19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnanç ve Hoşgörüsüzlük (90)

ERMENİ İSYANLARI (2) :

Erzurum İsyanı: 20.Haziran.1890’da, zamanın Erzurum Valisi Semih Paşaya Ermenilerin Rusya’dan silah ve cephane getirdikleri; bunları Sansaryan Okulunda ve kiliselerde sakladıkları ihbarı geldi. Zabıta tertibat alarak, Temmuz içinde arama faaliyetine geçecek iken, duyum alan Ermeni komiteciler savunmaya geçtiler. Taşnaksütyun komitesi önderlerinden Gergesyan’ın kardeşi gelen askerler üzerine ateş açarak, bir subay ve iki eri şehit etti. 2 saatlik bir çatışma 100’den fazla cana, 200 kadar yaralıya mâl oldu. Komitenin kışkırttığı Ermenileri yatıştırmaya ve dağıtmaya çalışan Ermeni ileri gelenlerine de dayak atıldı. Ermeni Doktor Arslanyan’ın, Ermeni kıyımı olduğu iddiası ile başvurduğu yabancı konsoloslar kentte bir denetim gezisi yapmışlar; fakat bir kanata varamamışlar; Rus Konsolosu Tevet, bir yandan Devlet görevlilerinin inzibat temini ile yükümlü olduklarını kabûl etmiş; öte yandan Ermenilere: “Daha fazla Osmanlı boyunduruğunda yaşamamaları gerektiği” şeklinde farklı ağız kullanmıştır. Fesat katıştıran Dr. Arslanyan, hükümet takibine alındığından kentten kaçtı.

Sultan Abdulhamid II

Kumkapı Olayı: Temmuz 1890’da, Musa Bey ve Erzurum olaylarının tatmin etmediği Hınçaklar daha güçlü bir ses getirmek için, yabancı temsilci ve gözlemcilerin çok fazla olduğu ve 200.000’lik bir Ermeni nüfusun bulunduğu başkent İstanbul’u seçmişler; Kumkapı’da, yanlarında silah bulundurmadıklarını iddia ettikleri bir nümayiş yapmışlardı. Bu hareketin lideri olan H. Cangülyan yönetim kadrosunu Rus tebaasından Megayoryan’ın evinde toplamış; Anadolu yakasının telgraf hatlarını kestirmişti. Bir bildiri hazırlandı. Bu bildiri Kilisede okundu. Ayrıca Saraya tebliğ edilmek üzere Ermeni Patriği Aşıkyan görevlendirilmek istendi. Ama, Patrik bu öneriyi kabûl etmedi; baskı karşısında Patrikhaneye sığındı. Komitacılar peşinden gelip Patrikhaneye saldırdılar; rastgele etrafa ateş ettiler; tahribat yaptılar. Patrik zorla arabaya bindirildi. Toplanan 200 kişi kadar Ermeni kalabalığının eşliğinde, özgürlük sloganları atılarak ilerlerken etrafı askerî birliklerce çevrilen Hınçaklar, Cangülyan’ın da itiraf ettiği üzere vahşice ateş etmeye başladıklar. 6-7 askeri ağır, 10 kadarını hafif yaraladılar. İki isyancı yaşamını kaybetti. Bu çatışmada Hükümet tespitine göre 7 asker şehit olmuştur. Patriğin kendilerine ihanet ettiğinden, eylem planlarını Hükümete verdiğinden kuşkulanan Hınçaklar, 1894’de Diyarbakırlı Agop adındaki bir genci görevlendirerek onu Patrikhane Kilisesinde vurdurmuşlardır.

