17
Haziran
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler - 25 -


Altın post destanının “Iason ve Pelias”ın karşılaşmaları bölümüne geldiğimizde, belki, bu bölümü en geniş biçimde hikâyelendiren Pindaros’u tanıtmamız gerekirdi ama, öykünün cereyanını daha fazla kesmemek için Pindaros’un ve keza bu öyküye katkısı olan öteki tragedya yazarlarının tanıtımını Dionizos ritüelleri ile koro ve tragedya geleneği bahsine bırakmak uygun ve daha da anlamlı olacak.

Iolkos adındaki Yunan kentinin kurucusu Kreteos ölünce oğlu Eson ile üvey kardeşi Pelias arasında taht kavgası başlamıştı. Kreteos’un eşi Tyro “Irmak Tanrısı” Enipeos’a aşıkdı. Suların büyük tanrısı Poseidon kendisini Enipeos gibi göstererek, Atamas’ın kardeşi Salmoneos’un kızı olan Tyro’yu iğfal etti; bu birlikdelikden piç Pelias doğdu; dolayısiyle, Eson ve Pelias, “altın postu” kayınpederi Etes’e veren Friksos’un kuzenleri oluyorlardı. İktidar rekabeti sonunda Pelias baskın çıktı; tüm Teselyanın egemenliğini ele geçirdi; Eson’u Iolkos zindanlarında zincire vurdu; öteki kardeşleri Feres ve Neleos’u sürgün etti. Eson, daha önceden henüz çok genç olan veliahd oğlu Iason’u eğitim yapması için hekimlik bilen bilge bir Kentavr* olan Kiron’a göndermişti. Pelias ise onu annesi ile birlikde öldüğünü sanıyordu. Iason rüşt çağına gelince büyük bir cesaretle yurduna dönecek gasıp amcasına karşı taht üstündeki iddiasını ileri sürecekti.

Bu arada bir kâhin, Pelias’a, falında bir akrabası tarafından öldürüleceğinin göründüğünü; bu sondan kurtulmak için, tek ayağında sandalet bulunan bir kişiden kendini sakınması gerektiğini söyledi. Kâhinin verdiği vade içinde iri bedenine gösterişli giysiler, omuzlarına leopar postu kuşanmış, dalgalı uzun saçları sırtına dökülen, (Iolcus yolu üzerinde Anavros ırmağını geçerken sandaletlerinden birini düşürüp çamurlara kaptırdığı için) tek ayağı çıplak bir adam geldi; fütursuzca pazar yerine daldı. Şaşkınlığa düşen ve etrafını saran kalabalık bu yabancının tanrılardan biri olduğu sanısına kapılmıştı. Poseidon onuruna düzenlenen Olimpik oyunlarını izlerken haberi alıp telâş içinde agoraya gelen Pelias tek sandaletli adamı görünce korkuya kapıldı; ancak duyduğu dehşeti saklamaya çalışarak yabancıya hangi ülkeden geldiğini sordu. Muhatabı yumuşak bir tonda: “Şu anda kendi ülkemdeyim. Zeus’un babama verdiği yönetim yetkisini geriye almaya geldim. Senin yeğeninim. Adıma Iason derler. Seninle kılıç ve mızraklarla değil tanrıların yasalarına göre kozumuzu paylaşalım; yani adalete göre anlaşalım; eline geçirdiğin servet, sürüler, tarlalar sende kalsın; ama egemenlik tahtını ve asasını bana terket ki aramızda meşum bir savaş çıkmasın” dedi. Buna karşı Pelias, keza nazikâne bir tonda: “Peki, dediğin gibi olsun; ama, bir şartım var. Kâhinin dediğine göre, ölmüş olan Friksos (ölümü ile ilgili mit’i ayrıca anlatacağız) bizden kendi ruhunu taşıyan Altın Post’un bu ülkeye geri getirilmesini istemiş. Benim gibi kocamış bir adamın yapamıyağı bu işi senin gibi aslan yürekli bir gencin kolaylıkla kotaracağına inanıyorum. Bu görevi üstlenip, başarırsan, sana Zeus adına yemin ediyorum, bu krallığın egemenliğini tümüyle sana terkedeceğim. Pelias bunu söylerken, Iason’un bu belâlı seferden geriye dönebileceğine asla ihtimâl vermiyordu. Ama, böyle büyük bir macera düşüncesi, krallık liyâkatini kanıtlama fırsatı verdiğinden, coşkulu genç Iason’a çok çekici gelmişti; öneriyi kabûl etti. Yunanistan’ın bir çok seçkin ve soylu genci bu sefer’e keyifle katıldı. Yiğitlerin yiğidi Herakles (Lât. Hercules), Müziğin büyük üstadı Orpheos, Dioskurlar diye anılan ikiz kardeşler (binicilik ustası Kastor ve boksörler şahı Polidevkes-Lât. Pollux)**, Akilevs’in babası Peleos ve pek çok başka gözü pek serüvenciler bir araya geldi. Kendisine borçlu olduğu kurban törenlerini ihmâl ettiği için Peliasa öfkeli Tanrıça Hera da Iasona yardımcı oldu; hem yoldaşlarının geride bırakacakları yakınlarını gözetme güvencesini verdi, hem de yolculuğa yılmadan dayanacakları metanet ve bahadırlık iksirinden içirdi. Hera bahsinde değindiğimiz üzere, Teselya Argos’u tersanesinde gemi inşasına izin verdi; bu bakımdan gemiye “Argo”, mütettebatına.da “Argonotlar” dendi. Bazıları ise “Argo” isminin geminin yapımcısı “Argus”dan geldiğini ileri sürerler.

