MARIANO AZUELA GONZALES ve eserleri II.
“Ezilenler” romanından alıntıladığımız parçaya devam ediyoruz:
“Geriye dönüyorlar!” *(1)
![]() |
Venustiano Carranza Garza |
Zacateca’ya *(1) yapılan isyancı saldırısının tamamen püskürtülmesi Fresnillo halkı için, büyük bir şaşkınlık yaratmıştı: “Geriye dönüyorlar!” Güneş yanığı, çıplak, leş gibi kir pas içindeki âsiler çılgına dönmüş bir güruh halinde dönüyorlardı. Geniş, çukur siperlikli, yüksek tepelikli hasır şapkaları öne eğilmiş, yüzlerini gizler durumda idi. Bu kocaman “sombrerolar”, geldikleri yol boyunca uğradıkları her köycük, her çiftlik ve hâttâ en fakir kulübeyi bile yağmalayıp talan etmiş olan bu güruha bir kaç gün önce sefere çıkarkenki gibi şen şakrak bir hava veriyordu.
İçlerinden biri: “kim bunu satın alır?” diye sordu. Yağmaladığı ganimeti uzun zamandan beri taşımış; çok yorulmuştu. Daha yeni imâl edildiği anlaşılan daktilo makinesinin nikel kenar kaplaması ışığı her bakanın gözünü alıyordu. Oliver marka bu makina sabahtan beri beş kez el değiştirmişti. İlk satana 10 peso kazandırmış; ikinci elde 8 peso’ya alıcı bulabilmişti; el değiştirdikçe iki peso daha ucuza gidiyordu. Tahmin edilebileceği gibi ağır bir yüktü; kimse onu yarım saatten daha uzun bir süre taşımaya tahammül edemiyordu.
Quail: “Bunun için sana bir çeyrek veririm!” dedi.
Malın sahibi, Quail’in fikrini değiştireceği korkusu ile “Al senin olsun!” diye malı alel acele onun eline tutuşturdu. Alıcı verdiği yirmibeş sent’in keyfini çıkarmak için eline aldığı makineyi tüm gücü ile karşısındaki duvara çarpıverdi. Makine gürültü ile parçalandı. Bu tavır, ağır yük taşıyan herkese onlardan kurtulmak için kayalara çarpıp dağıtmak işaretini vermiş oldu. Çini, kristal, porselen, fayans; her tür nesne havada uçuşmaya başladı. Ağır çerçevelerle kaplı aynalar, pirinç şamdanlar, nazik, kırılgan heykelcikler, Çin vazoları, velhasıl hemen paraya tahvil edilemeyecek her çeşit obje yol kenarlarına darma dağın serildi.
![]() |
Álvaro Obregón Salido
|
Demetrio bu uygunsuz coşkuyu paylaşmamıştı. Yenik durumda ric’at ediyorlardı. Montáñez ve Pancracio’yu yanına çağırdı, onlara: “Bu heriflerin gözleri yılmış; bir kasabayı ele geçirmek bu kadar zor değildir. Bakın, şöyle. Önce yolu aralayacaksınız, şu şekilde...” Güçlü kollarını, pazularını şişirerek iki yana açma jesti yaptı ve tekrar ağır ağır bir araya getirdi: “Sonra haşırrrt! Bang! Gacırrrt!” Yumrukları ile göğsünü dövüyordu.
Anastasio ile Pancracio bu sade ve çok net açıklama karşısında ikna olmuşlardı: “Tanrı tanıktır ki çok haklısınız; bu heriflerin paçaları hiç sıkmıyor. Bütün sıkıntı burada!”
Demetrio’nun adamları bir ağılda mola verdiler.
Adamları etrafa yayılıp yerlere serilen Demetrio sırtını bir tezek yığınına vermişti; derin bir soluk alarak: “Camilla’yı hatırladınız mı?” diye sordu.
“Camilla mı? Kim bu kız, Demetrio?”
“Biz orada, çiftlikde iken beni besleyen kız” nastasio: “Bu lânet karılarla hiç işim olmaz... ne Camilla ne başkası...” anlamında omuz silkti.
