26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (76)

OSMANLIDA İKTİDAR REKABETİ, İNTİKAM SAVAŞLARI VE FELSEFÎ DÜŞÜNCELERDEN KAYNAKLANAN HOŞGÖRÜSÜZLÜKLER:

I. Yıldırım Bayezit’in Timur’a teslim oluşu. Polonyalı ressam Stanislaw Chlebowski’nin 1878 tarihli tablosu.

Osmanlı bazen ve daha çok istikrarsız zamanlarda, savaş meydanlarında hoşgörüsüz olmuştur. Balkanlarda ve Anadolu güneyinde pek çok fetihler yapmış olmakla birlikte, Sadrazam Çandarlı Kara Ali Paşanın da desteği ile kardeşi Yakup Çelebiyi öldürerek tahta geçmiş olduğu için “kardeşkanı akıtan ilk padişah” namı alan Yıldırım Bayezit’in 1402’de Timur’a yenilgisi ve esareti üzerine oğulları arasında çıkan veraset kavgaların ortaya çıkardığı “Fetret Devri” ya da “Fasıla-i Saltanat” denilen iktidar aralığı ve bunu izleyen gerginlik dönemi bunun örneklerindendir. 1413 yılına kadar yaşanan bu iktidar aralığı şehzadeleri birbirine düşürmüş; Ulema çoğunluğunun onayı alınmış Fatih Kanunnamesi ile yasallaşacak “bağy=isyan” suçu halinde “nizam-ı âlem- dünya düzeni” gerekçesi ile siyaseten kardeş katli çığırına, Orhan Gazi ile kardeşi Alâeddin arasındaki zarif ilişkilerin hepten unutulmasına yol açmıştı. Konumuz içinde, sultanların kardeş katli yetkilerinin meşruiyetinin nasıl alındığını uzun uzadıya incelememiz mümkün değil. Merak eden okurlarımız için Ahmet Akagündüz, Ahmet Şimşiroğlu, Ali Himmet Berkî gibi değerli hocaların bu vadideki çalışmalarını referans göstermekle ve bu yolda en zalim ve şer’î hükümleri de aşan uygulamanın, III. Murat’ın, Venedikli Bafo ailesinden ünlü Safiye Sultandan doğma oğlu III. Mehmet’in 1595’de tahta çıktığında 19 erkek kardeşini, daha sonra, basit jurnallere dayanarak kendi oğlu Şehzade Mahmudu, haksız yere idam ettirmesi ile gerçekleştiridiğini anmakla yetinelim. Kardeşlerinin en küçüğünden en büyüğüne yaş farkı bebek ile 14 yaş aralığı idi. I.Ahmet’in saltanatı ile tavsayan kardeş katli Sultan IV. Mehmet zamanında, iktidar sıralamasına getirilen “ailenin en büyüğünün halef olması-seniorat sistemi” ile sona ermişti.

Fetret devrine dönelim. Şehzadelerden Musa Çelebi ile Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) babaları ile birlikte esir düşmüş; Sadrazam Çandarlı Ali Paşa kendisine bağlı birlikleri ve yeniçeri ağası Hasan Ağa ile birlikde Edirne’ye geçmiş, orada bir saltanat kurmuş; İsa Çelebi Karesi’ye (Balıkesir); Çelebi Mehmet Amasya dolaylarına çekilmişlerdi. Süleyman Çelebi ise, bir ara Timur’a bağlılığını beyan ederek Osmanlılın Rumeli toprakları üzerinde hükümdarlık almış; Bizans İmparatoru II.Manuel ile dostça geçinmeyi seçmiş; hattâ küçük yaştaki kardeşi Kasım ile kız kardeşi Fatıma’yı ona rehin vermişti. Timur yağmaladığı Osmanlı topraklarını, sekiz ay sonra Anadolu Beyliklerine geri vererek bunlara itibar kazandırdı ve ülkesine döndü. Birbirlerine rakip olan şehzadelerin politikaları değişmişti. Artık konumlarını ve ayrıcalıklarını yeniden kazanmış Türk beylerinin desteğini arama peşinde idiler. Türk soyluları, Saray kültür ve protokolünde Hrıstiyan etkisinin kaldırılmasını, yeniçeri devşirilmesinin gözden geçirilmesini talep ediyorlardı. Şehzadelerden en dinamiği küçük kardeş Çelebi Mehmet 1404’deki girişimleri ile, diğer Türk beylerinin kendi aralarındaki güç dengelerini kollayarak kimini saf dışı etmiş kimi ile ittifak ederek kuvvetli bir Türkmen ordusu kurmuştu. Kardeşler arasında ilk çatışma, serbest kalan Musa Çelebinin, İsa Çelebi egemenliğindeki Bursaya saldırması ile gerçekleşti. Fazla ayrıntılarına girmeyeceğimiz bu karmaşık kardeşler kavgası sonunda Çelebi Mehmet, Musa’nın maiyetinde iken tarafına çektiği Rumeli beylerinin ve tehdit ettiği İmparator II. Manuel’in desteği ile Osmanlının tek sultanı oldu. Bu arada ilk kurban, Mehmet’in adamlarınca öldürülen İsa Çelebi olmak üzere diğer tüm kardeşler canlarını yitirdiler.

