8
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (60)

MIGUEL ÁNGEL ASTURIAS ve eserleri

Miguel Ángel Asturias

Nobel ödüllü Latin Amerikan yazarlarından biri olan Miguel Ángel Asturias Rosales, İspanyol asıllı Ernesto Asturias Girón adında bir hukukçu babanın ve María Rosales adındaki öğretmen annenin ilk oğulları olarak Guatemala Kenti’nde 19.Ekim.1899 tarihinde doğdu ve orada eğitim gördü; fakat diplomat kimliği ile dış ülkelerle ilgisi yoğun oldu. Ozan, roman ve oyun yazarı, gazeteci olarak Asturiasın Latin Amerikan edebiyatının Batı kültürü ile kaynaşmasında büyük katkıları olmuş fakat yerli kültürleri, özellikle yerli Guatemala kültürünü asla ihmâl etmemiştir.

Babası hatırı sayılan bir kişi olmasına rağmen, 1898 yılında iktidarı gasbeden Manuel Estrada Cabrera’nın diktatörlüğüne karşı çıktığı için sürekli onun takibatına maruz kalmıştır. Bazı öğrencilerin tutuklandığı 1904 olaylarından sonra o da yargıçlık olan görevinden alındı ve aile Salamá kasabasına taşınmak zorunda kaldı; Miguel orada büyükbabasının çiftliğinde yaşamaya başladı. Hizmetkârları genç yerli kadın Lola Reyes’den yerli mitlerini ve efsanelerini öğrenmesi edebiyatta ona köklü bir yön verecektir. 1908’de aile Guatemala Kentine döndü. Miguel, Peder Pedro ve Peder Solis kolejlerinde ilk eğitimini aldı. 1920’de hâlâ iktidarda olan diktaör Cabrera’ya karşı, onun Ulusal Meclis tarafından devrilmesine etken olan öğrenci ayaklanmasına katılarak “20 kuşağı” denilen gruba girdi.

1922’de o ve bazı diğer öğrenciler Halk Üniversitesi oluşturup olanakları olmayan orta sınıf halka bedava kurslar vermeye başladılar. Asturias hukuk Fakültesinden mezun olmadan önce bir yıl Tıp Okulunda da dersler aldı. Hukuk mezuniyetini 1923’de “Yerli sorunları” üzerine yazdığı tezle ve birincilikle vererek “Gálvez Ödülü” aldı. Üniversite Öğrencileri Derneğinin kurulmasında öncülük yapmıştır. Dernek temsilcisi olarak El Salvador ve Honduras Üniversitelerini ziyaret etti. La Tribuna del Partido Unionista-Birlikçi Parti Platform’una girerek aktif siyaset hayatına atıldı.

Guatemala Diktaörü Cabrera

1923’de Avrupa’ya geçti. Önceleri, İngiltere’de ekonomi politik öğrenimine niyet etmişti. Fakat fikrini değiştirerek Paris’e gitti. Orada Sorbonne Üniversitesinde yaptığı lengüistik, antropoloji ve Hint mitolojisi incelemelerinin, edebiyata çeşni katan ilk Latin Amerikan romancısı olduğu Lourdes Royano Gutiérrez gibi bazı akademisyenler tarafından söylenir. Asturias Paris’de, Montparnasse sanat çevresinin, özellikle şiir ve edebiyat kuramcısı André Breton’un etkisi ile Surrealist-Gerçeküstü akım ile ilgilendi; şiir ve roman yazmaya orada başladı. Latin Amerikan yazınına en modern ögeleri tanıtarak Dünyada 1960-70 arası Latin Amerika sıçrayışının müjdecisi oldu.

Maya kutsal metni “Popol Vuh”un, 40 yıl sürecek İspanyolcaya çevirisine 1925’de başladı. Bir uslûp ustası olarak ününü Maya mitolojisine dayandırdığı lirik bir İspanyolca ile yazdığı yarı peri masalı yarı şiir 9 öyküden oluşan “Leyendas de Guatemala-Guatemala Efsaneleri-1930” ile pekiştirmiştir. Bu eser Türkçemize Tahir Alangu tarafından çevrilmiştir. Bir yandan da ciltler dolusu şiirler yazıyordu. On yıl kaldığı Paris’de “Tiempos Nuevos-Yeni Zamanlar” adında bir dergi kurmuştur.

