğunu öğrenen ve yeni maceralara karşı güvenini kaybeden vali De los Rios, yeni ikmâl talebini şiddetle reddetti. Juan Tafur’u, yönettiği iki gemi ile Pizarro ve hayatta kalan tüm keşif kafilesinin Panamaya geri getirmekle görevlendirdi.

Yeni keşfedilmiş Gallo adasındaki Pizarro, yanaşmakda olan gemileri, sahildeki kumlara büyük harflerle şunları yazarak karşıladı: “Burada Perunun zenginlikleri yatıyor. Ötede ise Panama’nın yoksulluğu var. Söyleyin bakalım; hangisini seçene cesur bir Kastilyalı derler?” Sadece, onüç kişi Pizarro’nun yanında kaldı. Bunlar: “Los trece de la fama- Ünlü onüçler” diye anılacaklardır. Ruiz, Almagro ve Luque ile bağları koparmamak amacı ile gemilerden biri ile dönmüştü. 1528 Nisanında Pizarro ile yeniden buluştular, Guayaquil Körfezinde, kuzeybatı Perudaki “Tumbes”* bölgesine geçtiler ve oranın yerlileri (tumpis) tarafından dostça karşılandılar. Bu dostluğun verdiği rahatlıkla denizciler bölgenin her tarafını karış karış dolaştılar ve büyük zenginlikler buldular. Hayatlarında ilk kez, Pizarro’nun “küçük deve” diye nitelendirdiği “lama”yı gördüler. Yerliler, İspanyolların beyaz tenleri ve parlak zırhlarından etkilenerek onlara “Güneş’in çocukları” diyorlardı. İspanyolar onlara dilerini ve geleneklerini öğretmeye çalıştılar. Pizarro da hizmetinde çalıştırdığı bazı yerlileri Hrıstiyan yapıyor, çevirmenlikde kullanıyordu. Bunlardan, özellikle “Felipillo” adını verdiği yerli çok yetenekli çıkmıştı. Son durakları “La Isla Gorgona” idi. 18 ay sonra Panama açıklarına yeni bir sefere hazırlanmak üzere demirledi. Fakat validen izin alamayınca İspanyaya gitti. O sırada Toledo’da bulunan Kral I.Carlos’u kendisine Peru’nun “Genel Kaptan” sıfatı ile fethi için yetki vermeye ikna etti. Ancak Kral İtalya yolculuğuna hazırlanmakda olduğundan “Capitulacion de Toledo” denilen ve ayrıca Pizarro’ya, resmen, Panama’nın 900 km. güneyine kadar uzanan “Castilla la Nueva-Yeni Kastiya” topraklarının Genel Valisi ve Adelantadosu (öncü) ünvanlarını; buna uygun olarak ”1. Marqués de los Atabillos- 1.Öncü Bandosu Marki’si” titr’i verimesini öngören ruhsatnameyi Kraliçe Isabel, 26.haziran.1529’da imzalamıştır. Üç kardeşi ve amca oğlunun katılımları ile Aralık.1530’daİspanyadan ayrıldı. Fakat Panamadaki hazırlıkları uzun sürdü. 1531’de, yeniden Tumbes bölgesine yerleşti. Burada bulduğu daha çok altın, gümüş, zümrüt karşılığıdaha fazla adam toplanması için Panamadaki Almagro’ya haber yollayıp görev verdi. Fakat, İspanyolların yağmacılığı, zûlmü hakkında bilgi sahibi olan Inkaİmparatoru Atahualpa gelen belânın azametini kestirdiği için Tumbeslileri ikaz ettiğinden tedirgin olan yerliler bu kez düşmanca tavıralmışlardı; çatışmaya hazır idiler. Nisan 1531’de Pizarro, daha uygun bir savaş tertibi almak üzere açıklardaki Puna Adasına çekildi. İspanyolların Puna’ya girişi olaysız cereyan etti. Savaşçı bir halk olan Punalılar, sık sık saldırılarına uğradıkları ve şiddetle çatıştıkları Inka imparatorluğunun egemenliğine, sonunda isteksizce boyun eğmişlerdi; kendileri için bir kurtuluş umudu olur diye Pizarro’ya karşı düşmanca davranmadılar. Fakat, Pizarro’nun yerli çevirmenlerinin, belki de hatalı değerlendirmeleri sonucu, bazı Punalı şeflerin isyan çıkarmaya hazır oldukları yolunda yaptıkları ikazlar işi karıştırdı. Kaptan şefleri tutuklattı, sorgudan geçirdi;.suçlu olduklarına kanaat getirip, onları Tumbes’deki geleneksel düşmanları Inkalılara, infaz etmeleri için teslim etti. Bu kalleşliğe çıldıran Puna cengâverleri, silahlanıp İspanyol kampına baskın verdiler. Bu baskında, zaten sayı üstünlükleri olmayan İspanyollar dağılıverdiler. Ancak, İtalya ve Flanders savaşlarında kazandıkları deneyim ve disiplinle çabuk toparlanıp, okları ve korkunç kargıları ile savunma düzenine geçip, yerli yığınlarının bilinçsiz saldırılarına ölümcül yanıtlarını verdiler. Pizarro’nun kardeşlerinden Hernando Pizarro yönetimindeki az sayıda süvarinin manevraları da Punalıları şaşırtmaya ve geriletmeye yetti.

