30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (48)

GEORGE SANTAYANA ve eserleri I.

George Santayana

Jorge Agustin Nicolás Ruiz de Santayana y Borrás adı ile 16.Eylûl.1863’de Madrid’de doğan, fakat Harvard Üniversitesindeki öğrenciliği sırasında “Jorge”nin İngilizce karşılığı “George” adı ile kaydı yapıldığı, ayrıca ve düşün sanat yaşamının kırk yılını ABD’de geçirdiği için o tarihden itibaren “George Santayana” olarak anılan bu uluslararası şöhret, çok yönlü tarihsel araştırmalardan yaptığı çözümlemelerle XX. asır felsefe anlayışında etkili olmuştur. Tümüyle kendine özgü bir “materyalizm-özdekçilik” biçiminden hareketle ruh ve doğayı uzlaştırmada, felsefî deneme yazılarında keskin başarı göstermiştir. O aynı zamanda bir ozan ve fiksiyon yazarı idi de. Hayat boyu İspanyol uyrukluğuna bağlı kaldığı ve elli yaşından sonra Avrupaya intikâl ettiği hâlde İngilizce yazdığı için Amerikan yazar ve düşün adamı olarak bilinir; fakat son yıllarını geçirdiği Roma’da ölümünde, vasiyeti gereği Roma Katolik mezarlığının İspanyollar bölümüne gömüldü. Bu bakımdan eserlerini İngilizce yazmasına karşın antolojilerde İspanyol müellifi olarak anılır.

Madrid’de doğmuş, fakat küçük çocukluk yıllarını Avila’da geçirmişti. Filipinlerde görevli bir İspanyol memurun kızı annesi Josefina Borrás ilk evliliğini Bostonlu bir tüccarla yapmış ve ondan ikisini erkenden kaybettiği beş çocuk sahibi olmuştu. Bu eşinin 1857’deki ölümüne kadar Boston’da kalmış; 1861’de hayatta kalan üç çocuğu ile Madrid’e taşınmış, orada Filipinlerden tanıdığı Devlet görevlisi ve ressam arkadaşı Agustín Ruiz de Santayana ile evlendi; bu evlilikden 1863’de Jorge doğdu. Ailenin bundan sonraki ilişkileri karışık geçmiş İspanya ile Josefina’nın ilk çocuklarının doğum yeri olan Boston arasında mekik dokunmuş; baba Jorge’yi de Bostonda bırakarak Avila’ya dönmüş; ömrü boyunca orada kalmıştır. Jorge onu nadiren ziyaret etmiştir. Jorge Bostonda önce Latin okulunda okudu; Yüksek eğitimini Harvard College’de yaptı. İki yıl Berlin Üniversitesinde Felsefe öğrenimi gördü; Harvard’a dönerek, kendisinin de biraz farklı olarak benimsediği “Pragmatist” felsefenin kurucusu ünlü düşünür William James yanında, “Herman Lotze” üzerindeki doktorasını tamarmladı. 1889’da Felsefe Fakültesinde hocalığa başladı; James ve Josiah Royce ile birlikde bir felsefe grubu oluşturdu. Öğrencileri arasından T.S. Eliot, Robert Frost, Gertrude Stein, Walter Lippmann, W.E.B. Du Bois, Harry Austryn Wolfson gibi ünlüler çıkmıştır. Kendi ihmalinden dolayı fazla derinleştirmemiş olsa da bu felsefe alt yapısından edindiği analitik düşünce melekesi sonucu tüm yazılarını süsleyen aforizmaları (özsözler) çok yaygınlaşmış; kitlelerce sık kullanılan darbımeseller haline gelmiş; yazılarına hayranlık kazandıran bir uslûp kazandırmıştır. 40 yıl boyunca, ABD, New England bölgesi sürekli yaşadığı yurdu olmuştur. Bu arada 1896-97 arasında İngilterede Cambridge Kraliyet Kolejinde incelemelerde bulunmuş; 1912’de tasarruflarına annesinin bağışladığı paraları da ekleyerek Harvard’dan istifa etmiş; yaşamının geri kalanını Avila, Paris, Oxford kentlerinden başlamak ve 1920’de sürekli Roma’ya yerleşmek üzere Avrupada geçirmiştir. Avrupadaki kırk yılı içinde itibarlı akademik görevleri reddederek ondokuz kitap yazmıştır. Fakat, özellikle asistanı Daniel Cory, çoğunluğu Amerikalı ziyaretçileri onu hiç yalnız bırakmadılar. 1935’de yazdığı beklenmedik biçimde best seller olan romanı “The Last Puritan-Son Puriten*(1) başda olmak üzere kitaplarının kazancı ona ömür boyu maddî sıkıntı geçirtmemiştir.