Guatemala’ya 1933’de döndü; evvelâ ülkenin diplomatik kurumlarına muhabir olarak hizmet verdi. “El diario del aire-Günlük Hava” adında bir radyo dergisi çıkardı. Fakat, diktatör Jorge Ubico’nun kendi politik anlayışına hiç uymayan icraatı ile ters düştü. Ubico, Asturias’ın 1922 yılında kurduğu Halk Üniversitesini kapatarak onu susturmak istedi. Zavallı ozan şiir yazma etkinliğine ara vermek zorumda kaldı. Siyasal iklim yumuşayınca şiir yazımına döndü. İlk şiir kitabı 1936’da “Sonetos-Sonneler” adı ile yayınlandı. En ünlü romanlarından, çok kısa özetini aşağıda vereceğimiz “El Señor Presidente-Sayın Başkan”da, ismi verilmeden, zalim bir diktatör yönetimindeki yaşamı anlatır. Bu kitap ancak 1946 yılında yayınlanabilmiştir. 1942’de Kongreye seçildi. Guatemala’da, Arévalo’nun demokratik bir seçimle başkan olduğu 1944 yılına kadar kaldı. 1946’da diplomatik kariyeri başlayacaktır. Yazı etkinliğini de kesmeden Meksika, Arjantin ve El Salvador’da, Paris’te diplomatik Büyükelçilikler yaptı. Buenos Aires’de iken, 1918-1948 arası yazdığı şiirlerinin antolojisi olan “Sien de alondora-Tarla kuşunun Tapınağı”nı 1949’da yayınlamıştır. Bazılarının başyapıtı olarak nitelediği “Hombres de maíz-Mısır Toplayıcıları”nda (1949) antik Maya kültürü ve geleneklerinin övgüsünü yapmaktadır. Maya inançları hakkında, geniş bilgisini, toplumu dayanışma motifine kanalize etmekte ustalıkla kullanmıştır. Arévalo’nun halefi Jacobo Arbenz’i, toprak reformuna giriştiği için tüm yüreği ile desteklemiştir.

‘Muz Üçlemesi’ adındaki ABD’li kapitalist işletmecilerin muz plantasyonlarında işçi sömürüsü ve entrikalarını anlattığı diziden 1950’de “Viento Fuerte-Kasırga”, 1954’de “El Papa Verde-Yeşil Papa”, 1960’da “Los Ojos de Los Enterrados-Gözleri açık gidenler”i yazdı. Aşağıda gene hepsinin bir arada özetini vereceğimiz bu triloji toptan 1967’de onun Nobel Ödülü almasının yolunu açacaktır.

Guatemala Kenti Mixto Kolejinde Asturias’ın Anıt Heykeli

1954’de Albay Castillo Armas’ın darbe yapması üzerine tekrar gözden düşerek yurttaşlığını kaybetti. Pablo Neruda ile karşılaştığı Şili’de sürgün hayatı yaşamaya başladı. 1950’de evlendiği ikinci karısı Arjantinli Blanco Mora’ya ithaf ettiği “Week-end en Guatemala-Guatemala’da Hafta Sonu” adındaki eseri gene ulusalcı Başkan Arbenz’in toprak reformlarına karşı Amerikan sömürücülerin müdahalelerini, komünizmle mücadele adı altında yerli işbirlikçileri diktatörler aracılığı ile zûlumlerini, direnişçi işçilerin mezarlarını kendilerine kazdırılarak öldürüldüklerinin anlatıldığı siyasal içerikli, 9 küçük öykülük bir kitaptır.

Açıktan açığa dikta rejimine kafa tutması ona Latin Amerika’da ve Avrupa’da sürekli sürgün hayatı yaşatmıştır. Bu yoldan Guatemala halkının toplumsal ve ahlâkî kimliğinin oluşmasına güçlü bir destek vermiştir. Çok uzun yıllar süren sürgün ve kenara atılmışlık sonunda Asturias 1960’larda dünya çapında ün kazandı. Cenovadaki ikametinde 1963’de yazdığı “Mulata de Tal- Halis bir Melez Kadın” ününü doruğa çıkardı.

