20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (80)

GABRÍEL GARCÍA MÁRQUEZ ve eserleri

Gabriel García Márquez

Latin Amerikan edebiyatının parlak yükselişinde en büyük payı olanlardan ve Latin Amerikayı tanıtmanın en etkili enstrümanı “büyülü gerçekçilik” tarzının büyük ustalarından Kolombiyalı roman, küçük öykü, senaryo yazarı ve gazeteci Gabriel José de la Concordia García Márquez 6.Mart.1927’de, Arataca kasabasında, Gabriel Eligio Garcia ve Luisa Santiaga Márquez çiftinin oğlu olarak doğdu. Latin Amerikalıların bir sevgi ifadesi olarak “GABO” diye andıkları ve 1982 yılı Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış García Márquez XX. Yüzyılın en seçkin yazarlarından kabûl edilir. Halen sağ olan yazarlar içinde bu ödülü ilk almış olan kişidir. Doğumundan az sonra babası eczacı oldu, annesi ile birlikde Baranquilla kentine geçtiler. Çocuk anne tarafından büyük ebeveyni Albay Nicolás Ricardo Márquez Mejía ve Doña Tranquilina Iguarán’ın bakımında kaldı. 8 yaşında iken dedesinin vefatı üzerine büyük annesi ile Barranquilla’ya ebeveyninin yanına yerleşti. Babasının aşık olduğu annesine keman serenadları yapması, şiirler, saysız mektuplar yazması; disiplinli Albayın da efemine gibi gördüğü damadına ilk zamanlar muhalefet etmesi, evliliklerine bin zorlukla izin vermesi anıları yazara sonradan filmi de yapılan traji-komik “El amor en los tiempos del cólera-Kolera Zamanlarında Aşk” öyküsünü yazması ilhamını verecektir. Yaşamının ilk yıllarında kendi ebeveynine bir ölçüde yabancı gibi kalmış, fakat gelişmesinde büyük ebeveyni onların yerini fazlası ile doldurmuştur. Onu “Papalelo” diye çağıran Albay dedesi ‘Bingün Savaşı’ gazisi bir liberaldi. Kolombiyalı liberaller tarafından bir kahraman olarak görülür ve çok sayılırdı. G.Márquez’in doğduğu yıl, Ciénaga kentinde Ordu tarafından gerçekleştirilen “Matanza de la bananers-muz işçilerinin katliamı” karşısında, asker olmasına rağmen sessiz kalamamıştı. ansiklopediden dersler veren, Yazar, çok da tatlı masal anlatan, her yıl sirke götüren dedesini “tarih ile gerçek arasındaki göbek bağı” diye tanımlar. Arada bir torununa: “Ölü bir adamın ağırlığının ne kadar olduğunu bilemezsin,” diyerek bir adam öldürmek kadar ağır bir yük olmayacağını ifade edermiş ki García Márquez bu dersi romanlarına sık sık taşıyacaktır.

García Márquez’in siyasal ve ideolojik fikirleri dedesinin anlattığı Muhafazakâr Hükûmete karşı özgür düşünceyi savunanlar ve ruhban sultası karşıtlarının verdiği iç savaş anıları ve öyküleri ile şekillendi; keza uslûbu da statükoya karşı bir edebiyat anlayışına yöneldi. Keza annesi Doña Tranquilina tümüyle ahvâli adiyeden olanı olaganüstü gösteren abartılı yaklaşımı ile onun ‘büyülü gerçekçiliğe’ iyice ısınmasında derin etki yarattı. Hele anneannesinin masal anlatmadaki eşsiz merak çekme yeteneği sayesinde kendini iyice fantastik anlatımın içinde buldu. Sanki büyülü gerçekçiliğe yönelişi genel Latin Amerikan modasından değil de aile geleneğinden geliyordu.

