24
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (29)

SANSÓN GARCÍA, GEZGİN FOTOĞRAFÇI III.- SAMSON GARCÍA, FOTÓGRAFO AMBULANTE (CAMILO JOSÉ CELA)

Kirli bir önden ekleme gömlek, fitilli kadife pantolon, yeşil üstüne siyah çizgili önlük kıyafetli garson masaya iki beyaz şarap bıraktı; ilâveten sapları ile birlikde iki sıska, buruşuk zeytin tanesi ihtiva eden ve masanın ortasında boynu bükük bir manzara oluşturan tek bir tabak bıraktı.

XX. yüzyıl başlarında Havana’dan ünlü bir rumba-danzón grubu, Enrique Peña Orkestrası

“Bu abd-i aciz La Genovevita’ya, Madrid topraklarında gelişmekde olan ve Ávila ile Toledo illeri arasına bir takoz gibi giren büyük ve zengin bir kasaba San Martín de Valdeiglesias’da rastladı. O sıralarda, La Genovevita “Cálidos ecos del Caribe-Karayiplerden Sıcak Yankılanmalar” adındaki bir grupda koro kızı idi ve biraz sahne ışığı dışında gölgemsi görüntü vererek rumba, danzón gibi danslar icra eden, daha doğrusu Belén Baraco*(1) hareketlerini, Camagüeyin sesini yansıtmaya ve Betanzos’dan gelme Galicia aksanını, elinden geldiğince gizlemeye çalışan tombalak bir mulatto *(2) kızdı.Onu görüp ona aşık olmak, size yemin ederim, bu dünyada en önemli şey ne ise işte o idi. Bildiğim en münasip yolla bunu ona açıkladım, buna karşı bana kurban olduğum “evet” yanıtını verdi, o andan itibaren, bizim “Karayiplerden Sıcak Yankılanmalar”da daha fazla oyalanmanın anlamı kalmamıştı; tebdil-i mekân için, İspanyanın başkentîne taşındık; biz garibanın halini nasıl tasavvur edebilirsiniz, piyade neferleri gibi, öylesine! İspanya başkentinde köpekleri jambonlarla, sosislerle zaptü rapt altına alıyorlardı. O zaman hatamızı farkettik; köpekler janbonlarla bend ediliyorsa, çok daha fazla sucuk da sahiplerinin midelerinde yerlerini buluyordu.Ve, uzun uzun hesap kitap yaptıkdan sonra çözümü yelkenleri tekrar esintilerin bizi sürükleyeceği istkkamete açmakda bulduk. Tavşanların ihtişamlı bir ormanda ölmeleri, kedilerin bir şahniş altında kıkırdamalarından yeğdir. İki beyaz!”
“Efendim?”
“Hayır, size demedim. Tezgâhdaki garsona sesleniyordum. Herif gözleri açık uyuyor. Garson, iki beyaz daha!”
“Geliyor!”
 

Madrid’den bir Görüntü

“Evet, daha önce ifade ettiğim ben, bendeleri tabiaten biraz kıskancım; La Genovevita’nın oyunculuk mesleğini önce pek umursamamıştım ama, bilirsiniz oyuncuların kötü bir ünü vardır – bir gün tüm cesaretimi toplayıp yanına
gidipşunları söyledim: ‘Dinle, Genovevita, aşkım” deyip, lâfımın sonunu: “Başka bir işe elini atmanın daha iyi olacağını düşünmez misin? Önemli bir şey değil ama yolunu biraz yanlış seçmişsin gibi geliyor bana.’ Ovvv, bu dediklerime nasıl bir anlayış gösterdi, acaba! La Genovevita’nın kanı fıkır fıkır kaynardı, anında üstüme atladı, bana öyle bir dayak attı ki, zamanında kendine hakim olmasa idi (itirafdan utanıyorum) şu anda karşınızda oturup size bunları anlatıyor olamayacaktım.”
Sancón Garcia’nın yüzü belirsiz bir tebessümle ışıdı.
“La Genovevita, darmadağınık saçları ve bir dişi kaplanınkine benzeyen gözleri ile çok güzeldi... Affınızı dileyebilir miyim? İçime kor düşmüş gibi bir duyguya kapılmadan onu hatırlayamıyorum. Siz de bu duyguya aşinâ iseniz hikâyeme başka bir gün devam edeyim.”
“Nasıl istersen.”
“Teşekkür ederim. Şimdi devam edemeyeceğim. Garson, dört olsun!”