Gemi yola çıktığında, Iason eline aldığı altın kadehdeki şarabı yudumladı ve artanını, Zeus’un mızrağının yollarını aydınlatması dileği ile denize döktü. Fakat önleri dehşet verici tehlikelerle dolu idi; tayfaların bazısı içtikleri bahadırlık iksirinin bedelini canları ile ödeyecekdiler.

İlk önce, sadece kadınların yaşadığı Limni adasına uğradılar. Bu kadınlar, ibadet görevlerini yerine getirmediklerinden Tanrıça Afrodit tarafından “halitosis”le (çok kötü kokmakla) cezalandırılmışlardı (halitosis: “nefes kokması” olarak zamanımız tıb terminolojisine geçmiştir); hiç bir erkek yanlarına yanaşamıyordu (bazı lejandlara göre de Trakyaya savaşa giden erkekler yanlarında baş kadınlarla dönmüşlerdi). Buna gücenen kadınlar erkeklere saldırıp biri dışında hepsini öldürdüler. Ada kralı Toas’ın ve kraliçe Mirinna’nın kızı Hippisil*** babasını gizlice Sakız adasına kaçırdı. Ama, bu vahşileşmiş kadınlar, adaya ayak basan Argonotları sıcak karşıladılar; onlara yardımcı oldular; armağanlar, yemek, şarap ve giysiler verdiler. Bu arada tüm kadınlar hamile kaldı; Iason’un da Hippisil’den Öneos ve Nebrofonos (ya da Deifhilius ve Thoas) adlarında iki çocuğu oldu; Hippisil’e ebedî sadakat yemini etti ise de yola çıktıkdan sonra bu yemini kısa zamanda unutacaktır.