1966’da demokratik seçimlerle iktidara gelen Başkan Julio César Méndez Montenegro tarafından Guatemala uyrukluğunu iade edilen Asturias Paris’e büyükelçi olarak atandı. ABD hegemonyası karşıtı eserler yazan yazara o yıl Sovyetlerin “Lenin Barış Ödülü” verildi. 1967 yılında ise, bu onura erişen ikinci Latin Amerikalı olarak “Muz trilojisi başta olmak üzere Ulusal özelliklere ve Latin Amerika’nın Yerli halklarının geleneklerine derinden vukufu ile sağladığı çok parlak edebî başarısı” ndan dolayı” Nobel Edebiyat Ödülünü aldı. Soğuk Savaş sürecinde, böylece değeri salt Sosyalist Blok içinde ve Marxist düşüncede olanlar tarafından değil, tüm Dünyada kabûl edilmiş oldu. 1970’de görevinin sona ermesinden sonra da Paris’te ikamete devam etmiştir. Konferans vermek üzere ziyaret ettiği Madrid’de 9.Haziran.1974’de vefat etti. Paris’de Père Lachaise Kabristanına gömüldü.

Sayısız eserlerinden bazı örnek özetlerini verelim:

Sayın Bay Başkan:

Yazımı 1933’de tamamlanan bu eser 1946’ya kadar yayınlanamamıştır. Sürrealist teknikler kullanılarak, aslında Diktatör Cabrera’nın tarif edildiği, fakat olayların cereyan ettiği ülkenin açıklanmadığı roman yüksek rütbeli bir asker, Albay Parrales Sonriente’nin kazaen ölümü ile başlar. Cumhur Başkanı ise, sadistçe taktikleri ile bu ölümü taammüden cinayet olarak iki kişinin sorumluluğuna yıkar. Sözünün yasa olduğu havası içinde, kimsenin kendisinden açıklama istemesine izin vermeden haklarında takibat yaptırır. Bu olayı Başkana yakın olanlarla bu rejimden kurtulma arayışı içine olanlar arasında bir kör dövüşü izler. Diktatörün güvendiği ve okuyucuya “Melek Yüzlü” adı ile tanıtılan danışmanı General Canales’in kızı Camila’ya aşık olmuştur. Ama aynı zamanda Başkanın doğrudan emri üzerine cinayetin yüklendiği iki adamdan biri olan General Canales’i ülkeyi derhal terk etmeye ikna eder. Başkanın niyeti, Canales’in işlediği suç yüzünden kaçtığı izlenimini yaratıp, ülke dışında vurdurmaktır. Kızı, Melek Yüzlü’nün evinde gözaltında olan General’in peşine ajanlar düşer. Melek Yüzlü aşkı ile Başkana karşı görevleri arasında açmazdadır. Diktatörün ismi verilmemektedir ama Manuel Estrtada Cabrera ile arasında çarpıcı benzerlikler vardır.

Muz Üçlemesi

Muz plantasyonlarında paketleme yapan melez işçiler

Yukarda Asturias’ın Nobel‘e lâyık görülmesine yol açtığına değindiğimiz üçleme United Fruit Company denilen Amerikan şirketinin Merkezî Amerika muz endüstrisinde yabancı denetimin getirdiği dramı anlatmaktadır. Yazarın tümüyle realist stiline karşı Maya efsanelerinden de ustaca yararlanılmıştır. Bu kitapların ilk baskıları Guatemala’da pek az yayınlanıp dağıtılmıştır. Nobel başarısından sonra dünyaca tanınan üçlemenin ilki:

Leyla Gürsel tarafından Türkçeleştirilmiş olan Kasırga emperyalist düzene ve onların işbirlikçileri resmî görevlilerin gaflet ihanetlerine karşı savaş verenlerin; fikirleri, bedenleri, kanları ile ayakda durmak isteyenlerin romanıdır. En ağır koşullarda muzu üreten, devşiren, ağır hevenkleri taşıyan işçilerin yaşamları ise kâbus gibidir.

