16
Haziran
2024
Pazar
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (76)

ALEJO CARPENTIER ve Eserleri

Alejo Carpentier y Valmont

Bu bölümde de, İspanyol dili edebiyatı temsilcileri içinde bir Kuba’lıdan söz edelim. 26.Aralık. 1904 İsviçre, Lozan doğumlu Alejo Carpentier y Valmont, Latin Amerikan edebiyatının en parlak dönemine ulaşmasına çok katkıda bulunmuş çok yönlü bir yazar ve aynı zamanda bir müzkolog’dur. Aslında, annesi Rus dili öğretmeni Lina Valmont, babası ise Jorge Julián Carpentier adında bir Fransız mimardı. Onun doğumunun hemen sonrası aile Kuba’ya taşındıkları ve Kuba kimliğine çok sıkı sarıldığı için Alejo ölümüne kadar Havana doğumlu bilindi; ancak vefatında doğum kayıtlarına Lozan’da ulaşılacaktır. 1912’de Paris’e taşındıklarında Jeanson de Sailly Lisesinde müzik öğrenimi aldı. Fransızcayı iyi öğrendiğinden Balzac, Flaubert ve Zola’yı iyice inceledi. Aile 1921’de Kuba’ya döndüklerinde başladığı mimarlık öğrenimini, ebeveyninin boşanması yüzünden iş bulup annesine destek olmak için terk etti. Carteles, Social ve La Discusión adındaki Kuba gazetelerinde çalıştı, aynı zamanda müzik eğitimini sürdürdü. Fransa’yı olduğu kadar Güney Amerika ve Meksika’yı da enine boyuna gezip tanıdı; Latin Amerika’nın entellektüel ve sanat çevrelerinde seçkin kişilerle erkenden yakınlık kurdu. Yazıları ile daha çok sanatta, özellikle müzikde avant-garde akımları tanıtıyordu. Solcu felsefesi ile Kuba Komünist Partisinin kurulmasına destek veriyordu. 1923-24 yıllarında La Discusión ve El Heraldo de Cuba gazetelerinde hem siyasal makaleler hem de müzik ve tiyatro eleştirileri yazıyordu.

Başkan G.Machado Morales

1927’de Jorge Mañach, Juan Marinello, Francisco Ichaso ve Marti Casanovas isimli arkadaşları ile sanatta yeni fikirler, ulusalcılık ve radikalizm’in sesi olacak “Revista de Avance-İlerleyiş Dergisi”’nin kurucu üyesi oldu. İspanyadan ayrılma mücadelesinin en parlak önderi olduğu için 1924’deki Başkanlık seçimini ezici bir çoğunlukla kazanan Gerardo Machado y Morales çok baskıcı bir yönetime geçmişti. Kubada etkinlik gösteren partileri çok sıkı bir denetim altına almıştı. Bu baskıdan Carpentier de nasibini alarak 1927’de kırk gün tutuklu kalmıştır. Bu kısa hapis süresinde ilk romanı, Adanın fukara kesimi içindeki Afro-Cuban gelenekleri anlatan “Ecué-Yamba-O”nun çalışmalarına başladı (bu roman 1933’de tamamlanmıştır. Serbest bırakıldıktan sonra Fransız ozanı ve gazeteci dostu Robert Desnos’un yardımı ile pasaport ve diğer belgeleri sağlayıp 1928’de Fransa’ya kaçtı. 15.Mart.1927’de ilk sayısı çıkan dergisinin ömrü ise Eylûl.1930’a kadar sürdü; yerine Kuba sol hareketinin yayın organı “Öncünün Sesi” yeraltı etkinliğine geçmiştir. 1928’de tekrar seçilen Machado, muhalefet etkisini arttırması ve ordunun da desteğini kaybetmesi karşısında 1933 Ağustosunda sürgüne gönderilecek, Kubaya bir daha dönmeyecektir.

