15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -21-


Geçen yazımızda “Orpheus ve Eurydice” öyküsünü anlatacağımızı bildirmiştik. Mitolojik kronolojide Orpheus ilk kez ( o da sadece İ.Ö.III. yüzyılın Rodoslu ozanı Apollonios’un “Argonautika- Argonotlar Destanı” adlı yapıtında) Argonotlarla birlikde Kolkis’deki “Altın Postu” arama seferine çıkarken görünür. Ayrıca hikâye edeceğimiz bu destanın devamını Romalı ozanlar Vergilius ve Ovidius, tadına doyulmaz dizeleri ile dile getirdiler; bu bakımdan bu dizideki özel adları Lâtinceleri ile kullandık. Çağımızın sanatında da çok sayıda esere malzeme olmuş bu içli öyküden daha rahat anlam çıkarabilmeniz için adı geçecek bazı mitolojik kişiliklerin ön tanıtımını zorunlu bulduk.

PAN (Romalılarda karşılığı “FAUNUS”) : Tanrı Hermes’in Penelope isimli kadından olan oğlu (bu kadının Odiseos aynı adı taşıyan karısı olduğunu söyleyenler de var). Arkadya’da küçükbaş hayvanların, çobanların tanrısı olan, keçi ayaklı ve boynuzlu olarak tasvir edilen Pan, tanrıların antropomorfik olmayıp hayvan suretli düşünüldüğü ilk zamanlarda tümüyle keçi görünümündeydi; sonradan yarı insan oldu. Adının kökeni, Dor dilindeki “Paon = çoban, otlakda sürü otlatan” imiş; Yunanca “Pan” “tüm” demek olduğu için aşağıda göreceğimiz üzere bu sözcük ile karıştırıldığı zamanlar olmuş; bu anlamı ile ,sufîler onu her şeye kadir bir tanrı mertebesine yükseltmişler. Son derece azgın bir teke idi; kırsal alanlar perileri nympha’ları gördüğünde onlara sahip olmak için üzerlerine şiddetle saldırırdı; kızcağızlar korku içinde orman içlerine dağılırlardı; tüm canlıların siesta’ya (öğleleri teravet uykusu) daldığı ağır sıcak yaz günleri birden azarak çığlıklar koparır; herkes dehşete düşerdi (“panik” sözcüğü bu mit’den kaynaklanır). Pers saldırısına uğrayan Atinalılar, koşucu Fidippes’i Sparta’dan yardım almak üzere yola çıkardıklarında bu sporcu Panla karşılaşır; onun yardım istemek üzere Spartaya gittiğini öğrenen Pan “onurunuz yık mu? Kendi gücünüz yoksa neden önce bana başvurmuyorsunuz” der ve Persleri de çığlıklarla korkutup kaçırarak Marathon zaferini kazandırdığı için Atinalılar onun onuruna Akropolis eteğinde tapınak yaparlar

