LOPE DE VEGA ve eserleri III.
Tiyatro oyunlarından örnekler:
1- El Perro de Hortelano-Bahçevan’ın Köpeği’nin konu özeti:
Konağında bir sekreteri ve hizmetkârları ile yaşamını sürdüren soylu kadın Diana’nın asabî bunalımlarını, huysuzluklkarını ve kuruntularını anlatması bakımından, 3.5 yüzyıl sonrası edebiyatına girmiş “Natüralist” akımın gelilşini haber veren, ayrıca entrika ve olay komedisi olan bu oyunun konusu şöyledir:
![]() |
Sevilla’daki Lope de Vega Tiyatrosu |
Oyun, Diananın bir gece yarısı dairesine bir adam girmesinden kuşkulanıp uşaklarını çağırması ile başlar. Baş hademe Octavio’yu, yabancı seslere ilgi göstermediği için azarlar. Fabio’ya kadın hizmetçileri de uyandırıp çağırmasını emreder. Dorotea’ya sokakdan genellikle kimlerin geçtiğini sorar. Marki ve Kont yanıtını alınca bunların ne konuştuklarını söylemesini ister. Uzakdan geçen bu kişilerin dediklerini duymadığını söyleyen Dorotea’dan bunların uşakları ile eve mektup yollayıp yollamadıklarını araştırır. Hiç böyle bir durum yoktur. Sadece, Anarda adındaki en yakın hizmetçisinden Teodoro ile Marcela’nın uzun zamandan beri süren yakınlıklarını öğrenir; keyfi kaçar. Evvelâ bu durumun kendisi gibi namuslu bir kadının evinde bir skandal olarak gördüğünü söyler ise de Anarda’nın bu ilişkiyi evlenmeye gidecek masum bir yakınlık gibi değerlendirmesi üzerine yumuşak davranma gereğini hisseder. Ayrıca Teodoro ile de görüşme yapar; onun Marcela ile evlenmesini zevk sahibi olmaması ile eleştirerek dolaylı olarak kendi duygularını da açıklar. Gerçekden, Sekreteri Teodoro’nun gönlü hizmetkârlardan Marcela’ya kaymıştır. Diananın ise Teodoro’ya karşı açıklayamadığı duygusal bir yakınlığı vardır. Gakat Teodoro eyyamcı bir adamdır; Diana ile münasebet kurmakdan kârlı çıkacağını, toplumsal statüsünü yükselteceğini düşünürek Hanımının emirlerinde olduğunu söyler. Bu defa, Diana, kendi konumundan daha altta olan bir kişi ile açıkdan gönül münasebetinin yakışık almayacağı gerçeği ile karşılaşınca duygularını sıradan bir arkadaşlık olarak tanımlama yoluna gitmek isterse de cin şişeden çıkmıştır. Marcela, Teodoro’nun ihanet ettiği kaygısındadır ama Teodoro’nun, usta bir tezgâhcı olan uşağı Tristan’ın yardımcılığında her iki tarafı da idare eden taktikleri hem onu hem de Diana’yı tereddüdler içinde bırakır. Hırçın Diana, Anarda aracılığı ile, Teodoro ve Marcela’nın ilişkilerinin seyrini izlemektedir. Tristan ise Marcela’yı marke eder; ona Teodoro’nun sadakati hakkında güvence verir. Teodor Marcela’ya bağlı kalır.
2- Fuente Ovejuna’nın konu özeti :
Proleter tarzı tiyatronun ilk örneği olan bu oyunun konusu Fuente Ovejuna adındaki kasabayı yöneten acımasız bir mütegallibe’nin (yerel bir müstebit ağanın) aslında yumuşak, itaatli, işini gücünü yapan mazbut bir kasaba halkını nasıl çileden çıkardığıdır:
![]() |
Lope de Vega’nın Madrid’deki, 1902’de dikilmiş Heykeli |
Kral Fernando bu kasabanın yönetilmesi için Fernán Gomez de Guzmán adındaki soyluya yetki vermiştir. Guzmán çok zalim ve müstebit biridir. Genç bakire Laurencia’yı devamlı taciz etmektedir. Bir gün onu ormanda kıstırarak tecavüze yeltenir; fakat zengin bir çiftçinin genç oğlu Frondoso tarafından dövülüp kovulur. Daha önce bu gencin evlenme önerisini reddetmiş olan Laurencia bu kez onun cesaretinden etkilenir ve onunla evlenmeyi kabûl eder. Fakat tam düğün töreni sırasında Guzmán bir bahane ile müdahale edip gençleri tutuklatır, kızın babasını da dövdürür. Onun istibdadından bıkıp usanmış ve Laurencia’ya reva gördüğü muameleden de tahrik olmuş kasaba halkı Guzmán’ın şatosunu basar; Frondoso’ya ölümüne yapılmakda olan işkenceyi engeller ve Guzmánı öldürür. Ve Kral Fernando’nun göndereceği tahkikat heyeti beklenir. Kasaba halkı, bu isyanın ve cinayetin sorumluluğunu tümüyle paylaşmak üzere aralarında anlaşmışlardır. Nitekim, muhakkikler: “Guzmán’ı kim öldürdü?” diye sorduklarında: kasaba halkı bir ağızdan: “Fuente Ovejuna” öldürdü” yanıtını verir.