Fakat Carpentier 1939’a kadar Paris’te kaldı. Kuba’dan bu ayrılık sürecinde Paris’teki çeşitli entellektüel çevrelerle yoğun teması onun bir yazar olarak eleştirel bakış edinmesine ve her tür sanat akımını yakından izlemesine, dolayısiyle bu sanatsal zenginlikleri, tecrid edilmiş bir ada olan, ülkesine kazandırmasına çok yardımcı oldu. Parisdeki yayınların içine daldığı gibi Kuba mecmualarını da izlemeyi ihmâl etmiyordu. Jean Ballard tarafından kurulup zamanın en seçkin kalemlerinin katkıda bulunduğu “Cahiers de Sud-Güney Mektpları” edebiyat dergisinde Fransızca küçük hikâyeleri yer alıyor; bu da kendisine Avrupalı okurları çekiyor, ününü arttırıyordu. “Documents-Belgeler” ve “L’Intransigeant-Ödünsüzlük” gazetelerine de yazılar verdi. Machado yönetimine karşı “La Terreur á Cuba-Kuba’da Terör” adlı broşürünü yayınlayan sürgündeki olan Kubalı solcuların oluşturduğu “Comité de Jeunes Revolutionnaires-Genç Devrimciler Komitesi” ile ilişkide idi; bunların etkinliklerinin anılarını “Homenaje a nuestros amigos de Paris-Paris’teki Yoldaşlarımıza Saygı” kitabında topladı.

Gestapo kurbanı Fransız ozanı Robert Desnos

Gestaponun süreceği Çekoslavakya’daki temerküz kampında II.Dünya Savaşı sonunda kurtarılamadan yaşamını yitirecek olan yakın arkadaşı Robert Desnos’un aracılığı ile sürrealist harekete dahil olup André Breton, Paul Eluard, Louis Aragon, Jacques Prévert ve Antonin Artaud ile tanışan Carpentier 1931’de Fransa’da “Imán-Mıknatıs” adında bir edebî dergi çıkarmıştır. Onun baş editörlüğünde etrafında toplanan bir çok diğer Latin Amerikalı yazarlar “Conocimiento de America-Amerika’nın Tanıtımı” başlığı altında aydınlatıcı yazılar yazdılar. Carpentier 1933’de, ilk olarak “büyülü gerçekçilik” karakterinde folklor ve fantazi ögeleri taşıyan Fransızca “Histoire de Lunes-Ay’ın Tarihi” öyküsünü bu dergide yayınladı. Sürrealizm (gerçek üstücülük) yazara öyküdeki olay ortamının ve değişik veçhelerinin daha derinden çözümlenmesi ve görülmesi rahatlığını kazandırdı. Ama bu onda bir fikir egzersizi olmaktan öteye gitmedi, edebî çeşni olarak düş kırıklığı yaratan bu akıma daha fazla katkıda bulunmaktan vazgeçti. Dostu Desnos ise André Bretonla arası açıldığı için daha başlarda sürrealist grupdan ayrılmıştı.

Gazetecilik, radyo-drama, oyun yazarlığı, opera ve libretto gibi çok çeşitli dalda kalem oynatmışsa da daha çok romanları ile tanınır. Yukarda değindiğimiz üzere, Latin Amerika tarih ve kültürüne girmeye çok uygun olan “lo real maravilloso-Büyülü Gerçekçilik”i ilk gündeme getirenlerdendir. Silvia Ocampo’ya parelel olarak büyülü gerçekçiliğin ilk örneklerini verdi ve Gabriel Garcíá Marquez gibi ilerde ün kazanacak ve büyülü gerçekçiliği daha ileri boyutlara taşıyacan Latin Amerikalı daha genç başka yazarları etkiledi. Kendisine incelemesi için “Residencia en la Tierra” eserinin müsveddesini veren Pablo Neruda ve Guatemala’lı müellif Miguel Ángel Asturiasla tanışmış; Asturias’a onun yazdığı yerli mitolojileri üzerine ilham vermiştir. Pablo Picasso ile dostluğu birbirlerinin sanat çevrelerine daha rahatlıkla nüfuz etmelerini sağlayacaktır.