Böyle bir kaynaktan yetişince belki de doğal olarak yaşama yazar olarak atılmıştır. Gazetecilikten sağladığı kazancı ile Cartagena Üniversitesinde Hukuk Okuluna devam etmiştir. Kariyerinin daha başında Kolombiya yönetimi ve dış politikasına karşı eleştiri okları savurmada kendine hiçbir engel tanımamıştır. 1948-49 yılları arasında Cartagena’da “El Universal” gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonra 1950-52 arasında Barranquilla’da “El Heraldo” adında bir yerel gazetenin mizah köşesinde “Septimus” müstear adıyla gır gır yazılar yazdı. Bu günleri: “her yazım için bana üç peso veriliyordu; arada bir editörlük hizmeti olursa fazladan üç peso daha kazanıyordum” diye anar. Bu dönemde “Barranquilla Grubu” adında resmî olmayan bir yazarlar ve gazeteciler topluluğunun aktif üyesi olmuştu ki bu üyelik edebî kariyeri için ona büyük bir motivasyon kazandırdı ve kişiliğiini “Yüzyıllık Yalnızlık”daki Kitapçı Dükkanı sahibinin karakterinde sergilediği ve kendine yaşam modeli yaptığı Katalan Ramon Vinyes gibi değerli simalarla tanışmasına vesile verdi; Karayipler kültürü ile çok yakınlaştı. Gene bu dönemde, anlatım tekniklerini benimseyeceği Virginia Woolf ve William Faulkner’in kitaplarını büyük bir iştah ile okudu. Nobel Ödülü aldığı tören konuşmasında genellikle yeğlediği yoğun karmaşık uslûbunu William Faulner’den aldığını açıkca belirtecektir. 1954-55 arası ülkesinin Cundimamarca bölgesinin liman kenti olan Bogotá’da “El Espactador” günlüğünde sürekli yazmaya, film kritikleri ve gazetenin Roma ve Paris muhabirliklerini yapmaya başladı. Bu gazetedeki çalışması onu senaryp yazımına da çekmiştir.

Kolejden tanıştığı Mercedes Barcha ile, Avrupa-Amerika arasında mekik dokumakdan, ancak 1958’de evlenmeye vakit bulabilmiştir; bu evlilikden, halen film ve TV yönetmenliği yapan Rodrigo ve şimdi grafik tasarımcısı olan Gonzalo adlarında iki oğlu olmuştur. G. Márquez aynı yıl Kolombiyaya döndü ve oradan Caracas’a gitti. 1959-61 arası Kolombiya, Havana ve New York’da Kuba haber Ajansı hesabına seyyar muhabirlik yaptı.1960’lar boyunca Meksikada senaryo yazarlığı ve bir basın ajansına bağlı olarak gazetecilik yaptı. 1973’de İspanyada Barcelonayı mekan tuttu. 1979’lerin sonunda Meksikaya göçtü. 1980’ler boyunca solcu görüşleri yüzünden Kolombiya ve ABD’de zaman zaman seyahat özgürlüğüne tahditler konmuştur.

Öykü yazmaya 1940’larda soyunmuştur. İlk önemli eseri “Hojarasca-Yaprak Fırtınası”dır Bunu için bir yayıncı bulabilmesi yedi yılını aldı; ancak 1955’de yayınlatabildi. “Tek varlığım bu romandır” demesinden anlaşılacağı üzere kendisinin favori eseridir; bunu da en içten ve spontan olarak yazdığını hissetmesi olarak açıklamaktadır. Romanda bütün olaylar, 1928’in 12 Eylûlü, Çarşamba günü yarım saatlik bir süre içinde bir odada cereyan etmektedir ve yaşlı, emekli (yazarın kendi dedesi benzeri) bir albayla ilgilidir. Dürüst Albay, ölen dostu bir Fransız doktora yıllarca önce mükemmel bir Hristiyan cenaze töreni düzenlenmesi üzerine verdiği sözü yerine getirmek için çırpınmaktadır. Oysa bu ecnebî doktor Macondo denilen o tutucu kasabada zamparalığı ve cimriliği ile tanındığından çok nefret kazanmıştır. Olaylar, Albayın ailesi ile ölü doktora merasim yapılmasına hiç yanaşmayan kasaba halkı arasında geçer.

