16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (53)

JOSÉ ESPRONCEDA Y DELGADO ve eserleri

José Encarnación y Delgado

Pio Broja’nın deneme yazısında anılan İspanyol yazını sanatçılarından aynı ‘Zorilla’ soyadını taşıyan üç yazar vardır. Birisi 1607-1648 yılları arasında kısa bir ömrü olan drama yazarı olup 1644’de Santiago şövalyeliği alan Fracisco de Rojas Zorilla’dır. Yaşam öyküsü hakkında fazla bilgi bulunmayan Toledo ve Salamanca Üniveistelerinde öğrenim aldığı, en iyi drama eserlerini 1640-1645 arasına sığdırdığı sanılan Rojas Zorilla’nın ün yapmış iki eseri “Del rey abajo ninguno-Değersiz bir Kral”, “No hay padre siendo rey-Kralı belirleyecek baba yok”dur. Dönemin Lope de Vega ve Calderon de la Barca gibi devleri arasında Rojas Zorilla doğallıkla yer alamamıştır.

Onun adaşları romantik bir ozan ve oyun yazarı José Zorilla y Moral’i, onu izleyerek Uruguaylı epik ozan Francisco Zorilla de San Martin’i de ele alacağız. Ancak, onlardan önce XIX. asır ilk yarısı Hispanik edebiyatı tarihine romantik şiir’in en saygın adı olarak yazılmış José Ignacio Javier Oriol Encarnación de Espronceda y Delgado’dan söz etmemiz gerekecektir.

Extremadura özerk bölgesi, Badajoz İlinin Almendralejo sahil kentinin Pajares de la Vega banliyösünde, 25.Mart. 1808’de doğan Espronceda Madrid’de Colegio San Mateo’da (Aziz Matta Koleji) öğrenime başladı. Sevilla’lı reaksiyonist ozan ve eğitimci Alberto Lista’dan dersler almıştır.

İspanya Kralı Ferdianand VII.

15 yaşında iken, kendisi gibi yazın hayatında yer yapmış ve politik aktivistler olan arkadaşları Ventura de la Vega ve Patricio de la Escosura ile birlikde “Los Numantinos-Hoşgörüsüzler” adındaki gizli kurup Kral Ferdinand VII.’ye suikast tertibine giriştiler. Niyetleri, liberal düşünceleri yüzünden 3 yıllık bir iç savaşa (el trienio liberal 1820-1823) yol açmış General Rafael del Riego’nun asılmasının öcünü almak ve mutlakiyetçi hükûmeti devirmekti. José bu yüzden önce bir manastıra hapsedildi, sonra Lisbon’a kaçıp bir grup liberalin gittiği sürgüne katıldı. Orada Teresa Mancha adında bir kadınla tanışmış; Lizbon’dan sonra dolaştığı Avrupa ülkelerinden İngilterede onunla birlikte yaşamıştır. Aşık olduğu bu kadına yazdığı “Canto a Teresa-Teresa için Şarkı” isimli şiirinin Ulaş Başar Gezgin’den çevirisini eserlerinden örnek olarak aşağıda vereceğiz. 1833’de İspanya’ya döndüğünde gene derbeder ve hadiselerle dolu yaşamını ve aşırı sol kanat politik anlayışını sürdürdü. Teresa Mancha 1838’de onu terk etti. Şair Malay Yarımadasına giderek Hollanda kolonilerinin kuruluşuna hizmet etmiştir. 1842’de difteriden öldü.

Espronceda her tür edebî türde kalem oynatmıştır. “Sancho Saldaña o El castellano de Cuéllar-Sancho Saldaña ya da Cuéllar Şatosunun Kahramanı” (1834) gibitarihî roman da “El Pelayo-Açıkdenizci” gibi epik şiir de yazmıştır. Sürgünden döndükden sonra 1840’da “Poesias-Şiir Güldestesi”ni yayınlamıştır ki bu grupda gençlik neo-klasiklerinden İspanyada en iyi temsilcisi olduğu romantik (coşumcu) yapıtlarına kadar her türden şiir toplanmıştır.

