24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (28)

SANSÓN GARCÍA, GEZGİN FOTOĞRAFÇI - SAMSON GARCÍA, FOTÓGRAFO AMBULANTE (CAMILO JOSÉ CELA)

Aristide Briand

Sansón García y Cerceda de Albacete kafasını fotograf makinasının kasvetli siyah kukuletasını altına her soktuğunda, objektife sol yerine sağ gözü ile bakardı. Juanito Clermond adındaki ve İkinci Aristide Briand*(1) lâkaplı ahlâksız Fransızla yaptığı talihsiz tartışmadan sonra diktatörlüğün*(2) geldiği ve olayların ardı arasının kesilmediği yıl içindeki San Claudio gününde*(3) Jaén İli, Sorihuela kasabasını arkasında bırakmıştı.
Çok duyarlı ergenlik yaşında resim çekme sanatına gönlünü kaptırmış; bu yüzden fotografçılığın bir erkek mesleği olamıyacağını bilmesi gerektiğini iddia eden babası Don Hibrido García Expósito y Machado Coscuella’dan yüzü gözü morarıncaya kadar fecî bir dayak yemişti.
Sansón da, bir yandan onun merhametini celbetmeye çalışırken: “Ama, istirham ederim, baba; kent kent gezmesi gereken fotografçılar ne zamandan beri kadın oldular?” diye ısrarını sürdürmüştü.
O zaman Don Hibrido’nun öfkesi doruğa çıkmış, iyice kükremeye başlamıştı: “Kapa çeneni diyorum sana! Seni nankör! Sana düşen babaya itaat; daha fazla saygı, daha fazla ilkeli olmaktır; kaprisli velet seni!”
Bir münazara ustası olan Don Hibrido, nokta-i nazarından da asla saptırılamazdı. Sansón ise, atasının katır gibi inatlaşmaya başladığını görünce durumun daha kötüye gitmemesi için sesini keserdi.
“Sakin ol, baba, sakin ol – ben kötü bir şey kastetmedim.”
“Pek âlâ, pek âlâ...”
Don Hibrido mesleği olan hancılığı yaşlılığı dolaysiyle bırakmıştı. Otuz yıldan fazla bir zaman boyunca La Mancha Bölgesinde Sierra Gorda eteklerinde, Carrizosa ve Perdiguera göllerinin oldukça yakınlarındaki Cabezarados’da bir han işletmiş; çok fakîrane bir mikdar para kazanmıştı. Bu hancılık günlerinden beri. Kendisinin de gururla söylediği gibi, kendi tâbiri ile “hükümrân-otarşik” (İspanyolca “authárquico”) tavrını sürdüregeld*(4).
“Ben, “isteseler de istemeseler de işler böyle yürüyecek.” diyebilen mütehakkim karakterdeki adamları daima sevmişimdir. Bana göre gerçek erkek bunlardır! Bugünlerde bütün sıkıntımız da çevremizde hiç mütehakkim adam bulunmamasıdır. Mütehakkim kişilere, Kardinal Cisneros’a, Aragón’lu Agustina’ya bir bakın.*(5) İşte otarşik kişiler bunlar gibi olmalıdır; yarım düzine ağır yaralının salt görüntüsü ile bayılıveren şimdiki liderler gibi değil! Anlamıyorum, dünya n ereye gidiyor?”

Zaragoza’yı işgâl eden Fransızlara karşı Aragónlu Agustina bir topu ateşliyor. David Wilkie’nin eseri

