20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İspanyol Edebiyatından Seçkiler (81)

MARIO VARGAS LLOSA ve eserleri

Mario Vargas Llosa

2010 Nobel Edebiyat ödüllü Roman, oyun, deneme yazarı İspanyol asıllı Peru yurttaşı Jorge Mario Pedro Vargas Llosa*(1) 28.Mart.1936’da, orta sınıf bir aile’nin tek çocuğu olarak Peru’nun Arequipa kentinde doğdu. Babası Ernesto Vargas Maldonado bir havacılık şirketinin radyo operatörü; anası Dora Llosa Ureta bir criollo (Kızılderili kırması) idi. Mario’nun doğumundan az zaman sonra babası bir Alman kadınla ilişki kurunca Enrique ve Ernesto Vargas adlarında iki yarı kardeşi olacaktır. Asabi mizacı ailedeki, sonradan öğrendiği bu çatlaktan ileri gelmiş olabilir. Kendisi ana tarafından dedesinin Peru adına fahrî konsolosluk yaptığı Bolivya’nın Cochabamba kentinde yetişti. Sonra gene bir diplomatik görevle Peru’ya dönen dedesinin yerleştiği Piura kentinde bir din okulu olan Colegio Salesiano’da ilk eğitimini almaya başlayan Mario, 10 yaşında iken başkent Lima’da öldü bildiği babası ile karşılaşır. Ana ve babası yeniden bir araya gelir, ailece Lima’nın orta sınıf banliyösü Magdalena del Mar’a yerleşirler. Gene bir Hrıstiyan ortaokuluna girer. 14 yaşına geldiğinde, Lima’daki “Leoncido Prado Askerî Akademisi”ne verilir. Mezuniyetinden bir yıl önce genç çocuk yerel gazetelere amatörce hizmet vermeye başladı ve askerî akademiden ayrıldı. Piura’da eksik derslerinin sınavlarını verdi ve yerel “La Industria” gazetesine kapılandı. Orada tefrika etmeye başladığı ve yayınladığı ilk drama eseri üç perdelik oyun “La huida del Inca-Inca’nın Kaçışı”nın sahneye konuşuna tanıklık etti.

1953’de Manuel A. Odría iktidarı zamanında Lima’nın “San Marcos Üniversitesi”nde hukuk ve edebiyat öğrenimine başladı. 1955’de 19 yaşında iken dayısının 10 yaşındaki görümcesi Julia Urquidi ile evlendi. 1957’de büyük şevkle giriştiği edebî kariyeri ilk küçük öykülerini topladığı “Los jefes-Önderler” ve “El abuelo-Büyükbaba” ile ürünlerini verdi. Bu ivme ile, edebî dergilerde öyküler yazımına, radyo ve TV yayıncılığına geçip 1956-57 arası “Cuadermos de composición” ve 1958-59 arası “Literatura” adlı dergilerin yayın kadrosunda yer alacaktır. 1958’de Üniversiteden mezuniyeti üzerine İspanya’da “Madrid Complutense Üniversitesinden burs temin edecektir. Burada “Ruben Dario şiirinin yorumu üzerine tez hazırlamış, 1960’da bursun süresi bitince, başka bir burs umudu ile Fransa’ya geçmiş ama bu umudu gerçekleşmemiştir. Gene de parasal olanaksızlıklara karşın eşi ile birlikte Paris’te 1966’ya kadar ikamet ettiler. Mario bol bol yazmayı sürdürdü ama evlilik fazla sürmedi, 1964’de boşandılar. Bir yıl sonra kuzeni Patricia Llosa ile evlenen Mario Alvaro, Gonzalo ve Morgana adlarında iki oğul, bir kız sahibi oldu.

