20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (42)

RUBÉN DARİO ve eserleri III.

Rubén Darionun şiirlerinin toplandığı bir kitap “Rubén Dario, Enamorado-Aşık Rubén Dario”

Daha önce değindiğimiz üzere Dario’nun yaşamındaki istikrarsızlık ve içki düşkünlüğü yüzünden içine düştüğü sağlık sorunları ve bunalımlar, “varoluş” ile ilgili şiirlerine, “oksimoron” (zıd anlamdaki kavramların bir araya getirilmesi) tekniği ve simgesel ifadelerle ile çok karanlık ve karamsar bir felsefe ve anlayışın betimlenmesi olarak yansımıştır. Var olmakdan, canlı olmakdan duyulan acı ve korku’nun yoğunluğu sınırsızdır. Fakat doğa’nın güzelliğine, imajına karşı da alabildiğine bir hayranlığı vardır. Bu bakımdan çelişkilerin ozanı da denilebilir. Amerika kıtasındaki Devletlerin içinde ABD’ye karşı takındığı çelişkili tavırlar gibi... Kendi Amerika yerlisi ve Hispanik kültürüne fanatik bir biçimde bağlıdır, fakat ABD’nin erişilmez gücüne hayranlığını belitmekden de geri duramaz.
Bazı örneklerini, Seçme Dünya Şiir mitosları dizisinden Adnan Özer’in 2002 baskılı kitabından da bulabileceğiniz Rubén Dario şiirlerinden bir kaç örneği de, biz ABD, Austindeki Texas Üniversitesinden Lysander Kemp’in seçip İngilizceye çevirdiklerinden sunuyoruz:

ÖLÜMCÜL KADER

Bir ağaç mutludur, zira o pek duyarlı ve sezgili değildir;
Sert kaya daha mutludur; o hiç bir şey hissetmez;
Canlı olmak kadar büyük bir azap yoktur.
Bilinçli bir yaşamın ağırlığı ile kıyas edillebilecek başka bir külfet tasavvur dışıdır.
Var olup da hiç bir şey bilmemek ve de izleyecek bir yolu olmamak, aşıyor olmanın ve yaşanacak korkuların dehşeti ve yarın ölecek olmanın yadsınamaz kesinliği ve dehşeti,
ve karanlıklar, bilmezlikler ve çetin kuşkular içinde yaşam boyunca ızdırap çekmenin ve bir yandan bizi serin üzüm salkımları ile tahrik eden ten zevki, öte yanda, kasvetli cenaze merasimleri ile bizi bekleyen kabristan kaderinin kaçınılmazı
Ve nereden geldiğimizi de nereye gittiğimizi de bilememek!..

GECE MÜZİĞİ (Noktürn)

Gecenin suskunkuğu, elemli ve karanlığın hüznü ile dolu bir susku –
Benim ruhum neden böylesine kıpır kıpır titriyor?
Kanımın mırıldandığını duyuyorum
ve beynimden yumuşak bir fırtına esmekde.
Uykusuzluk! Gözümü kırpamıyorum ama gene de düş görüyorum. Gecenin şarabında, karanlığın tansıklı billur küresinde, kederimi sulandırıp hafifletmek için
Hamlet gibi kendi denekliğimde ruhsal bir anatomi yapıyorum!
.Ve kendime soruyorum: Şafak ne zaman sökecek?
Birisi bir kapı kapadı – Birisi yakınımdan geçti – Saat üçü çalarken; Ah, acaba o kız mı idi?

GECE MÜZİĞİ (Noktürn)