Bu süreç içinde mağlup kardeşlerin başarısızlık nedenlerine ve olaylar dizisini izleyen bir toplumsal kaynaşmaya da, konumuz çerçevesi içinde değinelim. Rumeli hâkimi Süleyman, bilimi ve güzel sanatları teşvik etmiş ise de, belki kahraman babasının kötü bahtının etkisi ile korkak, zalim, miskin ve sefih olmuştu. Musa Çelebinin topladığı yeni ordu ile Edirne duvarları altında gözüktüğü haberini veren Mihaloğlu ve Evrenos Beyleri istiskal etmiş; daha etkili bir uyarıya kalkışan Yeniçeri Ağası Hasan Ağa’nın sakalının kılıçla traş edilmesi emrini vermişti. Ağa, yüzündeki kılıç çizgileri ile ordugâhı dolaşıp uğradığı hakareti bağırarak anlattı; üç kişi dışında Beyleri Musa’nın saflarına geçmeye ikna etti. Süleyman, bu üç kişi ile birlikte, Bizanslılara sığınmak üzere İstanbul’a doğru kaçmaya başladı. Daha önce askerlerince zulüm görmüş bir köyün Türkmenlerinden beş silahlı kardeş yolunun üzerine çıktı. Aslında Sultanlarını görüp tanımak istiyorlardı. Fakat Süleyman evhama kapılarak ikisini okla öldürdü. Diğer üç kardeş onu evvele okla attan düşürdüler, sonra başını kestiler.

Süleyman Çelebinin öldürülmesinden ve Rumeli beylerinin kendisine bağlılık bildirmelerinden sonra Musa, 1411 Şubatında hükümdarlığını ilân ve Eflâklılara ve Bizanslılara dostluğunu açıklayarak yeniden Hrıstiyanlarla barış siyasasını belli etmişti. O da zûlme ve despotizm’e saptı. Süleyman’ı öldüren üç kardeşle, köylerinin halkını samanla kaplı kulübelerine hapsederek, kulübeleri ateşe verdirmişti. Musa’nın daha önce, Sırp Kralı Etyen ve Eflâk Prensi Mirçe beraberinde Süleyman üzerine, Bizans yakınlarında bir seferi daha olmuş; tam çatışma başlangıcında Sırp askerleri Süleyman tarafına geçmişler; Musa’nın yenilip Eflâk’e kaçmasına sebep olmuşlardı. Bunun hıncını yüreğinde taşıyan Musa Sırbistan’ı yağmalamış; halkını ve üç kale muhafızını kılıçtan geçirmiş; işe yarayacak gençlerini de esir edip beraberinde getirmişti.

