16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (35)

Blasco Ibáñez ve Eserleri (IV)

Federico Garcia Lorca’nın, ünlü bir toreronun arenada mağlubiyeti (Cogida) ve ölümü ile ilgili ağıtı beni, İspanyolların bu kanlı gösterisi konusunda öyküler yazan Blasco Ibáñez’e götürdü.

Barnaby Conrad

Temelde İber-Amerikan olan ve asırlar boyu aynı merasim ve ritüellerle sürdürülen bu folklorik olayın resim dalında en muhteşem örneklerini Goya’da gördüğümüz sanata ve edebiyata yansıması salt Hispanik alemde kalmamış, başda Fransız Bizet’nin Carmen Operası olmak üzere müziğe ilham vermiş; ünlü Amerikan maceracı yazar Hemingway’in eserlerinde bolca yer alan “corrrida de toros” kendini tümüyle bu konuya adayarak üzerine yazılmış romanların, tartışmasız en otantik ve bir çoğu best seller olmuş başarılı ürünlerini veren ve San Francisco’lu Amerikan ressam-yazar Barnaby Conrad gibi pek çok yabancı yazarın da ilgi alanı olmuştur. Conrad’ın 30 yaşında 1952de yazdığı “Matador” romanı o tarihden beri üç milyon adet satıldı. Yazar Meksika Üniversitesinde resim tahsili sırasında amatör boğa güreşçiliğine başlamış, İspanyanın güneyinde çeşitli yerlerde Konsolos yardımcılığı yaparken Belmonte, Manolote ve Meksikalı Arruza gibi yıldız toreadorlar ile birlikde boğa güreşi üzerine çalışmalarda bulunmuştu. Andığımız “Matador” romanı da arkadaşı "Manolote” diye anılan Manuel Laureano Rodríguez Sánchez’in hayatını ve arenadaki hazin sonunu “Pacote” namı ve “Francisco Torres y Nuñes” fiktif adı ile hikâye etmektedir. Matador’un sevgilisi Antonia BroncholoSocorro”, bu kız yüzünden aralarında rekabet olan diğer çok ünlü bir matador Luis Miguel Dominguin ise “Tano Ruiz” adı ile romanda yer alıyor.

Cogida’dan sonra Manolete’nin arenayı terkedişi


Roman Garcia Lorca’nın “Mejías’a Ağıtından bir kaç dize ile Blasco Ibáñez’in: “Plaza de Toros-Boğalar Alanı”nda tek canavarın halk kalabalığı olduğu” yolundaki görüşüne atıfda bulunduğu önsöz ile başlar.

Gelelim İspanyol Edebiyatına ve Blaco Ibáñez’e:

Babası Gaspar Blasco tarafından “Blasco”, annesi Ramona Ibáñez tarafında “Ibáñez soyadını almış olan Vicente Blasco Ibáñez Valenciada 1867 yılı 28 Ocağında doğdu.17 yaşında hukuk öğrenimi için Madride gönderildi. Fakat yazdığı Cumhuriyetçi bir şiir, onun, ilerde epey sık ziyaret edeceği hapishane ile ilk kez tanışmasına vesile verdi. Öğrenimini 1888’de bitirmiştir ama avukatlık kariyerini fazla sürdürmemiştir. Siyaset tutukusu onu 1887 Şubatından itibaren Mason örgütüne girip rejimle mücadele için gizli hücrelerde yer almaya yönlendirdi. 1896’da Kubalı ulusalcıları desteklediği için Arjantine ve Paraguaya sürgüne gitti. Bir ara gittiği Paris dönüşünde doğduğu kentte 1891 Kasımında “El Pueblo-Halk” adında bir gazete çıkarmaya başlamış, ateşli hitabeti ile yaptığı çetin savaşım onun 98 kuşağının başda gelen temsilcileri içinde anılmasına yol açmıştır. O yıl evlendiği Maria Blasco’dan Mario, Julio, César (24 yaşında vefat etmiştir), Sigfrido adında dört oğlu ve Libertad adında bir kızı oldu. 1901’de ilk defa Cortes’e (Meclis’e) girdi. 1923’e kadar yedi kez Cortez’e seçilecektir. O yıl Primo de Rivera diktatörlüğü başlayınca gönüllü sürgün olarak İspanyayı yeniden terk etti.

Vicente Blasco Ibáñez

Cervantes’den esinlendiği edebiyat tutkusu ise realist bir romancı, senaryo yazarı olmaya; kadınlara karşı zaafı da tanınmış sosyete çapkınları arasına girmeye sevketti. Film rejisörlüğü yaptığı da olmuştur. Madrid’deki ikametlerinde Luis Morote, Santiago Rusiñol ve Emilia Pardo Bazán’ın entellektüel gruplarına sığınırdı; keza “El Imparcial-Tarafsız” dergisi editörü Rodrigo Soriano da kendisine büyük bir dostluk göstermiş; onların desteği ile de Yirminci asra geçiş döneminin en ünlü roman yazarları arasında gösterilmiştir.

