AYDINLANMA ÇAĞINDA SARAY YAHUDİLERİ:
Fransız Büyük Devriminden önce de Hrıstiyanların Yahudi dünyasına açılımının başladığından; Yahudilerin Yeni Dünya diasporası sırasında Kalvinist Hollandalılardan himaye gördüklerinden söz etmiştik. Hollandalıların Batı ve Doğu Hindistan kumpanyaları sayesinde yoğunlaşan dünya ticaretlerine paralel olarak Amsterdam rıhtım kenti Avrupa bankacılığının merkezi olmuştu. XVII. yüzyıl ilk yarısında Yahudilerin, İspanyol Engizisyonundan kurtulmak için Hollanda’dan sığınma istemleri, Uluslararası Hukukun babası denilen saygın düşünür Hugo Grotius’un başkanlık ettiği bir komisyonca incelenip olumlu bulunmuştu. Bu ülkeye iltica eden Yahudiler büyük ölçüde bankerlik alanına ve Hindistan kumpanyalarının yönetim kadrolarına girdiler. Pay ve borçlanma senetlerinin işlenmesinde öyle başarılı oldular ki, Amsterdam Menkul Değerler Borsasının, yeni kurallar saptanması için oluşturduğu komitenin 41 üyesinin 37’si Yahudi idi. Getto yaşamından kurtulmuş Yahudi yasa önünde eşit bir Hollanda yurttaşı oldu.
Yahudilerin Hollanda’daki bu dinamizmi İngiltere’yi de etkiledi. XIII. asırdan beri Yahudilere kapılarını kapalı tutan İngiltere’de 1650’lerde Krallığı deviren Oliver Cromwell hüküm sürüyordu. Bu demir pençeli ve “Eski Ahit”e da saygı gösteren püriten inancındaki diktatör Hollanda’ya geçici olarak sığınmış olan Yahudilerin iltica talebini, meclisinin muhalefetine rağmen kabûl etti. Birkaç Yahudinin gizli olarak yaşadığı Londra’da 1660’da otuz beş Yahudi ailesi yerleşmişti. Bunlar da İngiltere ekonomik yaşamına hızla girdiler; önde gelenleri sosyetenin yüksek tabakalarına tırmandılar; Londra’daki Doğu Hindistan Kumpanyası ve dünyanın ilk gemi tescil kuruluşu Lloyds’un yöneticileri oldular.
Modern Çağın başlangıcında kendilerini şiddetli hanedan savaşları içinde bulan Orta Avrupa’nın kralları ve düklerinin de iş adamı Yahudinin karizmasından etkilenmeleri kaçınılmaz olacaktı. Gezginci yaşamlarının kazandırdığı pratik zeka, işlek hayal gücü, hareketlerinde kıvraklık ve çabukluk, tedarik kaynakları hakkında bilgi ve mal değeri takdir uzmanlığı ile Yahudiler gene, savaşların sonu gelmez mühimmat ve ikmâl ihtiyaçlarının karşılanması işine egemen olacaklardı. Sefil eskici Yahudi, Otuz Yıl Savaşlarının enkazı ve döküntülerini değerlendirerek hatırı sayılır bir dünyalık elde etmişti. Savaş artıkları etrafında dolaşmak çok riskli bir uğraşı idi. Bir dükün toprağında dolaşırken yakalananların casusluk iddiası ile idam edildikleri sıkça görülen bir şeydi. Hrıstiyanlar aidiyeti belli olmayan bir araziye girmeye hiç cesaret edemiyorlardı. Ama, sefaletin ve kâr hırsının gözünü kararttığı Yahudi her deliğe girip işe yarar bulduğu artıkları toplayıp satma macerasına atılabiyordu.
![]() |
Leopold I. Kutsal Roma İmparatoru, Benjamin von Block’un eseri, Viyana Sanat Tarihi Müzesinde sergileniyor. |
İşte, 17. Ve 18. Yüzyılların tedarikçileri ve bankerleri bu gözü kara Yahudilerin içinden çıktı. Palatin Elektörü (hükümdar tensilcisi kont) Karl Ludwig’in müteahhitliğini kapan Heidelbergli Samuel Oppenheimer Avrupa sarayları ile ilişki kuran ilk Yahudi sayılır. Bu başarısından sonra; başta Fransa’nın Güneş Kralı 14. Louis, Kutsal Roma İmparatoru olan Avusturyalı I. Leopold olmak üzere birçok hükümdar saraylarının kapılarını ona açılmıştır. Leopold, bağnaz bir Katolik olmasına karşın Oppenheimer’e hayran kalmıştı; onu Habsburg ordularını besleyebilecek, ikmâlini yapabilecek tek kişi olarak görüyordu. İmparatorun bu güveni boşuna değildi. Oppenheimer acentaları, ticaret ve bankerlik yapan arkadaş ve akrabaları ile kurduğu iş ilişkileri şebekesi mükemmel işliyordu. Hazinesi zaman zaman boşalan İmparatoru sıkıştırmıyor; kendi finans gereksinimini, Frankfurtlu Aron Beer, Mainz’ın saray tedarikçisi Loew Siznzheim, Bamberg Saray yahudisi Moiz İzak ve diğer Yahudi dostlarından kredi alarak karşılıyordu. 1703’de öldüğünde Viyana Sarayı fiilen iflâs durumuna geldi. Alelacele başka Yahudi müteahhitler sıraya alındılar.