General Rafael del Riego

Romantik türden olanlar içinde: “Canción de la pirata-Korsan’ın Şarkısı”, “El verdugo-Cellât”, “El mendigo-Dilenci”, “Canto del cosaco-Kazak’ın Şarkısı” sevilmiş olanlardır. Olgunluk çağının ürünü “El estudiante de Salamanca-Salamanca Öğrencisi” ve “El diablo mundo-Şeytan Dünya” en ciddîye alınan eserleridir.

El estudiante de Salamanca-Salamanca Öğrencisi (1839): Bu yapıt çeşitli uzunlukda ikibin dizeden oluşmuştur. Konusu: Câni ruhlu Don Félix de Montemar’ın kötülükleri üzerinedir.Terk ettiği sevgilisi Elvira kâlp sektesinden ölmüştür. Bir gece Don Félix, Elviranın hayaletinin kendisini izlediğini görür ve yaptığından nedamet getirir; kendi sonunu düşünmeye başlar. Ölü kadının evine giderek onunla nikâh kıydırır ve yaşamını da yitirir.

El diablo mundo-Şeytan Dünya: Çeşitli vezinlerin kullanıldığı ve 8.100’e kadar dizesinin yazıldığı fakat sonlandırılamayan bu yapıt İnsan yaşamının genel destanı sayılan bir epik şiirdir. Bu destanın en güzel bölümü ve İspanyol lirikleri arasında en önemli olduğu kabûl edilen ikinci şarkısı bir eleji olan “Canto a Teresa”dır. Burada Teresa’ya olan aşkını hatırlamış; onun ölümüne ağıt yakar. Ve onun aşkı şehvet’in ötesinde gökselliği olan bir değerdir; bir yanılsma mıdır; yoksa çılgınca yakalanmaya çalışılan bir düş müdür? Ölüm sona ermek olduğuna göre bu aşkın tatmini ölümdür. Ya hüsran içinde yaşamak ya ölmek.

Teresa’ya Şarkı’nın, çok yönlü bir genç sanat insanı, şair, bilişimci, ekonomi, sosyoloji ve antropoloji bilimlerine vakıf olduğunu öğrendiğimiz değerli çevirmen Ulaş Başar Gezgin tarafından İspanyolcadan yapılmış çevirisini sunuyoruz.

Teresa’ya Şarkı

Döner neden hatıralarım benim,
Üzgün anıları yitik sevincin,
Çoğaltmak için endişemi, can çekişmemi benim

Şu metruk, yaralı kalpten?
Of! O sevinç saatlerimden benim
Bir sızlanış kaldı kalbime yalnız, inanın,
O ağıt ki gizler gözler acıyı,
Sel basmada ruhu, bunlar kırgınlığın gözyaşları!

Cıvıldayıp duruyordu tatlı bülbüller
Güneş, sevincimi benim, aydınlatıyordu
Fısıldaşıyordu çiçekler arasında meltemler,
O orman yavaş yavaş yanıt veriyordu,
Aşklarını mırıldanıyordu çeşmeler
Yanılsamalar ki yoran, ruhumu!
Ah! Nasıl tınlıyordu kulaklarımda, ne narin
Gürültüsü, kargaşası o dünyanın

Savaş gemisi gibi, yaşamım daha sonra
İlk kez ayrılırmış gibi limandan
Ve zarif suların soluğuyla
Açar bayrağını kibirlice bir zaman,
Ve bırakırken denizi, ayaklarında
Över zaferini kısık sesli şarkılarla, yelkenli
giderken,
Bir dalga, bir dalga daha, ardarda gümbürdeyerek
Gelgeç dalgaları çiğneyerek bölerek.

Ah! Denizinde dünyanın, ateşli arzu içinde
Kaçıyordum aşktan; güneşini sabahın
Taşıyordum parlak alnım üzerinde,
Ve saf ruhu, kibirli lafının
Aşk, verimli bir çeşme gibi, onun içinde
Ki serinliklerin arasında, ağaçlıkların,
Fışkırıyordu suyu bol ırmağı daha sonra
Yanılsamaların ve sayıklamaların, bunun yanında.