Yeşil Papa

Dilimize, ünlü ozanımız Cemal Süreya Seberin (Fransızcadan çevirdiği) eser Guatemala’nın muz plantasyonlarına çıkar araştırmaları yapan George Maker Thompson adında kaba saba bir Yankee bürokratik çevrelere ve yerel kuruluş Frutamies (Birleşik Meyve Ortaklığı)’na nüfuz edip tam zamanında bu şirketten çok yüksek miktarda hisse aldıktan sonraki entrikalarını nakleder. Gerek üretim alanlarında, plantasyonlarda gerekse şirket yönetiminde nüfuz sahibi olan Amerikalı diğer yabancı sermaye sahipleri ile işbirliği içine girer. Üretim alanı sahiplerinin tüm varislerini ABD’ye yerleşmeye ikna eder. Ülkedeki Muz üretim ve sanayinde egemenliğini kabûl ettirerek “Yeşil Papa” unvanı ile anılır olur. Ucuz işçileri Guatemala dışından da bulur. Livingston’lu, New Orleanslı, Omoa’lı, Bélice’li siyahlar, saçları örgülü Asyalılar, Panamanın sıcağından kaçmış beyazlar, Yerli-İspanyol karışığı balık gözlü melezlerle birlikte boğaz tokluğuna çalıştırılır. Prosperity (refah) çağı yutturmacası ile sınırları 1821’de çizilmiş ülkede sınır değişikliği anlaşmalarını da resmî çevrelere dayatır. Japon kapitalistlerine iktisadî casusluk yapar. Ülke hukuk ve menfaatlerine karşı temyizi olmayan hakem kararları ile emr-i vakilerle çıkar sağlar. Çıkardığı şayialarla borsada şirket hissesini borsada devamlı düşük tutmakta, hisse toplamayı kendi sürdürmektedir. Sonunda şirketin yerli başkanını devirip tam hâkimiyetini kurar.

Gözü Açık Gidenler:

Erdoğan Tokatlı’nın Türkçeye çevirdiği bu romanda Yabancılara satılmış bir diktatörün zorba yönetimi altında dayanağı olmayan, umutsuz, haksızlığa uğrayıp, adaleti bulamadan gözleri açık gidenlerin romanıdır. Devrimci Juan Pablo Mondragon’un aşıladığı direnme düşüncesi, silâhlı eylem, suikast uygulamalarının sonuç vermemesi karşısında sendikal müdahaleler, grevler; öğrenciler, öğretim kadroları, memurlar, askerler, din adamları, demiryolu işçileri, zenaat sahiplerinin ayaklanması, en iğrencinden en coşkulusuna kadar insancıl duyguların çatışması arasında gürültüye gider.

Mısır adamları:

Bir yeraltı tanrısının tasvir edildiği Maya vazosu

Maya Yerlilerinin, vücutlarının mısırdan yapıldığı inancına gönderme ile yazılan fantezilerdir. Altı bölümlük romanda geleneksel Amerikan Hintlisi ve ülkede çağdaşlaşan, gelişmekte olan sosyete arasındaki karşıtlık ele alınır. Yazar yerli topluluklarının büyülü dünyasını keşfetmiştir fakat buna uygun olarak yazdığı öyküyü konusunu kendi muhayyilesinden yaratmıştır. Konu tecrit edilmiş bir yerli topluluk çevresinde cereyan eder. Yerli şef Gaspar Ilom yabancı işletmecilere karşı uyruklarının mücadelesini yönetirken, bu ayaklamayı bastırmak isteyenler tarafından öldürülür. Ilom’un mezarı yakınlarında bir halk kahramanı yaşar ve onun tüm çabalarına karşın halkın toprakları ellerinden alınır. Romanın ikinci bölümünde temel karakter postacı Nicho olup hikâye onun kayıp eşini araması etrafında döner. Aramaları doğallıkla işini ihmâl etmesine, bu da onun beyaz toplum tarafından bir çakal haline dönüştüğünün kabûlüne yol açar. Fakat bu yakıştırma onun “Korucu Meleği” olur. Maya kültüründeki Nahualizm’de (eski Orta Amerika Şamanizmi) hayvan şekilli benzetmeler o insana belli kerametler atfına neden olurmuş. Bu allegori ile Asturias Avrupa emperyalizmini ve Amerika ülkelerindeki yerli geleneklerin değişimini sergilemektedir.