Nihaî yargıç Krala kasaba halkı için beraat kararı almak dışında yapacak bir şey kalmayacaktır.
Prof.Dr. Özdemir Nutku “Dünya Tiyatroso Tarihi”nde böyle bir oyunun Rönesans döneminde, hele hele aristokratik İspanyadan çıkmasının çok şaşkınlık verici olduğu, Lope de Vega’nın hümanist anlayışını ve evrensel adalet duygusunu gösterdiği değerlendirmesini yapmaktadır. Sovyet Rusya yöneticileri de bu oyunu Komünist Devrimi öncesi bir model olarak görmüşler; ancak bunun adil bir mutlak hükümdar tarafından desteklenmesinin bir eksiklik olduğunu savlamışlardı. Oyun gene de halkın adalet vicdanının asaletin üzerinde üzerinde ve önceliği olduğunu vurgulamaktadır.
3- Peribáñez y el comendador de Ocaña-Peribáñez ve Ocaña Komutanı:
1614’de yayınlanan oyunda da, iktidarın kötüye kullanımı yanında İspanyol ahlâkiyatı ve yüce adalet anlayışı gösteren Hükümdar teması ışlenmiştir.
Ocana’lı zengin ve temiz ahlâklı bir çiftçi Peribáñezin karısı Casilda bölgenin Birlik komutanı ve feodal bey tarafından taciz edilir; yaveri tarafından malikanesine kaçırılır. Perbáñez lordu öldürür ve açık bir alana kaçıp saklanır. Başını getirene ödül sözü verilir. Sonsuza kadar kaçak durumda yaşayamayacağına kanaat getiren adam, hiç olmazsa ödülü karısının alması için onun eliyle teslim olmayı uygun görür. Düşüncesini gerçekleştirir; fakat Kral onu bağışlar ve Ocana birliklerinin komutanlığını ona verir.
Bu oyunda aşk, şehvet, tutku, intikam, nüfuz’un suiistimâli gibi karmaşık sorunlar bir araya getirilmiştir.
Dramatik olmayan eserlerinden örnekler:
1-La Dorotea : Lope de Vega’nın Elena Osorio ile 1583’de başlayan ve 1588’de aniden kesilen ilişkisinden aldığı esinle 1632’de 70 yaşını dolduruken dialog tarzında yazdığı, trajedi ve komedi ögelerinin yer aldığı duygusal düz yazı uzun bir romandır. Romandaki “Fernando” aslında Lope de Vega’yı karakterize etmektedir. Bu dialog tarzı roman XV. Yüzyıl’ın saygın İspanyol yazarı Fernando Rojas’ın konusunu İngiliz kaynaklarından alarak l499’da yazdığı “Tragicomedia de Calisto y Melibea” modelinden alınmıştır. Bu romandaki La Celestina karakteri de La Dorotea’yı temsil etmektedir. Eleştirmen José Manuel Bleucua 1996’da Vega hakkında yayınladığı biografik kitabında bunu İspanyol düz yazısının en büyük yaratılarından biri olarak değerlendiriyor.
Öykü bir ev kadını olan Dorotea’nın Lima’da ikamet eden şair Fernando ile Hintli Prens don Bela adlarındaki iki genç ile gönül ilişkilerini anlatır. Başlangıçda Dorotea ile Fernando birbirlerini sevmekdedirler; fakat annesi Teodora kızının güvenli bir evlilik yapmasın tutkusu içinderir. Çöpçatan Gerardo aracılığı ile olgun ve zengin don Bela’yı lehine kızının aklını çeler ve onunla birlikde görünmesini temin eder. Bunun üzerine Fernando, eski sevgilisi ve Dorotea’nın kız kardeşi Marfisa ile buluşmak üzere Sevilla’ya gitmeye karar verir. Dorotea, aşığının kendisinden uzaklaşması karşısında intihara niyetlenir; fakat don Bela’nın iltifatları ile avunur, onunla anlaşır. Ama Fernando Dorotea’yı unutamamıştır. Madrid’e döner, don Bella ile yaptığı düelloda onu ağır yaralar. Dorotea ile yeniden birleşir. Ama Marfisa’dan ayrılma zorluğu vardır. Bu arada Don Bela’nın aldığı onun ölümüne neden olacaktır. Tek başına kalan Dorotea bir manastıra çekilir.