Osmanlı Devletinin ikinci kurucusu Çelebi Mehmet

Musa’nın çeşitli makamlara yaptığı atamalar arasında kazaskerliğe seçtiği Şeyh Bedrettin vardı. Sultan Mehmet zamanında Dünyada ilk komünist sistemin uygulama girişimini gerçekleştirdiği söylenen bu devrimcinin biyografisi büyük oranda torunu Hafız Halil’in yazdığı Menakıbname’de bulunur. 1365 yılında Simavna kasabasında doğan Bedreddin Edirnede eğitimine başlamış, sıra ile, Bursa ve Konya’da din ve belagat bilimleri almıştır. Mısırda, zamanın önemli İslam aydınları tabip Hacı Paşa, ozan Ahmedî, Şemsettin Fenarî ve Alevîlik akıdesine geçmesine yol açan Şeyh Hüseyin Ahlatî ile temasa geçip tasavvuf eğitimi ve tüm insanların eşit olduğu öğretisini alır. Anadoluy’a dönüşünde çok etkilediği Timur’un Semerkand’a davetini reddeder. Edirne’de 1406’da aldığı kazaskerlik makamı görevi Çelebi Mehmet’in tahta geçmesi ile noktalanır; İznik’e sürgüne gönderilir. Taht savaşlarının mihnetini çektikten sonra Osmanlının baskısına maruz kalmış yoksul halk onun birinci kaygısıdır. Ezen-ezilen çelişkisinin olmadığı bir dünya özlemektedir. Dünya toprağı ve bu toprağın tüm ürünleri insanların ortak malıdır. Vahdet-i Vücud’a (Varlığın Bütünlüğüne), Tanrının dünya üzerindeki yansıması olarak betimlediği insanın kurtuluşunun ve yeniden Tanrı katına yükselmesinin eşitlik ve kardeşlikten geçeceğine inanır. Ayrıca, yeniden dirilişin eski biçime dönme olmadığını, cennet ve cehennemin mutluluk ve mutsuzluğu ifade eden simgesel kavramlar olmaktan öte anlam taşımadıklarını vurgulamakla şeriat ilkelerine meydan okumaktadır. Kendisine hayran olan, başta, Menderes Vadisinde Nizar köyünde tanıyıp kazaskerliği sırasında kethüda olarak yanına aldığı Börklüce Mustafa ile, Bursa’ya yaptığı yolculuk sırasında Sürme köyünde tanıdığı, Yahudi asıllı olduğu söylenen Torlak Kemal gibi müritlerinin örgütlü çalışmaları ile bu görüşler kayda değer yaygınlık kazanır.

Menakıbnameye göre 48, başka kaynaklara göre 38 eser vermiştir. En iyi incelenmiş eseri, Marx’ın “Kapital”i ile kıyas edilen, kolektif üretme ve tüketme tarzını öğütlediği için ozan Nazım Hikmet’in “Şeyh Bedrettin Destanı”nda anılan “Varidat”dır. Diğer Vahdet-i Vücud anlayışındaki sufîlerin karşılaştığı zıt değerlendirmeler onun için de yapılmış; hattâ bunlar Varidat’a şerh düşülmüştür. Mutasavvıf ozan Niyazî Mısrî ve son dönem Melamî şeyhlerinden Seyyid Muhammed Nur övgülerini dile getirmişler; Sofyalı Bâli Efendi ile Aziz Mahmud Efendi onu bâtıl (yoldan sapmış) kabûl etmişlerdir.

Coşkulu idealistlerden, sevdikleri müritlerinin “Dede Sultan” dedikleri Börklüce Karaburun’da, Torlak Manisa’da, Bedrettin’in de zamansız bulduğu isyan hareketine giriştiler. Börklüce, önce üzerine gönderilen İzmir Sancak Beyini öldürdü. Ardından gelen Saruhan (Manisa) Sancakbeyi Ali Beyi bozguna uğrattı. Yeni ortaya çıkıp gaile yaratan kardeş (Düzmece) Mustafa’ya karşı sefere çıkmış Sultan I. Mehmet bu kez çocuk yaştaki şehzadesi Murat ile Sadrazam Bayezit Paşa yönetimindeki güçleri isyan alanlarına gönderdi. Önce Börklücenin 5.000 erlik birliği ezildi. Bayezid Paşa, Şehzade Murat ordusunu âsilerden ayıran dar geçitlerden geçirirken (kadın, ihtiyar, çocuk demeden) önüne kim çıkmışsa kılıçdan geçirmiştir. Savaşda ele geçirilen esirler Ayasluğ’a (Selçuk) götürüldü. Mustafa kendisine uygulanan korkunç işkenceler sırasında; “Lâ İlâhe İllallah!” dedi; fakat : “Muhamed-ün Resûllullah” demeyi reddetti. Çarmıha gerilerek bir deve üzerinde kent içinde dolaştırıldı. Müritleri, teker teker Börklüce Mustafa’nın gözü önünde kılıçtan geçirildiler. Zavallılar ölüme giderken sadece: “İriş (yetiş) Dede Sultan, iriş” diye Mustafa’ya inanç ve saygılarını belirttiler. Mustafa’nın ölümü, çeşitli dinlerden yandaşlarını sarsmıştır. Giritli bir keşiş, onun ölmeyip Sisam Adasında yaşama devam ettiği efsanesini yaymıştır.

