30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (40)


LATİN MİSYONERLERİN GÜNAHLARI VII.

Hernando de Soto: 1496, Badajoz doğumlu olan bu kaşif, bir hidalgo oğludur; çağımızdaki Amerike Birleşik Devletleri topraklarının derinliklerine girip Missisipi Irmağını bulmakla ünlüdür.

Üniversite öğrenimi yapmak yerine şövalyeliğe heveslenmiş; geçen bölümlerde tanıttığımız Antiller’in zalim Genel Valisi Pedro Arias de Davila’nın (Pedrarias) hizmetine girmiş; 1514’de (18 yaşında) onun nezdinde Yeni Dünya’ya açılmıştı. Nicaraguanın keşfine katılmış; zor durumdaki Pizarro’nun yardımına da koşmuş; keşif seferlerini onun yanında sürdürmüştü. Fakat bu haris adamın Inca İmparatoru Atahualpa’yı kalleşçe öldürmesi ruhunda bir tepki yaratmıştı. Atahualpa’ya esareti sırasında satranç öğreterek avutmaya çalışacak kadar sevecenlik göstermişti. Gene de, tüm conquistadorların, ağızlarındaki din söylemi ile habasetini örtmeye çalıştıkları zorbalık ve gasplarına ayak uydurmaktan kendisini alamamıştır. 1535’de İspanya Kralı tarafından, İnca İmparatorluğunu güney topraklarının valiliği ile ödüllendirilen Diego Almagro ile Pizarro’nun arası açılınca ve Genç Almagro güneye (bugünkü Şili’ye) doğru çıkmaya karar verince, De Soto onunla beraber gelmek istedi ama refüze edildi; İspanya’ya döndü. Orada, İnka İmparatorluğunu fethine katılması karşılığı, çok prestijli “Santiago Nişanı” aldı. Ayrıca, 724 altın sıkke, 17,740 peso ödüle lâyık görüldü. Pedrarias’ın kızı ve Kraliçe Isabel’in nedimesi Isabel de Bobadilla ile evlendi. Kraldan, (altın hırsı ile) Güney Denizinde daha fazla keşifler yapmak üzere Guatemala’nın yöneticiliği dileğinde bulunmuş; fakat Kral ona sadece, Kuba Valiğini vermişti. Artık, De Soto kendini, büyük tehlikeler nedeni ile başkalarının üstesinden gelemediği Kuzey Amerika keşfine adayacaktı.

Nisan.1538’de,10 gemi, 1000 adam, 350 atla yola çıkarıldı. Kuba’ya uğradıktan sonra, Mayıs 1539’da, 60 adam, elinde kalan 220 atla, Florida’da Charlotte Limanına çıkan De Soto, oraya “Espiritu Santo- Kutsal Ruh” adını verdi. Yanında, mühendisler, çiftçiler, tacirler ve her tür zenaat sahiplerin kişi getirmişti. Başarısız olan Narvaez seferine katılmış “Juan Ortiz” adında bir İspanyol Uzica adında bir Kızılderili aşiretine esir düşmüş; Şef Hirrihigua’nın kızı, çocuk hikayeleri kahramanlarından “Pocahontas”a gönül vermişti. Hirrihigua’nın emri üzerine diri diri yakılmakdan son anda kurtarılan bu adam pek çok yerli dili öğrendiğinden, De Soto’ya çok yararlı hizmetler veren sadık bir çevirmen olacaktır. Onun sayesinde, Georgia, Güney Carolina, Kuzey Carolina, Tennessee, Alabama ve Missisipi toprakları olabildiğince hızla ve kolaylıkla keşfedilecektir. Ancak, De Soto grubu, Güney Alabama’da seyir halinde iken, yolu üzerindeki müstahkem kent “Mauvila ya da “Mobila”ya varınca Mobilialı Şef Tuskaloosa’nın pususuna düştü. Fakat, İspanyollar askerlik deneyimleri sayesinde pusudan kurtulmayı başardılar ve saldırdıları kenti yerle bir edinceye kadar yakıp yıktılar. Dokuz saat süren kuşatma sırasında yirmi ölü bir çok da yaralı verdiler. Sonraki haftalar boyunca yirmi kişi daha kaybettiler; ama düşman Kızılderili savaşçıların, çatışmada, yangında ve intihar suretiyle kayıpları 2000-6000 tahmin ediliyor. Mobila’dan Tennessee, Kentucky ve Indiana yollarına düzüldü. Sadık çevirmen Juan Ortiz de ölmüştü. 1541 baharında, De Soto’nun, arazisinde kampladığı Şef Chicksaw’dan hamallık yapacak 200 adam talebi reddedildiği gibi, kamplara gece yarısı baskın verildi ve 40 İspanyol öldürüldü. Fakat, artlarından gelebilecek başka İspanyol seferinden korku ile olacak, Şef, geri kalanları, alanı terk etmeleri kaydı ile keşif grubunu serbest bıraktı.