Carpentier Fransa’da bu ikameti sırasında salt yazınsal çalışmalarla değil, diğer sanat dalları ile de uğraştı. Fransız bestecisi Marins F. Gaillard’la, 1928’de Paris’de Théatre Beriza’da sahnelenecek sulu trajedi “Yamba-O müzikalinin yapımında ortaklık etti. Besteci Amadeo Roldán’a Stravinsky ve Poulenc’in eserleri üzerine Cuba icracılarının programı için yapacağı organizasyona yardımda bulundu. Yeni Dünyaya siyahî esirlerle birlikte daha çok Kuba, Haiti ve Brezilyaya taşınan Batı Afrika’daki Dahomey din ve kültürü ile ilgili “Vadou” folklor ve müziği konusunda bir dokümanter filmin metnini yazıp müziğini düzenledi. Hem İspanyolca hem Fransızca yazmayı sürdürüp kazancını sağladığı gibi bir Fransız radyo istasyonunda ses teknisyenliğini ve yapımcılığı da üstlenmişti. 1932-1939 arası Foniric Stüdyolarında çok sayıda projeler üzerine çalıştı. Le Livre de Christoph Colomb-Kristof Kolomb’un Defteri” çekimini yönetti. Desnos’nun işbirliği ile Edgar allan Poe’nun “Morg Sokağı Cinayetleri” ve Walt Whitman’ın “Salute to the Wold-Dünyaya Selam” okumalarını düzenledi. Ülkesi ile de ilgisi kopmamış, Kubadaki “Ensayos Cenvergentes-Yakınlaşma arayışları” gibi bazı yayınlara makale ve şiirler göndermiştir. O arada, kendine Barok tarzını sevdiren İspanyayı sık sık ziyaret etti; 1937’de Madrid’de Faşizm’e karşı düzenlenen bir yazarlar konferansına katıldı. Yazı uslûbu, Avrupa’nın eski Barok stilinin “Yeni Dünya Barok’u” adı ile Latin Amerika’ya uyarlanarak yeniden canlanmış hâlidir; yani tumturaklı çeşnide bir tarzdır. Konu bakımından ise, yukarda değindiğimiz üzere Fransa’da ilk elden öğrendiği “gerçek üstücü” kuramı benimser gibi olmuş; fakat sürekli bir Kuba edebî kimliği arayışında ve Latin Amerikan siyasal tarihi, müziği, toplumsal yaşamına egemen adaletsizliği ile hem hâl olmuştur. Sürrealizm’in daha genç kuşak bazı yazarlarca tam özümsenememesi yanlış öykünmelere de yol açmıştır.


1933’de Machado rejimi sona erince Kuba’ya dönme planları yapmaya başladı; 1936’daki geçici ziyaretinden sonra, onbir yıldan fazla bir süre büyük kazanımlar edindiği Paris’teki tüm olanaklarına ve ifade özgürlüğüne rağmen 1939’da sırf sıla hasletine dayanamayarak Havana’ya döndüğünü söyleyecektir ama bu kararda patlayan II. Büyük Savaşın da büyük payı olduğu muhakkaktır.