Biografi ve tarih yazarlığını ilkel formlardan çıkararak Rönesans yazarlarını etkileyen, hümanizmaya yol açan, deneme yazıları ile Montaigne’i esin veren Keroneya’lı Plutarkos, İmparator Tiberius’la ilgili biografisinde, “bu imparator devrinde (İ.S. 14-37) Korfu güneyinde seyretmekde olan bir gemi, Paksos adası açıklarında iken “Thamus” tabir edilen gemi dümencisi, kendi ünvanı ile üç kez seslenen bir çığlığın ada yönünden “Ulu Pan öldü!” haberini verdiğini; adaya yaklaşıldığında bu kez karadan gelen yoğun inilti ve feryatlardan yas tutulduğunun anlaşıldığını” anlatır. Bu anekdot paganizm’in sonunun geldiğini açıklayan çok zarif bir sembolizm’dir. Fakat, S.Reinach, araştırmaları sonucu, bu anekdota farklı anlam vermiş ve içinde gerçeklerin olabileceğini düşünerek, başka bazı klâsik tarihçilerin de kabûl edecekleri biçimde düzeltmeye çalışmış. Ona göre, gemi dümencisinin kendi ünvanı zannettiği hitabın “Tammuz”; verilen mesajın da; gerçekde “Tammuz, Tammuz, Tammuz, “en büyük varlık” öldü” olması gerekmektedir (“Pan” sözcüğü burada “en büyük varlığı, her şey”i ifade ediyor. (Dumuzi, Damu-zid, Sipad ve daha başka karşılıkları olan) Tammuz, Sumer’den Babile zengin Mezopotamya mitolojisinden Yunan geleneğine Adonis’le özdeşleştirilerek aktarılan, yaşam’ın döngüsel karakterini simgeleyen bir tanrıdır (ölüm-yeniden dirilme, Doğa’nın baharda yeşillenip canlanması- sonbaharda bitkisel hayatiyetin tekrar zeval bulması gibi). Gemi, her halde, Tammuz-Adonis ritüelinin yapıldığı bir yaz sonu Paksos adası yakınlarından tesadüfen geçiyormuş. Bizim takvimimizdeki “Temmuz” ayının kökeni de bu olsa gerek.