Limni terkedildikden sonra, Herakles’ın grup içinde bulunmadığı farkedildi. Onun zırh taşıyıcısı olan Hilas adında çok sevdiği genç bir çocuk, karada iken testisini bir pınara uzatmış, pembe yanaklı bu çocuğun güzelliğine kapılan bir su nimfası onu öpmek için kaynağın içine çekivermiş; çocuk bir daha ortaya çıkmamıştı. Herakles deli gibi onu her yerde aradı; ormanın derinliklerine girdi; denizden çok uzaklaşmış; Hylas’dan başka her şeyi, Altın postu, Argonotları unutmuştu. Denizciler de çaresiz kalıp, onsuz yelken açmak zorunda kaldılar. Bundan sonraki maceraları, kanca gagalı ve pençeli, iğrenç kokulu korkunç uçan yaratıklar Harpilerle olacaktı. Argonuotların bir gece teknelerini sahile çektikleri yerde yapayalnız ve sefil görünüşlü ihtiyar bir adam yaşıyordu. Her şeyin bilicisi Apollon ona kehânet yetisi bağışlamıştı. İhtiyar, her olacağı önceden hiç yanılmadan görüyor ve söylüyordu. Bu durum yapacaklarıı sır olarak saklamak isteyen, özellikle yaptığı çoğu şeyi karısı Hera’dan saklayan Zeus’ un keyfini kaçırıyordu. Bu nedenle ihtiyar’a korkunç bir ceza verdi. Zavallı adam ne zaman yemek yemeğe otursa, “Zeus’un Köpekleri” diye anılan Harpiler üzerine saldırır, yemeğini darmağın eder, parçaları kendileri yer, yutar, adamcağız bir iki lokma ile yetinmek zorunda kalırdı. Argonotlar (Fineos adındaki) ihtiyarı gördüklerinde içleri sızlamıştı; ayaklarında dermanı kalmadığı için yerlerde sürünen, derisine yapışmış kemikleri tek tek görünen, her yanı titreyen hayalet görünüşlü zavallı onları bir kurtuluş umudu olarak sevinçle selâmladı; onlara yardımcı olmayı önerdi. Öngörü yetisi olduğu için, bu grup içinde, özellikle iki kişinin, Boreas’ın (Kuzey Rüzgârı-Poyraz) iki oğlunun kendisine Harpilerden koruyacağını bilmişti. Nitekim, kendisini acıyarak dinleyen grupdan ikisi ona kesin yardım sözü verdi; diğerleri önüne yemek getirdiler. O anda gökde o menfur yaratıklar belirdi; hızla üzerlerine pike yaparak adamın önünde ne varsa yutup kaçtılar; arkalarında dayanılmaz berbat, kokular bıraktılar. Kuzey Rüzgârının oğulları kılıçlarını çekip, uçarak bu canavarların peşine düştüler. Sonunda yetişip kılıç darbeleri ile onları parçalamaya girişmişlerdi ki; tanrıların habercisi Gökkuşağı “İris”**** semalardan inerek araya girdi; Zeus’un koruyucularını öldürmenin onu kızdıracağı konusunda uyardı; fakat, Fineos’un bir daha rahatsız edilmeyeceğine Styx Irmağı üzerine yemin etti. Çocuklar dönerek bu habei Fineos’a muştuladılar. O gece çok keyifli bir ziyafet düzenlendi. Fineos, Argonotlara, kendilerini bekleyen tehlikeler konusunda öğütler verdi; özellikle, Pontos Eukseinos’un (Karadeniz) ağzında bulunan (kimi mitlerde Hellespont-Çanakkale Boğazı ağzı olarak geçer) “İkiz Çatırdayan Kaya’dan - Symplegades”den kendilerini sakınmaları için uyardı (Romalıların “Cyanae Insulae-Koyu mavi Adalar dedikleri çifte kayalık grubu; Finike-Kaş yolu üzerinde, Kaş’a 23 km. uzaklıkda, şimdi Yavi ya da Yuva köyü üzerindeki antik dönemde Cyanae - Kiaynay denen sarp kayalıkla karıştırmamak gerek). Efsaneye göre bu iki kaya etraflarında kaynamakda olan denizde yanyana yüzer halde iken aralarına bir şey girdi mi, bazen birbirine gürültü ile çarpar, Karadeniz yolunu kaparmıış. Fineos, Argonotlara, boğaza girmeden bir güvercin uçurarak kayaların sakin zamanlarında olup olmadıklarının test edilmesini öğütlemiş; güvecin selâmetle geçerse yollarının açık olduğunu, aksi hâlde “Altın Post” sevdasından vazgeçerek geri dönmeleri gerektiğini söylemiş. Ertesi sabah gemiciler yanlarına bir güvercin alarak yelken açıp yola koyuldular.

Öykünün buraya kadarki bölümünden, sanata geçmiş sahnelerin belli başlı olanları işaret etmek istersek: 1) Argonotları çeşme başında görüntüleyen ve Romada, Guilia Villasındaki Ulusal Etrüsk Müzesinde sergilenen “Cista Ficoroni” tabir edilen (yani Francesco Ficoroni adındaki arkeologun bulduğu silindirik biçimli) vazolardan biri üzerindeki resim, 2) Gene bir Cista Ficoroni’den, Roma, Galleria Borghese’de sergilenen ve Argonotları bir av öncesi gösteren, muhtemelen Herakles ve Hylas’ın resmedildiği oyma işli Etrüsk ritüel vazosu, 3) Lorenzo Costa’nın, Padua, museo Civico’da sergilenen “Argonatlar kıyıya yanaşırken tablosu, 4) Paris, Louvre Müzesindeki İ.Ö.350-340 arası yapılmış bir Yunan Kratera vazosundaki “Iason ve Pelias’ın karşılaşmaları sahnesi, 5) John William Waterhouse’ın Manchester’de Manchester Kent Sanat Galerisinde sergilenen “Hylas ve Su nimfaları” yağlı boya tablosu, 6) Ercole Grandi d’Antonio de’Roberti’nin Padua’da Roberti Okulundaki “Argonotlar” yağlı boya tablosu sayılabilir.

* Kentavr’ların, İksion’un Nefele’den olan yarı insan yarı at çocukları olduğundan söz etmiştik.
** Bu ikiz kardeşlerin adları Astronomide, Lârin dillerinde “Gemini” denilen görkemli “İkizler” burcunun en parlak iki yıldızına verilmiştir; “Pollux” daha parlaktır.
*** “Hyppisyle” adı Güneş’in küçük bir uydusu olan gezegene verilmiştir.
**** Gökkuşağının yedi renginden alınan esinle, göz merceğinin önündeki göze renk veren tabaka da “İris” olarak isimlendirilmiştir.


tytorun@hotmail.com  

Yayın Tarihi : 10 Şubat 2007 Cumartesi 18:35:09
Güncelleme :10 Şubat 2007 Cumartesi 18:44:53


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?