Kaleme aldığı ilk eserler: ilk romanı olan askerî okuldaki kendi deneyimlerinden toparlanmış olup çok zor göğüsleyebildiği baskılar, şiddet, zorbalıkların, kokuşmuşluğun ve genel planda Perunun hâlinin hikâye edildiği, 1963’de basılan “La ciudad y los perros-Kent ve Köpekler” derhal eleştirmenlerin ilgisini çekti ve “Premio de la Crítica Española-İspanyol Dili Eleştiri Ödülü”ne lâyık görüldü. İngilizceye “The Time of Hero-Kahramanın Zamanı” adı ile çevrilen bu eser tahmin edileceği üzere, Dünya üzerinde bütün benzeri kurumlarında görüldüğü gibi Peru Askerî makamlarının şimşeklerine maruz kaldı. Bir çok general bunu “dejenere bir zihnin ürünü” olarak değerlendirdi ve Peru Ordusunun prestijini baltalamak için Ekuador Hükûmetinden rüşvet aldığını iddia etti.

1966’da basılan Peru yağmur ormanlarında cereyan eden olayların folklorik enstrümanlarla nakledildiği ve 1967 “Rómulo Gallegos Uluslararası Roman Ödülü” kazanan, Uruguaylı yazar Juan Carlos Onetti ve Gárcía Márquez’in sitayişle söz ettikleri ‘La casa verde-Yeşil Ev ile açıldı. Bu ikinci roman Bonifacia adında bir kızın kilisede yemin edecekken yolunun “Yeşil Ev” denilen umumhaneye düşmesi ve Amazon Ormanlarının vahşi bir kuşu olan “la Selvatica”ya dönüşmesini destansı bir tadla anlatır. 1967’de yanlışlıkla iğdiş edilen bir gencin psikanalitik portresini veren “Los cacharros-Köpek Yavruları” yayınlanmıştır.

General Manuel Odría

1969’da (33 yaşında) yazdığı ve 1948-1956 yıllarını kapsayan Manuel Odría rejimi *(2) sırasında (kendi düşüncesine göre) dört karakter simgesi ile ülkeye egemen olan riyakârlığı, kokuşmuşluğu nakletmeye soyunduğu ve edebî açıdan anıtsal bir eser kabûl edilen “Convercación en la Catedral-Katedralde Konuşma”da bir Hükûmet bakanının oğlu Santiago Zavala ve onun şoförü Ambrosio ana karakterlerdir. Bir köpek kenelindeki tanışmadan sonra “Katedral” adı verilen bir bardaki çekişmeli konuşmada, Zavala, yer altı dünyasının belalı simalarından birinin öldürülmesinde babasının parmağı olduğu iddiaları üzerine gerçeği araştırmaya koyulur; fakat hiçbir sonuç alamaz.

1970’ler Vargas Llosa’nın, Kuba’lı aydın Herberto Padilla’nın Castro rejimi tarafından hapse tıkılmasına tepki göstererek totaliteryen sol rejimlerden de soğuduğu gibi komedi türüne geçiş yaptığı yıllardır. Zaten edebî eleştiri ve gazetecilik de dahil çok çeşitli yazı türleri arasında at koşturmuş; komediler, gizemli cinayetler, tarihsel romanlar ve ürkünç siyasal entrika hikâyelerini başarı ve doğurganlıkla üretmiştir. Bu örneklere girelim:

1973’de yazdığı askerî ve dinsel fanatizm üzerine bir yergi olan “Pantaleón y las visitadores-Pantoja ve Özel Denetçileri (İngilizceye “Captain Pantoja and the Special Service-Yüzbaşı Pantoja ve Özel Servis” adı ile çevrilmiştir) biraz kısa bir komedi romanıdır. Olay Amazonların Peru Ordusu askerlerinin seks işçisi arayışı ile sık sık ziyaret ettikleri Peru bölümünde geçer. “Ziyareçi” demek olan “visitador” öfemik (hüsn-ü tâbir, ince deyiş) ile hukukî anlamda denetçi, yoklayıcı yerine kullanılmaktadır. Yazarın, 1958, 1962 tarihlerinde Perunun cangıllarına bizzat giderek gözü ile tanık olduğu yaşam tarzı ve olaylardan esin aldığını söylediği roman konusu: Yüzbaşı Pantoja’nın, inanılmaz afrodizyak etkisi olan Amazon ormanları ortamında Peru ordusu askerlerinin cinsel gereksinimlerinin doyurulması zorunluluğu karşısında takdire değer bir fuhuş servisi sistemi kurmasıdır. Aslında, mahcup ve müeddep olan Yüzbaşıyı böyle bir göreve zorlayanlar üstleridir. Uzun direnmelerden sonra üstlendiği bu hizmet için, evvela çok batık ve murdar bir hâlde olan askeri üs alanını baştan aşağı temizletmeye karar verir. Bunu merak edip soran eşi Pochita’ya, durumun “top secret- en üst seviyede askerî sır olduğu için açıklayamayacağını söyler.

Kısaca “(Ulusal) Yararlar” diye isimlendirilen bu özel hizmete Pantoja tarafından “Servicio de Visitadoras para Guerniciones de Frontera y Afines-Garnizon ve Sınırlar Arası Denetim Hizmetleri” açıklama getiren bir ad yakıştırılmıştır ve aslında öncelikle askerlere fahişe tedarik etmeyi öngören; icabında subaylara da açık olan bu hizmet tümüyle mahrem olacaktır. Seks işçileri arasında “Brezilyalı” diye çağrılan Olga Arrelano adında müthiş baştan çıkarıcı bir kadın vardır; bu kadın kancayı ilkelerinin katılığı içinde bunalan Pantaleón’a takınca işler karışır; Pochita’ya sadakat suya düşer.

Brezilyalı çılgına dönen bir yerel grup tarafından linç edilince Pantaleón, vaziyeti idare etmek için onun cenaze törenine askerî üniforma ile katılır. Fakat sonuçda gerçek halk arasında yayılır; bu defa üstlerinin zoru ile Yüzbaşı bu servisi sona erdirir; kariyerinin sonuna geldiğini düşünürken, ona son bir şans verilerek Titicaca Gölü yanındaki bir garnizona tayin edilir.

Vargas Llosa1974-87 arası çok yoğun bir biçimde yazarlığı sürdürdü, aynı zamanda sinemacılığa da heveslendi. “Yüzbaşı Pantoja”nın eşprodüktörlüğüne girişti, fakat başarılı olamadı ise de “Uluslar arası PEN” başkanlığına seçildi. Çeşitli Üniversitelerde konferanslar verdi.

1977’de yayınlanan ve ilk eşi Julia Urquidi ile evlilik yaşamlarına dayanan ve ona ithaf ettiği “La tia Julia y el escribidor-Julia teyze ile Metin yazarı”nda öykü değişik ve birbiri ile çelişik yorumlarla anlatılır. Julia Urquidi de buna karşı “Lo que Varguitas no dijo-Vargascık Neyi Söylemedi” adını verdiği anı kitabını neşretmiştir. Vargas’ın bu eseri 1990’da bir Hollywood filmine dayanak oldu (Tune in Tomorrow).