General Gustavo Rojas Pinilla

1955’de El Espectador’a bir muhabir olarak, Luis Alejandro Velasco Rodrígez adındaki Kolombiya Donanmasına bağlı ve çok ağır can kayıplarına yol açmış bir kazadan kurtulan denizcinin verdiği bilgilere dayanarak ondört bölümlük bir dizi makale yazmış; olayın sorumluluğunun kargonun kötü yüklenmesinden dolayı gemiyi seyrü sefere çıkaran yönetim üstünde olduğunu, şu anda başka bir işle geçinen gemicinin kahramanca davrandığını ileri sürmüştü. Sert bir polemik ve ihtilafa neden olan ondört makale dizisini gemi kazalarna uğrayan denizcilerin macera öyküleri olarak 1970’de “Relato de un náufrago-Deniz Kazasından Kurtulan bir Denizcinin Öyküsü” adı ile kitaplaştıracaktır. Makaleler yayınlandığında Kolombiya diktatörü Gustavo Rojas Pinilla tarafından bir tür “persona non grata-itibarı olmayan kişi” addedildiği için ülkede iş yapamaz hâle gelmiş, yıllarca yabancı muhabir olarak çalışmıştı. Denizci Velasco, tüm telif haklarını yazardan cömertçe aldığı hâlde, tercüme hakları ile ilgili dava açmış, fakat davayı takip etmemişti. Ayrıca bu yüzden 2006’daki ölümünden bir hafta önce yazardan özür diledi. Kitap 1986’da Randolph Hogan tarafından İngilizceye çevrildi.

1961’dw “El colonel no teine quien le escriba-Albay’a Kimseden .Mektup yok”. 1962’de “Los funerales de la Mamâ Grande-Büyük annemin Cenaze Törenleri”ni yazdı. Aynı yıl yazdığı “”La mala hora-İsabetsiz Zaman”da Macondo adında düşsel köydeki siyasal baskıdan şikâyet etmektedir.

1967’de yazdığı en popüler olmuş eseri “Cien años de soledad-Yuzyıllık Yalnızlık”ın ilhamı yazar henüz onsekiz yaşında iken gelmişti; yanlarında yetiştiği büyük ebeveynin evleri hakkında bir roman yazmaya niyetlenmişti. Fakat bunu kaleme almaya uygun bir ton arayışı sonuç vermemiş; seneler sonra ailesini gezdirmek için Acapulco’ya taşırken bu konuyu yazmaya kendini hazır hissetmiş; arabasını hemen geri çevirip eve dönmüş; romanı yazmaya koyulmuştu. O arada ailesini geçindirmek için de arabasını satmak zorunda kaldı. Epeyce sıkıntı çekildi. Bereket 1967’de roman tamamlandığında ticarî bir başarı kazandı; aile yeniden refaha kavuştu. Yazarın çağdaşı Amerikalı William Kennedy, hayali Macondo’nun ve bu köyü kuran Buendia ailesinin mazisini hikâye ederken Kolombiya tarihi ve genelde evrensel platformdaki insan yaşantısı üzerine bir efsanenin yaratıldığı, tüm Latin Amerikanın, en azından yazarın yerlisi olduğu Aracata civarı köylerin simgelendiğinin görüldüğü, büyülü gerçekçilik uslûbu ile kaleme alınmış bu eserin Kutsal Yaradılış Kitabından beri tüm insan ırkının mutlaka okuması gereken ilk edebî metin olduğunu söyler. Ama García Márquez böyle bir iltifatı hak etmediğini, Yakın dostlarına onların anlayacağı simgelerle sinyaller gönderdiği, şakalarla takıldığı, kendi köklerine duyduğu nostaljiyi dışa vuran bir özellik taşıdığını; hatta kendi kontekst’ini aşan yorumların tehlikeli olabileceğini öne sürer. Bu roman artık kısaca “Gabo” (Gabriel) diye anılan García Marquez’i 1972’de Rómulo Gallegos, 1982 yılında Nobel Ödüllerine taşıyacaktır.

 

Bu kitapdan sonra ünü ve itibarı artan yazar, Kuba’nın Castrosu da dahil güçlü liderlerle dostluklar kurdu; CIA’dan rüşvet aldığı iddia edilen Kolombiya Çalışanları Sendika Konfederasyonu Başkanı José Raquel Mercado’nun 19.Eylûl.1976’da kaçırılıp öldürülmesi üzerine eylemi gerçekleştiren “Movimiento 19 de Abril-19.Nisan Hareketi”nin isyancı gerillaları ile Kolombiya Hükûmeti arasındaki müzakerelere aracılık etti. “Gabo ve Fidel: Dostluğun Portresi“ sloganı ile basına taşıdı. Bunun üzerine kitaplar yazıldı. ABD emperyalizmi karşıtı görüşlerinden dolayı yıllarca bu ülkeyi ziyaret için vize alamadı. Ancak, “Yüz yıllık Yalnızlık”ın en beğendiği roman olduğunu söyleyen Bill Clinton Başkan olunca Gabo’ya ABD’ye giriş yasağı kaldırılmıştır. 1982’de Castro’nun itibarında genel bir zayıflama olduğunda Claudia Dreifus’a verdiği ropörtajda Gabo onunla ilişkisinin salt entelektüel düzeyde olduğunu tasrih etmiştir.