Ve seviyordum hepsini: bir his, soylu
Yükseliyordu ruhum, ve hissediyordum
Göğsümde, bir kıpırtıyı, gizli,
Cömert, büyük işlere yöneliyordum.
Özgürlük, ölümsüz nefesli,
Tutuşturdu aziz tanrıça, ruhumu benim,
Sürdürdüm görmeyi saf inancımda
Dünyaya şan düşlerini ve macera.

Bir tatlı şarkı, bir ses var, gizli,
Ki ruh, yalnız inzivadayken anlar,
Bir aziz his o ve gizemli
Ki balçıktan can çıkarır:
Avare ve yalnız şarkı, değil şehirli
Ki ruhu tarif olunmaz aşk yakar,
Ardısıra bir göçmen imgenin, uçup giderek
Kutsal yanılgısından onun, yürek.

Ben, sürgün edilmiş, bir yabancı sahilde,
Gözlerimle izliyordum kendimden geçmişçesine
Korkusuz gemiyi ki gümüşsü çizgide
Uçuyordu vatanımın benim, iskelesine:
Ben, güneş Batı'da baygınlık geçirdiğinde,
Gölgeli ağaçlıkta yalnıza ve yitik böylesine,
Ahenkli söyleyişini düşünüyordu bir kadının,
İşitiş, rüzgar iç çekerken.

Kadın ki, görünür aşk, hayalinde, kadın
Kadın ki hiç bir şey söylemez akla,
Düşü, zarif bir yumuşaklığın,
Yankı ki ziyafet çeken, kulaklarımıza:
Cömert ve saf alevi aşkın,
Tatlı zevki keyfin, ala.
Ki süsleyen enfes hayali,
Saklar yürek endişeyi, zevk ki.

Ah Teresa! Ah ısdırap! Gözyaşlarım benim,
Of! Nereye saklandın, denizlere dökülmediğin?
Nedendir, daha iyi günlerdeymiş gibi, neden bilmem
Kederlerimi teselli etmemektesin?
Ah! O günler ki can çekişmesini bilmezdim
Binlerce acıyla parçalanan bir kalbin
Of! Parçalanan, ve ağlamayan artık öyle,
Merhamet et şimdi, bitsin bu çektiğim işkence!

Kim düşlemezdi asla, Teresa'm benim, de bana,
Ki sonsuz kaynağı oluyordu ağıdın
Böyle masumane aşk, böyle tantana,
Böyle güzellikler, bu denlisi taşkınlığın?
Kim varıvermeyi bir gün düşlemezdi asla
Nerede kayıptır büyüsü arş'ın,
Ve düşmededir at gözlüklerimiz,
Ne kadar zevke yol açar öfkelerimiz?

Şimdi bile, seni görüyormuşum gibi, Teresa,
Havai, bir yaldızlı kelebek sanki
Arzunun enfes rüyasında,
Zarif bir gül filizi üzerinde, vakitsiz gibi,
Fırtınalı bir aşkın, zırvalama,
En safı, mesutça ve en meleksi,
Ve en tatlı sesini duyuyorum, ve içime
Çekiyorum hoş kokulu soluğunu, nefesinde.

Ve bakıyorum o gözlere, çalmış olanlara
Göklerden maviyi, ve gül boyası
Kar üzerinde, gıpta eden onlara
Mayıs'ın berrak şafağından olanları;
Ve geçen o tatlı zamanlarda
Ah ne kısa! Sanki gözyaşı
Ardından, teklifsizlik saatleri ve hoşluklar,
Kendini bırakma, ve aşk, ve okşamalar.

...