Vargas Llosa Peru Cumhur Başkanlığı seçimleri kampanyasında

Yazarın önceden seçmiş olduğu modernist stil bu arada zaman zaman eğlenceli bir postmodernizme dönüşür. Zaten toplumsal yaşam görüşünde de siyasal soldan liberalizme ve neo liberalizme bir kayış vardır, hattâ giderek kesin bir muhafazakâr siyasal pozisyon almıştır. Bunda da önceleri sempati duyduğu Kubalı Fidel Castronun, özellikle Herberto Padilla adındaki bir ozanı hapsettirmesi ile su yüzüne çıkan diktatörlüğü ve otoriteryen rejimine duyduğu hoşnutsuzluğun rôlü olmuştur. Bundan motive olarak 1990 Başkanlık seçimlerine orta sağ “Frente Democrático-Demokratik Cephe” (FREDEMO) koalisyonundan, neoliberal reformların propogandasını yaparak katılacak, ılımlı milletvekilleri adaylarınca desteklenecek, fakat seçimi, tanınmamış bir ziraat mühendisi olan (Japon asıllı) Alberto Fujimori’ye karşı az oy farkı ile kaybedecektir. Radikal sola karşı olan Fujimori neo liberal politikaları ile Peru ekonomisini alt üst etmiş; kendisine karşı muhalefeti şiddete döken Túpac Amaru gerillalarının oluşumuna, Japonlara karşı halk arasında düşmanlığa sebebiyet vermiş; sonunda yargısız infazlar, yasa dışı dinlemeler ve bazı poltikacı ve sanayicilere rüşvet vermekten ağır cezalarla karşılaşmıştır. Keşki Perulular asabî mizaç da olsa temiz duygularla beslenmiş bir sanatçıyı seçselerdi.

Vargas Llosa’nın daha sonraki eserleri: dördüncü büyük romanı ki ilk tarihsel roman denemesidir “La guerra del fin del mundo-Dünyanın Sonunu Getiren Savaş” 1981’de yayınlandı. Stilde de çok köklü bir değişimin kilo metre taşı olan bu eser messianizm (mesihlik, mehdilik duygusuna kapılma olgusu ve mantık dışı insan davranışlarını deşeler. Brezilyadaki Canudos Savaşı ile ilgili olup şiddeti idealize ederek Dünyayı katastrofa görüren fanatizmi irdeler. Brezilyalılar bunun, aslında Brezilya kaynaklı bir tema olup yetersiz bir taklidinden ibaret kaldığını iddia ettiler. Ayrıca anti-sosyalist bir ajitasyon olduğu eleştirisi de getirilmiştir.

Bundan sonra daha kısa romanlar yazmaya başlayan Vargas Llosa 1984’de “Historia de Mayta-Mayta’nın Öyküsü” (İngilizceye “The Real Life of Alejandro Mayta-Alejandro Mayta’nın Gerçek Öyküsü” adı ile çevrilmiştir) And Dğları kenti Juja’da Mayıs 1962’deki ayaklanmayı ve sekiz gazetecinin feci şekilde öldürülmesini anlatır. Peru Başkanı Fernando Belaúnde Terry bu katliamın soruşturulması için kurduğu komisyona yazarın da katılmasını istemiştir. Yazarın bunu izleyen romanı 1986’da Uchuraccay araştırmasını bitimi sonrasında yazdığı “Quién mató a Polomino Molero-Polomino Molero’yu kim Öldürdü” olmuştur. Aynı trajik olaylarla bağlantılı “Lituma en los Andes-Andlarda Ölüm” de 1993’de Barcelona’da yayınlandı.

20 yıl kadar öncesi, Dominik diktatörü Rafael Trujillo’dan esinlenerek kaleme aldığı bir siyasal entrika öyküsü “La fiesta del chivo-Keçi festivali” 2000’de basıldı. “Dünyanın Sonunu Getiren Savaş” kadar ses getirdi.

2006’da yazdığı “Travesuras de la niña mala-Kötü Kızın Yaramazlıkları” gazeteci Kathryn Harrison’a göre Gustave Flaubert’in “Madame Bovary”sinin yeniden yazılmışıdır. Konu, öyküyü ilk ağızdan anlatan romanın Parisde bir süre yaşamış Perulu çok genç olan başkarakterinin onlarca yıl süren takıntısına odaklıdır. Galiba, bana göre de Vargas Llosa “Madame Bovary” ile Eugène Fromentin’in “Dominique” *(3) adlı eserinin karmasını yazmış olacak. Velhasıl, Vargas Llosa’nın bazen kurnazlıklara da kaçtığı anlaşılıyor.

