25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (20)

EL TECHO-DAM II. (HORACIO QUIROGA)

Orgaz, kötü anlarında az konuşur ve muhatabını derin, fakat küstah bir eleştirel dikkatle dinlerdi. Doğa dostu idi. Kasabasında sevilmez fakat sayılırdı. Demokrasi anlayışına ve dostça davranışlarına, hattâ taşra eşrafı ve kasabanın bilge ihtiyarları ile akıllıca sohbetlerine karşın muhatapları ile aralarında daima bir soğuk engel hissedilirdi. Hareketlerinde kibirin en ufak bir eserini bulamazdınız ama herkes onu kesinlikle kibirli olmakla itham ediyordu. Bir şeyler onun hakkında bu izlenime yol açıyordu.

San Ignacio’ya varışından sonra, henüz üzerine bir kamu görevi almamışken düzlük tepedeki evinde ikamete ve kambur damını inşa etmeye başlamıştı ki çok geçmeden okulun başöğretmeninden bir ziyaret daveti aldı. Okul Müdürü, hiç kuşkusuz, Orgaz gibi kültürlü ve zarif bir kişiliğe okulunu göstermekden gurur duyacaktı.

Missiones (Misyonlar) İlinde “Mini San Ignacio Miní” kasabası (Posadas yakınları). Misyon harabeleri “Iguazu Şelaleri”ni ziyaret eden turistlerin ulaşabilecekleri uzaklıktadır.

Orgaz ertesi sabah, mavi pantolununu, botlarını ve günlük keten gömleğini giyerek evden çıktı. Kasaba yolu yerine, ormanlık kestirmeden gitmeyi seçti ve yol üzerinde kocaman bir kertenkeleye rastladı. Canlı kalması için hayvanın beline bir sarmaşık dalı dolayarak beraberine aldı. Ormandan çıkıp okula geldiğinde Müdür ve öğretmenler onu kapıda bekliyorlardı. Gömleğinin bir kol yeni yırtılmış ve bir kertenkeleyi kuyruğundan sürüklemekde olan Orgaz’ı biraz merakla karşıladılar.

Bu tür antikalığa Bouix’in merkepleri dolayısile de rastlamışlar, Orgaz’ın tuhaflığını kanıksamağa hazır hâle gelmişlerdi.

Bouix otuz yıldan beri ikamet ettiği bu ülkeyi benimsemiş bir Fransızdı. Hayvanları etrafda sere serpe dolaşır, komşuların zaten çok yetersiz olan ekinlerine zarar verirlerdi. Bouix’in sürüleri içinde en geri zekâlı buzağı bile kafasını tel çitlere vura kaka onları yere indirmesini becerirdi. O zamana kadar oralarda dikenli çitin varlığı işitilmemişti. Fakat öğrenilip kullanılmaya başlayınca, bu defa da Bouix’in çitlerin altından sürüne sürüne öte yana geçmesini bilen küçük merkepleri baş derdi oldu. Ama, hiç kimse şikâyet etmiyordu; Bouix, San Ignacio’nun Sulh Yargıcı idi.

Orgaz kasabaya geldiğinde Bouix emekli olmuştu. Fakat merkepleri bunu bimediğinden, sabah akşam gamdan âzade, kasaba yollarında tırıs tırıs koşturmayı, lezzetli ekinler arayışı içinde, titreşen dudakları, dikilmiş kulakları ile çitleri zorlamayı sürdürdüler.

Arjantin tarafındaki “Iguazu Şelalesi” O bölgeyi gezen Yılmaz Ergüvenc’in verdiği bilgiye göre “Igua-zu” “Büyük su” demekmiş; yâni kızılderililerin Türk ya da Doğu Asya asıllı oldukları lengüistik yoldan teyid ediliyor.

Sıra Orgaz’ın arazisinin tahribatına geldiğinde, o bunu daha sabırlı bir biçimde ele aldı. Bir kısım sağlam çitler çekti; Uykusuz kalmayı göze alıp, gecelerce yarı çıplak, çiğ düşmüş otlar, ekinler arasından, bazen evine kadar girecek kadar mütecasir sıpaların peşinden koştu. Nihayet dayanamadı, gidip Bouix’e şikâyet etti. Fransız samimî bir ilgi ile oğullarını bir araya topladı; onlardan “zavallı Señor Orgaz”ı üzen merkeplere göz kulak olmalarını istedi. Fakat, küçük merkepler arazisinde kayıtsızca gezmeye devam edince Orgaz, asık suratlı Fransızın karşısına bir kaç kez daha dikildi. Fransız, her defasında kükreyip ellerini çırparak oğullarını çağırıyor, aynı talimatları veriyor; fakat sonuç değişmiyordu.