Mustafa bertaraf edildikten sonra Osmanlı ordusu Manisa’da Torlak Kemal’in üç bin dervişini yendi. Kemal, en yakın müritleri ile birlikte asıldı. İki isyancının Anadolu’da yaymayı üstlendikleri mezhebi, Bedreddin İmparatorluğun Avrupa topraklarında tanıtma faaliyetinde idi. Kazaskerliği sırasında, onun aracılığı ile timar ve aylık edinmiş olanlar Balkan ormanlarında bir askerî güç oluşturmuşlardı. Fakat Şehzade Murat ordusu karşısında dayanamayıp yenildiler. Bedreddin, Herat Acem fakihlerinden Mevlânâ Said’in fetvası ve isyancı suçu ile Serez Çarşısında asıldı. “Akıl için tarik birdir” derler; Tanrının varlığına ve ezelî oluşumuna akıl yolundan varılır; yaratılan “dogma”ların ise iktidar aracı olmadan öte değeri yoktur. Katharlar, Maniehistler, Ekberiye müntesipleri gibi Batıda, Doğuda tüm bu iddialarla ortaya çıkanlar dogmacılar tarafından sapkın ilân edilmişler; diş geçirilebilenler kahredilmişlerdir. İsyancılara verilen bu şiddetli cezalar halkı çok korkutmuş; Anadolu eyaletleri, çar naçar eski mezheplerine dönmüşlerdir. Yönetimi son derece güç merkezî bir Devletin oluşumu pekişmiştir.

Osmanlı tarihçilerinin gerçek şehzade olmadığını ifade için “Düzmece” sıfatını verdikleri Mustafa Bizanslılarca Bayezit’in gerçek oğlu olduğuna inanıldığı için, yandaşlarından Cüneyd ve otuz adamı birlikte korumaya alınmıştı. Sultan Mehmet, muhafaza altındakilerin kendisine iadesi için, sığındıkları Selanik Valisine uyarıda bulundu. Buna karşı Vali Demetriyus’un çok nazik ve saygılı, fakat canını kendisine emanet etmiş olanların akıbeti ile oynayamayacağı yolundaki ibret verici onurlu red yanıtı (aslında “Mustafa”nın gerçek kardeşi olduğunu hissettiği anlaşılan) Sultanın da yüreğini yumuşatmış; serbest bırakılmamaları güvencesi verilme kaydı ile Bizans İmparatoru Leontarius’un himayesine bırakılması konusunda anlaşmaya razı olmuştu. Sultan, ayrıca İmparator nezdinde korunmaya alınanların iaşe ve ibateleri için yıllık üçyüz bin akçe ödemeyi taahhüd etmişti.

Osmanlı İmparatorluğunu yeniden kuran Sultan I. Mehmet, inme (nüzul) ile karşılaşıp öleceğini sezince veziri Bayezit Paşaya şehzadesi Murat’a sadakatle hizmet etmesini, diğer iki küçük oğlunu da Rum İmparatorunun koruma ve vasiliğine vermesini emrederek şefkat duygularını göstermişti. Görüldüğü üzere, Balkanlar ve Anadolu’daki hoşgörüsüzlük hiçbir biçimde, o tarihlerdeki Hrıstiyan Batı acımasızlığı ve vahşeti ile ölçülemezdi.
 

Yayın Tarihi : 1 Haziran 2009 Pazartesi 17:02:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?