İngiliz asıllı edebiyat eleştirmeni ve Latin Amerikan yazını uzmanı Jean Franco’nun belirttiği gibi, Roman, “Amerikan yerlisinin büyülü dünyası kaybolmuştur” hükmü ile fakat:” “İnsanlar karıncalar gibi hasat ettikleri mısırı kendi evlerine taşıdıkça umut olduğu” gibi ütopik bir notla sona erer. Mit formunda yazılmış bu eksperimental, tutku dolu romanın izlenmesi, Yerli dil ve kültüründen aktarılmış teşbihleri ile de bir hayli güçtür.

Mulata del Tal (Halis bir Melez)

Şöhretinin uç noktası olduğundan söz ettiğimiz bu eseri bazı eleştirmenlerce “romanda vücut bulmuş bir karnaval”, Maya Mardi Gras’ı*(1) ile İspanyol Barpque’unun bir çatışması olarak tanımlanır. Konu Mayaların “Mulata” adını verdikleri “Mehtab’ın Ruhu” üzerinde denetim kurmak için Catalina ve Yumi’nin birbirleri ile verdikleri mücadeledir. Bu iki Mayalı büyücülük uzmanı olup Kilise’nin kınadıkları kişilerdir. Yazar Maya mitolojisi ile Katolik geleneğinin inanç farkını simgeliyor.

*(1) : Mardi Gras (“Mardi Gra” okunur): Fransızca “Şişman Salı” demek olan bu sözcük, Lent denilen 40 günlük büyük Hrıstiyan perhizinden sonra Fransız Katoliklerinin bol bol yiyip içtikleri bir festival türüdür. Fransızların Amerika’da New Orleans kentine getirdikleri bu adet, cinsel serbestliğin de karıştığı sapkınlık halini almıştır. Yazıda Mayaların da ahlâkî denetim tanımayan festivallerine gönderme yapılıyor.
 

Yayın Tarihi : 29 Mayıs 2011 Pazar 11:57:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.243.232.xxx Tarih : 31.05.2011 15:29:35

Değerli doktorum, bu ilginiz beni çok mutlu etti. İşaret ettiğiniz gibi edebî kişilere ve eserlere dönmüşsem de elbette toplumsal olaylara sırtımı çevirmiş olmuyorum. Zaten edebiyat niçin vardır; insana ve topluma düzey kazandırmak için. Latin insanı ile biz Türkler arasında da kayda değer bir paralellik vardır. Tarih boyunca benzer süreçlerden geçtik. Zaten Yeni Çağların başlangıcında uzun süre Akdenizin bir ucunda bizim öteki ucunda İspanyollar tarafında İspanyollar tarafından egemenlik kuruldu. Onları Yeni Dünyayı keşfetmeye sürükleyen neden de budur. Şimdi onlarla, çok İspanyolla karşılaştığım için inanarak söylüyorum, tamamen dost olduk. Biz de onlar da hem egemenliği hem çöküntüyü taddığımız için, tüm baskılara direnecek, bağımsızlığımıza çok kıskanç davranacak kadar  toplumsal deneyimlerimiz çok zengindir. 


Dr. S. IP: 78.160.194.xxx Tarih : 30.05.2011 22:39:31

Sayın Teoman Törün; Vatanın bütünlüğünü ve milletin birliğini kişisel çıkarları doğrultusunda yok etmeye çalışan bugünkü siyasilerimiz ve Türkiye'yi kaosa sürüklendiği bugünkü gelişmeler konularında feyz-aver görüşlerinize muhtac-ı himmet içindeyiz. Yayımladığınız makalelerin başlangıcında; "artık, günün gelişen olaylarından bahsetmeyeceğinizi" belirtmiştiniz. Bu arada yayımladığınız eserin, benim gibi, büyük bir kitle tarafından da izlendiğini belirterek devamını merakla bekleriz ve tüm okuyucularınız adına en içten saygılarımı sunarım.