O zaman, Orgaz, çiftliğinin yolu üzerine bir tabela dikip şu uyarıyı yazdı:
“Dikkat! Bu otlakdaki bitkiler zehirlidir!”

Ve on gün boyunca huzura kavuştu. Fakat onbirinci gece, platodan tırmanmakda olan merkeplerin daha ağır ve bastırılmaya çalışılan seslerini ve daha da sonra palmiye ağaçlarının yapraklarının çatırtılarını duydu. Artık sabrını yitirmişti. Gene yarı çıplak koştu ve gördüğü ilk merkebi vurdu.

Ertesi gün, bir uşağını Bouix’e, gün doğumunda bir merkebin çiftliğinde ölü bulunduğunu bildirmesi için yolladı. Bouix, kendine göre olası olmayan böyle hâdiseyi bilmezden geldi, teyid etmedi; fakat, güneş yanığı çok yağız, yağız olduğu kadar çok iri yarı, fizik heybeti ölçüsünde mahkeme duvarı gibi asık suratlı en büyük oğlunu çiftliğe gönderdi. Suskun genç çiftli kapısından geçerken tabeladaki uyarı yazısını okudu ve dişlerini gacırtatarak platoyu tırmanmaya koyuldu. Orgaz onu elleri ceplerinde bekliyordu. Bir sözcüğü geçmeyen, Bir sözcüğü geçmeyen, yarım ağız bir selamlaşmadan sonra, Bouix’in delegesi ölü merkebe doğru eğildi. Orgaz da aynı hareketi yaptı. Çam yarması ahbap merkebin etrafında, her açıdan inceleme yaparak bir kaç tur attı.
Sonunda: “Dün gece öldüğü kesin,” diye mırıldandı. “Acaba, ölüm nedeni ne olabilir?”
Hayvanın boğazının tam orta yerinde bir mermi deliğinin açıldığı gün gibi aşikârdı.
Orgaz sükûnetle yanıtladı: “Kim bilir?...”; ellerini ceplerinden çıkarmadan: “Bana göre kuşkusuz zehirlenmiştir,” diye ekledi.

Eşekler bir daha Orgaz’ın çiftliğinin semtine uğramadılar.


  * * *


Vatandaşlık Baş Sicil Kayıtçısının bu görevi aldığının il yılı boyunca, yürürlükdeki yasal kuralları kulak arkası eden, bürosunu kasaba merkezinden 2.5 kilometre açıkda kuran Orgaz’dan tüm San Ignacio halkı şikâyetçi idi. Bir bungalov içinde murdar bir kattaki, penceresi önündeki sundurma ve antreyi hemen tümüyle bloke eden koca portakal ağacının karattığı küçük odada, iş sahipleri, Orgaz’ın hazır bulunmaması ya da elleri zifte bulanmış durumda gelip temizlenmesi yüzünden, hiç değişmeyen on dakikalık süre beklemek zorunda kalırlardı. Nihayet, pür telâş ofisine gelen Orgaz hemen oturup eski, solgun bir müsvedde kâğıdına müracaatlarla ilgili notlarını alır; tekrar başvuru sahibinin gözleri önünde, telâş içinde dama tırmanırdı.

San Ignacio’da “Guarani (bir kızılderili boyu) Cizvit Misyonları. Loyola’lı Aziz Ignatius’un emri ile kurulmuş; emir 1540’da Papa III. Paul tarafından onanmış. Kasaba adının Aziz Ignasius’dan alıyor.

Missiones’deki ilk dört yılı boyunca bu rutin’in pek az dışına çıkabilmişti. Missiones’de yağmur, bir dama üst üste yerleştirilmiş çifte çinko kaplamayı eğriltecek ölçüde şiddetli yağar. Orgaz damını, bir sonbaharın tüm tufanâsâ yağışları ile işbaa (doyum) hâline gelmiş kerestelerden inşa etmişti. Ekinleri sözcüğün tam anlamı ile sellere garkolup mahvolmuş; fakat pedavra tahtaları, aynı rutubet ve güneş etkisine karşın, daha çnce değindiğimiz üzere, serbest kenarlarından eğrilerek ortaya kaplumbağa görüntüsü çıkarmıştı.