Demetrio sigarasından bir nefes çekerek konuşmasını sürdürdü: “Onu unutamıyorum; evet, hava cehennem gibi alev alevdi! Verdiği bir bardak suyu henüz içip bitirmiştim. Tanrım, o ne serindi... “Başka su istemiyor musun” diye sordu bana. Ben geçirdiğim humma ile yarı ölü gibi idim... Her zaman o bir bardak suyu hatırlarım, mavi... gök mavisi su... kızın incecik sesini duydum, ‘Daha başka istemiyor musun?’ O ses gümüşden mamûl bir latarna gibi kulaklarımda çınladı! Evet, Pancracio, ne dersin? Çiftliğe dönelim mi, haa?”
“Demetrio seninle dostuz, değil mi? Öyleyse iyi dinle. Buna inanamayacaksın, ama kadınlar hakkında çok deneyimim vardır. Kadınlar! Yüce İsa, Bir süre için çok iyidirler, feragat ve anlayış sahibi görünürler. Bu durum oldukça uzun zaman da devam edebilir. Fakat Demetrio onların bende açtıkları yaraların izlerini bir görebilsen... Ruhumdan değil, tüm cismimden söz ediyorum! Cehenneme gitsinler; onlar İblisten başka bir şey değiller. Benim onlardan özenle sakındığıma dikkat etmişsindir. Nedenini bilemezsin. Ben bile neden bahsettiğimi lâyıkı ile bilemiyorum. Ama bir sürü korkunç deneyimim olduğu muhakkak; sana yalan söylemiyorum!”
Demetrio, içmekde olduğu sarma tütünden havaya gri bir duman savurarak: “Neler diyorsun, Pancracio? Biz çiftliğe ne zaman geri döneceğiz, sen onu söyle?” diye ısrar etti.
“Gününü sen söyle. Ben her maceraya hazırım. Biliyorsun, ben de kadınımı orada bıraktım!”
Quail, uykulu gözlerle ve canı sıkkın: “Senin kadının mı, canı cehenneme!” dedi.
Manteca mırıldandı: “Pekâlâ, öyleyse hepimizin kadını olsun! Bonkör yüreğin beni memnun etti; onu ikna ettiğinde bize getir de hepimiz gönül eğlendirelim.
Meco uzaktan bağırarak seslendi: “Çok doğru Pancracio, getir şu tek gözlü Maria Antonia’yı ısınalım; burada adamakıllı üşüdük.
![]() |
General Obregon’un Villa ile dost oldukları bir sırada, daha sonra Villa’yı takibe alacak ABD’li general Pershingle toplu resimleri |
Gerilla kalabalığı içinde çınlayan kahkahalar birbirini izledi. Pancracio ile Manteca müstehcen işaret ve hareketlerle ana avrat küfür birbirlerine giriştiler.
“Villa geliyor!” Haberler şimşek hızı ile etrafa yayıldı. Villa- büyülü bir sözcüktü! Büyük adam, çarpıcı sima, taa uzaklardan bile kurbanının göğüs kafesini çatır çatır kıran boa yılanı gibi korkunç bir sürüngen olduğu sezilen yenilmez bir savaşçı idi. Cervantes, onu: “Bizim Meksikalı Napoleon’umuz” diye niteledi.
Natera’nın Kurmay Başkanı Solis, müstehzi konuşması ile: “Evet, Aztec Kartalı! Çelik’den gagasını yılan’ın Huerta’nın*(2) kafasına gömdü.” dedi ve “En azından Ciudad Juárez’de yaptığım konuşmada onu böyle canlandırmıştım!” diye ekledi. İkili, bar salonunda tezgâh’ın kenarına oturmuşlar, bira içiyorlardı. Boyunlarına fular bağlamış, başlarına yüksek tepelikli şapkalar (sombrerolar) takmış ve ayaklarında kalın, sert deri pabuçlarla durmamacasına yeyip içiyorlardı. Eklem yerleri boğumlu parmakları ile aslından daha kocaman görünen elleri ya masanın ya da tezgâhın üstüne uzatıyorlardı. Konuşmalarının tüm konusu Villa ve onun adamları idi. Natera’nın izleyicilerinin anlattıkları öyküler Demetrio’nun adamlarının hayretten soluklarını kesiyordu. Villa! Villa’nın savaşları! Ciudad Juárez (Huarez Kenti).. Tierra Blanca.. Chihuahua.. Torreon..