Ve, Don Hibrido, bu minyatür tip mütehakkim karakteri ve rüzgârı ile etrafındaki herkesi esip savuruyordu.Yalnız bunun bir istisnası vardı: Lalín’den kopup gelmiş karısı... Kadın evliliklerinden çok geçmeden bir gün, bir ütü ile vurduğu adamın kulaklarından birini ezerek buruşturmuş, kulağı Brüksel lahanası gibi kırış kırış hale getirmişti.
Kolay idare edilebilirliği de Don Hibrido için kaygı konusu olan Sansón kimin peşinden gitmesi gerektiğine karar veremediği için sınırsız üzüntü duyuyordu. Savaş sona erdiğinde, otarki (İspanyolca “autarquia”) konusunda Ticaret ve Sanayi Bakanlığının bazı tebliğlerini okumuş; keyifden titremeye ve kıvranmaya başlamıştı Artık iyi hizmet göreceğiz! diye düşündü. Şimdi, gerçekden durumumuz iyileşiyor.
Sansón García, eskimiş üç ayaklı kamerası ve onun akordiyona benzer kukuletası, ruhunda derin hassasiyet yaratan kör gözü ve ağzından düşmeyen “autarquia” sözcüğü ile; kısa şosonlu, gürültücü, şirin çocukların, çok uzaklarda kamış sevgililerine andaçlar gönderen piyade neferlerinin, boyunlarına otlar gibi yayılmış saçları ile hizmetçi kızların, beyaz şarap kadehlerini diker dikmez güzellikleri kuşku edilemeyecek biçimde ortaya çıkıveren küçük kasaba señorita gruplarının ve fakîrane külüstür düğünlerin fotograflarını çekerek İspanyayı fersah fersah dolaştı.
Aşırı derecede duygusal, gerçek bir ozan olan Sansón García bu seyyar mesleğinden alabildiğine mutlu idi.
Bazen, parkda aldığı bir yemekden sonra: “insanları gülerken görüntülemek sayesinde geçimimi sağlamak ne hoş bir tatmin yolu” diye düşünürdü: “Dünyada buna benzer başka bir uğraşı olabileceğini aklım almıyor. Hayır, hiç yok, hamur işleri yapan aşçılar bile böylesine mutlu değillerdir!”
Sansón García doğayı, küçük çocukları, küçük kızları, hayvanları, bitkileri çok severdi. İkinci Aristide Briand da, onun gözünü, günün birinde yeni tip giyotini bazı zavallı kedilerin üzerinde denemesine sert biçimde çıkışması üzerine çıkartmıştı.
Fransız demişti ki: “Ben gelişme kaydetmeyi severim ve teknolojinin evrimleşmesine katkıda bulunabilmekden çok mutluluk duyarım. Ayrıca, ben bu memleketten değilim; kendimi benim ülkemin yasalarına göre yönlendiririm.”
Sansón Garcia, o ecnebî olsa da kedilerin İspanyol oldukları, onlara zalimce muamele edilmesine tahammül edemeyeceği yanıtını verdi. Bu yanıta karşı İkinci Aristide Briand öfke ile haykırdı: “Seni domuz! Köy katırı!”
Sansón Garcia, Aristide’in bir domuzdan, koca burunlu bir köy katırından daha aşağılık olduğu karşılığını verince Fransız attığı fecî bir yumruk darbesi ile onu yaşamı boyunca tek gözlü bıraktı.
Gözüne aldığı bu ağır yara tedavi gördükden sonra Sansón kaybettiği gözünün yerine siyah bir parça yapıştırdı; İkinci Aristide Briand da bir iki istisna dışında Sansón Garcia tarafında yer alan ve kendisini linç etme niyetinde olan kasaba halkından korkarak, yeni tip giyotinini başka diyarlarda denemek üzere Sorihueladan ayrıldı. 

                                                * * *

Sansón García, bana güzel endamlı bir yosmanın fotografını göstererek: “Burada gördüğünüz kişi,” dedi: “Genovevita Muñoz’dur; Badajoz ilinin Portekiz sınırına yakın, Cerro Mentiras tepesine bakan Valencia del Mombuey’in yerlisi koroda çalışan bir kız; ona galiba bir süre biraz gönlümü kaptırmıştım.
Sansón, deneyimli bir Don Juan’ın pek tarife gelmez jesti ile şarabından bir fırt çektitkden sonra devam etti:
“Canı istediğinde sevecen biri olmasına karşın, Genovevita oldukça çabuk infiâl edebilen, enerji dolu ve kafasında kimseye sürekli yer vermeyen bir yapıda idi; öyle ki ayda bir istim aldığında, ona en yakın olanlar bile, vebadan kaçar gibi ondan kaçarlardı. Çok uzaklara sıvışmayan abd-i fakir, bendeniz, (bir gün yeteri hızdakaçıramadığı) kıllı derisinde, Genovevita’nın çantasında sakladığı kunduracı bızı ile açılmış derin deliği hâlâ taşımaktadır. Bu öfkenin sebebi ne idi, Tanrı bilir; bakın, dokunun şuraya.”

