16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (59)

GABRIELA MISTRAL ve eserleri

Şimdi “The World’s Best” güldestesine giren başka bir şair, eğitimci, diplomat, ve feminist Edebiyat Nobel ödülünü ilk alan Latin Amerikalı ve beşinci kadın müelliften söz edelim. Asıl adı Lucila de María de Perpetuo Godoy Alcavaga olan Gabriela Mistral müstear adlı ozan Bask ve Amerikan yerlisi soylarından geliyordu. 7.nisan.1889 tarihinde Şili’nin Vicuña kentinde doğmuş olan Mistral yetişme çağları Bir And Dağları köyü olan Montegrande’de geçmiştir Orada ilkokula gitmiş; eğitimine ablası Emelina Molina da katkıda bulunmuştur. İlerde başına epeyce malî dertler açacak olmasına rağmen ablasına karşı daima hürmetkâr davranmıştır.

Kendisi üç yaşında iken aileyi terk eden ve 1911’de vefat eden babası Juan Gerónimo Godoy Villanueva da bir öğretmendi. Çocukluğunu yoksullukla geçiren kızcağız onbeş yaşında, Şili, La Serena yakınlarında sahil kasabası olan Compañia Baja sahil kasabasında bir öğretmenin yardımcılığını alarak annesi Petronila Alcavaga’nın ve kendisinin nafakasını sağlamıştır. Şiirlerindeki ihanet, aşk, ana sevgisi, keder ve yeniden mutluluğa dönüş, gezginci yaşam ve Latin Amerikan kimliğinin vurgulanması temaları yaşadığı bu istikrarsız hayattan ve karışık soy bağlarından kaynaklansa gerektir.

Gabriela Mistral (Lucilla Godoy)

1904’de, “Ensoñaciones-Düş Dünyasına Dalmalar”, “Carta íntima-Mahrem Mektup” ve “Junto al Mar-Deniz Kıyısında” gibi ilk şiirleri yerel gazete El Coquimbo’da, çeşitli müstear isimler altında yayınlanmıştır. Haziran 1908’den itibaren, çok hayran olduğu şairler Gabriele d’Annunzio ile Frédéric Mistral’in isimlerinden alıntıladığı “Gabriela Mistral” müstear adını sürekli olarak kullanmaya başlamıştır. Başka bir rivayete göre Baş meleklerden “Cebrail” ve Alplerden Akdeniz’e esen “Mistral” rüzgârından esinlenerek bu adı almıştır. Şöhreti tamamen yakalayıncaya kadar uzun yıllar ilk ve ortaokullarda öğretmenlik yaptı. Bu arada tanıştığı Romelia Ureta adında bir demir yolu işçisi ile tutkulu bir gönül bağı kurmuş; Romelio’nun 1909’da intihar etmesi şiirlerine daha da derin bir duygusallık katmış; ölüm ve yaşam temalarını daha önceki Latin Amerikan şairleri kuşağından daha geniş biçimde işler olmuştur. Başka erkekler, hattâ kadınlarla daha sonra kurduğu duygusal ilişkiler kendisince sır olarak tutulmuşsa da şiirini etkilediği muhakkaktır.

22.Aralık.1914’de, Santiago “Juegos Florales-Çiçek Oyunları” şiir yarışmasında “Sonetos de la muerte-Ölüm Soneleri” eserinin birincilik ödülü alması bir edebî sima olarak ünlenmesinde dönüm noktası olacaktır. Bu başarıdan sonra, yazılarında arada sırada asıl adı Lucilla Godoy imzasını da kullanmıştır.