Yazarın García Márquez ile sıkı dost olduğu ilk zamanlarda

Son romanı 2010’da yazdığı “El sueñö de la celta-Keltli’nin Rüyası”nda, uluslar arası insan hakları korumasını kendisine uğraş edinmiş, 1916’daki Irlanda bağımsızlık hareketinin bastırılması sırasında Britanya’ya ihanetten asılarak idam edilmiş Sir Roger Davis Casement adındaki Irlanda asıllı bir Britanyalı Konsolosun 1903’deKongo’da, 1910’da Peru’nun Putamayo kauçuk plantasyonlarındaki yerli işçilerin haklarını korumadaki gerçek savaşımlarını anlatır.

García Márques’in gözü morarmış hâli

García Márquez’in biografisini verirken değindiğimiz 1976’da Ciudad México’daki yumruklama olayı ile ilgili olarak Gabo’nun morarmış gözünü gösteren bir fotoğraf, iki yazarın barış görüş olmasından sonra 2007’de neşredildi. Vargas, kendisinden dokuz yaş büyük meslektaşına yaptığı bu ayıbı affettirmek için Márquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanının ilk basımının 40. yıl dönümü onuruna, onun üzerine yazdığı tezi “Historia de un Deicidio”yu da tüm eserlerinin koleksiyonu içine almıştır.

Ve nihayet 2010 Aralığında, 18 yıl aradan sonra Latin Amerika’nın onun adında Nobel Edebiyat Ödülüne kavuşması... Geride kalan 6 yıl boyunca 10.milyon İsveç kronluk armağan beş Avrupalı, bir Türk’e (2006’de Orhan Pamuk’a) gittiğinden Nobel artık Avrupa odaklı bir teşvik ödülü sayılır olmuştu.

Sık sık tekrarladığı gibi Nobel ödülünü de alırken İspanya’ya minnetini ifade etmiş:”Nobel Edebiyat Ödülünü İspanya’ya borçluyum. Çünkü şöhretim İspanyada başladı; yazdıklarıma orada önem veridi; eserlerin basıldı, yayınlandı ve tanındım,” demiştir. 1990’lardan beri de zamanının büyük çoğunluğunu Madrid’de geçirir. Nobel öncesi de, 1959’da “Premio Leopoldo Als”, 1962’de “Premio Biblioteca Breve”, 1993’de “Andlarda Ölü”ü ile “Premio Planeta” ve “Kudüs Ödülü”, 1994’de “Cervantes Ödülü”, 2005’de “America Enterprise Institute-Amerikan Girişim Enstitüsü”nden “Irving Kristol Ödülü” gibi ödüller almıştır.

1994’de “Real Academia Española”ya (İspanya Kraliyet Akademisi) üye seçildi ve bı ülkenin siyasal arenasında sözü geçer oldu. 2008’de Halk Partisini tutmakdan vazgeçip “Birlik, İlerleme ve Demokrosi Partisi”ni desteklemeye başladı. Siyasal anlayışını, bazı arkadaşları ile birlikde kaleme aldıkları “Politica razonable-Akla Uygun Siyaset” kitabında dile getirir.

4.Şubat.2011’de Kral Juan Carlos I. tarafından kalıtımsal unvan “Marquís de Vargas Llosa-Vargos Llosa Markiliği” ile taltif edildi. Çocukluğundan beri ülkesindeki “Univeritario de Deportes” futbol takımının fanatiği olduğu için Lima’daki Estadio Monumental “U” stadyumunun açılışına katılarak bu klübün ömür boyu onursal üyeliğini aldı.


*(1) Vargas Llosa: İspanyolca’da “v” ve “b” harfleri (Yunanca gibi) birbirleri ile karışık bir ses verirler, bu dilin değişik lehçelerine göre “v” ya da “b” sesleri terine göre daha hakin telaffuz edilir. Bu isim de Peru İspanyolcasına göre “Bargas Lyoza” biçiminde telâffuz olunmaktadır.