Çıplak gerçekler, salt gözlem ve yakın deneyim ürünü olayların anlatılması ve dinlenmesi hiç bir şey ifade etmiyordu. İnsafsızca istismarlar ve iblisçe zulümlerden oluştukları için nakli yan çizilen gerçek öykülerden çok farklı ve anlatılanlarla tam bir çelişki içinde idi. Sierraların, sivri tepelerin boyun eğmez Kralı, tüm Hükümetlerin ezelî ve ebedî kurbanı Villa... Azimle izlenip bir vahşi hayvan gibi avlanmış; gene ortaya çıkıp eski bir efsanenin reenkarnasyonu olmuştu. Haydut Villa, Tanrının inayeti ile yığın yığın silâh dolu bir Âlemden, bir idealin alev alev yanan bir meşalesi gibi sızıp geçerek zengin’i soymuş, fukaraya vermişti. Onun hakkındaki efsaneyi fakirler yaratıp herkese dikte edecek, Zaman bu efsaneyi besleyip süsleyecek ve kuşaktan kuşağa parlak bir örnek olarak devredecekti.
![]() |
Pancho Villa (üniformalı)’dan itibaren sağa doğru, Eulalio Gutiérrez, Emiliano Zapata oluşan Devrim Hükûmeti tesis konseyi |
Natera’nın adamlarından biri Anastasio’ya: “Bak, arkadaşım,” diye seslendi: “Şayet Villa sana bir ikramda bulunacaksa, hemen oracıkta bir çiftlik bağışlar. Ama yüzünü beğenmemişse, gene olduğun yerde seni bir köpek gibi vurur! Tanrım! Bir de onun birliklerindeki erleri görebilseydin! Hepsi kuzeyli bahadırlar ve lord gibi giyinip kuşanmışlar. Geniş siperlikli Texas şapkalarını, gıcır gıcır yeni üniformalarını ve ABD.den ithâl edilmiş dört dolarlık*(3) ayakkabılarını görebilseydin.
Villa ve adamlarının harikalarını tekrar tekrar ayrıntıları ile anlatırlarken, Natera’nın adamları esefle birbirlerinin kılık, kıyafetini, güneş ve rutubetten çürüyüp solmuş sombrerolarını, paçavralara dönmüş ve kirli, paslı, iğrenç bedenlerine zor uyan gömlek ve pantolonlarını dikiz ediyorlardı.
“Oralarda açlık diye bir şey bilinmez. Furgonlar dolusu sığır ve koyun sürüleri taşınır. Yük arabaları ve trenlerini her an elbiseler, silahlar, mühimmat ve insanları çatlatacak miktarda yiyeceklerle dolu görürsünüz!”
Daha sonra, Villa’nın uçaklarından söz etmeye başladılar.
Yüce İsa, hele o uçaklar! Yakınından geçselerdi nasıl belâ-ı berzah nesneler olduklarını görürdün! Küçük tekneler ya da minik sallara benziyorlar, anladın mı? Ama bir de uçuşa geçtiklerinde nasıl belâlı bir yarım ay savaş düzeni alırlar bilir misin? Sanki saatte seksenbeş kilometre giden bir araba gibi. Koskocaman vahşi kuşlara benzerler; bazen nasıl hareket ettikleri de görünmez. Ama bir Jokerleri*(4) vardır! Her birinin içinde, binlerle el bombası ile Amerikalı birer ahbap yerleşmiştir. Şimdi, sen kafayı çalıştırıp bunun ne anlama geldiğini keşfet, bakalım! Kavga böyle sürüyor, gördün mü? Bir çiftçinin tavuklarını darı ile nasıl beslediğini bilirsin, değil mi? Amerikalı da kurşun bombaları aynen öyle atıyor; çok geçmeden bütün alan bir kabristandan başka bir şey olmuyor... Her yer serilmiş cesetlerle doluyor... burada cesetler... şurada cesetler...