Yunan mitolojisinde, genelde farklı kimlikde kabûl edilmekle birlikde Pan’a benzer özellikleri olan, belki de aynı kökenden gelen yaratıklar vardır; bunlardan ikisi, şarap ve zevk tanrısı Dionizos’un (Lâtince ismi “Bacchus”) maiyetindeki “satir”ler ve “silenus”lar çoğunlukla birlikde anılırlar ve bunların da Lâtince isimleri (gene “Pan”ın karşılığı olan) “Faunus”dur. Romalılar, kendi Faun’ları (Panlar) ile Yunanlı “satir”ler arasında ilişkili kurmuşlar; “Orgia” denilen ve Dionizos’u anlatırken daha ayrıntılı açıklayacağımız Dionizos ritüellerine (Lâtince “Bacchanal”), bu tanrının azgın dişi kulları Maenadlarla* birlikde katılan, yabanıl, kendilerini toplu seks ve işret alemlerine kaptıran ayyaşlar olarak görülen Satiros ve Silenoslar Homer destanlarında görünmez; ama, eski dönemde sanatta ve başka yazılarda yer alıyor. Bu mahlûkat sanatta, at kuyruk ve kulaklı, kaba, hırbo görünüşlü ve sürekli ereksiyon halindeki ve olaganüstü irilikdeki fallusları (erkeklik organları) ile tasvir edilirler (bugün psikiatride’de erkeklerin aşırı şehvet düşkünlüğüne “satyriasis” adı da veriliyor; “hiperseksüalite”nin kadınlar için karşılığı ise “nymphomania”... Acaba neden “maenadamania” karşılığı kullanılmamış da, azgın mahlûkat karşısında hep mağdur olan güzelim nympha’lara haksızlık edilmiş?). Yunanca “orgion = kutsal davranış yani ibadet”den gelen ve bugün de “kalabalık bir grubun birlikde seks yaptığı alemleri” tanımlayan “orgia - orji”, bir sözcüğün, anlamının saptırılarak, evrimleşmesine tipik bir örnek... Satir, bugün de, tanımadıklarını, özellikle küçük kızları taciz eden, teşhircilik yapan serserileri nitelemek için kullanılıyor. Bir tür kelebek ile (her halde erkeklik uzvuna benzerliğinden olacak) yenebilecek bir mantar da homonim (aynı sözcüğün farklı anlamlarda ve kavramlar kulanılması) olarak “Satir” adını almışlar. Satiros ve Silenos olarak iki ayrı isim için iki açıklama getirilmeye çalışılmış; biri, aynı kişiliğe Doğu Yunan esatirinde “silenus”; Ellas anayurdunda ise “satir” ismi verildiği yolundaki açıklamadır; öteki: silenlerin yarı at, satirlerin yarı keçi olduklarını savlayan görüştür. Ancak, her iki kuram da, değişik yazı metinlerinde ve sanat yapıtlarındaki betimlemelerdeki uyumsuzluğa göre tam doğrulanamıyor. Keçi ayak ve kuyruklu “Satir” tipi’nin İ.Ö.V. asır ortalarında “Pan” etkisi ile ortaya çıktığını ileri sürenler var (ikisinin de Lâtin karşılığının “Faunus” olduğuna değindik). Aynı dönemde, “Silenus” tipinin Dionizos’un, aynı isimdeki manevî babasından (ya da lalası) yaratıldığını, onun için genç satirler tarafından silenusların içi geçmiş yaşlı satiroslar gibi görüldüğünü iddia edenler olmuş; Dionizos kült’üne zaman içinde farklı tipler olarak dahil oldukları sanılıyor. Atinadaki Dionizos festivalinde sahnelenen üç trajediyi bir “satir oyunu” izlerdi. Yunan dramasının kökeni olan Dionizos şenlikleri içinde sahnelenen oyun örneklerinden Öripides’in “Kiklops”unda görüldüğü gibi; koro üyeleri satirleri temsil eder biçimde giyinirlerdi. Bu oyun kahramanlık destanlarının parodisi idi (hamaset, hiç dinmeyen vefa ve bağlılık duyguları, ölümsüz aşk vb. gibi değerleri dile getiren iddialı eserlerin, bunları gırgıra alma amacıyla yazılmış versiyonuna “parodi” denir. Antik Yunanda kolaylıkla yazılan ve sahnelenen parodi türü, Orta Çağ boyunca Provensal edebiyatın kahramanlık destanlarının, Cervantes’in “Don Quixote - Don Kehote” romanında alaya alınmasına kadar ortaya çıkamamıştır). Satirler korosu da, korkak, ten zevkine düşkün, sefîh, yanlarında sürekli şarap kabı taşıyan ayyaşları temsil ederdi. Sadece Silenus (o da kafayı çekmekle birlikde) yurdunu sever, hamasî vurgulamalar yapardı. Böyle bir komik figür olduğundan dolayı “satyr” hiciv, taşlama, yerginin de bir simgesi olmuştur. Bu tür yazın ürünlerine “satyrique” eserler denirdi. Neron’un zevk danışmanı Gaius Petronius’un (danışmanlığı nedeni ile “arbiter” lâkabı ile anılır) “Satyricon - Hicviye - Yergi” adında bir eseri vardır. Sanatta, genellikle, Pan satirler ve silenlerin, kırsal konular dışında, edebiyatta önemli yerleri yoktur ama antik sanatta (resim ve heykelde) çok işlenmişlerdir; bunlar özellikle nimfaları ya da Maenadları kovalarken betimlenir (Metropolitan Museum of Art ve British Museum üç boyalı Yunan vazoları, Phliladelphia Üniversite Müzesi kolleksiyonlarında vazolar, Pompei’de Satir ve Maenad’ın birlikde görüldüğü bir duvar resmi.) Satir, büyük İspanyol usta Francisco Goya’ya da (Madrid, Museo Lazaro Galdiano’daki) “Büyücülerin Dinlenme Günü” tablosunu yapma ilhamını vermiş. Peter Paul Rubens’in, Auguste Léveque’in Bacchanalia’yı betimleyen yağlı boya tabloları ve gene Léveque’in “Danseden Satiros” , Bernininin restore ettiği ve Münih Heykel Sanatları Müzesinde sergilenen “Uyuyan Satiros” heykeli baş yapıtlardır. Mitolojik yapıtları ile ünlü Floransalı Rönesans ressamı Piero di Cosimo’nun, çeşitli müzelerde sergilenen bir dizi “bacchanal” tablosu vardır; bunlardan “Av sahnesi” isimli eser her sanat tarihi kitabında yer alır. Satiros figürü, büyük yontu ustası Praksiteles’in elinde, hayvanî özellikleri hiç görülmeyecek ölçüde en aza indirilerek yakışıklı bir genç haline getirilmiş (Roma, Capitol Müzesinde “Anapauomenos - dinlenme halindeki Satiros”). Tek başına Satir ise genellikle sırtında (Dionizos’un alâmeti olan) panter postu ve elinde “tirsus”** ile gösterilmektedir. Pan ise kültür ve zerafetin simgesi Apollonun bir karşıtıdır; İ.Ö.300’den kalma olup Berlin Staatmuseen’de sergilenen pişmiş toprakdan heykelciği en tipik tasviridir.