Agnostik filozof ve Viet-Nam Savaşı’nın yılmaz karşıtı Bertrand Russel
 

Ayrıca, kendisi ile felsefe ve siyaset konularında anlaşmazlıkları olmasına rağmen Vietnam Savaşı karşıtı gayrı resmî “Savaş Suçlulaır Mahkemesi” kurmuş olan Bertrand Russel dahil, bazı yazarlardan da malî destek gören Germen İdealizm’ii üzerine eğitim almasına rağmen bunu eleştirmiş olan Santayana’nın felsefî eserlerinden “The Sense of Beauty-Güzelliğin Duyusu” (1896) temel felsefî görüşünü içermekde olup ABD’de “estetik” üzerine yazılmış olan ilk büyük kitaptır. Beş ciltlik “The Life of Reason-Mantıklı Yaşam” Harvard’daki kariyerinin uç noktasıdır (1905-06). “Scepticism and Animal Faith-Kuşkuculuk ve Hayvanca İnanç” (1923); “The Realms of Being-Varoluş Ülkeleri” (4 ciltlik, 1927-40) diğer felsefî çalışmaları arasındadır. Hocası William James dahil öteki pragmatistlerden farklı modelde düşünüyor ve “evrim teorisi”ni iyi açıklamakla beraber, daha çok, insanın çevresindeki şartlarla toplumsal kurum, kültürel yapılanma ve insanın kavrama yetisini kaynaştıran “metafiziksel doğacılık” ve “materyalizm’i iltizam ediyorsa da “The life of Reason” pragmatizm’in en geniş içerikli yazılmış ilk kitabıdır. Başlangıçda “epiphenomenalism”e *(2) meyleden Santayana, Demokritos ve Lucretius’un “klasik özdekçiliği”ne (materyalizm) de değer veriyordu. Pragmatizm’i farklı değerlendirmesi nedeni ile “The life of Reason”a “the Phases of Human Progress-İnsanî Gelişmenin Evreleri” almaşık adı da veriliyor. Bertrand Russel gibi “agnostik-bilmeyen” olmasına karşın, “Reason in Religion, the Idea of Christ in the Gospels-Din’in Mantığı, İncillerdeki İsa Düşüncesi” ve “Interpretations of Poetry and Religion-Şiir ve Din Yorumları”nda açıklandığı üzere onun “Din’in zararlı olduğu” fikrine karşı çıkıyordu.

Edebî eserlerine gelince: andığımız The Last Puritan bir öğretici roman olup kahramanının kişisel gelişmesi üzerine yoğunlaşır. “Person and Places-Kişiler ve Mahâller” daha sivri görüşleri ve nükteli kıssaları ile süslenen özyaşam öyküsüdür.

Edebî eleştiri, düşünce tarihi, siyaset, insan doğası, etik, Dinin kültür üzerindeki etkisi ve toplumsal psikoloji, Ralph Waldo Emerson gibi hem edebî hem de halkın anlayacağı sade dille felsefe vb. çok çeşitli konularda kitap ve denemelerle bir çoğu 2000 yılından sonra yayınlanan şiirler ve bir kaç oyun yazmıştır.

Felsefî alt yapısınıın ürünleri olan deneme yazılarının en nefis örneklerini 1926’da yayınlanan “Dialogues in Limbo-Arafdaki Diyaloglar”da*(3) buluyoruz. Bunlardan “Normal Madness-Sıradan Çılgınlık” adlı diyalogu biraz kırparak Santaya’nın yazılarına örnek olarak vereceğiz.

Bir zamanlar yurt edindiği ABD:’yi XIX. Yüzyılın Fransız siyaset felsefecisi ve tarihçi Alexis de Tocqueville gibi yabancı gözü ile gözlemleyip değerlendirmiştir. Kendi anayurdu İspanyada onun özdekçi ve kuşkucu felsefesine Franco yönetiminde yer yoktu; ancak bu diktatör döneminden sonra tanınıp, tercüme edilir oldu.

Düşünürlüğü ve edebî değeri, İngiltere’de Kral IV. George tarafından ihdas edilen “Royal Society of Literature Benson (1928) ve ABD’de Columbia University Butler Madalyaları, Wisconsin Üniversitesi Fahrî Okutman derecesi ile taltif edilmiştir.

Çok anlamlı “Tarihî hatırlamayan onun acısını yeniden yaşamaya mahkûmdur” aforizması hiç hiç müstehak olmadığı halde Nazilerin Auschwitz’deki toplama kampının girişindeki plakaya Polonya diline çevrilerek yazılmıştı.

Şimdi Santayanın asıl ustası olduğu deneme yazılarından örnek olarak Dialogues in Limbo eserindeki Sıradan Delilik (Normal Madness) : adlı dialog’un önemli bölümlerini vereceğiz. Özellikle Platon’un ün yaptığı, teatral bir edebî tür olan ve dha çok kültürel eleştrilerin konu yapıldığı Diyalog formuna çağcıl yazarlar da başvurmuştur. Santayana “Sıradan Delilik”de Demokritos, Alcibiades, Aristippus ve genç Dionysus’un gölgeleri ile “Yabancı” adı ile hitap edilen, halen yeryüzünde yaşamakda olan birinin ruhunu Limbo’da konuşturmaktadır.