Ne var ki, adanın ormanlarına sığınan yerliler bu kez düzenli gerilla taktikleri uygulamasına başlamışlardı. Aniden vurup kaçmaları, erzak ve mühimmata zarar vermeleri ile İspanyolları bunaltıyor; Puna’dan çıkış yolu olmadığı mesajını veriyorlardı. Bu aşamada, başka bir kötü şöhretli ve belâlı fatih Hernando de Soto kaptanlığındaki iki İspanyol gemisi, taşıdığı yüzden fazla silahlı gönüllüyü Puna kıyısına çıkardı. Adadaki grubu ve silahlarını topladılar. 16.mayıs.1532’de, 180’i İspanyol 250 adam ve 37 at taşıyan üç gemi ile Tumbes’e doğru tekrar yelken açıldı.

Artık, Peru topraklarında fazla sıkıntıya düşmeden ilerliyorlardı. Inka İmparatorluğunun başkenti Cajamarca’ya yaklaşan Pizarro ile İmparator Atahualpa arasındaki egemenlik boy ölçüşmesi önce, diplomatik mücadele ve karşılıklı casusluk faaliyeti planında aylarca sürdü. Birbirlerine elçiler gönderdiler. Pizarro, Atahualpa’nın İspanya egemenliğini kabûl etmesi taleplerini kızıl derili imparator hep alayla karşılıyordu. Meksikada Cortes’in dize getirdiği Aztec İmparatoru Moctezuma’nı tersine, İspanyolların tanrılar ya da tanrıların temsilcileri, doğa üstü yaratıklar olmadıklarını biliyordu. Emrinde kimine göre 30.000, kimine göre 80.000 savaşçı vardı. Yarı kardeşi olan Huascar’la yaptığı iç savaşda çok iyi deneyim kazanmış bu savaşçıları hâkim tepelere yerleştirmişti. Pizarro’nun minyatür ordusundan hiç korkmuyordu. Sabrı tükenen Pizarro, 15.Kasım.1532 gecesi adamlarını kentin yakınına getirip, stratejik yüksekliklere toplarını yerleştirdi. 16.Kasım sabahı ateşe başlatıp diğer tepelerdeki yerli savaşçıları dağıtınca İmparator Atahualpa’nın güçleri moral çöküntüsüne uğradı. Küçük de olsa usta süvari birliği öncülüğünde kente giren İspanyollar, o zamana değin hiç at üstünde insan görmemiş Kızılderililer üzerinde kolay üstünlük sağladılar ve İmparatoru esir ettiler. Pizarro, Atahualpa’nın oniki seçkin muhafızını idam etti ve 7m.X5m. büyüklüğünde bir depoyu (15 milyon peso değerinde) altın, aynı büyüklükdeki bir depoyu da gümüş doldurma karşılığında bırakacağını söyleyerek şef’i rehin aldı. Bunlar sağlandı. Yüzde beş Kral hakkı ayrıldıkdan sonra askerlere dağıtılan her bir hisse 52.000 dolar dolar değerinde tutmuştur. Verilen sözün yerine getirilmesine karşın İmparator serbest bırakılmadı; Pizarroya komplo hazırladığı bahanesi ile, 26.Temmuz.1533’de “garrote” denilen tahta mengene ile boğularak idam edildi.

Yaka yıka devam ettiği Peru fethi sırasında Nisan.1534’de geçici başkent Montara Valley’i; 18.Ocak.1535’de Peru’nun merkezî sahilinde şimdiki başkent “Lima”yı kurmuştur.

Kendisine sadakatle büyük yararlar sağlamış olan ortağı Almagro’nun oğlu (El Mozo- Genç, Jr.) diye anılan Diego Almagro’yu yetki aşımı bahanesi ile 1538’de açtığı “Las Salinas” savaşında ele geçirmiş; idam ettirip malına mülküne el koymuştur. Genç Almagro’nun dostu yirmi silahlı 26.haziran.1541’de, Pizarro’nun sarayına baskın verip onu defalarca bıçakladılar. Konukları saraydan kaçışırken yere düşen haris adam kendi kanı ile duvara “haç” sureti çizdi ve “İsa, Mesih” diye bağırarak öldü. Bilmem, İsa taksiratını affetmiş midir; ama sayesinde altına boğulan İspanya ve Peru’nun soylu sınıfı, en şeytan ruhlu adamlardan biri olarak tarihe geçen bu conquistadorun anısına heykeller, katedraller dikiyor. 


*Tumbes: Perunun kuzeybatı sahilinde bir bölge. Bu isim, ya bu civarda yaşayan “Tumpis” denilen bir kabileden ya da, bu bölgede yerleşim kuran kabile şefinin babasının adı “Tumba”dan geliyor 

Yayın Tarihi : 23 Ekim 2008 Perşembe 15:49:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?