8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (58)

MARIANO AZUELA GONZALES ve eserleri III.

Özellikle Anastasio Montáñez konuşmacı ile ilgileniyor, onu sorulara boğuyordu. Ama o da, bu kadar şişirilmiş övgülerin kulaktan dolma bilgilere dayandığını, Natera’ın ordusundaki başka hiç bir kimsenin Villa hakkında söylenenleri iplemediğini farketmekte gecikmedi.

Quail, Anastasio ile alay ederek: “Peki, ne zaman amaca ulaşacağız? Bu hikâyelerin fazla bir anlamı yok! Bana kalırsa, hiç bir kimse başka birinden daha korkusuz değildir. Senin iyi bir savaşçı olman için gururun yeter. Hepsi o... Ben parlak üniformalar kuşansam da profesyonel bir asker değilim; olamam; ama, bak sana bir şey söyleyeyim. Bu Tanrının belâsı işi üstüme düştüğü için yapmağa zorlanmadım...” dedi: “Çünkü, ister inan ister inanma, benim yirmiden fazla öküzüm var!”

Tepelere sığınmış devrimcilerin savaşı

Ateş sesleri ağır ağır yavaşlayarak sona erdi. Tepenin doruğundaki istihkâm harabelerinin oluşturduğu yığınların arasında gizlenmiş olan Luis Cervantes nihayet başını ortaya çıkarma cesaretini gösterdi. Bu kadar uzun ateş altında kalmaya nasıl dayanabilmişti; bunu kendi de bilmiyordu. Keza, Demetrio ve adamlarının ne zaman toz olduklarının da farkında değildi. Aniden, kendini yapayalnız bulmuş; sonra bir piyade akını heyelânı karşısında dörtnala geriye kaçarken eyerinden yuvarlanmıştı. Doğrulup ayağa kalkıncaya kadar bir insan sürüsü onu çiğneyerek kaçıştı. Bir kaç saniye sonra atlar ve binicileri yere devrilmeye başladılar. Ne tüfek ne tabanca her hangi bir silahtan yoksun kalmış Cervantes kendini beyaz bir duman ve vızıldayan mermiler arasında buldu. Parçalanmış duvar taşlarının yığını içinde hasıl olmuş bir boşluğa bir güvenlik sığınağı olarak dalıverdi.

“Merhaba, ortak!”

“Luis, nasılsın?”

“At beni silkeleyip üstünden attı. Üstüme üşüşenler oldu. Silahımı alıp kaçırdılar. Beni öldü sanmışlardı. Yapabileceğim başka bir şey yoktu!” Cervantes durumunu özür diler bir tonda açıklamaya çalışıyordu. Bunun üzerine Solis: “Ben hiç bir yerden yuvarlanmadım. Güvende olmak için buraya sıvıştım.” dedi. Ses’indeki ima Cervantes’in yanaklarının kıpkırmızı kesilmesine neden oldu.

Solis: “Allah için, sizin bu şefiniz adam gibi adam! Beni soluksuz bıraktı.” dedi: “İşin doğrusu; başka bir sürü savaşçı de benden çok daha deneyimli!”

Luis Cervantes bu sözleri de cevapsız bıraktı.

“Ne? Sen orada değil mi idin? Haa, anlıyorum! Tam zamanında kendine güvenli bir yer bulmuştun. Gel buraya Luis, sana açıklayayım; gel, şu kayanın ardına gidelim. Şu aşağıdaki yolu bu çayırlıktan taa tepenin eteğine kadar koruma altında tutmanın hiç olanağı yoktur. Sağa dönersen karşılaşacağın eğilim çok diktir; orada hiç bir şey yapamazsın; çok zor tırmanırsın; açılacak ateşten kendini koruyamazsın. Sol taraf daha da beterdir; tırmanış öyle tehlikelidir ki bir saniyelik şaşkınlık koca kayaların üzerine devrilmesi ve boynunun kırılması ile sonlanabilir. Misal mi? Moya tümeninden, çayıra inmiş bir grup olarak ilk karşılaştığımız düşman siperlerine saldırmaya karar vermiştik. Kulaklarımızın dibinde mermi vızıltılarını duyuyorduk. Çatışma dört bir yanımıza yayıldı. Bir an düşman ateşi kesildi; arkamızdan saldırmakta olduklarını sandık. Onların siperlerine dalıverdik- bak, ahbap, bak şu çayıra! Cesetlerle dolu! Makineli tüfekleri adamlarımızı bu hâle getirdi. Bizi buğday başakları gibi biçtiler. Ancak bir avuç insan kaçabildik.

Devrimcilerin top saldırıları

O Allahın belası subaylarımızın betleri benizleri atmıştı; ikmâl güçlerinin yetişmesine karşın yeni bir saldırı düzeni almaktan ödleri patlıyordu. O anda Demetrio sahaya çıktı; subaylardan emir falan beklemeden sadece haykırdı:

“Haydi, çocuklar! Peşlerine düşelim!”

Ben; “Lânet, budala!” diye düşünmüştüm: “Ne yaptığını zannediyor, bu herif!”

