AVRUPADA YAHUDİ SOYUTLANMALARININ HAFİFLETİLMESİ EĞİLİMLERİ:
![]() |
Prusya Kralı, Brandenburg Elektörü II. Frederick, dönemin Alman portre sanatçısı Anton Graff tarafından yapılmış yağlı boya portresi (Berlinde Charlottenburg Şatosunda) |
Batıdaki Yahudi cemaatlerinin getto duvarları arkasına ya da sefil teneke mahallelerine sürülerek kent halkından soyutlanmaları, özellikle ekonomik alanda genel kent yaşamında da sıkıntılar doğuruyordu. Bu sorunları hafifletme yolunda bazı önlemler alma gereği hissedildi. Örneğin, Prusya kralı II. Frederick 1750’de Yahudi toplumunu çeşitli sınıflara ayırdı. Bazı itibarlı ailelere geçici seyahat ve konut hakları getirdi. Ekonomi bakımından değerli görülen küçük bir grup sanayiciye konut ve ticarî faaliyet konusunda tam ayrıcalık bahşedildi. Ancak, tam ayrıcalık verilen Yahudilerin bile, birlikte yaşayacağı çocukların sayıları kesin olarak sınırlandırılmıştı. Bu konuda çıkarılan ferman tüm hile dolandırıcılık suçları yanında, çocuk sayısının gizlice arttırılmasını; Savaş ve İçişleri makamlarınca titiz bir araştırma yapılmadıkça evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı sert yaptırımlarla engelliyordu. 1710’da, Hamburg serbest limanında Yahudilerin sinagog inşasını, özel sektör hizmetlerine on aileden fazla girmelerini; Hıristiyan kadınlarla evlenmelerini ve alış veriş yapmalarını; Hıristiyanların ibadeti sırasında kiliseler yakınından geçmelerini; kentin “slum” bölgesi (sefil, gecekondu mahallesi) olan Neustadt dışında barınmalarını; gösterişli giysilerle kalabalık içinde dolaşmalarını ve eğlenmelerini yasaklayan kararname çıkarılmıştı. Özetle, Yahudiler kamusal yaşama “stil und ruhig leben” başkalarının gözlerine batmadan, ses seda çıkarmadan katılabileceklerdi. Tasavvur ötesi bu sevimsiz hayat, artık 18. Asırda dayanılmaz bir çağdışılık idi. Amerikan zencilerinin, göz alıcı giysilerle, çimenlerde sere serpe, bancolarla, davullarla, bağıra çağıra gerçekleştirdikleri toplu eğlenceleri bile onlar için bir düş’tü.
Doğu Avrupa’daki Yahudilerin özerkliği: Almanya’dan Vistül Irmağı ötesine geçen gezgin Polonya’da Frankfurt’tan epey farklı bir manzara görüyordu. İlkel Slav kentçiklerinin, bakımsız, çatlamış kuru tarlalar içinde viran köylerin boy gösterdiği bu ülkede, biraz yaygın alanı olan fakir kentlerin yasal statüsü olmayan çok az sayıda gettoları da vardı. Nüfusunun hemen tamamını Yahudilerin oluşturduğu kasaba ve köylerde, ticaret, hancılık, odunculuk, hattâ çiftçilik yapan bu insanlar, karşılaşacakları riskler kendi sorumluluklarında olma kaydı ile, yerleşim sınırlarından girip çıkabiliyorlardı. Yani, Almanya ve İtalya’daki örgütlü tecrit burada yokdu. Ancak, muhafazakâr Katolik Polonyalılar aslında Yahudilere karşı daha fazla önyargılı idiler. İsa’yı ve Kutsal Ruhu reddeden, acayip ritüelleri olan, Doğulu İsrail halkını şeytan gibi görürlerdi. Bir Yahudinin, İsanın çarmıha gerilişine dair ateşli vaazları dinledikleri kiliselerden çıkmakta olan Hıristiyanlara görünüvermesi son derece tehlikeli idi. Bunun için Yahudiler gecenin karanlığında dolaşmayı yeğlerlerdi. Belki de, onlara “obskürantist-karanlığı seven” sıfatı yakıştırılması bundandır. Fakat, aynı zamanda “bilime karşı, gerici” anlamına gelen “obskürantist” nitelemesine müstahak olmayan çok sayıda Yahudilin varlığı toplumsal yaşam savaşını 20. Yüzyılda başarıya taşıyacaktır.