De Soto’nun geçiş yollarında, şimdi arkeologlar anı bulmak için cirit atıyorlar; ama kesin ve detaylı olarak saptanabilinen, salt Florida’nın Batı Kıyısındaki “Atlar Körfezi)dir. Bu bakımdan, Missisipi Irmağını ilk gördüğü tarih de farklı veriliyor; kimine göre 21.Mayıs.1540, kimine göre 8.mayıs.1541… Zaten, düşman yerlilerin takibi korkusu altında, 400 adamı ile ırmağı aşma güçlüğü karşısında bu keşif De Soto’yu pek fazla ilgilendirmemişti. Fakat, sonu, bu ırmağın kıyısında (bugünkü Arkansas’daki “Lake Village” noktasında), 21.Mayıs.1542’de hummaya yakalanarak geldi. Yerlileri kendisinin ölümsüz güneş tanrı olduğuna inandırdığını zannediyordu. Bunun için, adamları onun öldüğünü nasıl gizleyeceklerini bilemediler. Cesedini kumlarla birlikde bir battaniyeye kuşatıp bağlayarak, gece yarısı Chicot Gölünün ortasına bıraktılar. Ama, yerliler bu olayı yutacak kadar da enayi değillerdi.

Tanıtacağımız son İspanyol fatihi, en az Pizarro kadar insafsız bir zorba olan Hernan Cortes de Monroy y Pizarro’ya geçmeden önce İberia devletlerinin misyonerlikle birlikTe yürüttükleri keşif siyasetini son bir kez daha değerlendirelim.

Amerika kıtası topraklarında İspanyol kolonizasyonu sırasında İspanya krallığı deniz aşırı faaliyetlerini itimada dayanan bir yönetim vekilliği (mütevelli) sistemi ile yürüttü. Bu sisteme, İspanyolca “encomendar=güvene dayanarak vekâlet vermek” fiilinden türemiş “encomienda” adı verilmiş. Hemen, 1493’den itibaren Hispaniola Adasında uygulanmasına başlanan bu sistem, orta çağ “feodalite” uygulamasının, yeni bulunmuş deniz aşırı toprakladaki yerli halk üzerindeki uzantısıdır. Yani, İberia’daki“reconquista-yeniden fetih”den sonra, feodal beyler tarafından Müsüman ve Yahudi halka reva görülen hizmetkâr muamelesidir. Özellikle, feodalitedeki “vassal” unsurlara tatbik edildiği gibi bir “uyruk olma töreni”nden geçilmektedir. Yalnız, feodaliten farklı olarak, “encomendero”ya (kendisine yönetilecek alan ve uyruk ernanet edilene) yöneteceği alan için mülkiyet hakkı verilmemektedir. Zira, keşif akımının daha başlangıcından itibaren, yeni topraklardaki yönetim hakkı, şeklen, bu keşif imkânını tanıyan Kastilya Kraliçesine verilmiş; bundan böyle de, arazi ve yerli mülkiyeti Krallığa ait kalmıştı. Çıkarılan yasalarla Amerika’da olsun, Filipinler’de olsun, Krallık koloni yönetimleri üzerinde yeni kayıtlar konuyordu. Örneğin, Yönetimi tahsis edilmiş bir encomienda’nın yerli nüfusu 300 kızılderili’den fazla olmayacaktı. Encomenderolar’ın yerlilere vergi ve çalışma mükellefiyeti yükleme hakları vardı; fakat onları yargılama yetkileri yoktu. Ayrıca, oluşturulmuş askerî gücün düzeni ile ilgilenmek ve yerlilere ciddî bir Katolik İnanç eğitimi vermekle sorumlu idiler. Adaletsiz ve kayıtsız yönetim gösteren encomendero’nun elinden bu hakkın alınacağı da hükme bağlanmıştı; ama bu hükmün uygulanmasına çok nadir rastlanmıştır.