2-La Hermosura de Angélica- Angélica’nın Güzelliği (1602)
Lope de Veganın, çağdaşı Luis Barahona de Soto ve Luiz de Góngora ve bazı diğer ozanlar gibi, hayran oldukları İtalyan romantik epik ozanı Ludovico Ariosto’nun “Orlando Furioso-Çılgın Orlando” adındaki eseri üzerine edebî bir nazire yaptığına işaret etmiştik.
![]() |
Ruggiero Angelica’yı kurtarırken, XIX asır baskı sanatçısı Gustave Doré’nin eseri |
De Soto’nun bu bağlamda “Las lágrimas de Angélica-Angélica’nın gözyaşları” (1586), Góngora’nın ise “En un pastoral albergue-Kırsal bir Sığınakda” (1602) adlarında idillik şiirleri vardır. Bu bakımdan konunun izahına Ariosto’nun Avrupa edebiyatının en uzunlarından biri olarak saptanmış bu idilik eserinden başlamak gerekir. Nihaî olarak 1532’de yayınlanmış bu eserin de Boiardo’nun “Orlando Innamorado-Aşık Orlando” adlı bitirilmemiş romansdan esinlendiğini söylemiştik.
Öykü Büyük Carlos (Charlemagne) ve onun efsanevî Hrıstiyan şövalyelerinin, Avrupayı istila etmeğe teşebbüs eden Müslüman ordusu arasındaki savaşla başlar. Fakat Ariosto’nun tarihî olayları kesin çizgileri ile nakletme gibi bir kaygısı yoktur. Bu bakımdan olaylar Japonyaya, Hinde kadar uzanan geniş bir coğrafyada, fantastik ve ssürrealist tezahürlerle birlikde cereyan eder. Nitekim, Boiardo Angélicayı “Cathay” Kralının kızı olarak tanıtmıştır. Eskiden Çin ya da Hind’e Cathay diyenler vardı. Öykünün odağındaki konu Şövalye Orlando’nun pagan prenses Angélica’ya duyduğu ve bu romansa “çılgınlık” kavramını getiren karşılıksız aşkdır. Angélica erkek kardeşi Argalia birlikde Büyük Carlos’un sarayını ziyaret eder. Saraydaki bütün şövalyeler ona meftun olurlar. Özellikle Kralın kuzenleri Orlando ve Rinaldo birlikde onunla evlenmek isterler. Fakat Argalia kardeşinin iki erkekle birlike evlenmesine izin vermez; onu ancak at üstünde yapılacak mızrak savaşının galibi gelecek şövalyeye verebileceğini söyler. Fakat, O arada Araplar Naimon Dukasının malikânesini kuşatmışlardır. Argalia da Ferrau adında bir Arap cengâverinin eline esir düşer. Araplara karşı yapılan savaş yitirilir. Büyük Carlos kuzenlerine Angélicayı, Ferrau’yu yenecek olana vereceğini söyler. İki kuzen birbirlerine düşer. Rinaldo ve Angélica büyülü pınardan ikişer defa su içerler; oğlan çılgın bir aşka düşer, kız hâlâ kayıtsızdır. Orlando ise tutkusundan aklını tümüyle yitirmiştir. Boiardo’nun bu evrede bitiremediği öyküye Ariosto “Çılgın Orlando” adı ile devam eder. Onları ellerinden kaçan ve her ülkeden gözü pek şövalyelerce aranan Angélica sonunda yakalanıp; bir deniz canavarına kurban edilmek üzere bir kayaya çıplak vazıyette zincirlenir. Onu, Hrıstiyan kadın savaşçı Bradamante’ye aşık olmuş Ruggiero adında Afrikalı bir cengâver bulup kurtarır ve kıza büyülü görünmezlik yüzüğü verir. Kız aklını kaçırmış Orlandonun takibinden o yüzük sayesinde kurtulur; Ruggiero’nun tanıştırdığı bir Afrikalı prens Madero ile evlenip onunla Cathay’a döner.
Lope de Vega da bu konuya olay katkısı ile değil “conceptista” dediği kavramsal anlayışla yaklaşmış; her biri çok uzun 20 kanto (şarkı) ile putperest Angélica’nın Tanrısal ve erişilmez erdem ve güzelliğini olaganüstü zenginlikde betimlemelerle terennüm ederek “Avrupa Metafizik şiirleri” çığırını açanlar arasına girmiştir. Küfür sayılan ya da yasak aşk ile meşru aşk arasında ayrım yapmayan bir ruh dünyası keşfeden Lope de Vega için önemli olan Angélica’nın gerçek doyulmaz aşka davet eden Tanrısal güzelliğidir.
Lope de Vega, İspanyanın kültür değerlerini temsil eden sanatçılar arasında en dorukda olanlar arasında kabûl edilir.