Gabriela Mistral 1930’da Columbia Üniversitesinde Dekan Santiago Martinaz Delgado ile birlikde

Bir yazın insanı olmaktan öte Mistral’ın Şili tarihindeki yeri ulusal okul sisteminde devrim yapmış bir eğitimci olarak da değer kazanmıştır. Şili’de XX. Asrın ilk 20 yılında, özellikle kırsal alanlarda yetişmiş öğretmen kıtlığı çekiliyordu. Buna karşın öğretmen yetiştirmede Şili Eğitim örgütü çok müşkülpesentti. Donanımlı okullara ulaşabilme çok zordu. Nitekim Mistralin de, siyasal ve sosyal destekleri olmaması dolayısıyla Öğretmen okuluna 1907’de yaptığı ilk başvurusu reddedilmiştir. Ancak, onun yazılarını yerel basından izleyen ve takdir eden okul vaizi Peder Ignacio Munizaga’ya derdini anlattığında ona kapılar açıldı ve Mistral bu tanınan olanağın bedelini gerek kendi ülkesinde gerek Meksika’daki eğitim sistemlerinde yapılan devrime çok büyük katkıları ile ödedi; Milletler Cemiyeti kültür komiteleri çalışmalarında aktif rôller aldı. Napoli, Madrid, Lisbon’da Şili konsolosluğu görevleri üstlendi. Floransa ve Guatemala Üniversitelerinde onursal akademik dereceler aldı ve keza hem ülkesinde hem de ABD, İspanya, Cuba gibi ülkelerde çeşitli kültür derneklerine üye oldu. ABD’de Columbia Üniversitesi, Middlebury ve Vassar Kolejleri ve Puerto Rico Üniversitesinde İspanyol Edebiyatı hocalığı yaptı. Avrupa ve Amerika kıtasında geziler yaparak çeşitli konferanslar verdi. Madrid ziyaretinde 1924’de çocuklar için “Ternura-Sevecenlik” adında bir şarkı ve ninni koleksiyonu kitabı yayınladı. 1925’de Şili’ye döndü eğitim hizmetinden resmen emekliye ayrıldı. Yaşamı boyunca kendisine rakip çıkmış Amanda Labarca Hubertson’un başını çektiği bir öğretmenler birliği grubu baskısı ile okullarda sadece Üniversite mezunlarının öğretmenlik yapabileceğini öngören bir yasa çıkarılmasına karşın, Şili Üniversitesi formel öğrenimini 12 yaşında sona erdirmiş Mistral’e, gazeteler, dergiler, kitaplar dolusu yayınları ve inkâr edilemeyecek yüksek düzeyde otodidakt başarısı karşısında, 1923’de İspanyolca Profesörü unvanını vermişti.

Uluslararası itibarı ise ona Dünyanın her yerinden kucak açılma derecesine varmıştı. 1925 ortalarında Milletler Cemiyetinin yeni örgütlenmiş Entellektüel Enstitüsünde Latin Amerika temsilcisi olması teklifini aldı. 1926 başlarında da ömrünün sonuna kadar kalacağı Paris’e yerleşti. Gazetecilik ve sık sık uğradığı Amerika kıtası ülkelerinde verdiği konferanslarla geçimini sağladı. 1932’ye kadar da çeşitli ülkelerde konsolosluk çalışmalarını sürdürmüştür. Madrid’de konsolosluk yaparken, başka bir Şili’li konsolos (1971’de Nobel ödülü alacak olan) Pablo Neruda ile tanışmış; onun değerini ilk keşfedenlerden olmuştur.

Şili, Santiago’da Gabriela Mistral kültür Merkezi

Başta değindiğimiz gibi 15.Kasım.1945’de ilk Latin Amerikalı ve Dünya yüzünde beşinci kadın müellif olarak, “güçlü duygularından aldığı esin ürünü lirik şiiri ile tüm Latin Amerikan dünyasında yarattığı idealizmden” Nobel Edebiyat ödülüne lâyık görüldüğü ilân edildi. 10 Aralık’ta ödülü İsveç kralı Gustav’ın elinden aldı. Bu ödülü 1947’de California, Oakland, Mills Koleji onursal doktora unvanı, 1951’de de Şili’de Ulusal Edebiyat Ödülü izledi. İspanyolca konuşulan Dünyada çıkan gazete ve dergilerde yüzlerce makalesi çıktı. 1922’den 1957 tarihindeki ölümüne kadar tüm Şili Cumhurbaşkanları ve Kolombiya Başkanı Eduardo Santos ve Eleanor Roosvelt ile yakın arkadaşlıkları olmuştur.