Bu diyalogun özünü kavrayabilmek için katılımcıları tarihsel kişiliklerini kısaca hatırlayalım. Demokritos (İ.Ö.460-370) XVIII. Asrın sonunda “maddenin korunumu” ilkesi ile modern kimyanın kurucusu olmuş Lavoisier’den 2300 yıl kadar öncesi “öncesizliği ve sonrasızlığı” olan “atom” kuramını ilk geliştiren Yunanlı filozoftur. En fazla etik (ahlâk) felsefesi üzerinde çalışmaları vardır. Buradaki diyalogun yöneticisidir. Alcibiades Demokritos’un çağdaşı yetenekli bir asker ve politikacı olmakla birlikde Peloponez Savaşları ve Sicilya Seferi sırasında tutarsızlıkları, tutkuları ile düşmanlıklar kazanmış bir simadır. Aristippus Sokrat’ın öğrencisi olmakla birlikde ondan farklı “benmerkezci bir haz arayışı” felsefesini iltizam etmiştir. Dionysos Yunan mitolojisinin ünlü şarap Tanrısıdır; bilindiği gibi zevk, işret ve yaşamın dönüşümünü temsil eder.

Evet “Sıradan Delilik” diyalogu:

Barok Fransız ressamı Coypel Antoine’ın, eski heykellerden model alarak yaptığı Demokritos tablosu

Demokritos: Mütecessis ziyaretçi tam zamanında çıkageldin; bugün benim yanımda otur, bakalım. Bu genç adamlar Yeryüzünde canlı iken işledikleri çılgınca seyyiatın sebebini izah etmem için benim yılların olgunlaştırdığı felsefeme başvuruyorlar. Buraya Minos*(4) ve Rhadamanthus’un kapılarından girerken yeryüzünde iken sahip olduğumuz ruhların doğal safiyeti dışına çıkarak insanların egemenlik didişmelerinin sevkettiği yozlaşmadan arındırılıp en azından kendilerini yargılayabilecekleri açık görüş ve dirayeti yeniden kazandıkları için, onların, gördüğün gibi, hâlâ gençlik ve coşku dolu simaları var. Bu nedenle Alcibiades, Dionysius ve Aristippus burada kendi gençliklerinin çiçekliğinde dolaşıp duruyorlar; ben ise çok ileri yaşın bilgeliği ve ak saçlarımla taçlandırılmış olarak oturuyorum; çünkü onların ruhları, esasında asil olsa da, gün be gün yoldan çıkmış ve dünyevî koşulların baskısı ile kirlenmiş. Benimki ise Dünyayı yakından tanımanın kazandırdığı bir safiyet ve güce sahip. Onlar hâlâ yollarını saptırmaya teşne ama Tanrıya şükür ki, burada bunu gerçekleştirecek araca sahip değiller. Kibirin ve tamah’ın tarihi onları çekecek cazibe ögelerinin kayıtları ile dolu; çünkü onların içinde parlayacaklarına eminler. Sen hâlâ hayatta olduğun için bu ögelerin ayartısına maruzsun. Hayat çılgınlığın bir özet öyküsünden ibarettir. Sophocles’in Ajax’ın çılgınlıklarını korku karşısında serinkanlılık ve sağlıklı bir tavır olarak izah etmesi gibi. Fakat varoluş karmaşasında sizin düşünceleriniz. aslında düzene bir isyankârlıktır. Ölüm sonrası dinginliğe ve kemâle ermiş bizler için mümkün olanı siz yaşamdakiler yapamazsınız; siin için belirlenmiş rôlleri ezberleyip Dünyaya götürme ve makûl hareket etme olanağından yoksunsunuz. Çılgınlık üzerine benim söylemlerim salt sizin davranışlarınızı kutsamak değil gözlerinizi açmaya çalışmak amacı ile olacaktır; ve bu vesile ile hâlen tüm aktörleri yöneten Tanrıça Mania’nın en yakın hısmı Onur’un yerini size tanıtmaya çalışacağım.

Sürecek

*(1) : Puriten (sadelikçi): din ve ahlâk konularında bağnaz olan; İngiltere’de I. Elizabeth zamanında ortaya çıkan ibadette sadeliği savunan bir mezhebin yandaşı.

*(2): epiphenomenalism: Sonuç yaratmada başlı başına bir etkisi olmayan, başka etmenlerle birlikde sonucu belirleyebilen ikinci olaylara da eğilen felsefe.

*(3) Limbo: Hrıstiyanlık inanışına göre, vaftiz edilmeden ölen çocuklarla, İsa öncesi yaşamış olanların Ahrette bulundukları yer; istenmeyen ya da unutulmuş şey ya da kimsenin durumu.

*(4) Minos ve Rhadamantus: Yunan mitolojisinde Minos, Zeus ve Europa’nın oğludur. Truva Savaşı çıkmadan önce Girit adasının yöneticisi olduğu ve ada yerleşiklerine ilk kez kent yaşamını öğrettiği ve onları adaletle idare ettiği söylenir. Kardeşi Rhadamantus da bilgeliği ve adaleti ile tanınmış olup yazdığı “Girit Yasası” sonradan Yunanlıların kent-devletlerine örnek olmuş.

Yayın Tarihi : 2 Nisan 2011 Cumartesi 16:39:00


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?