Ermenilerin 1878 Berlin Konferansına “Ermenistan” ile ilgili proje sunmalarını izleyen gösteri ve terör olaylarının 1890’da yoğunluk kazanması, Ermeni örgütlerinin düzenli askerî güçler haline dönüşmesi üzerine, o zamanki Avrupalıların (doğallıkla Ermeni dolduruşu ile) “Kana susamış, oyunbaz, kızıl diktatör” diye andıkları Padişah II.Abdülhamid, asayişin bozulduğu Doğu illerinde etkinlik gösterecek, bugünkü “özel harekât” birimleri benzeri, çoğu Kürt, Müslüman tebaadan“Hamidiye Alayları” ya da “Hamidiye Hafif Süvari Alayları” adı verilen birlikler oluşturmayı düşünmüştür. 1890’da hazırlık çalışmasına başlanan, 1891’de teşekkülü tamamlanan bu birliklerin amacını, Rus asıllı Kürdoloji uzmanı M.S. Lazarev “Hayal Olan Kürdistan ve Kürt Sorunu” isimli kitabında: “Gereğinde Rus saldırısına karşı siper teşkil edecek; bunun yanında Hrıstiyan Ermenilerin özgürlük hareketlerine karşı kullanmak ve Kürtleri de Türk yönetim makamlarının sıkı gözetimi altında tutmak…” olarak açıklıyor. Yani, o zamanın zor şartlarını aşabilecek bir yönetim disiplini ve tekniği gibi bir amaç hedeflenmiş. Nihat Gültepe’ye göre, Doğunun imarının da bu yoldan gerçekleştirilebileceği düşünülmüş. Bugünkü “koruculuk” sisteminin gözlemlediğimiz sakıncaları o zaman da öngörülmüş olacak ki bazı deneyimli komutanlar bu projeye karşı çıktılar. Ancak, savunma zaafına uğramış Doğu illerinde Devlet otoritesinin takviyesi için başka çare de görülmüyordu. Sömürgeciliğin zirveye çıktığı, Dünyanın 3-5 büyük devlet arasında bölüşüldüğü; müstemleke halklarının kolonizatörlere askerlik hizmeti verdikleri o dönemde bu sistemin hiç yadırganacak tarafı yoktu. Abdülhamid, projeye sıcak bakan Müşir (Mareşal) Zeki Paşa’ya bu işin organizasyonunu verdi. Zeki Paşa 1891 baharında Mirliva (Tuğgeneral) Mahmud Paşayı Van, Malazgirt, Hınıs taraflarına gönderip Alayların teşkilini başlatmıştır. Ancak, bu faaliyetin 1896’ya kadar 5 yıl sürmesine karşın, Ermeniler ve onların etkisindeki Avrupa kamuoyu, o aradaki Ermeni isyanları münasebeti ile de Hamidiye Alaylarının vahşetinden söz ederler.

ABD’de Louisville Üniversitesi tarih profesörü Justin McCarthy’nin “Osmanlıya Veda/İmparatorluk Çökerken Osmanlı Halkları” ve 1905’den itibaren idarecilik ve emniyetçilik görevi ile Ermeni meselesinin büyük ölçüde içinde bulunmuş A. Esat Uras’ın “Tarihde Ermenniler ve Ermeni Meselesi” adlarındaki eserlerinden alıntılarla Ermeni isyanlarını sıralamaya devam edelim.

Merzifon-Yozgat-Kayseri Olayları: Hınçaklar, Komitenin Derevenk merkezinden yönetilen çeteleri aracılığı ile 1892-93 tarihlerinde Merzifon-Yozgat-Kayseri arasındaki bölgelerde resmen örgütlü eşkıyalık eylemlerine giriştiler. Osmancık postasının yolu kesilerek posta sürücüsü ve zabıta güçleri öldürüldü. Atlar, silahlar ve değerli mallara el kondu. Çorum-Merzifon arasındaki Derbent Karakolu basılarak zaptiyeler öldürüldüler. Panos ve Misak adındaki çeteciler posta arabasını soyup sürücü İsmail ve zaptiye Necip’i öldürdüler. Gülbenk, Panos, Mihrican adında üç komitacı, Ankara’da tuttukları arabanın sürücüsü Köse Han’ı Yozgat yolunda boğdular; atlarını, üstündeki para ve değerli mallarını aldılar. Bu olayları öğrenen İngiliz Sefiri Sir F.Clare Ford, ülkesi Dışişleri Bakanı Lord A.Rosebery’e, Ermenilerin bu faaliyetlerinin milliyetçilik değil, canavarlık olduğunu gizli bir muhtıra ile rapor etmiştir.

William Ewart Gladstone: Türkler için “insanlığın dev bir insanlık dışı numunesi" hükmünü veren “önyargı” numunesi siyasetçi.