* * *

Ertesi gün de Sancón Garcia La Genovevita’nın hikâyesine devam edecek gibi görünmüyordu.
“Neden La Genovevita hakkında bana anlattıklarını sürdürmüyorsun?”
Sancón Garcia yüzünü buruşturdu.
“Bu konuyu bırakalım. Sonu kötü gelmişti. Bana göre kötü! La Genovevita güzeldi, bunu inkâr edemem, fakat kimsenin tahammül edemeyeceği kaprisli bir huyu vardı. Bu huyu, kuşkusuz kendisini de hayrete düşürüyordu ki, bana arada sırada: “benim çok salak biri olduğumu düşünmüyor musun?” diye sorardı. Bendeniz, elbette bera-i nezaket bunu reddederdim: ‘Hayır, sevgilim, hayır – her ortalama insan gibi, vasat’ın üstünde bir düşüncesizliğin yok.’ Fakat doğruyu söylemiyordum. Genovevita, inan olsun, vasattan çok salaktı. Başka bir şeyden söz edelim.”
“Patron sensin.” *(3)
Sansón Garcia sakinleşti.
“Teşekkürler. Size, kalbimde La Genovevita’nın yerini alan başka birinden, aldığı eğitim gereği rafine bir insan olan hemşire Señorita Tiburcia del Oro y Gomis’den bahsedeyi mi?”
“Elbette, anlat bakalım.”
“Eveeet, La Tiburcia del Oro*(4), dişi boğa güreşçilerine yakışan bir isim taşımasına karşın disiplinli, çalışkan, iyi yetiştirilmiş ve eğitimli bir kızdı. La Tiburcia del Oro’ya – (özür dilerim, fakat ona kestirmeden Tiburcia demem saygısızlık gibi görünüyor) aynı isimdeki ilin başkenti Cuenca’da rastladım. Orada, çorbalarını avuçları ile içen, yaşamlarını dam tepelerinde hoplayıp sıçrayarak geçiren zengin çocuklarına nezaret ediyordu. Tiburcia bana: “Bunlar için yapılabilecek bir şey yok.” demişti: ‘en iyisi onları kendi hâllerine bırakmak ve aşağı düşmelerini seyretmek.’ Bendeniz, onu, tâbir caiz ise, Kutsal Kitapdaki gerçek anlamı ile bir kaç gün sonra tanımış oldum*(5). Anlatabildim mi?

Müslüman Mağribîlerin tesis ettiği tarihî Cuenca kenti

“Evet, devam et.”
“Evet, bendelerinin onunla tanışmasından bir kaç gün sonra çocuklardan Julito adındaki biri damdan düştü ve öldü. Ah, küçük haytarı!”
Sansón Garcia bir süre susakaldı.
“Oğlanın ailesi de La Tibucia del Oro’yu sokağa attılar ve kendisine borçlu oldukları bir aylık ücreti ödemediler. Terkedilip yalnız bırakılan La Tiburcia del Oro da ne yapsın; bendelerinin “Callejja del Clavel”de (Karanfil Çiçeği Çıkmazı) kalmakda olduğu han’a sığındı ve orada bendeleri, La Tiburcia del Oro, adı Doña Esther olan mal sahibi kadın, Simeoncito adındaki çiçek bozuğu bir seyyar satıcı arasında yürekler parçalayıcı sahneler yaşandı. Simeoncito bir zamanlar belediye zabıta memurluğu yapmış, karısından ayrılmış, bizimle birlikde yaşamakda olan kabadayı ve dev yapılı bir adam ise de o da bu matem curcunasına katılmıştı. La Tiburcia del Oro, gözyaşları seli içersinde: “Vay, vay, vay! bu benim korkunç kara bahtım! Ne korkunç kara bahtım varmış!” diyordu da başka şey demiyordu. Onu teselli etmek için bizler: ‘Hayır, kadınım, Julito’nunki seninkinden beter; Kendini topla.’ Yanıtını veriyorduk. Gördüğünüz gibi, söyleyecek başka bir şey de bulamıyorduk. Tiburcia del Oro’nun derin kederi üzerimizde muazzam bir etki yaratmıştı.
Sansón Garcia tekrar durdu ve karşı evin damı üstünde toplanmış bir grup insana baktı.
“Çocuklara benziyorlar, değil mi? Çocuklar damdan düşerler.”
“Hıhh!”
Sansón hemşirenin hikâyesine devam etti.
Hukukdan epeyce çakan zabıta memuru, La Tiburcia del Oro için yapılacak en doğru şeyin buralardan yaylanmak olduğu tavsiyesinde bulundu. ‘İstersen sen de ona katıl, sevabına göz kulak olursun’ dedi: ‘Fakat, acilen yapılacak şey, işler daha kötüye gitmeden onun buradan tüymesidir.’ Mal sahibi kadın ve Simeoncito en iyi çözümün hemen harekete geçmek olduğunda mutabakata vardılar. Ve, böylece, La Tiburcia del Oro ve bendeleri, doğal olarak iki adet üçüncü sınıf tren bileti alıp Valencia iline yollandık. Turia adındaki bir kentte, bendeniz “El Arco Iris-Ebem Kuşağı” adında, ölmüş kişilerin resimlerinin renkli agrandismanlarını yapan bir foto stüdyosunda iş buldu. Tarih, tam Savaş sonu sıraları olduğundan her ailenin savaş kayıplarının anıları taze idi; “Ebem Kuşağı” yığınla sipariş alıyordu ve bu bendeleri de bundan yararlanarak epey bir dünyalık yaptı.
“Haa ha.”