Yahudi cemaatine karşı dinî husumet ve tiksinti 16. Ve 17. Yüzyıllarda uç noktaya gelmesine karşın, kendilerini ayakda tutabilme becerisine duyulan hayranlık ve ekonominin ayrılmaz parçası haline gelmeleri Polonyalı hükümdarlarca özerkliklerinin tanınmasını zorunlu kılmıştır. Böylece, modern çağın başından itibaren Polonyalı Yahudiler kendi ekonomi ve cemaat yönetimi işlerinde özerklik kazanmışlardır. “Kahal” denilen bu özerk yönetim; din, eğitim, yargı, sağlık bakımı, sosyal yardım vb. Yahudinin kamusal yaşamının hemen tüm evrelerini kucaklardı. Krallık hazinesine yükümlü oldukları vergileri düzenli ödedikleri sürece Yahudilerin bu yetki alanına Polonya monarşisi tarafından hiç müdahale edilmemiştir. 18. Yüzyılın ortalarına doğru git gide artan bu vergi katkısı Kral gelirlerinin çok büyük bir payını oluşturmuştu. Hükümdar’ın savaş zamanları kiraladığı paralı askerlere maaş ödemeleri; 30 yıl savaşlarının bitmesinden sonra ülkeye sürekli saldırılar yapan Türklerin eline esir düşmüş Polonyalı soyluların kurtarılması için verilecek fidye gereksinimi hâllerinde istenen ekstra finansmanı Yahudiler kuzu kuzu ödüyorlardı. Her ne kadar şikâyet etmeye cesaret bulamamışlarsa da bu masraflar dayanılmaz bir yük hâline gelmeye başlamıştı. Ayrıca, Kahal içinde tiran vasfında çok güçlü olan çoğu servet sahibi Yahudi yöneticiler, itibar gördükleri Polonya Sarayında bu konuda pek direnme gayreti de göstermiyorlardı. Zira Saraya sağladıkları finansmandan komisyon alıyorlar; vergi yükünü fukara din kardeşlerine intikal ettiriyorlardı. Cemaatler içindeki hoşnutsuzluk karşısında, faizi ile birlikte ödeneceği vaadi ile tasarruf senetleri karşılığı borçlanmalara da gidildi. Ödem e bir yana vergiler de giderek arttırıldı. Yahudi cemaatleri ile birlikte Polonya Sarayı da iflâs uçurumunun eşiğine geldi. Ancak, Doğu Yahudi cemaatleri, Batı Avrupa’dakiler gibi birbirlerinden soyutlanmış değildi. Ulusal çapda bir “Kahal” Federasyonu bünyesinde bütünlüklerini sağlamışlardı. Polonya Krallığının dört büyük eyaletini oluşturan: Büyük Polonya, Küçük Polonya, Voliniya ve Lituanya’yı kapsayan federasyon, yetersizliğine karşın, Polonya Sarayında, Yahudi hak veonurunun sözcülüğünü elinden geldiğince yapıyor; Polonya Yahudilerinin bir bütün olarak örgütlenip kamusal yaşamlarının düzenlenmesinde belli bir ölçüde etkili oluyordu. Böylece Kahal’ın çırpınmaları, hem Yahudileri hem Polonya Sarayını siyasal ve ekonomik kaosdan bir yere kadar korudu.