Birinci Sasun İsyanı: Sasun, yüzden fazla köyü olan, mülkî ve adlî bakımdan Siirt’e bağlı, Mutki ve Garzan yakınlarında bir ilçedir. O tarihlerde beşte bir nüfusu Ermeni olmakla birlikte, onlar da, ilçe çoğunluğu Zazaların dilini konuşurlardı. 1890’dan beri Mihran Damadyan adında biri Ermenileri isyana kışkırtmak için bu havalide dolaşıyordu. Bundan rahatsız olan bazı Ermenilerin ihbarı üzerine Damadyan 1893’de yakalanarak İstanbul’a getirilmiş; yargılanmış; sonra serbest bırakılmıştı. Sadrazam ve Yâver-i Ekrem Cevad’ın Padişah’a sunduğu 22.Ağustos.1893 tarihli bir ariza’dan bu adamın serbest bırakılma sebebinin, yapılan sorgulamasında, “bağlı bulunduğu Londra’daki Ermeni Komitesi’nin İngiltere Başbakanı (rakibi Benjamin Disraeli ile siyasî polemikleri sırasında nasıl korkunç bir Türk düşmanı olduğunu Dünyaya duyuran) W.E. Gladstone ve nüfuz sahibi Medenî Hukuk profesörlerinden James Bryce himayesinde olduğu” yolunda ifade vermesinde yattığı; Osmanlı yönetiminin Gladstone’un şerrinden korkup bu zaafı gösterdiği anlaşılmaktadır. Bundan cüret alan Ermenilerin sürdürdüğü uzlaşma ve itidal bilmez isyan tutkusunun yarattığı bilançosu çok ağır Ermeni-Kürt, Türk mukatelesinin (karşılıklı kıyımının) baş sorumlularından birinin Gladstone olduğu kabûl edilebilir.

Bunun üzerine Taşnaksütyun Komitesinden yardım gören Murad takma isimli (aslı Hamparsum Boyacıyan) bir Ermeni Kafkasya’dan elini kolunu sallayarak geldi ve Sasun’da etrafına topladığı Ermenileri örgütledi. Asıl planı kendi soydaşlarının canları pahasına tezgâha koyduğu isyanı, Avrupa’ya Hükümetin çok kanlı bir saldırısı olarak duyurmak; Türk topraklarına yabancı güçlerin müdahale etmesini sağlamaktı. Nitekim bu duyurular Avrupa’da çok etki yarattı; mitingler, heyecanlı parlamento tartışmaları birbirini izledi. İngiltere’nin Van Konsolosu Holward gönüllü olarak Sasun’a inceleme yapmaya gitmek istemiş; fakat onun isyan tahrikçilerinden olduğu duyumunu alan Bab-ı Âli buna izin vermemişti. Uzun görüşmelerden sonra, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın Erzurum konsoloslarının Osmanlı inceleme komisyonuna katılmaları üzerine mutabakata varıldı. 1895 yılının Ocak-Temmuz ayları arası yapılan 108 toplantıda 190’dan fazla tanık dinlenmesi sonunda varılan ortak karar isyanın lideri Murad’ın tutuklanması olmuş; komitacıların çok umut bağladığı bu tahrikât da fiyasko vermiştir. Hınçaklar İsyanın devamı için, komite mührü onaylı bağış biletleri ile İstanbul ve başka illerde iyi para toplamışlardır. Olayın iç yüzü, hemen tahkikat akabinde, ABD “New York Herald” gazetesinde, Avrupa incelenmesine referans verilerek, ayrıntıları ve tüm tarafsızlığı ile yayınlanmıştır. Burada özetle, “3 bin kadar asinin, tümü İngiltere’den getirilmiş modern silahlarla donanmış olarak kundaklama, cinayet, yağma eylemlerinden sonra yasal görev ve yetkilerini kullanan resmî güçlere karşı koyup Andok Dağına çekildikleri; bunlardan 5-600’ünün Muş kasasını sarmak için Delican Aşiretine saldırdıkları; ellerine geçen tüm Müslümanların dinleri aşağılanarak işkence ile öldürüldükleri; Muş’u koruyan nizamî askere de hücum ettikleri; fakat püskürtüldükleri; Andok Dağında kalanların civar aşiretler ve köylerde korkunç cinayetler işledikleri; birçok Müslüman’ın kulakları kesilip, gözleri oyularak Hrıstiyanlığı kabûle ve Haç’ı öpmeye zorlandığı; Müslüman kadınların ırzına geçip bunları boğazladıkları; Muşdaki bazı Kürt köylerinin yakıldığı; dağda kalıp teslim olmayı reddeden asilerle nizamî güçler arasında doğal olarak şiddetli bir çatışmanın cereyan ettiği; 11 tayfası ile kaçan Murad’ın da (Hamparsum) yakalanmadan önce iki askeri şehit ettiği” nakledilmektedir. Acaba o tarihte henüz hayatta olan Gladstone Türkler hakkında ağzından çıkanlardan utanmış mıdır? Ama ihtiraslı politikacılarda utanma yoktur.

