18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (58)

Ulusalcılığın kuramsal kaynakları (2- Hugo Grotius) :

Nasıl Gentilis, çoğu Protestanların bile hoşgörüsüzlüğünü aşıp ilerde siyaset alanına çıkacak lâik ulusçuluğa yol açtığı için “uluslar arası hukukda hoşgörünün babası” diye nitelendirilirse, “Hugo Grotius” da, “De Iure Belli ac Pacis-Savaş ve Barış Hukuku” eseri ile kimine göre “uluslararası hukukun babası”, kimine göre “uluslararası hukuku lâikleştiren kişi” olmayı hak etmiştir.

Hugo Grotius’un, zamanının Hollandalı sanatçısı Michiel Jansz van Mierevelt tarafından 1631’de yapılmış portresi (Delft’de Stedelijk Müzesinde sergileniyor.

1583’de Hollandanın (o zamanki Felemenk Cumhuriyeti) “Delft” kentinde, bir kuyumcunun oğlu olarak doğan ve babasından bakır işleme sanatı da öğrenen Hugo (Huigh) Grotius (Lat. Hugeianus de Groot) bir harika çocuk olarak, henüz sekiz yaşında iken Latince elejiler yazıyordu. Onbir yaşında Leiden Üniversitesine Edebiyat Fakültesine kabûl edildi. 1598’de Fransaya, elçi atanan Oldenbarnevelt refakatinde giderek Orléans’da hukuk öğrenimine başladı. O yaşda, dikkat çeken bir şiirinde karmaşık uluslararası durumu değerlendirmesi Fransa kralı IV. Henry IV’nin ondan “Hollanda mucizesi” diye söz etmesine neden olmuştur. 1599’da Hollanda’ya dönerek, Lahey’de parlak bir kariyer yaptığı avukatlığa başladı. 1601’de Hollanda Eyaleti tarihçiliğine atandıkdan sonra 1607’de Eyaletin baş savcısı olacak, bir yandan da pek çok edebî, teolojik eserler verecek; Yunan klasiklerinden çeviriler yapacaktır. Hukuk’u felsefî görüşle değerlendirerek müspet bilim disiplini dışına çıkardı. Dünyanın yalın bir egemenlikler kümelenmesi olmadığını, uluslararası hukukun, evrensel toplumun ortak akıl ve doğal yasalarını dikte ettiği, bir kurallar bütünü olması gerektiğini; bu kurallar düzeninin insanların iradelerine dayanarak oluşmadığını, ussal bir işlemle ortaya çıktığını savundu.

Pratik alanda derin sezgili hukukçuluğunun takdir edilip başsavcılık mevkii kazanmasını, 1601’de, “Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası”nın filyali olan Birleşik Amsterdam Kumpanyası donanması ile sömürgelerde ticaret tekeli yaratmak isteyen Portekiz arasında çıkan bir ihtilâf üzerinde verdiği mütalâaya borçludur. Kumpanya açık denizde el koyduğu “Santa Catarina” adında bir Portekiz gemisini yükü ile birlikde savaş ganimeti olarak satmıştı. Kumpanyanın 1604’de görüş istediği Grotius “De Iure Praedae Commentarius-Ganimet Hukuku Hakkında Yorum” isimli çalışmasında: “Mare Liberum-serbest deniz” ilkesi ile “açık denizlerde tüm ülkelerin serbestçe dolaşıp ticaret yapma hakkını savunarak Kumpanyaya hukukî destek veriyordu.

Yalnız, 1613’de bir temsilci heyetine başkanlık yaparak ziyaretine gittiği İngilterede Kral I. James’e de açıkladığı Hrıstiyanlar arasında sürekli barış, kiliselerin birleştirilmesi gibi utopik fikirlerini Felemenk Genel Meclisinde çok katı bir Calvinci olan Vali Mauritz’e benimsetememişti. Çıkan anlaşmazlık, kendisini etkileyen eski hâmisi ve akıl hocası Oldenbarnevelt ile birlikde mahkûm olmalarına yol açacaktı. Talihsiz Oldenbarnevelt’in idam edilmesine karşın Grotius ömür boyu hapse hüküm giyerek Loevestein şatosuna kapatıldı. Oradan kaçmayı başararak ailesi ile birlikde, zamanın ünlü devlet adamı Cardinal Richelieu ile tanıştığı Parise gitti. Gerek hapisde, gerek sürgünde olaganüstü sayıda bilimsel ve edebî eser vermiş; hukuk başyapıtı “Savaş ve Barış Hukuku”nu 1625’de burada yayınlamıştır. C. Van Vollenhoven’in 1919’da iddia ettiğine göre bu eser, genel içeriği bakımından “De Iure Praedae”ın ikinci yayını gibidir. Aynı yıl, Prens Mauritz’in ölümü üzerine ülkesine dönmüş, çalışma maratonunu ve ülkeler arası ziyaretlerini orada sürdürmüştür. Yaratıcı bir deha sahibi olmakdan çok, eski reformist yazarların sentezini ustalıkla yapması ile tanınır.

1645’de Paris yolculuğu sırasında deniz kazasına uğrayarak, özlediği uluslararası düzen hukukunun ilk pratik sonucu sayılacak 1648 tarihli Westphalia Barışını göremeden yaşama veda etmiştir.