Dionizos’un, Hint seferi dönüşü Anadoluda rastladığı Afroditle sevişmesinden olan oğlu Priapos da bu türden bir tanrıdır. Afroditi kıskanan ve Anadolu insanlarından nefret eden Attik tanrıçası Hera bu çocuğu büyü ile ucube haline koydu; oğlunun çirkinliğinden utanan Afrodit onu Lampsakos sitesine (Lâpseki’ye) gönderip uzaklaştırdı. Priapos, orada Dionizos ile tanışmış coşkulu izleyicileri arasına katılmıştır. Devamlı ereksiyon halindeki organı nedeniyle bereketi temsil eder; ekinlerin, meyvelerin bolluğu tanrısı ve bağların bahçelerin koruyucusudur. Fallos’u buralarda korkuluk olarak kullanılırdı. Çağdaş tıp’da, erkeklik uzvunun zevk duyulmadan devamlı dik durması illetine “priapizm” deniyor.

Bütün bu tiplerde ortak noktanın dinmeyen cinsel iştah olması bakımından hepsi “döl bereketini temsil eden ilâhî gücü” temsil etmiştir.

Dönelim Pan’a; “Orpheus” öyküsünde müzisyenliği ile rol alacağı için bu yanından söz edelim. Gene Ovidius’un naklettiği bir öyküye göre, Pan kırlarda dolaşırken “Syrinx” adında bir nimfaya gerçekden aşık olur ve peşine düşer; büyük korku içinde kaçan kız tam yakalamak üzere iken kardeşleri nimfalar tarafında bir küme kamış haline getirilir. Sevgilisine kavuşmak azminde olan Pan “gene de benim olacaksın.” diyerek bu kamışlardan yanyana birleştirilmiş flütlerden (bugün de “Syrinx” adını taşıyan) bir tür armonika icad etmiş ve perinin flütlerden çıkan sesi ile hasretini gidermeye çalışmış. Virtüözü olduğu bu enstrümanla girdiği müzik yarışmalarına çeşitli öykülerde rastlayacağız.


* Maenadlar (Maenades) : Thyades, Klodones, Mimallones ve Lâtince: Bacchae, Lenae gibi başka isimler de alırlar.
** Tirsus : Dionizos’a tapanların, dansederken başlarına koydukları sarmaşıklı değnek; salkım biçiminde çiçek.

Yayın Tarihi : 20 Ocak 2007 Cumartesi 19:37:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 88.230.224.xxx Tarih : 21.01.2007 18:56:49
FİKRİNİZE SAĞLIK TEOMAN TÖRÜN ÜSTDADIM. HRANT DİNK CİNAYETİ AKLIMIZI BAŞIMIZDAN ALDI. DÜN YAZDIĞINIZ 21. BÖLÜMÜN ANCAK BU GÜN FARKINA VARABİLDİM. HEMEN OKUDUM VE HEMEN "SAVE" ETTİM. BENİM TABLOLAR KONULARINA GÖRE YAVAŞ YAVAŞ ŞEKİLLENMEYE BAŞLADI. NEREİDLER'DEN DORİS, AMAZON VE KALKANI AGEİS, HASTALIKLAR TANRSI FEBRİS, ORMAN PERİSİ FERONIA, ECHO VE NARKISSOS BUNLARDAN BİR KAÇI. SAYGILARIMLA. 21 OCAK 2007