Rüyalar ve güller dönemi olmasını beklerken benim heder olmuş gençliğimden ve küçük bir çok kaygılarla ve bir de çok büyük, derin bir acı ile hayatımın çiçeklerinin hazin bir tecelli ile solmasınden söz eden dizeler içinde kederlerimi terennüm etmek istiyorum.
Sislerin içinde belli belirsiz görünen gemiler içinde belli belirsiz bir doğu diyarına yolculuk, dualarımızın tohumları zındıklığın çiçeklerini açıyor,
çamurlu su birikintilerinin içindeki kuğuların şaşkınlığını, hastalıklı bir Bohem’in çarpık gece hüznünü, benim düşlerimin yüce sonatasını asla icra edemiyecek, çok gerilerde kalmış harpsikord’un*(1) suskunluığu ve unutulmuşluğu
Bir zamanlar Hanedan arması iken yetim teknesi yapımına kullanılan ağaç,
gecenin gümüş ışığı ile aydınlatılıp şenlendirilen karanlıkda kalmış kuş yuvası;
şifalı otlarla rayihalanarak hâlâ taze kalmış umut;
Bahar sabahında bülbülün sanatkârane titrettiği şakıması;
Ölümcül bir kaderle kesilen beyaz zambak;
Bir yandan mutluluk arayışı, bir yandan İblis’in takibinden kaçış –
Ve, taşıdığı tansıklı zehiri ile bu yaşamın içsel acılarını doğuran boynu bükük amfora*(2)
İinsanlığın ne denli pislik olguğunun korkunç gereçeği --
Ve gelip geçici olduğumuzu bilmenin verdiği dehşet.
Durmadan verilen alarmlar içinde, bilinmeze ve de kaçınılamaza doğru körcesine dolaşmanın dehşeti
ve ondan (kaderden) başka kimsenin bizi uyandıramayacağı ağlama nöbetleri içinde geçen uykumuzu harabeden vahşi kâbuslar!

GECE MÜZİĞİ (Noktürn)

Gecenin kâlp atışını duyan sen, onu uzun, uykusuz saatler boyunca duyan sen,
bir kapı kapanışını, uzaklardan gelen tekerleklerin yuvarlanma sesini, bir yerlere çarpa çarpa dönüp dolaşan müphem bir yankılanma
unutulmuş canlar mahpeslerinden çıkarlarken, Sen, gizemli suskunluk anlarındasın –
Ölüler saatinde, istirahât saatindesin,
Benim dizelerimdeki acıyı nasıl okuyacağını öğreneceksin. Bir kişinin bir bardağı her şeyle doldurması gibi onları dolduracağım. Uzaklarda kalmış anılara ve kara yazgılara duyduğum onulmaz elemimle.
Zehirlere belenmiş çiçeğimin nostaljisi ile ve şölenlerle hüzün dolan bir yüreğin ızdırabıı ile;; olabileceğimi olamamakdan ruhumda duyduğum ağırlıkla,
Krallık beklentimin yitirilişi ile,
Aniden gelen keşke doğmasaydım” düşüncesi ve var olduğumdan beri yaşadığımın rüyası ile!
Tüm bu kâbus, gecenin dünyevî illüzyonlar, kuruntular geliştridiği sınır tanımaz bir suskunluk içinde üzerime geliyor,
ve ben kendimi dünyanın kâlbinin, benim kâlbime nüfuz eden ve onu alt üst eden bir yankısı gibi hissediyorum.

GÜZ VAKTİ

“Neden eskiden olduğu gibi aynı vahşi armonileri terennüm etmiyorsun?” diye merak edenler olduğunu biliyorum;
Ama onlar bir saatlik meşakkatli çabaları, bir dakikalnın ve bir yılın mucizevî eserlerini görmediler,
yetişmekde olduğum sıralarda zaten yaşlanmış bir ağaç olduğumu... bir esinti beni okşadığında nasıl bir buğulu, tatlı bir ses çıkardığımı da.. gençlik dolu tebessümler artık gelip geçti;
Artık, bırak da kasırga bana şarkı söyletmek için kâlbimi girdaba çevirsin.