Subaylar şaşırdılar, bir şey söyleyemediler. Demetrio’nun atının ayaklarında sanki toynaklar değil, kartal pençerleri vardı; kayaların üzerinde öylesine kıvrak süzülerek yükseldi ki: Adamları onu: “Haydi! Haydi!” diye bağrışarak yaban geyiği kovalar gibi izlediler; insanlar, atlar çılgın bir koşturmacaya geçtiler. Sadece bir genç savaşçı adımını yanlış atınca paldır küldür bir çukurun içine yuvarlandı. Bir kaç saniye içinde diğerleri tepenin zirvesinde görünmüşlerdi: siperlere doluşuyorlardı. Binlerle Federal asker öldürdüler. Demetrio elindeki ipi kement gibi sallayarak, bir boğanın isabetli boynuz darbeleri gibi makineli tüfekleri avlayıp savuruyordu. Bu marifetleri uzun süremezdi; çünkü Federaller sayıca çok üstündü, onu ve adamlarını kolaylıkla telef edebilirlerdi. Fakat Demetrio onların paniklemesinden yararlanarak bizi onları üstlerine sürdü ve mevzi kaybetmelerini sağladı. Evet, sizin bu şefiniz olağanüstü bir asker!”

Tepenin ucunda ayakta dururlarken Bufa*(1) doruğunun bir yanını kolaylıkla görüyorlardı. Onun en yüksek kayalık tepesi saçlarına bir hindi tüyü dikili gururlu bir Aztek kralının imgesi gibi ortaya çıkmıştı. Eteği 100 m. yüksekliğe kadar saçları birbirine karışmış, giysileri kan pıhtıları ve her tür iğrenç pisliğe bulaşmış cesetlerden, kelimenin tam anlamı ile geçilmez olmuştu. Hâlâ sıcaklıklarını koruyan bu cesetlerin etrafını, leş yemeğe gelmiş akbabalar gibi diziler halinde paçavralar içinde sefil kadın kalabalığı sarmıştı. Kimisi ölünün işe yarayan giysilerini alıyor, kimisi onu tümüyle çırıl çıplak bırakıyor, kimisi en değerli eşyasını gasp ediyordu.

Tüfeklerden çıkan beyaz dumanlar, ateşe verilmiş evlerin, binaların neşrettiği kara bulutlar arasında binaların sürgülü büyük kapı ve pencerelerinin parıltıları seçilebiliyordu. Sokaklar birbiri üzerine, yakınlardaki tepelerin etekleri yan yana sıralanmış ölü ve yaralıların fantastik görüntüleri ile mahşeri andırıyordu. Evlerin oluşturduğu zarif bloklar üzerinde bir antreponun göz okşayan sütunları ve kilisenin kulecikleri ve ufak kubbesi yükseliyordu.

Solis, içten bir duyarlıkla: “Devrim ne kadar güzel! Onun en vahşi yüzü bile güzel,” dedi. Sonra, belirsiz bir hüzne kapılıp alçak sesle: “Ama, geriye böyle güzelleşemeyecek bir kalıntı bırakacak! Bir süre her iki tarafta da savaşacak adam kalmayıncaya kadar; ganimetin üzerine leş kargaları gibi üşüşen güruhu dağıtacak ateş sesleri hiç duyulmayıncaya kadar bekleyelim; insan ırkının psikolojisi, kesinlikle bir damla su gibi berrak ve vazıh iki sözcük: Soygun! Cinayet! olarak özetlenene kadar bekleyelim. Bundan da nasıl bir mücessem başarısızlık üretiriz, arkadaşım, çabalarını ve yaşamlarını yoz bir despotu ezmeye adamış olan bizler, aynı türden yüz bin, ikiyüz bin despot canavar barındıracak bir canavar üretme merkezi inşaatçıları olduk. İdealleri olmayan insanlar! Despot bir halk! Beyhude yere akan kan ırmakları!”

Devrimcilerin harekâtı

“Sombreolular”dan kaçan kalabalık Federal grupları dehşet içinde tepeye tırmanmaya çalışıyorlardı. Bir merminin yanlarından şimşek hızı ile geçişinin vızıltısı duyuldu. Konuşması sona eren Solis, kollarını kavuşturmuş, düşüncelere daldı. Birden korkuya kapıldı.

“Aslında bu musibet sivrisineklerin seslerini hiç sevmiyorum!” dedi; “burada daha fazla kalmayalım!”

Luis Cervantes öyle bir aşağılama ile gülümsedi ki, bir kayanın üstüne tam bir huzurla oturmuş olan Solis şaşkınlığa uğradı. O da gülümsedi. Bakışlarını tüfeklerden çıkan duman helezonları, top atışları karşısında evlerden düşen dam yıkıntılarının çıkardığı tozlar üzerinde gezdirdi. Birlikte tepenin doruğuna doğru yükselmekte olan ve orada kaybolacak bu toz ve duman bulutlarında devrim simgesinin somutlaştığının ayrımına vardı.

“Şimdi tamamen farkediyorum, bütün bunların ne anlama geldiğini!”

İstasyonu işaret ederek geniş bir hareket yaptı. Lokomotifler, sütunlar gibi göğe yükselen yoğun kara duman bulutları püskürtüyorlardı; vagonlar fethedilmiş kentten güç bela sıvışmış kaçaklarla ağız ağıza dolu idi.

Birdenbire karnında keskin bir darbe hissetti. Ayakları sanki camcı macunu gibi eriyordu. Kayanın üstünden yuvarlandı. Kulakları uğuldadı... Sonra karanlık... sessizlik... Sonsuzluğa gidiş...


*(1) Bufa Dağı Meksika’nın 52. Yükseklikteki, daha önce adı geçen Zacatecas bölgesinin en yüksek dağıdır (2550 m. Kadar yükseklikte).

 

Yayın Tarihi : 19 Mayıs 2011 Perşembe 17:30:57


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?