Dünyayı tanıma aşkı onu Avrupa siyasal ortamının gergin olduğu sıralarda, 1907 Ağustos sonlarında Orta Avrupa ve Batılılara egzotik gelen İstanbul ziyaretine sürükledi . Bu ziyaretin anılarını “Le Oriente-Doğu” isimli eserinde vermiştir. Bu eser “Fırtınadan önce Şark, İstanbul” adı ile İ.Ü. İspanyol Edebiyatı ve Dili Ana bilim Dalı kürsüsünden Neyyire Gül Işık tarafından (2007 baskılı) türkçeleştirilmiştir. Bu eseri biraz daha yakından tanıtacağız. Gözü pekliği ve maceracılığı daha da ileri götürerek 1909’da Güney Amerika yollarına düştü. Tüm İspanyolca konuşan Latin Amerikan ülkelerini dolaştı; konferanslar verdi. Arjantin, Uruguay, Paraguayda yoksul halka iş olanakları yaratacak tarım kolonileri tesisi teşebbüsünde bulındu. 1910-13 arasında Arjantin güneyindeki Patagonyada, hayranı olduğu “Cervantes”in adını verdiği, buradan ancak 4 gün, dört gecelik bir tren yolculuğu ile ulaşılabilecek mesafede, Uruguay-Paraguay sınırında memleketi” Valencia” ismindeki tarım kampını kurdu. Sürekli ekonomik bunalımlarla boğuşan Arjantindeki bu girişimleri boşa çıkacaktır. Fakat gerek buradaki gerek çok geçmeden patlayacak I.Cihan Savaşı gözlemleri ona 1916’da büyük eseri ‘Los cuatro jinetes del Apocalipsis-Mahşer’in Dört Atlısı”nı yazdıracaktır. Bu en popüler olmuş eseri hemen başka dillere çevrilip film prodüksiyonlarında kullanılmıştır.

Bu kitapta olduğu gibi savaş konusu üzerinde çok durmuş olan Ibáñez’in en güzel romanları kendi bölgesini ilgilendiren konulardır. Daha çok başda boğa güreşçilerinin, Valencialı hemşehrilerinin yaşamlarını, balıkçıları ve yerel politikacıları kalemine dolamışdır. Başyapıtı olarak, balıkçı Los Palomos ailesinin değişik kuşakları arasındaki anlayış farkları ve uzlaşmazlıkları etrafında örülen yasaklanmış bir aşk trajedisini konu alan “Cañas y Barro-Kamışlar ve Çamur” (1902) gösterilir.

Antipapa Benedikt’in Sarayını kurduğu Peñiscola Adası

Çoğu filme ve TV dizlerine alınmış eserlerinden en tanınmış olanları “Arroz y tartana-Pirinç tarlası ve damalı giysi” (1894), “Flor de Mayo-Mayıs Çiçeği” (1895), “La barraca-Kerpiç Damlar” (1898), “La voluntad de vivir-Yaşama İradesi”(1898), “La catedral” (Toledo Katedrali fresklerinin hikâyeleri), “La bodega-Şarap Mahzeni” (1906, “La maja desnuda-Çıplak Hanımefendi” (1906), ünlü torerolardan biri ile yarı İspanyol yarı Amerikalı bir kadının aşk öyküsü olarak ilgi çektiği için defalarca filme alınan “Sangre y Arena-Kanlı Meydan” (1908), “El cabelloro de la Virgen-Bakirenin Şövalyesi” (1916)., “Cuentos Valencianos-Valencia Öyküleri” (1916), Los Argonautas-Argonotlar” (1916), “El Papa del Mar-Denizin Papası” (1925- XV.asırda sarayını Papa Benedikt XIII. Namı ile Peñiscola Adasında kuran Pedro Martínez de Luna adındaki İspanyol antipapa-çakma papa’nın öyküsünü anlatır), “A los pies de Venus-Venüs’ün Bacakları (Goyanın tablosunu yaptığı “La maja desnuda-çıplak kadın”ın öyküsü) (1926), 1926’da filme alınan Akdenizde bir casusluk hikâyesi olan “Mare Nostrum-Bizim Deniz)” (1917 tarihli, Mussolini’ye esin vermiş bu Latince isimli eserin 1944, Zeynep İdil tercümesi var) ve daha bir çok eserleri olan Ibáñez’in bu yapıtları bazıları Türkçeye çevrilmiştir ve İspanyolcaya duyulan ilginin artması ile çevrilmesi sürdürülecektir.

Ibáñez’in Menton’daki Yazarlar evi.
Ibáñez’in Valencia’daki Müze evi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu ateşli Cumhuriyetçinin aşk bağlantıları yanında yarattığı siyasal düşmanlıkları yaşamını da riske maruz bırakmıştır. Bir tartışma sırasında kendisine doğru ateşlenen bir silahın mermisinin kemer tokasına isabet etmesi hayatını kurtarmıştır.

Gönüllü sürgün olarak gittiği ve 28. Ocak. 1928’deki ölümüne kadar kaldığı Fransada, Menton’da kendi inşa ettirdiği ve İtalyanca “Fontana Rosa” (Pembe Çeşme) adını verdiği bahçeli evi, aynı zamanda Cervantes, Dickens ve Shakepear, Balzac, Dostoevsky ve Flaubert’e ithaf ettiği için “Yazarlar Evi” olarak da anılır. Kendisi Menton’da bu evde yaşarken eşi Maria 1925’de Valenciada vefat edince aynı yıl Elena Ortuza adında Şili uyruklu bir kadınla evlendi.

Valencia’daki evi ise müze haline getirilmiş bulunmaktadır.

Sürecek

Yayın Tarihi : 24 Ocak 2011 Pazartesi 12:59:47
Güncelleme :24 Ocak 2011 Pazartesi 13:15:28


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?