Zaragoza’da Nuestra Senora del Pilar Bazilikası

Sansón’un boynu gerisinde gösterdiği delik bir büyük sikkenin girmesine yetecek büyüklükde idi.
“Ama, size şunu belirmeliyim ki, Genovevitanın kendine özgü çekiciliği, doğal yetenekleri vardı ve o rastladığı her erkeği zil zurna kendisine kaptıracak güçde bir dişi idi. O, diğerlerinin aksine, ilk iş olarak cüzdanınızın ne kadar kabarık olduğunu asla sormaz; peşine düşenin ne tip bir adam olduğunu araştırırdı. İletişime geçmeden önce aşığının İspanyol olduğuna emin olmak isterdi. ‘Ben Pilar’lı Bakire*(6) kadar İspanyol’um; ve Fransızlarla hiç bir alış verişim olamaz’ derdi. Demek ki bildiği bazı şeyler vardı.”
Sansón García gözlüğünü sildi ve garsonu çağırdı:
“İki beyaz.”
“Şimdi geliyor!”
Sansón hüzünlenip duygusallaşınca olmayan gözünü örten siyah parça, bir sineğin hüzün ifade eden yeşil rengin yansımalarıı almış kanatlarının rengine dönüşürdü.
“Artık başladık, aynı öyküye devam edelim; Genovevita Muñoz, henüz o duyarlı ergenlik yaşında, (boğa güreşi arenası kalesinin içine kurulduğundan çorap giymiş ayağı andıran bir kasaba olan) Barcarrota’lı bir ailenin evinde hizmetçiliğie başlamıştı. Ücreti çok cimrice belirlenmiş, işi ağır ve genç patronunun “her işe koşar” yorumuna uyamayan Genovevitacık başını alıp kaçar; ilk şans onu Huelva topraklarındaki Valverde del Camino beldesinin Segondaralejo tepelerinin gölgesinde düşmüş bir köşeciğinde sanat icra etmekde olan “Oriflamas de Andalucia, espectáculos folklórícos” (“Endülüs’ün Simgeleri, folklorik gösterileri” diyebiliriz) adındaki trupla buluşturur. Her türlü marifet gösterme iddiasındaki bu zavallı trup meydan meydan, sahne sahne koşturarak kan ter içinde, perhize yatarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Ne dansedebilen ne de şarkı söyleyebilen kızcağız için kumpanya yöneticisinin yapabileceği şey onu donu ile ortaya çıkarıp sahnede tur attırmakdan ibarettir. Kızın, gerçekden çok ışıklı bir bir güzelliği ve zerafeti vardır ve ona özgülenen “Bañistas de New York-New York’da hamama girenler” etiketli şov halkın beğenisini kazanır, Genovevita epey ün kazanır ve daha iyi işler için umut beslemeye başlar.

Sürecek


*(1)
Aristide Briand (1862-1932): birleşik ve barrış içinde bir Avrupa ideali peşinde koşmuş Fransız siyaset adamı.

*(2) Diktatörlükle: olasılıkla 1922-1925 yıllarındaki Miguel Primo de Rivera’nın hakimiyetine gönderme yapılıyor. *(3)San Claudio günü: Haziran’ın 6’sı. San Claudio VI. Asırda, Besançon Başpiskaposu idi.

*(4) Sansón, babasının, “autoritario-otoriter-mütehakkim” yerine cahilce ağzından düşürmediği “mutlak hakimiyet, özerklik” anlamına gelen “autárquico” sözcüğünün türediği ve “bağımsız ekonomi politikası” anlamındaki “autarquía”yı araştırıyor

*(5) İspanyol Birliğinin kurucusu Kastilya Kraliçesi Isabella’nın dinî müşaviri olup onun politikasını çok etkilemiş, Kral Güzel Filip’in (Pelipe el Hermoso) ölümünde naiplik yapmış, Alcalá Üniversitesini kurmuş Kardinal Cisneros hakkında “İnanç ve Hoşgörüsüzlük” dizimizde daha ayrıntılı açıklama yapmıştık. “Zaragozalı” diye de anılan 22 yaşındaki genç kadın Augustina de Aragón, Fransız birliklerinin 1808’de Zaragoza’yı kuşatması sırasında savunma yapan İspanyol yurtseverlerine öncülük etmişti.

*(6) Pilar’lı Bakire (“Pilar’lı Hanımımız-Nuestra Señora del Pilar” da denir): Kutsal Bakire Meryem’in Melekler eşliğinde İspanyaya getirildiğine ve Zaragoza’da bir sütun (İspanyolca “pilar”) yanında göründüğüne dair bir inanış üzerine Zaragoza’da, Ebro Irmağı yanında onun adına kutsal makam inşa edilmişti.

Yayın Tarihi : 19 Aralık 2010 Pazar 12:42:05
Güncelleme :19 Aralık 2010 Pazar 12:54:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?