Turia Irmağı üzerinde eski bir köprü

“Ve böylece, Turia kentinde, söylediğim gibi La Tiburcia del Oro ve bendeniz mutluluğu buldular. La Tiburcia kendine bir kutu satın alıp onun içine koyduğu mendilleri ve nakış işlerini konu komşuya satmaya başladı. Böylece onun kazancı da bendenizinkine eklenince, masraflarımıza gene dikkat etme kaydı ile sinemaya gitmeye, onurumuz için çok kırıcı olan veresiye siparişe gerek kalmadan arada beyaz şarabımızı içmeye olanak bulduk. İşte onlar, inanın bana, her hatırladığımda vücudumu hâlâ keyifle titteten günlerdi.”
“Peki, Tiburcia del Oro’ya ne oldu?”
“Ona ne mi oldu? Onu hatırlatmayın bana, onu hatırlatmayın! *(6)
Hiç bir şeyin ve hiç kimsenin aşkımızı ihlâl edemeyeceğini düşündüğümüz mutluluğumuzun tam doruk noktasında bir iğrenç köpek onu ısırdı; lânet olsun ona! – Tâbirimi bağışlayın, başlangıçda çok gösterişli ve zararsız görünen fakat sonradan kuduruveren bir köpek... ve, hanımefendiliğine kimsenin toz konduramayacağ zavallı Tiburcia del Oro, o kibarlığına karşın - bilgin Pasteur tarafından keşfedilmiş korkunç hastalığa yakalanıp hastanede kudurarak öldü. Zavallı, zavallı kız. Ne utanç verici bir son!”
“Hakkaten öyle. Lûtfen sana bu eza verici anıları hatırlatmama sbebiyet verdiğim için beni bağışla.”
“Yok efendim – ne farkeder?”
Sansón Garcia ayağa kalktı, dosyalarını karıştırdı ve masanın üzerine Tiburcia del Oro’nun üç düzineden fazla fotoğrafını koydu.
“Şuna bakın, ne zerafet, ne mevzun bir endam, nasıl bir görüntü!”

* * *

Ertesi gün Sansón Garcia gene fotoğraflarının içine dalmış onları at üst edip duruyordu.
“Şu herif gerçekden çok komik biri! Hah, hah, hah! Bunu her çıkarışımda kahkahadan patlıyorum. Onu tanımıyor musunuz?”
“Doğrusu, hayır. Kimmiş, acaba?”
“Sahiden tanımıyor musunuz?””
“Yooo, tanımıyorum, inanmıyor musun? Hangi b.k soyu bu âdem?”
Sansón Garcia beyaz şarabından küçük bir yudum aldı, ağzını defalarca şapırtadıp biraz da gargara yaptı.
“Pek âlâ, ben size anlatırım...”


*(1) Bu iki dans türü de Kuba’da doğmuş ve diğer Latin ülkelerine yayılmıştır. Bir zamanlar Kuba’nın resmî dansı sayılan “danzón”a şimdi Meksika dışında pek rastlanmamaktadır. Latin Amerikadan, özellikle Kuba’dan İspanya anavatanına da ulaşan bu ses ve dansların doğuş yerlerine gönderme yapılıyor (Camagüey Kubada bir kent, Belén ve Baracoa plajlar ve eğlence merkezleri) Belén, Hazret-i Davud’un doğum yeri “Beyt Lâhim”in İspanyolca versiyonudur ve Güney Amerikada çok yerleşim yerine bu ad verilmiştir.

*(2) Mulatto= siyah-zenci karışımı melez.

*(3) bu tâbir İspanyolca orijinal metinde: “Usted manda= patronumun emri olur” şeklindedir. Bu form muharevedeki tarafların sosyal seviyelerindeki fark bakımından fazla ironik kaçacağından İngilice çevirideki: “You are the boss.” deyimi tercih edilmiştir.

*(4) La Tiburcia del Oro: Altı köpek balığı anlamına gelir (Tiburcia= köpek balığı’nın Türkçedeki aşağılayıcı anlamı yoktur; güçlülük ifade eder).

*(5) Sentido bíblico : İncildeki anlamı (Hristiyanlara göre Kutsal Kitabın tam gerçeklere nüfuz ettiği kasdediliyor)

*(6) Orijinal İspanyolca metinde bu ibare: ‘Calle usted, hombre, calle usted-Susun efendim, adamın, susun efendim’ şeklindedir. Bizim kültürdeki etikete yakışmadığı için değişik form kullanıldı.

Yayın Tarihi : 24 Aralık 2010 Cuma 00:45:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Dr.S. IP: 88.232.229.xxx Tarih : 28.12.2010 00:46:42

Günlük sunduğunuz yapıtlarınızın, bir bütün halinde kitaplaşarak yayımlanmasını sabırsızlıkla bekliyorum.


Teoman Törün IP: 85.103.70.xxx Tarih : 28.12.2010 17:38:48

Sayın Doktoruma, beklediği haberi vermek isterdim ama şu anda bazı finansal  sorunlar var. İltifatlarına tekarar teşekkürler.