*(2):Manuel Arturo Odría Amoretti: 1941’de yarbay iken Ekuador-Peru savaşının kahramanlarından biri olan bu general Cumhur Başkanı José Bustamente tarafından 1948’de İçişleri ve Güvenlik Bakanı olarak atanmıştır. Bustamente 1945’de iktidara gelirken desteğini, halen de “Sosyalist Enternasyonal” üyesi olan APRA (Amerikan halk Devrimci İttifakı”ndan almıştı. Diğer bazı sağ kanat elemanlar gibi Odría da Bustamente’ye APRA’nın faaliyetin yasaklama telkininde bulundular. Başkan buna kulak tıkayınca Odría istifa etti, 27 Ekim 1948’de de başarılı bir darbe ile Başkanlığı aldı. APRA’yı tasfiye etti. Fakat Arjantin’in Juan Perón’u gibi halkçı bir politika izledi, ihracatı, sosyal güvenlik, eğitimi ve sosyal konutlar inşasını geliştirme gibi hamleleri ile fukara ve aşağı tabakanın sevgisini kazandı; bunun sonucu 1950 seçimlerinde rahatlıkla seçimi alarak meşru Başkan oldu. 1956 seçimlerine katılmamış; 1962 seçimlerinde de kazanamayınca, dğer hızlı diktatörler gibi iktidar hevesinde ısrarcı olmamış; bir daha da politikaya girmemiştir.. Binaenaleyh Varga Llosa onun kişiliği konusunda biraz haksızlık yapmaktadır.

*(3) Eugène Fromentin: 1820-1876 yılları arasında yaşamış bir Fransız ressamı, yazarı ve sanat tarihçisi olup çağdaş sanat eleştirisi pratiğinin kurucusudur. Kendi gençlik yaşamının bir romanı olan “Dominique” adlı eserinde 17 yaşındaki bir gencin evli bir kadına duyduğu derin duygusal ilgiyi; fakat onun vuslatına erememeyi nakleder. Gerçekde ise, hastalıklara karşı insanların çok zayıf korunmalı olduğu o dönemde Fromentin’in sevdiği kadının vefat ettiği, gencin hemen ölü evine koşup, kadının kocasına gerçeği açıkladığı ve birilikte matem tuttukları söylenir.

*(4) Canudos Savaşı: 1893-1897 yıllarında Brezilya Ordusu ile ülkenin kuzeyindeki Bahia Eyaletine yerleşerek “Canudos” adında 30.000 nüfusluk bir koloni oluşturan yerliler arasında cereyan etmiş ülkenin en kanlı iç savaşı.

NOT: Aziz okurlarım yakalayabildiğim kadarı ile Hispanik edebiyatın ana figürlerini, dizinin gidişi itibariyle zorunlu olarak pek de kompozisyon dengesi tutturamadan, bu arada çoğunu, bir yazarın hangi koşullarda yetişip, nasıl bir edebî kişilik oluşturduğunu da vermek çabası içinde biraz uzatarak vermeye çalıştım. Bir okuyucumun çok nazik ve de çok haklı uyarısını da göz önüne alarak İspanyol Edebiyatını burada kesmek istiyorum; ancak adları fazla duyulmasa da değerleri hiç hafife alınmayacak bazı figürleri hiç olmazsa 1-5 satırı geçmeksizin atlamaya gönlüm kail olmadı. Bir bölümü de onları çok muhtasar tanıtımlarına tahsis edeceğim. Hattâ “İbero-Amerikan Edebiyatı” sınıflandırması ile bu yazı dizisi Pablo Coelho, Vasconcelos, José Saramago gibi Portekiz dili ustalarını da kapsayabilirdi ama şimdilik bu yola gitmekden kaçındım. Bundan sonra editörümden aldığın talimat üzerine de “Rus (ve de Soviet) Edebiyatına”, bu defa değişik bir sistemde geçeceğim, Saygılarım ve esenlik dileklerimle.
 

Yayın Tarihi : 23 Eylül 2011 Cuma 13:43:02


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?