Ve varırlar sonunda… Ah! Kim, acımasızca,
Of! Kurutur saflığının çiçeğini?
Geldin sen, bir duru ırmak zamanında,
En saf iffet çeşmesi;
Koyu renkli selden sonra,
Kırılarak kayalar arasında, otlar yabani,
Ve sonunda, göletinde kirli suların
Tutulmuş, pis kokunun ortasında, balçığın.

Nasıl indin yukarıdan, yeryüzüne,
Aydınlık sabahın yıldızı?
Işıktan melek, kim attı seni gökten yere
Bu zorluklarla dolu dünyaya, nefret uyandırıcı?
Sarmalıyordu alnını beyaz örtüsü, öyle,
Peri kızının, ve dalgalarda parıltılı,
Işınlar döküyordu debdeben, dünyaya
Başka bir gök vaad ediyordu gök sana.

Ama, of, meleksi kadın, düşmüş
Ya da kadın, o kadın, iğrenç çamur ve,
Güzel varlık, ağlamak için doğmuş,
Ya da yaşamak için dünyada bir makineymişçesine:
Evet, kayıp cennette, onu, İblis
Sarıyordu ta derinden, ateşiyle
İlk kadın, ve of! O ateş, sonra
Mirası oldu çocuklarına.

Fışkırıyor gökte, aşkın çeşmesi
Ki akıyor bolluk vermeye, evrende,
Ve toprakta tertemiz akıverişi
Kıyıları çiçeklidir süslüce;
Ama of! Kaçınız: Kalp ki ateşli
Çabalıyor berrak sudan içmeye,
Akıyor sonsuz acıyla, gözyaşları
Zehirliyor cehennemlikler, akıntısını.

Yılları of! Hayalin, geçtiler;
Giyinilmiş tüm umutlar,
Beyaz düşler dahil, götürüldüler,
Ve belirsiz bir gelecek takındılar:
Aşk gülleri, birden, soluverdiler,
O çiçekler de diken oldular,
Ve böyle arzudan ve böyle düşsü görkemden geriye,
Bir mezar kaldı yalnızca, hatıra bir de.

Ve sen, mutlu, ki buldun ölümde
Bir gölge, yolda iken soluklanmaya,
Kendini kaybetmeye gittiğinde sefilce
Ve ağlamaktı yazgın, bir şey değil başkaca;
Alnına amansız talih, oyuverdiğinde
Yazgısını lanetlilerin, bir anda…
Mutlu! Ölüm alarak seni, göklere
Ve bir kez daha meleğim, döneceksin cennete.

Kıt; fırtına anıları yönünden,
Çorak kalp, hayalsiz,
Zarif çiçeğini güzelliğinin
Solduruyor acıdan, poyraz:
Yalnız ve alçalmış, ve talihsiz deyin,
Soldurdu kalbin, tutkularını, yalnız,
Oğulların, of! Utanıyorlar senden, onlar,
Ve annelerini ismine dek reddediyorlar.

Ah, acımasız! Çok acımasız!… Of, ben, bu arada
Yüreğimin ta içinde bir koyu sızı,
Siliyorum gözkapaklarımdan ağıdı, o anda
Ve gösteriyorum dünyaya bir zorunlu saygı:
Saklıyorum sıkıntımı utançla,
Aşağılıyorum gülüşümle kendi acımı,
Söküp almakla oyalanıyorum göğsümden
Parça parça kalbimi, tamamen.

Eğlenelim, evet; o billur küre
Dönüyor yıkanarak ışıkta: hayat güzeldir!
Kim yetişir ki durdurmaya dönüşünü öyle
Güzel dünyanın ki hoş eden, davetlileri, şöyle bir?
Parlıyor ışıldayan gök, bahar geldiğinde
Kırlar, çiçekli mevsimde boyvermededir:
Dönsün tebessüme, acım ki derin
Bir ceset daha olsun, önemli mi dünya için!

José de Espronceda
İspanyolca'dan çeviren: Ulaş Başar Gezgin/03.06.2001
 

Yayın Tarihi : 27 Nisan 2011 Çarşamba 12:34:07
Güncelleme :27 Nisan 2011 Çarşamba 12:47:59


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?