Ünlü Perulu yazar Mario Vargas Llosa, doktora tezi hazırladığı Madrid Complutense Üniversitesine verilmek üzere 1971’de Gabo hakkında “García Márquez; historia de un deicidio-Tanrıyı öldüren bir adamın öyküsü”nü yayınlamış; bir kitap hacmindeki bu etüdün bir kopyasını da, sonradan arkadaş olacağı Gabo’ya göndermişti. Fakat, 1976’da Meksikada Güzel Sanatlar Sarayındaki bir buluşmalarında nedenini ikisinin de hiç açıklamadığı bir tartışmada Vargas Gabo’yu yumruklayacak; dizimizin sondan bir önceki bölümünü oluşturacak “Vargas”ın biyografisinde yeniden değineceğimiz üzere iki büyük yazarın 30 yıldan fazla bir süre dargın kalacağı bu yarılma çağdaş edebiyatın en uzun süren kan davası olarak adlandırılacaktır.

1968’de, yaşamın güzelliğini, fakat önceden bunun bilincine varılmadığını simgeleyen “El Ahogada mas Hermoso del Mundo-Dünyanın en Yakışıklı Boğulmuş Adamı” ve “Un señor muy viejo con unas alas-Muazzam Kanatları olan Çok Yaşlı bir Adam” gibi fantastik öyküler yazmayı sürdürmüştür. 1983’de yazdığı “Balthasar’in Olagandışı Öyküsü”nde eski askerlerin savaş hizmetlerinin karşılıksız kaldığından yakınmaktadır.

Bir edebiyat eleştiri demeti olan “La novela en America Latin-Latin Amerika Romanı”nı Mario Vargas Llosa ile birlikde hazırladı.

1968’de yazımına başladığını ve 1971’de bitirdiğini söylediği “El otoño del patriarca-Başkan Babamızın Sonbaharı”, kendi tanık olduğu Venezuela diktatörü Marcos Pérez Jiménez’in kaçışından esinlenerek yazdığı bir diktatörlük yergisidir. Fakat Dominik’in Trujillo’sundan Nikaragua’nın Somozasına kadar başka diktatörlük menkıbeleri ile kaynaştırılıp onlarla da eserini zenginleştirmeye soyununca eser ancak, 1975’de İspanyada kitaplaşabilmiştir.

Marcos Peres Jimenez
Juan Vicente Gómez
Augusto Pinochet

 

 

 

 

 

 

Kitapdaki diktatör, Karayiplerin her hangi bir imgelemsel ülkesinde, kronolojik diziye de itibar edilmeden nakledilen serüvenlerin kahramanıdır. García Marquez de: “Ben tüm Latin Amerikalı diktatörlerin sentezini yaptım” dese de bu diktatörler içinde (Venezuela!nın) Juan Vicente Gómez’in kişiliği bu sentezde ağır basmaktadır. Bu kitabın yayınlanmasından sonra yazar ailece Barcelona’dan Ciudad México’ya taşındı. Zira o yıl sonuna doğru vefat edecek İspanya diktatörü Franco henüz yaşamını yitirmemişti; en azından ona sadık güçler egemen durumda idi. Garciá Márquez bu kitabı, Şili diktatörü General Auguto Pinochet iktidardan düşünceye kadar yeni bir baskıya koymamıştır ama bu diktatörün hâlâ iktidarda olduğu 1981 yılında yazdığı “Crónica de una muerte anunciada-Bir Ölümün Önceden Söylenmiş Hikâyesi”nde “Adaletsizliği ve zûlmü karşısında rahat uyuyamayacaktı” düşüncesini telkin eder. Öykü ana karakter Santiago Nasar’ın öldürülmesi olayı etrafında döner. Olayı birinci ağızdan anlatan cinayeti çözümlemeyi üstüne almış detektifdir. Çözüm geriye ve insanların iç alemlerine dönerek aranır. Öyküyü anlatan detektif daha ilk bölümde katilim kimliğini, geri kalan bölümlerde cinayet sebebini açıklar. 1987’de İtalyan film yönetmeni Francesco Rosi bu hikâyeyi filme aldı.