Otuz Yıl Savaşları ve Westphalia Barışı:

Otuz Yıl Savaşları, Bohemyanın “Kutsal Roma Germen İmparatorluğunda gözü olan Katolik kralı II.Ferdinand’ın Katolikliğe zorladığı Bohemyalı ve Avusturyalı Protestan prenslerin 1618’de ayaklanmaları ile başlamıştır. İspanyol asıllı olup Avusturya arşidüklüğünü de elde eden ve bu ünvanı kendi aile soyuna ve zürriyetine de bırakan İmparator Şarlken’den beri Avusturyadaki “Habsburg” hanedanı Avusturya ve İspanya Habsburgları olarak ikiye ayrılmıştı (nitekim IV. Ferdinand’ın da ana tarafından büyük babası İspanya Kralı III. Pelipe idi.) Bu bakımdan, (yurttaşlarının büyük çoğunluğu bugün halâ Katolik olan) Avusturya, Polonya, Macaristan gibi ülkeleri denetime alarak Lüteryen ve Kalvenist grupları doğudan da kuşatan güçlü İspanyanın önemi Katolikler açısından büyüktü. Savaşın beş yılı, 1619’da ele geçirdiği İmparatorluk için İspanyol Habsburglarına, Alsace’ı ve İtalyanın güney topraklarını rüşvet olarak vadedetmiş olan Ferdinandın başarıları ile geçti.

Bohemya ve Macaristan Kralı Ferdinand’ın (Peter Paul Rubens’in asistanı olan barok ressam “Jan van den Hoecke” tarafından 1631-1634 arası yapılmış tablosu (Viyana’daki Kunsthistorisches Museum’da)

Ancak, İsveç’e kaptırdığı Baltık topraklarını telafi için Alman topraklarında ufuklar arayan Danimarka kralı IV. Christian’dan başlayarak, din yanında, toprak kazanımı, hanedan ihtilâfları, etnik çekişmeler gibi bir sürü siyasal nedenlerle savaş alanına İsveç, Polonya ve çeşitli inanç unsurları girmiş; para ve yağma peşindeki profesyonel askerlerin maddî güdüleri de buna eklenince idealler çıkarlara karışmış; ortalık toz dumandan görülmez olmuş; savaş alanı Alman kasaba ve kentleri harabeye dönmüştü. İspanya zaten kendisine kafa tutan, küçük fakat protestanlığı ilk benimseyenlerden olduğu için büyük bir toplumsal gelişme kaydetmiş Felemenk ile 80 yıl sürecek bir mücadelenin içinde idi. Bu mücadelenin dosyası da 30 yıl savaşlarının klasörü içine alındı.

Savaşın kaderini, İmparatorluk ve İspanyol güçlerinin, 1634’de Nördingen’deki çarpışmada İsveç ordusunu kesin yenilgiye uğratması üzerine, İsveç’in sürekli stratejik müttefiki olmuş, yurttaşlarının çoğunluğu Katolik olmakla birlikde, devamlı ulusal bilinç etkisi altında ve zaman zaman İmparatorlukla rekabete geçmiş Fransa’nın savaşa katılma kararı vermesi çizmiştir.

Artık, dine farklı bakışların, etnik boğazlaşmaların huzur bırakmadığı, ruhanî lideri “Papa”, dünyevî lideri İmparator olan Katolik bayraklı, yamalı bohça Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun çöküntüye uğraması kaçınılmazdı.

Wesphalia Eyaletinde Münster ve Osnabrück kentlerinde, savaşa ara vermeden, 1644’de başlayan barış görüşmeleri ilk ürününü, Felemenk’in bağımsızlığını tanıyan 30.ocak.1648 tarihli Münster barışı ile verdi. Dinsel sorunlar Şubat.1646 ile Mart.1648 arası yapılan görüşmelerde düzene bağlanmıştır.

Fransa, İsveç ve çeşitli Alman devletlerine toprak kazandıran, pek çok prensliğe egemenlik veren 24.Ekim.1648 tarihli Wesphalia Barış Antlaşmasının imzalanması ile bağımsız ulus devletlerin varlığı resmiyet kazanıyordu. Ancak, bu anlaşmalar dizisi toprak düzenlemelerinden çok dinsel sorunların çözümlenmesi ile önem taşırlar. Tüm inanç türlerinin insanî yapı oluşturmada eşdeğer olduğunu kabûl çerçevesinde bir laisizm anlayışı, gelişmesi geciken toplumlarda halâ süren ve katastrofik sonuçlar doğuran din temelli egemenlik ısrarlarına karşın, alan bulmada ivme kazanıyordu.

Protestanlığın kararlı mücadelesi nihayet muzaffer olmuştu. Zaten, çalışmamızın sonunda daha geniş değerlendirmesini yapacağımız Protestanlık ayrı bir ruhanî inanç olmakdan çok, kendi içinde bir laisizmdir. Günümüzdeki Protestan toplumların serveti ve gücü bu laisizmden gelmektedir.

Calvin, Roma İmparatorluğunu yadsıyarak ulusculuğu savunmuştur. Luther, Protestan hareketini başlatırken Alman soyluların ulusculuğuna hitap etmiştir. 1929’da, Fransa Protestan Federasyonunun ilk başkanlığını yapmış olan din adamı Marc Boegner, “ulus” olmadan enternasyonal hukukdan söz edilemiyeceğini, “ulus” kavramının ise Protestanlığın bir ürünü olduğunu iddia eder.

Ancak, Batıda mezhep temelli kavgalar sona ererken başka bir önyargı, “antisemitizm-Yahudi düşmanlığı” yeniden gem’i azıya alıyordu.
 

Yayın Tarihi : 3 Mart 2009 Salı 12:41:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Cemail Yenigün IP: 85.107.39.xxx Tarih : 4.03.2009 21:21:30

Ağabey Merhaba. Eski Fotoğrafınız çok daha güzeldi. (Bu fotoğrafınız çok Bürokratik olmuş) Saygılarımla. Allaha Emanet olun.