Santeria Törenlerinde Afro-Cubanist danslar

Kuba’daki ve 1943’de ünlü Fransız tiyatro adamı ve teknik direktör Louis Jouvet’ye takılarak, eski Fransız sömürgesi Hawai’ye kariyeri için dönüm noktası olacak bir gezi yaptı. Burada geliştirdiği müzik araştırmalarını ile müzik kuramı bilgisini de bir araya getirerek 1946’da yayınladığı “La música en Cuba-Kuba’da Müzik” kitabı hem müzikal temaların hem de edebî tekniklerin kompoze edilerek sunulduğu gerçek bir vukuf ürünüdür. Kuba müziğinde en fazla Siyahî etkisini keşfetmiş; “Lo afrocubano-Afro-Kubanist” ögelere yazılarında sık sık göndermeler yapmıştır. Bunun dışında, Afro-Kubanist folklorda daha derinlik kazanmak amacı ile Batı Afrika ve Karayipler orijinli hibrid bir din olan “Santeria” ritüellerine devam eder oldu. Haiti’de, ikisi de siyahî kral Henri Christophe tarafından inşa ettirilmiş, Laferrière Tepesi kalesini ve Sans-Souci Sarayını gezdi. Bu geziden aldığı esinle, Alman tarih felsefecisi Oswald Spengler’in “Tarihin dönemsel yorumu”nu da derin biçimde inceleyip yazdığı ikinci romanı XVIII. Yüzyaldaki Haiti devrimi ile ilgili “El Reino de Este Mundo-Bu Dünyanın Krallığı” büyülü gerçekçilik akımına uygun en ünlü kitabıdır(1949).

1945’de Caracas’a taşınıp 13 yıl Venezuela’da yaşayacaktır. Burası ona adı belirtilmemiş bir Güney Amerika ülkesine çokca göndermede bulunduğu “Los passos perdidos-Kayıp Adımlar” romanının esinini verecektır. 1958’de “Guerra del tiempo-Zamanın Savaşı” adındaki kitabında toplayacağı küçük öyküleri yazımına girişti.

Fidel Castro iktidara ilk geldiğinde

1959’da Fidel Castro’nun Komünist devrimi üzerine Kuba’ya döndü. Ama, bu radikal devrime ısınamamış; Devlet Yayınevinde çalışırken tamamladığı Barok tarzındaki “El Siglo de las Luces-Aydınlanma Çağı”nda dile getirdiği farklı solculuk felsefesi nedeni ile hapse de girmiştir. Aydınlanmanın zuhuru ve Fransız Devrimi idealleri üzerine Yeni Dünyadaki tartışmaları değerlendiren bu eser İngiliz dilindeki çevirilerinde “Explosion in a Cathedral-Bir Katedraldaki İnfilâk” adını almıştır (1962). Bu tartışmalarda devrimin hedefini tayinde ”baskı makinesi” ve “giyotin”in, yani propaganda ve terör’ün, iki rehber motif olduğu ortaya çıkıyor ve tüm devrimlerin altında yatan tehlikelere ve özellikle diktatörler yaratma potansiyeline dikkati çekiyor. Bu kitabı okuyan Gabriel Garcia Márquez’in “Yüz Yıllık Yalnızlık” eserinin ilk taslağını baştan aşağı değiştirdiği söylentisine onunla ilgili bölümde yeniden değineceğiz.

Carpentier 1966’da Paris’e Kuba Büyük Elçiliğinin Kültür Ataşeliği görevi ile yerleşti. 1923’de Fransaya yerleşmiş bir hayırsever İtalyan iş adamı ve film yapımcısı Cino del Luca anısına eşi Simone del Luca tarafından, çağdaş humanizm’e mesaj verecek sanatçılar için tesis edilen “Prix mondial Cino del Luca” ve Meksikalı ozan Alfonso Reyes adına verilen ödülleri 1975 yılında alan yazarımız 1977’de “Cervantes Ödülü”ne, 1979’da “La harpe et l’ombre-Arp ve Gölgesi” eseri için “Prix Médicis”e lâyık görüldü.

Bu son eserini (İspanyolcası: “El arpa y la sombra”) kaleme alırken tutulduğu kansere yenilip 24.Nisan.1980’de Parisde iken vefat etmiş; nâşı Kubaya taşınarak Havana’nın Colon Kabristanına gömülmüştür.