Sürecek
*(1): Meksika Devriminin dörtlü lider grubunun (Villa, Zapata, Carranza, Obregon) Huerta’yı berteraf etmeleri üzerine, Anayasa yapılacak ara dönem için gene alt tabakadan, çobanlıkve madencilikten gelen Eulalio Guiterrez Cumhurbaşkanı seçilmişti. Sonra Carranza başkan oldu. Zapata, Carranza’nın niyetinin bozuk olduğu yolundaki izlenimini Ülkenin kuzyindeki Chihuahua Eyaletinin Genel Valiliğini yapmakta olan Villa’ya aktarmıştı. Carranza gerçekden bu köylü liderlerden hoşnut değildi; gerçekleştirmeyi vaat ettiği toprak reformunu da kulak arkası etmişti. Villayı etkisiz kılmak için üzerine askerler göndermeye başladı ve onu ağır bir yenilgiye uğrattı. Öykü ittifakın bu çatlaması sırasında cereyan ediyor. Villa Carranzaya gözdağı vererek egemen Meksika kuzeyini kaybetmemek için Ocak.1916’da Eyaletin Santa Isabel kenti yakınlarında, kendisine karşı Meksika’nın meşru Hükûmetini destekleyen ABD’ye ait ASARCO şirketinin çalışanlarını taşıan bir trene gece baskını yaptırıp 18 ABD yurttaşının ölümüne neden olunca, ABD’nin İspanya Savaşında yararlıklar göstermiş ve daha sonra da Dünya Savaşının sonlarında Avrupaya giden ABD kıtalarına komuta etmiş değerli subayı General Pershing komuta ettiği 13. Amerikan Süvari alayı ile Villa güçlerini dağıtmış, Villayı da takibe almıştı. Fakat bu kez milliyetçiliği tutan Carranza Pershing’i Villa’yı yakalamasına engeller çıkardı. Kendisi Villa ile mücadeleyi sürdürürken 1920’de eski ideal arkadaşı ve Savunma Bakanı Obregon’un darbesi ile devrildi ve öldürüldü. Pancho Villa affedildi ama 3 yıl sonraki suikastte canını yitirdi. Zapata, Nisan.1919’da Albay Guajardo tarafından pusuya düşürülüp öldürülmüştü. Cumhurbaşkanı olan Obregon da 1928’de aynı kadere kurban gidecektir.
*(2): Meksika bayrağı yeşil, beyaz, kırmızı renkleden oluşmuştur; üzerinde ayrıca kaktüs üzerinde bir yılanı parçalayan kartal tasviri vardır. Bu simge, ülkenin eski yerleşikleri İnkaların bir kent kurma niyetleri ile ilgili bir efsaneye dayanır. Tanrıdan gelen esin’e göre “kent kartalın yılanı yediği yerde” kurulacaktır. Yerliler uzun uzun gezdikden sonra bir gölün ortasında bitmiş bir kaktüsün ortasında tünemiş bir kartal görürler. Meksika Kenti (Ciudad de México) doldurulan bu gölün üstünde inşa edilmeye başlanmış. Solis, Villa’nın Huerta’yı mağlup etmesini Meksika bayrağı üzerindeki bu simgeye benzetmekle yüceltir gibi görünüyor.
*(3): 1910’larda ABD dolarının değeri çok yüksekti.
*(4): Joker: Bilindiği üzere kağıt oyunlarında gereğinde diğer her kağıdın yerine ikame edilen bir figürü taşıyan kağıttır. Burada “joker”den, devrimci gruplara dahil olmadığı hâlde onlar hesabına çalışan bir uzman yabancı unsurdan (ABD’li) söz ediliyor.