Bab-ı Âli İsyanı: Gaile çıkarmaya azimli olan Hınçakların İstanbul’da iki organı vardı: biri yönetim kurulu, öteki icra komitesi. Bu iki organın üyeleri birbirlerini tanımaz, hücre faaliyeti gösterirlerdi; ikisi arasında bir kişi irtibat elemanı görevi yapardı. Yönetim Kurulunun aldığı karar üzerine, izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasak olduğu halde, icra komitesi 28.Eylül.1895’de doğrudan doğruya Bab-ı Âli karşısında gösteri düzenledi.

İzinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşleri o tarihte yasaktı. Bu olayın cereyan şekli de değişik kaynaklarda farklı anlatılmaktadır. İstanbul’da Gösteri hareketlerine karşı hazırlıksız olan Bab-ı Âli’de 60-70 karakol bulunduğunu zamanın Sadrazamı Sait Paşa hatıratında naklediyor. Gösteri olayı karşısında Ermeni Patriği, bilgi alınmak üzere Bab-ı Âli’ya davet edilmiş. Ne yazık ki, Ermeni cemaati Avrupa desteğinden o kadar şımarıp küstahlaşmış ki Patrik İzmirliyan rahatsızlığını bahane etme dışında, ayağına giden Zaptiye Nazırını da makamına kabûl etmeme sorumsuzluğunu göstermiş. Patrikhanenin diğer mensupları: “Göstericileri biz dağıtırız” savuşturması ile Nazırın lâfını ağzına tıkıyorlar; fakat eline, kemâl-, ciddiyetle göstericilerin Fransızca kaleme alınmış “Ermeni illerinde yapılması gerekli ıslahatı gösteren yazılı bildirilerini sıkıştırıyorlar. Sait Paşa: “Ermenilerin dertleri her ne ise, Patrik Efendi ve cemaatin diğer ruhanî ve halk temsilcileri Bab-ı Âli’ye gelip anlatsınlar” yanıtını veriyor. Ama müracaat 2000 kişilik ikrah yaratan bir kalabalıkla yapılıyor. Patriğin bu hazırlık hakkında başından beri bilgi sahibi olup olmadığı tartışmalıdır. Kumkapı ve Sasun isyanlarının yöneticilerinden Louise Nalbandyan’a göre, Patrik sükûnet içinde bir müracaat yapılmasını telkin etmiş; fakat militanlara dert anlatamamış. Karo Sahakian adındaki Militanın yönetimindeki nümayişe kendisi katılmamış; fakat diğer papazların gösteri grubuna destek vermelerine engel olamamış. Bugün hangi ülkede böyle bir kalkışmaya izin verilebilir? Ama İstanbul’daki Fransız Sefiri Paul Cambon; Fransa Dışişleri Bakanlığına gönderdiği raporunda: “Bab-ı Âli’nin kapısındaki jandarma grubunun komutanı zabitin bu şekilde onları içeri alamayacağanı söylemesi ve içeri zorla girmeye çalışanların dipçiklenmesi üzerine bir Ermeni tabanca ile zabiti öldürüyor ve her şey karışıyor; ölüler ve yaralılar alana seriliyor.” bilgisini verdikten sonra: “Ermenilerin verdikleri ilk tarihin ertelenmesi Bab-ı Âli tarafından hoşgörü ile karşılanmamıştır” şeklindeki tamamen uydurma bir değerlendirme yapmıştır.

Sonuç olarak, Hınçakların, Ermenileri Avrupaya mağdur gösterme emelleri gerçekleştirilmiştir.
 

Yayın Tarihi : 11 Ağustos 2009 Salı 20:44:55
Güncelleme :11 Ağustos 2009 Salı 20:53:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?