Aşağıdan, gölgede kalan odalardan bakıldığında bu karanlık, ahşap dam içeriye göre evin en aydınlık bölgesi olma imtiyazını kazanmıştı; zira uçları eğrilmiş her pedavra tahtası dam penceresi işlevini görüyordu. Bundan da öte, dam Orgaz’ın çatlak yerlere yapıştırdığı yüzlerce küçük kızıl kurşun çemberlerle süslenmişti. Fakat hepsinden fazla garabet arzeden şey, damını kalafatlamak için kullandığı ip parçaları idi ki, bunlar bulandıkları mebzûl katran’ın ağırlığı ve yılansı görüntüleri ile lök gibi sarkmışlardı.

Orgaz damını hâle yola koyabilmek için her olanağı araştırdı. Tahta takozlar, alçı, çimento, ziftlenmiş bıçkı tozu, bikromat tutkal vb. her şeyi denedi. Çok uzak mazide kalmış ecdadı gibi geceleri yağmurdan korunma keyfini yaşayamama duygusu içinde geçirdiği iki yıllık bir deneme yanılmadan sonra ziftlenmiş çuval bezinde karar kıldı. Galiba, mutlu sona gelmişti; önceki çalışmalarından kalan tüm gereksiz çimento ve ziftlenmiş bıçkı tozu artıklarını kendi yeni tertibinde kullandı.

Bürosuna gelenler ya da yakınındaki yeni liman yolundan geçenler saygın Baş Kayıtçıyı mutlaka dam üstünde bulurlardı. Her tamir sürecinden sonra yeni bir yağış bekler, yağışdan sonra, umudunu da fazla yükseklerde tutmadan yaptığı işin etkinliğini gözlemlemeye çıkardı. Eski akıntılar kesiliyordu ama yeni çatlaklar hâsıl oluyor, oralardan gelen akıntılar -doğal olarak- Orgaz’ın yatağını en son kaydırdığı yere yöneliyordu.

Bir insanın, insan ırkının ne pahasına olursa olsun ulaşmak istediği en eski ideali olan dam altı temini çabası ile tedarik araçları yetersizliği arasındaki sonu gelmez bu mücadelede, Orgaz günahının en yoğun olduğu noktada bir sürprizle karşılaşacaktı.

Orgaz’ı büro çalışma saatleri yedi ile onbir arası idi. Resmî görevine ilgi derecesini gördük.Vatandaşlık Sicili Baş Kayıtçısı ormanlarda malzeme arar ya da damda gedik kapama çareleri arar iken ofis hizmetkârı karınca itlâf makinesinin motorunu çalıştırarak ona vaktin geldiğini haber verir; o da, omzunda küreğini taşıyarak ya da elinde maçeta’sını (yürüyüşe engel olan yaban bitkilerini biçmeye yarar kizılderili palası) sallayarak ve içinden onbiri sadece bir dakika geçmiş olmasına dua ederek tepeyi tırmanmaya koyulurdu. Bu saatten sonra kimse ona resmî görevini icraya zorlayamazdı.

Kendini resmî sorumlulukdan azat hissettiği böyle bir anda bungalov’un damından inmekde iken küçük kapının zili çaldı; Orgaz saatine göz attı; onbiri beş geçiyordu. Serin kanlılıkla, bileği taşının yalağında ellerini yıkamaya başladı. Hizmetkârın: “Patron biri sizi görmek istiyor”* diye seslenmesine lâkayd bir sesle: “Ona yarın gelmesini söyle.”** dedi. “Söyledim, fakat Kayıt Müfettişi olduğunu bildirdi.” uyarısını “Haa, o başka. Bir dakika beklesin,” diye yanıtladı ve o anda daha da çatılan kaşları ile katran bulanmış kollarını temizlemeye devam etti.

sürecek

*Metnin İspanyolca aslında: “Hay gente, patrón” ibaresi sözcüklerin doğru çevirisi ile “insanlar var, patron”dur; bu ifade Türkçeye de, kaynak aldığımız çeviri İngilizceye de uygun düşmüyor.
** Bu cümlenin İspanyolca aslı: “Que venga mañana=yarın gelsin”dir.

Yayın Tarihi : 8 Kasım 2010 Pazartesi 12:22:05
Güncelleme :8 Kasım 2010 Pazartesi 12:30:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?