Şairin ikinci büyük şiir güldestesi 1938’de Buenos Aires’de yayınlanan ve satış geliri İspanya İç Savaşı yetimlerine verilen “Tala”dır. Buradaki şiirler Akdeniz Avrupası ve Latin Amerika folklorundan esinlenerek yazılmıştır. 1943 Ağustosunda, evlâdı gibi bağrına bastığı 17 yaşındaki yeğeni Juan Miguel Godoy intihar etti. Onun acı anısı, II. Dünya Savaşı ve ardından Soğuk Savaş karanlığı son şiir kitabı “Lagar-Şarap Manzeni”ne yansımıştır. Poema de Chile-Şilinin Şiiri” gibi “Lagar”ın ikinci cildi de ölümünden sonra 1992’de yayınlanacaktır.

Arkadaşı Doris Dana tarafından 1967’de yayınlanan “Poema de Chile”, ozanın “ölümden” sonra yeniden, Atacama’lı bir yerli çocuk ve onun huemus cinsi geyiği refakatinde Şili’ye dönüşünü anlatır.

Houston’da Gabriela Mistral’in Çocuk Ana Okulu Merkezi

Son derecede aktif olan ozan’ın bozulan sağlığı artık gezilerini yavaşlatmıştı. New York’un Roslyn kasabasında aldığı evde son yıllarını geçirdi. 1957 Ocağında Hempstead’e taşındı. Orada 67 yaşında pankreas kanserinden hayata veda etti. Nâş’ı dokuz gün sonra Şili’ye nakledildi. Şili Hükûmeti üç günlük yas ilân etti. Kabri yüzbinlerce Şili’li tarafından ziyaret edildi. Mistral’in çok tanınmış şiirlerinden “Piececitos de Niño-Oğlanın küçük ayakları, Balada-Bladlar, Todos Íbamos a ser Reinas-Hepsi Kraliçe olacak, El Àngel Guardian-Siyanet Meleği, Decáloga del Art-Sanatın On emiri, La Oracíon de la Maestra-Efendinin Duası ve La Flor de Aire-Hava çiçeğ’ni sayabiliriz. Gazete ve dergilerde 800 denemesi yayınlandı. Popüler bir muhabir ve halkla yüzyüze olsun, radyoda olsun çok zevkle dinlenen bir hatipdi. En yaygın biçimde “Su Nombre es Hoy-Onun adı Bugündür” adajı ile anılır: “Birçok hata ve kabahatlerimiz var, fakat en büyük suçumuz çocukları ihmal ederek hayatın pınarını kurutmaktır. Birçok uğraşılarımızı askıya alabiliriz. Ama çocukları aslâ... Onun kemiklerine biçim vermenin, kanını oluşturmanın, duygularını geliştirmenin şimdi tam zamanıdır. Ona: “Yarın,” diyemeyiz, onun adı “bugün”dür…

Şiirlerinden örnekler:

The Wold’s Best adındaki ABD antolojisinden çevirerek alıntıladığımız:

Can Dostuma:

Ellerimi sıkma.
Varlığın, benim sımsıkı dolanmış parmaklarının arasından
sonsuza gidecek olan vakti
toz bulutunun ve karanlığın içinde gelmekte.
Sen de diyeceksin ki: “Onu sevemem,
zira onun parmakları rüzgârda kalmış bir olgun
buğday başağı gibi titriyor.