Biri “büyülü gerçekçiliği” vurgulayan diğeri “Afro-Kubanist kültürü tanıtan iki büyük eseri hakkında özet birer değerlendirme yapalım:

Üstte Sans Souci Sarayı, altta La Ferrière kalesi

Büyülü gerçekçilik stili ile büyük sükse kazanan “El reino de esto mundo” 18. Yüzylın Haiti Devriminde Afrikalı kölelerin Fransız kolonistlere karşı özgürlük ve insan haklarını savunma yolundaki 1790’daki başkaldırmalarını ana hatları ile hikâye eder; fakat bu arada Afrika inanç ve ritüellerini çeşitli yanları ile tanıtır. Özellikle Batı Afrika’da bir çok topluluğun sarıldığı inanç sistemi olup köle intikalleri ile Karayiplere de geçip orada kurulan Haiti gibi ada devletlerin ulusal dini olan “animizm” türü Vudu’daki *(1) cismanî ve ruhanî ilişkileri inceler. Öykü, baş karakter siyah köle olan Ti Noël’in gözünden ve onun ağzı ile nakledilir. Avrupa kökenli bir Kubalı olan Carpentier basmakalıp bir ırkçılık eleştirisi karşısında kalmamak için bu tarz anlatımı ve Sans Souci Sarayı ve La Ferrière İstihkâmı motiflerini öne çıkararak simgesel bir öykü mimarîsini seçmiştir.

La Música en Cuba”’da Carpentier Kuba adasında Avrupa müziğine kaynaştırılmış olan Afrika müziği ve yerel Kuba müziğinin ağırlıkla ritme dayalı “Afrocubano” sentezini oluşturmak için nasıl melezlendiğini araştırıyor. Bugün Adada çok rağbette çok şiirsel bir dans olan “lo guajiro”nun aslında müzik olmadığını, bunun Avrupa ögelerine bu siyahî ve mestizo (melez) ögelerinin ilâvesi ile Adanın olaganüstü zenginlik kazanan ulusal sanatının doğduğunu anlatıyor. Criollo denilen yerliler ya da yerli- İspanyol melezleri, Afrika kökenliler ve Avrupalı göçmenler arasındaki, Avrupalı seçkinlerin yarattığı ve XX. Yüzyla kadar tahripkâr etkilerini sürdüren ırksal gerilimler spontane oluşan bu ortak kültürle yumuşuyor. Carpentier, ayrıca, 1790’daki Haiti de devriminden kaçıp, Kuba’nın eski başkenti Santiago’ya sığınan Fransiz kolonistlerinin getirdiği “contedanse”dan türemiş, Avrupa stili müzik ve dansdan kaynağını alan “Contrdanza”ya özel bir önem veriyor. atfediyor. Bu zevk ve çeşni zengiliği yaratıcılığa ve yeni zenginliklerin doğmasına kaynak oluyor.


* (1) Vudu’nun sözcü anlamı “ruh” ya da “ilah”dır. Bu geleneksel Afro-Haiti dini tıp, adalet, felsefe pratiklerini de kapsar. Ritüel olarak kırbaç darbeleri temposu ile köleler sabaha kadar yüksek sesle dua etmek zorundadırlar. Misyonerler aracılığı ile Avrupa dinleri gelenekleri ile senkretik hale getirilmiş yani melezlenmiş; tek tanrıcı bir anizmizm türü olmuştur.
 

Yayın Tarihi : 25 Ağustos 2011 Perşembe 00:06:40
Güncelleme :25 Ağustos 2011 Perşembe 00:08:15


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
hilit özcan IP: 85.105.176.xxx Tarih : 29.08.2011 01:40:37

