18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (12)

ROVELVER (EL REVÓLVER) II.– EMILIA PARDO BAZÁN

“Evlendiğimde kocama deli gibi aşıktım… Eşim bana göre adamakıllı ileri yaşta idi; kırkına merdiven dayamıştı; ben ise sadece ondokuz yaşında idim. Hayat dolu idim, çok şen şakrak, çocuksu bir mizacım vardı. Kocam dışarıda olduğunda vaktimi, beni ziyarete gelen ve benim mutluluğuma, parlak evliliğime ve toplumsal konumuma, yaşamını bana adamış bir kocanın varlığına gıpta eden kız arkadaşlarımla gülüp söyleşmeye, şarkı söylemeye, piyano çalmaya hasrediyordum.

Bu durum bir yıl, olağanüstü coşkuda bir balayı yılı sürdü. Müteakip ilkbaharda, evlenme yıldönümümüzde Reinaldo’nun tavırlarında değişiklik dikkatimi çekti. Genellikle canı sıkkın bir görüntüde idi, ve sebebini anlayamadığım öfke patlamaları yaşıyor, beni ağır biçimde azarlıyordu. Fakat, çok geçmeden, ondaki bu dönüşümün kaynağını keşfettim. Kendini çok şiddetli ve mantık dışı, sebepsiz, dayanaksız bir kıskançlığa; salt bu nedenle tedavisi çok güç sadistçe bir zulûm illetine kaptırmıştı.

Emilia P. Bazán adına basılmış pul

Dışarı birlikte çıktığımız zamanlar, yanımızdan geçenlerden birileri gözlerini bana mı diktiler; lâf mı atacaklar endişesi ile olacak, çok gergin bir dikkat içersinde idi. Evden yalnız çıktığında, gözünün arkada kaldığını, evde neler yapıp, kimlerle görüştüğümü ölesiye merak ettiğini; ben tek başıma dışarı çıktığımda sanki iffetsizliğe bulaşacakmışım gibi olmayacak kuşkularla kalbinin ağırlaştığını fark ediyordum.

“Ben ona, yalvarırcasına, evde sürekli beraber kalmayı önerdiğimde, elemli, bıkkın olabileceğine ihtimâl verdiği yüz ifadelerime dikkat kesiliyor; pencerenin önünden geçerken dışarı şöyle bir göz atışımdan marazî bir ürküntü ve kuşku duyuyordu…

Hepsinden dayanılmaz olanı, benim artık bir minik kuş gibi tedirgin oluşumu, eski candan, çocuksu sıcaklığımı yitirişimi, loş odamız aydınlatıldığında fark ettiği vücudumdaki terlemeyi, gizli gizli ağlamamım göz kızarıklarını ve göz yaşı izlerini kendi hesabına bir endişe kaynağı olarak gözlemlemesi ve izlemesi idi. Artık, Reinaldo’nun, kendisi dışındaki kişilerle ülfetimin, iletişimde olma isteğimin ihanet eserleri olarak yorumladığı arkadaş, akraba, hattâ aile bireylerimle olan ilişkilerdeki masum eğlencelerden yoksun kalmıştım. Sık sık ağlama nöbetine yakalanıyor; karı koca ilişkilerinde de, Reinaldo’ya karşı ilk zamanların tatlı teslimîyetin zevkine varamıyor, onunla tutkulu bir aşk alışverişine giremiyordum.

Birbiri ardına, bu zevkden ziyade acı veren, külfet teşkil eden sahnelerden sonra bir gün kocam dedi ki:

“Flora, ben delirmiş olabilirim ama ahmak değilim. Aşkında bir yabancılık olduğu açık; her ne kadar, beni aldatmak gibi bir niyetin yoksa da, belki, ilerde önüne geçemeyeceğin bir güdüye kapılabileceksin. Her hâlde şu andan itibaren ben senin sevdiğin insan olamayacağım. Terk ettiğin iç çekişlerin artık geri dönmeyecek. Fakat, ne yazık ki, benim seni her gün artan bir aşkla, onulmaz, huzursuz, tatmin olmaz bir aşkla sevdiğim için, aramızdaki sorunları, kavgaları ve göz yaşlarını önleme amacı ile bir kez ve son defa, bundan böyle ne yapmamız gerektiğini anlatmalıyım.”

“Bunları söyleyerek beni kolumdan tuttu ve yatak odasına sürükledi.
Titremeye başladım; geçirdiğim bu zalim süreç kanımı dondurmuştu. Reinaldo tütününü, saatini ve mendillerini sakladığı oyma işlemeli komodinin çekmesini açarak bana meşum bir silâh, kocaman bir revolver gösterdi:”

“İşte,” dedi: “ilerdeki yaşamını huzur ve keyifle sürmenin güvencesi bu olacak. Ben, artık tekrar senden zamanını nasıl ve hangi arkadaşlarla geçirdiğini, nasıl eğlendiğini sormayacağım. Serbestsin, bir kuş gibi serbestsin. Fakat bir gün beni kâlbimden yaralayacak ya da hattâ benim keyfimi kaçıracak en küçük bir emâreye tanık olursam… o anda, annemim anısı üzerine and içiyorum! Hiçbir şikâyet ya da tartışma seansına gerek kalmadan, hemen o gece, tüm sükûnetimle kalkarak bu silâhı alıp alnına dayayacağım; ondan sonra sen ebediyetin kucağına uyanmış olacaksın. Seni şimdiden uyarıyorum.