Dudaklarımı öpme
bu solan ışıkta, etsiz, cansız kalmış,
dudaklarımdan yoksun bir arz çukuruna
uzanmanın tam vakti gelecek.

Ve sen diyeceksin ki: -Onu sevmiştim
ama artık sevemeyeceğim,
çünkü artık benim öpücüğümün kokusuna
soluğunu uzatamayacak.

Ve seni işitmek benim huzurumu alt üst edecek,
ve gözü bir şey görmez bir çılgınlıkla bağıracaksın,
Benim soluğum senin kederli yüzüne inerken
solup kuruyan parmaklarımla elim alnında olacak.

Sinemden geçen ciğerlerimin değil,
Tanrının soluğudur;
çıkan boğuk ses ağzımdan değil,
öpücüğümden gelmektedir.

Ayak izleri:

O kaçak adamın
sadece beden ağırlığının hasıl ettiği
ve rüzgârın taşıdığı
ayak izi var önümde.
Ne isim ne adresi var,
ne köyü ne kulübesi görünürde;
sadece ayak izinin
nemli çukurcuğu;
sadece bu kum üstündeki
sesi duyulmayan tek hece
ve de arz üzerinde
tonları seçilemeyen bir fısıltı imajı!
Sadece adımlarını hızlandıran,
ayaklarını yere vuruşunu sertlendiren,
döktüğü terleri etrafa saçan,
karşılaşılan bir fırtınanın darbelerinin ve
canını burnuna getirmiş bir hasretin,
sırtını kamçılayan kuru ve sert bir rüzgârın
etkisini hissettiren bir ızdıraplı telaşın ayak izi var.

Üzerinde sıçradığı dikenli böğürtlendir,
üzerinden uçtuğu bataklıklardır,
onu gözden saklayan sık çalılıklardır
ve onu ortaya çıkaran ise güneştir,
bir kum tepeciği ona yardımcı olurken
bir diğeri onu engeller,
yorgunluk ve kahır onu yere yıkar,
onu tutup ayağa kaldıran Tanrıdır!

Danimarka’da Kopenhag Üniversitesinde Edebiyat ve Antoloji öğrenimi görmüş bir yazar, ozan ve çevirmen olduğunu öğrendiğimiz İsmail Aksoy’un Mistral çevirilerinden bazılarını da alıntılayalım:
 

Ana

Anam görmeye geldi beni; oturdu yanıbaşıma, ve hayatımızda ilk defa
o ürküntü veren an hakkında konuşan
iki kız kardeş gibiydik.

Titreyerek duyumsadı karnımı ve açtı göğüslerini usulca.
Ve elleriyle dokunurken duyumsadım açıldığını içimin
ve bir süt dalgasının memelerime yükseldiğini.

Kızararak ve şaşkın bir şekilde anlattım ona ağrılarımı ve bedenimdeki ürküyü;
Bağrıma gömdüm sonra başımı
ve kollarında ölesiye ağlayan küçük bir kız oldum yeniden.


Bilgelik

Şimdi biliyorum, neden yirmi yaz boyunca üzerime ışık düştüğünü
ve neden beni hayrette bıraktığını tarlaların çiçeklerini koparmanın.

Niçin diye soruyorum kendime bu günlerde, niçin bu tansıksı armağan;
bu sıcaksı güneş ve bu taze çimen?

Vereceğim tatlılığı bağışlamak için geçti gitti benden ışık,
mavi bir üzüm salkımıydım sanki.
İçimin derininde, damarlarımda damla damla büyüyen o şey, şarabım benim.

Bunun için yalvardım Tanrı’ya, çünkü yaratılır çocuğum berrak balçığımdan benim.

Ve okuduğumda bir şiiri hızla çarparken nabzım, çocuğum için yandı içimde bir güzellik ateşi,

Çünkü kendisiyle doldururdu o etimin söndürülmez alazını.
 

Yayın Tarihi : 24 Mayıs 2011 Salı 11:34:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?