Baroque Çağında, saraylara kaynak zenginliği sunan daha başka dikkat çekici Yahudilerin isimleri de kaydedilmiştir. Büyük Elektör Friedrich Wilhelm’in Avrupa savaşlarında ordusunun ikmâlini yapmak üzere Doğu Prusya Sarayına ilk kabûl edilen Yahudi Israel Aron; gene Friedrich Wilhelm’in hem bankerlik hizmetini gören hem de mühimmat, besin ve Rhine Irmağı boyunca kurulacak tahkimat için taş, kareste, çit kazığı, tedariki yapan Elias Gumperts; Münster Başpiskaposuna gereç sağlayan Crefeld’li Abraham Isaak Auerbach bunların başındadır. Avusturya Taht kavgasında ve 18. Asırdaki Yedi Yıl Savaşlarında Yahudi müteahhitleri bazen Bavyera, bazen Prusya hizmetinde görülüyordu. Sadakatleri kişilere değil, hanedanlara idi. Kendi ekonomik kaderleri güçlü tarafın siyasal zaferine bağlı idi. Güçlü Saraya sadık olmaya mecbur ve mahkûm idiler.
![]() |
Joseph Süss-Oppenheimer portresi. Sanatkârı belirsiz. Baden-Württemberg’deki şatosonda |
O tarihlerde, Avrupa’nın bankacılık merkezi olan ve Yahudilere daha serbest bir alan bırakılan Hollanda’daki din kardeşleri ile bağlantıları Orta Avrupa Yahudisine de bankerlik, kuyumculuk ve değerli maden işlerinde aktivite sağlamış; Sarayların en muteber kreditörü olmuştu. Bu saray bankerlerinde en renklilerinden biri, Samuel Oppenheimer’in yeğeni Joseph Süss-Oppenheimer’di. Bir gezgin oyuncu yahudinin oğlu olarak bilinen Joseph Süss’ün, aslında Töton örgütünün Başkomutan yardımcısı Georg Eberharhard von Heidersdorf’un gayrı meşru çocuğu olduğu söyleniyordu. Zengin dayısı tarafından büyütülmüş; bankacılık eğitimi almıştı. Henüz 18 yaşını doldurmadan Hesse-Darmstadt dükünün özel bankacısı olarak hizmetine girdi. Çekici görüntüsü, Saray adabına uyan zarif davranışları ve gözü pek bir spekülatör yapısı ile çok başarı gösterdiği kariyeri sonunda hatırı sayılır bir eyalet olan Würtemberg Prensi Karl Alexander’in tedarikçisi, komisyoncusu, mücevherat seçicisi ve bankeri oldu. Yahudi halkın gettolarda tıkalı olduğu Orta Avrupa’nın en nüfuz sahibi kamu ekonomisi yöneticiliğine yükseldi. Onun bu inanılmaz başarısı Hrıstiyan görevlileri çileden çıkarıyor; fakat Prens’in gözünden düşüremiyorlardı. Prens ölümü üzerine Joseph Süss koruyucusuz kalınca 1737’de bir soylular jürisi onu hile ve yolsuzlukla suçlayarak ölüme mahkûm etti. Hrıstiyanlığa geçme önerisini dudak bükerek reddetti ve darağacında can verdi.
Almanların “Hofjuden”, kendilerinin “shtadtlanim” dedikleri çok az sayıdaki Saray Yahudileri, getto’dan kurtulup, Avrupa ticaret hayatının ana mecrasını oluşturmaları, devletlerin egemen güçlerini kendilerine muhtaç etmeleri, Ulusal Devlete ve yükselen kapitalizme katkıları ile çok ilginç bir olgudur. Hrıstiyan öfkesini kızıştırmak, alacaklı oldukları kral, dük ya da başpiskoposların çok büyük tutarlardaki borçlarını ödemekten caydıklarında meteliksiz kalma tehlikesi, saraylarda yaşadıkları debdebeli hayatın getto Yahudisini kırgın ve öfkeli bırakması gibi çok büyük riskler de taşıyan maceraları göze almalarının dinamiği getto sefaletidir. Ve, aslında gettodaki kardeşlerine bigâne kalmış da değillerdir. Onların cemaat yaşamlarını, ellerinden geldiğince denetim altında tutmaya, yöneticilere karşı şefaat etmeye çalışmışlardır. Ancak, kendileri de ulusal bütünlüğün yükseldiği bu dönemde çağdışı cemaat yaşamının çıkar yol olmadığının, Yahudi halkının siyasal kurtuluşunun akılcı humanitarianizmin desteğine ihtiyaç gösterdiğinin bilincine vararak, yeteneklerini ve Fransız Devrim öncesi monarşi dönemine verilen isimle “ancien régime-eski yönetim”in kendilerine duyduğu güvenin, ne düşündüğü, nasıl tavır alacağı bilinmeyen Hrıstiyan burjuva iş adamlarından daha fazla olmasını kullanıp, yüksek sınıflara intisabın peşine düşmüşlerdir. Nitekim, onların din kardeşleri adına yaptıkları ricalar sonucu Dresden, Leipzig, Kassel, Brunswick ve Breslau’da nispeten daha huzurlu Yahudi yerleşimleri açıldı.