Ben bu sözler karşısında büyülenmiş, bilinçsiz kalmıştım. Baygınlığım uzun sürünce doktor çağırılmasına gerek görülmüş. Bilincime kavuşup durumu hatırladığımda da spazm nöbetine girdim. Ateşli silâhlara karşı önlenemez ölümcül bir korkum olduğunu işaret etmeliyim; küçük erkek kardeşim bir tabancanın kazara ateşlenmesi sonucu yaşamını yitirmişti. Gözlerim, dehşet içinde, revolver’in muhafaza edildiği dolap çekmecesine takılı kalmıştı.

“Reinaldo’nun ses tonu ve bakışındaki ifade, tehdidini gerçekleştirmeye hazır ve azimli olduğundan bende hiçbir kuşku bırakmıyordu ve keza, muhayyilesinin ne kadar kolaylıkla dağılıp olmayacak senaryolar üreteceğini biliyordum. Artık, ben kendimi ölmüş addetmeye başlamıştım. Gerçekten de, Reinaldo sözünü tuttu; benim davranışlarım üzerine hiçbir sansür uygulamaksızın ya da en ufak bir bakışı ile dahî isteklerime karşı çıkma, hareketlerimi tasvip etmeme tavrı takınmadan, beni tamamıyle kendi hâlime bıraktı. Fakat, bu durum, çok kesin kararlı bir iradenin gücü ve gaddarlığının göstergesi olarak, beni daha fazla korku ve endişeye sürükledi. Ve, her geçen gün daha yoğun biçimde hareketsizliğe mahkûm oluyor, adım atmaya dahi cesaret edemeyen bir terör kurbanı oluyordum. Her an, gözlerimin önünde bir silahın çelik namlusunun parlak yansıması vardı.

“Geceleri, uykusuzluk illeti gözlerimi fal taşı gibi açık tutuyor, şakağımda o çelik çemberin metalik soğukluğunu hissediyor; bir an uykuya dalıversem bile, kafatasımın kemiklerinin ayrılarak beynimin infilâk halinde parça parça dışarı fırlayıp duvara yapıştığını gördüğüm rüyalardan, yüreğim sanki göğüs kafesimi delip çıkıyormuş gibi çarpıntı içinde sarsılarak uyanıyordum. Ve bu durum dört yıl, bir an bile kendimi huzurda hissetmediğim, beni faciaya götüreceği korkusu yaşatmayan bir adım atamadığım dört yıl sürdü.”

Emilia Pardo Bazán’ın Madrid’deki Anıtı
 

Kadının soluklanmada çok güçlük çektiğini görünce, hikâyesini daha kısa kesmesi amacı ile: “Peki, bu dehşet verici durum nasıl sona erdi?” diye sordum.

“Reinaldo’nun, üstüne bindiği atın onu yere savurduğu gün iç organlarının uğradığı hasar ve iç kanama üzerine düştüğü yerde vefatı ile sona erdi.

“İşte, o zaman, ancak o andan sonra, ben ona hâlâ aşık olduğumu fark ettim, ve, benim cellâdım, sistematik işkencecim olmasına karşın, yüreğimin derinliğinden onun için yas tuttum.”

“Ya tabanca ne oldu? Onu hemen alıp pencereden fırlatmışsındır, her hâlde?”

“Anlatayım,” diye mırıldandı: “olağanüstü bir şey oldu. Reinaldo’nun uşağını, rüyalarımı hiç terk etmeyen ve ürpertisini her an şakağımda hissettiğim silâhı alması için odaya yolladım… Elinde revolverle dönen uşak: “Señora, endişe edecek hiçbir şey yok…” dedi: “zira silâh dolu değil.”

“Dolu değil mi?”

“Hayır, Señora, bana kalırsa, buna şimdiye kadar hiç mermi yüklenmemiş… Aslında, zavallı merhum Efendimim hiç kartuş ya da fişeklik satın aldığına tanık olmamıştım. Ben, defalarca silahçıya gidip mermi almam gerekip gerekmediğini sormuş; ondan hiç yanıt alamamıştım. Kendisi böyle bir konuya hiç girmemişti.”

Kâlp hastası kadıncağız: “İşte, böylece dolu olmayan bir rovelver beni kafamdan değil ama yüreğimin tam ortasından vurdu” dedi: “ve inan bana, dijitalin’e,* ılıca banyolarına ve tüm diğer tedavilere karşın onun mermisi benim sağlığımı yıkacak kadar acımasız oldu.


* Dijitalin: Yüksük otundan yapılma kâlp ilacı.

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2010 Perşembe 00:26:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?