![]() |
Ukrayna Hetman’ı Bogdan Kmelnitsky (Şliahov özel kokleksiyonunda) |
Ancak, 16. Asırda Avrupa’nın ikinci büyüklükteki ve güçlü devletlerinden biri olan Polonya Krallığı, yükselen yeni güçlerin arasında sıkışarak kan kaybetmeye başlamıştı. Büyük sancı, Polonya-Lituanya Ortaklığının yerel soylu yöneticilerine karşı, Rusya ile anlaşıp bağımsız bir Ukrayna devleti kurmak için isyan eden Zapporog Kazakları Hetman’ı(ataman, başbuğ) Bogdan Kmelnitsky’nin (ya da Lehçe “Bohdan Chmielnicki”), Kırım Hanı Tugay Bey’in de desteği ile Polonya Beylerine ağır bir yenilgi taddırarak Ukrayna devletinin temellerini atması üzerine başladı. Onbinlerce Yahudi ve Polonyalı katledildi. Geri kalan Yahudiler Zapporog feodalitesinin malikânelerinde hizmetkâr olup her türlü istismara maruz kaldılar. Nikolai Gogol’un “Taras Bulba” adlı romanında onurlu kahramanlar olarak tanıtılan Zapporog Kazakları haşin, ahlâksız ve ayyaş serserilerdi; köle yaptıkları Yahudilerin mallarına, kazançlarına el koydukları gibi, onlara “İsa katilleri” anlayışı ile her türlü tecavüz ve fenalığı; hiç acımadan çiftliklerinde hayvan gibi çalıştırmayı reva görüyorlardı. “Szlachta” denilen Kazak soylu sınıfının bu sadizmine destek, giderek itibarını yitiren Batı Katolik Kilisesinin tersine, gücü olaganüstü artan, Cizvit düzeninin egemen olduğu Ukrayna Grek Katolik Kilisesinden geliyordu. Ukrayna ruhban sınıfı 0rtaçağların kanserleşmiş Yahudi nefretini hortladığı gibi, “Grek Ortodoks” olanlara karşı da saldırı kışkırtmalarına girişmişti. Lvov’da, “kutsal yağ ile alay ettikleri” bahanesi ile Reize ailesinden iki kardeşin dilleri boğazlarının dibinden kesilmişti. Kilise ziyaretçilerinin aralarında gezinmeleri küfür kabûl edilerek Yahudilerin linç edilmeleri sık görülen olaylardandı.
Polonya’nın arta kalan bölümünün de 1772’de; Rusya, Prusya, Avusturya arasında ilk paylaşılması ile, Polonya halkı yanında, o tarihte nüfusunun bir milyona ulaştığı tahmin edilen Polonya yahudisi de hızla çöküntüye uğradı. Çoktandır, Almanya ve Fransa’da olduğu gibi, Polonya’da da, çiftliklerinde verilen haklardan yoksun kalıp serf durumuna düştüler. Eskiden üçte birine sahip olabildikleri ürünün tamamı derebeylerinin ambarına gitmeye başladı. Hrıstiyan ayinlerinin yapıldığı Pazar günleri dışında istihdam edildikleri topraklardan çıkmalarına izin verilmedi. Gene de, güçlü dayanışmaları, onlara, açlıkla boğuşan Polonya çiftçisinden bir nebze daha ayakta kalmalarına olanak tanıyabiliyordu. Kahal üzerindeki ağır vergilendirme bile ceplerinde birkaç kuruş kalmasını, cemaat içinde biraz eğitim görmelerini engelleyemedi. Batı Avrupa’daki Yahudiden daha fazla hareket serbestîsinden yararlanabildiler. Ama bu görece özerklik, sefalet içindeki Polonyalı komşularını kıskandıran, diken üstünde bir ayrıcalıkdı. Ufukta görülen Fransız Devrimi Batı Yahudisinin insan olma hakkını tanıyacak, fakat Doğu Yahudisinin durumunun daha kötüye gitmesini engelleyemeyecekti.