ROOSEVELT’E

Sana uzanacak ses, ey Avcı, İncil’in tonları ile konuşmalıdır, ya da Walt Whitman’ın*(3) şiirleri gibi.
Sen ilkelsin ve çağcılsın; sadesin ve çok karmaşık bir biçimde gösterişlisin.
Sen bir yanınla George Washington, öteki yanınla Nemrud-u Nadan’sın.
Sen Birleşik Devletlersin. Kızıl derili kanı olan, hâlâ İsa’ya dua eden ve hâlâ İspanyolca konuşan bir Amerikanın, saf Amerika’nın gelecekdeki işgâlcisisin; Irkının güçlü, kibirli örneğisin;
Kültürlü ve muktedirsin; Tolstoy’a karşısın.
Sen atları deviren ve kaplanları katleden bir İskendersin – Nabukadnezar’sın. (Şimdiki kaçkınların söyledikleri gibi bir enerji Profesörüsün).
Yaşamın bir indifadan oluşan bir ateş olduğunu düşünürsün, gelecek senin merminin vuracağı yerdedir. Hayır.
Birleşik Devletler büyükdür ve güçlüdür. Titrediğinde Andların o kocaman belkemiğinde yukardan aşağıya bir ürperti zangırtısı duyulur.
Haykırdığında çıkardığı ses bir aslanın kükremesine benzer. Nitekim, Hugo da, Grant’a*(4) “Yıldızlar senin eline geçti.” demişti.
Arjantinin batmakda olan güneşi artık pek zayıf ışık veriyor.
Zengin ülke Şili yükselmede, Mammon*(5) kült’ünü Herakles’in kültü ile meczederek; “Özgürlük” Tanrıçası ise kolay fetihlerin yolunu aydınlatarak meşalesini New York’da yükseltiyor.
Fakat, büyük Baküs’ün ayak izlerini hâlâ muhafaza eden, Pan’ın alfabesini öğrenmiş olan ve yıldızlara danışan, Atlantik deryasını bilen, adı bize Platondan gelen ve yaşamının ilk anlarından bu yana varolmanını ışığı ile, ateşi ile, rayihası ile ve aşkı ile sürdüren Nezahualcóyolt’un*(6) antik zamanlarından beri bizim kendi Amerikamızın ozanları vardı—
Moctezuma’nın ve Atahalpa’nın Amerikası; Kolomb’un mis kokulu Amerikası; Katolik Amerika, İspanyol Amerikası;
Soylu Cuauthémoc’un*(7): “Ben bir güllerden bir yatak içinde değil Amerikamızda yatıyorum” dediği, kasırgalarla sarsılan ve Aşkla sarsılan: Amerika:
Ey, Sakson*(8) gözlü, barbar ruhlu adamlar, bilin ki Amerika yaşıyor. Rüyalarımız da, Aşklarımız da...
Ve o Güneşin kızıdır. Dikkatli ol. Çok yaşa İspanyol Amerikası! İspanyol aslanının bin yavrusu başı boş dolaşıyor.
Roosevelt, sen, bizi demir pençelerine geçirmeden önce ancak Tanrının iradesi ile, ölümcül bir tetikçi ve korkunç bir avcı olabilirsin.
Ve sen her şeye sahip görünüyorsan da; bir yoksunluğun var:: Tanrı!

ÇOK UZAKLARDA

Çocukluğumda Nicaragua güneşi üzerindeki altından alevlerin etkisi ile öküzü buharlaşırken gördüğüm yerde bir zengin tarım işletmesi var ki, tropik ezgilerle dolu; Oradaki ormanlık alanın güvercininin, rüzgârın, baltaların, kuşların ve yaban boğalarının sesleri ile şarkı söylüyor: Hepinizi selamlıyorum, çünkü hepiniz benim hayatımsınız.
Sen koca öküz, soylu Tan yerine, inekden süt sağma vaktinin geldiğini hatırlat.
Benim varlığım beyaz ve pembeden ibaretken; benim ilkbaharımın geldiğini, çok uzaklardan, İlahî Baharın dağ güvercini şimdi tatlı tatlı guguklamalarınla sen haber veriyorsun.


*(1) Klavsen’e benzer çok eski bir tuşlu çalgı

*(2) Eski devirde şarap, zeytinyağı gibi sıvı muhafaza etmeye yarayan testi.

*(3) Walter (Walt) Whitman : 1819-1892 yılları arasında yaşamış olup, özellikle ABD’de entellektüalizme tepki olarak gelişen transandantalizm (insanın içsel duyularının, sezginin matık ve deneyime üstün geleceği anlayışı yolundaki XIX. Asırda, New England’da doğmuş düşü,nce akımı) ve realizm arasındaki geçiş dönemini temsil edenlerden denemeci ve gazeteci Amerikan yazar ve ozanı.

*(4) H.Ulysses Grant : 1860’lardaki Amerikan iç savaşının muzaffer Kuzeyli generali.

*(5) Mammon (ya da “Mann”: Mitolojide zenginlik ve tamahın sahte tanrısı... “Herakles” ya da “Herkül”ün kuvvet tanrısı olduğu malûm.

*(6) Nezahualcóyolt : Şu anda Meksikanın orta kesiminde bir belde adı olup buranın Amerikanın en eski toplum yerleşimi noktası olduğu sanılıyor.

*(7) Cuauthémoc ( ya da Guatimozin) : Son Aztec hükümdarı II. Moctezuma’nın yeğeni ve damadı.

*(8) Sakson: İngilizler, Almanlar ve Jütler’in atası olan Germanik kabilelerden biri; burada mavi gözü ifade ediyor.

Yayın Tarihi : 1 Mart 2011 Salı 14:44:56


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?