sn Törün.Bulunması,Öğrenilmesi zor birçok bilgiyi hazır veriyorsunuz ,çok önemli .çok değerli bilgiler için teşekkürler.Sn Törün,günümüzde  okunacak, dinlenilen-seyredilecek çok,bilgi sunumu var.zaman ise kısıtlı.çok uzun olan Kitap,Makale TV poroğramını takip etmek zor oluyor.İnsanlar,İspanak yetiştirmiyor-toplama-yıkama doğrama yapmıyor.Poşetten tavaya-dahası skuturla eve servis istiyor zaman kısıtlı...Uzun İspanyol edb. vakit zorr.Yorum yazan varmı diye taradım.....Sn Törün.bilgi birikiminizin çok olduğu muhakkak sizi değerlendirecek mertebede değilim.Şu bilgileri Özetin de özeti olarak verebilirseniz vede Tekrar mitoloji konusunda( mesela ms 350 -1071 arası kayıp yıllar o yıllara ait bilgi yok.)yazabilirseniz sevinirim.üslubumda bir yanlışlık varsa affınıza sığınırım.saygılar sunarım.


h.özcan IP: 85.105.176.xxx Tarih : 30.08.2011 00:17:54

Sn Törün.nezaketinize,asaletinize saygı duyuyorum.Pagan kültürü veya inancı ms 395 den sonra sanırım D.roma Bizansın iyice hıristiyanlığın etkisine girmiş olması ile birlikte dışlanmış ve pagan birçok şehir devletnin başı belaya girmiş .yakılmış yağma vs bilgi kaynakları yok edimiş diye düşünüyorum.bilgi 1071 sonrası 1204 sonrası tekrar başlıyor.hatırlatmışsınız, hıritiyanlığın koyu karanlık dönemi bahse konu olan dönem...başarılar dilerim.saygılarımla.


Teoman Törün IP: 95.8.146.xxx Tarih : 29.08.2011 16:03:40

Sayın Halit Özcan'ın ilgisine çok teşekkür ederim. Bu dizinin gerçekden  fazla uzadığının farkındayım. Ben başlangıçda bazı öyküler ve onların müellifleri ile sınırlamıştım. Uzaması benim iradem dışında, bazı dostlarımın Hispanik edebiyat hakkında daha geniş bilgi verilmesi arzusundan doğdu. Şimdi kolaylıkla sınırlandıramaz oldum; bunda biraz da politik çeşni katıp daha çekici hâle getirebilir miyim düşüncesinin payı da oldu. Nitekim o yönde de yorum ve istekler aldım. Editörümüz Sayın Erdem Yücel'in ise "Rus Edebiyatına" geçmem isteği var. Onu sıraya koymuştum (tabiî onu sizin düşünceniz veçhile sınırlı tutmayı planlıyordum). 

Buyurduğunuz "Mitoloji" konusu, isminden de hatırlayacağınız üzere "Mitoloji kaynaklı sözcüklerdi. Baştan sona dört başı mamur bir mitoloji bilgisi verme planına kendimi angaje etmemiştim. Ama çoğunlukla bu konuda ülfeti bulunan bazı okurlardan işimi tam yapma konusunda da ikazlar aldım. Elimden geldiği kadar gençlerimize kültür zevki aşılama amacı ile zengin bilgi vermeye çalışıyorum. Fakat arada sizinki gibi spesifik talepler de alıyorum. Örneğin, mitoloji ile ilgili diziyi izleyen bir sayın Ecazılık öğretim üyesinden (o dizinin başlığına uygun olarak) mitoloji kaynaklı tıp, eczacılık ve bilumum sağlık terimleri hakkında kendi dergilerinde yayınlanmak üzere makaleler talebi de almıştım. 

Sizin de değindiğiniz gibi (mutlaka bazı paganist etkinlikler olsa da) MS. IV. ve XI. asırlar arası zaten, Avrupayı işgâl eden barbar toplumların mitolojilerinden başka klasik mitolojinin pek velûd olmadığı Hrıstiyanlığın yarattığı karanlık dönemdir. Eskiler barbarlığı ifade etmek için "Kurun-u Vüstaî (Orta Çağlar tipi) hareketler" derlerdi. Yayınlanmakda olan dizinin dengesini pek bozmak istemiyorum.  Bitirdikden sonra belli bir planla Mitoloji konusunun da eksiklerini tamamlamaya çalışacağım. 

Tekrar teşekkürlerim ve saygılarımla.