Portekiz kâşifi Cabral’ı anlatırken adından söz ettiğimiz İspanyol asıllı Papa Alexander VI. 4.Mayıs.1493’de, Azore ya da Cape Verde Adalarının bulunduğu noktadan geçen boylam dairesinin “batı ve güney”indeki tüm yeni girilen toprakların Kastilya ve Aragon tahtlarına bağışlandığını bildirir bir papalık bülteni çıkarmıştı. İlerki asırlarda İngiltere, Fransa ve Hollanda’nın itibar etmeyecekleri “Inter caetera - Diğer (Faaliyetler) Arasında” isimli bu bülten, aslında Portekiz’in keşifler yapmasına izin verilen alanlardan söz etmiyordu ama, Portekiz bu boşlukdan yararlanarak, Doğu’da faaliyet gösteriyor ve Kristof Kolombun asıl hedefi olan Hindistan’a sahip çıkıyordu. Papa, sonraki bültenleri ile bu alanların da İspanyaya tahsisi yolunda hükümler koymuştur ama fiilî durum karşısında bu hükümler işlememiş; İspanya ile Portekiz, gene, şeklen papanın iznini alarak 1494 tarihli Tordesillas Anlaşması’nı akdetmişlerdi. Inter caetera bülteni, adı üstünde, tüm sömürgecilik faaliyetleri meyanında, çok aggressif bir biçimde din misyonerliğini, Katolik inancı endoktrinasyonunu öngörüyordu.

Din desteği alan “repartimiento” yöntemi (gerekli işlerde zorla istihdam) ve manevî baskıya tutulma sistemi, yetersiz besin karşılığı, acımasız çalışma koşulları altında kullanılan, bağışıklık kazanmış Avrupalılardan aldıkları veba ve çiçek gibi hastalıklardan kitleler halinde telef olan yerlileri XVI. ve XVII. asırlar boyunca soyları tüketecek raddeye getirmişti. İşgâlcilerle yerliler arasındaki evliliklerden doğan mestizo’ların (melezlerin) durumu da sınıfsal bir sorun ortaya çıkarıyordu. Peru’nun, vicdanlı bir insan olduğu anlaşılan ilk kral naibi Blasco Nunyez Vela’nın 1544’de, “encomienda”nın yumuşatılarak zaman içinde tedricen ilgasını öngören önerileri ve 1550’den sonra “repartimiento”nun revizyonu için çıkarılan yasalar, encomenderoların tepkisi karşısında sonuç vermeyecek; sistem, ancak, Fransız devriminin etkisi ile 1791’de ilga edilecekti. Ancak, XIX. asır başlarında Latin Amerika cumhuriyetleri kuruldukdan sonra da, kölelik fiilen sürdü, gitti.

Yeni Dünyada keşifler yapma kariyerinin henüz başında iken, Kuba’da kendisine encomienda tahsis edilen Hernan Cortes’in maceralarına özetle göz atalım.

Yayın Tarihi : 28 Ekim 2008 Salı 12:11:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?