Franco’nun öldüğü haberini veren gazete
Bir ölümün önceden söylenmiş öykü kitabı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


“Yüzyıllık Yalnızlık” eserindeki bir bölümden esinlenerek ürettiği öyküleri ”La increíble y triste historia de La candida Erendira y de su abuela deselmada-Erendiranın İnanılmaz ve Acıklı Öyküsü”nü 1972’de neşretti. 1983’de “İyi Kâlpli Erendira” ile gene 14 yaşında bir ergen kızın duygularını işleyemeyi sürdürecektir.

1982’de “Ojos de perra azul-Mavi Gözlü Bir Köpeğin Gözleri”ni yazdı.

Kolera Gününde Aşk filminin posteri

Aşkda derin bağlılığı işleyen “El amor en los tiempos de cólera-Kolera Günlerinde Aşk”ı 1985’de yayınladı. Romanda Femina Daza ve Florentino Ariza adındaki gençlerin törelere uymayan aşkları yukarda değindiğimiz üzere Gabo’nun ebeveyni arasında geçmiş bir romansdan mülhemdir. Farkı anne ve babasının evlenmeyi başarmaları; gazete haberlerinden alınma ve evlenememe hüsranına götüren başka bir aşk hikâyesinin esere monte edilmesidir. Her yıl Acopulco’da buluşan roman kahramanlarının yaşları seksene yaklaştığı bir yıl bir tekneyi seçtikleri buluşma yerinde yobaz kayıkçı tarafından öldürülmeleri değerlendirilir. “Dört Düğün bir Cenaze” filmi ile tanınmış İngiliz film yönetmeni Mike Newel ve “Pianist”in senaristi Ronald Harwood’un yapımı olarak, rollerini aynı yıl çekimi “İhtiyarlara Yer Yok” filminde cani soyguncu rôlü ile tanıdığımız Kanarya Adalı Javier Bardem ve Giovanna Mezzogiorno’nun paylaştıkları filme konu olan eser Şadan Karadeniz tarafından Türkçeleştirildi.

Gabo 1989’da Arjantin Generali Josde San Matin ile birlikde Güney Amerikayı İspanyol egemenliğinden kurtarma savaşımı vermiş Venezuelalı kahraman Simon Bolivar’n yaşamının sonlarını “El general en su laberinto-Kendi labirentindeki General”de hikâye etti.

1994’de “Del Amor Y Otros Demonios-Aşk ve Başka İblisler” romanını, 1996’da “Noticia de un secuestro-Çocuk Kaçırma haberleri” küçük öyküsünü, 2002’de yaşam öyküsünün ilk kitabı olam “Vivir para contarla-Masal Anlatmak için Yaşamak”ı yazdı.

Yazarın Türkçeye kazandırılan diğer eserleri:”Bir Kayıp Denizci”, “Sevgiden de Ötesi Sürekli Ölümdür” ve kendisi ile yapılan söyleşileri veren “G. García Márquez ile Konuşmamalar”dır.

Bir de son eserlerinden (2004’de yazdığı) “Memoria de mis putas tristes-Benim Hüzünlü Orospularımın Anıları”ndan özet vererek eser örneklerini sonlandıralım: Baş karakteri hayatı boyunca para ödemeden sevişememiş yaşlı bir gazeteci çirkin ve çekingen bir ihtiyar 90. yaş gününü farklı bir biçimde kutlamak isteyerek randevu evine gider. Evin maması onun isteğine uyarak ziyaretinde ‘uyuyan güzel Delgadina’yı seyrettirmekle yetinecektir. Bu yakınlaşmadan hiç umulmadık bir aşk doğar. İnsanın geçirdiği yaşam, aşk, cinsellik, yaşlılık, ölüm gibi her sürecin güzellemesidir bu eser.

1994’de kardeşi Jaime ve avukatı Jaime Abollo ile birlikde kurdukları “Fundación Nuevo Periodismo Iberamericano-Yeni İberamerikan Gazetecilik Vakfı”nın hâlâ başkanlığını yapan yazar 1999’da yakalandığı lenf kanserini yenmesini de bilmiştir.
 

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2011 Cuma 10:11:17
Güncelleme :23 Eylül 2011 Cuma 10:12:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?