22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler - 47-


Hermes, Perseus’a, Medusa’yı bulabilmesi için ayrıntılı planını açıkladı. Buna göre, gerekli sırrı vermeleri içi Graia’iarın zorlanması gerekiyordu. Perseus, önce kendini gizlediği bir aralıkdan gözleyeceği cadı kadınların birbirlerine göz devri sırasındaki görme olanaksızlığından yararlanarak yerinden fırlayacak, gözü kapacak ve onlara, Kuzeydeki Nymphalara nasıl ulaşılacağı bilgisini almadan gözü geri vermeyeceğini söyleyecekti. Hermes, Medusa’nın titantum madeni kadar sert balık pullarına kırılmadan dayanabilecek güçde olan orak biçimindeki kılıcını verdi. Yanı başlarında onları dinlemekte olan Athena da, Medusa’nın karşısındaki canlıları taş haline getiren bakışını hatırlatarak, delikanlıya cilâlı bronzdan kalkanını verdi ve canavarı, yüzüne doğrudan bakmayıp, ayna gibi kullanacağı kalkanın parlak yüzünden izlemesini ve yapacağı hamleyi öyle hesap etmesini tembihledi. Böylece canavarın ölümcül gözleri etkisiz kalacaktı. Ayrıca, Perseus’a yapacağı mücadelede atiklik kazandırmak için ayaklarına geçireceği kanatlı botları; keseceği Medusa başını muhafaza etmek için gerekli olacak gümüşten, büyülü çuvalı ve başa geçirildiğinde insanı görünmez yapan Hades başlığını da Styks’li Nymphalardan tedarik edebileceği bilgisi verildi.

Neşesini bulan delikanlı, Hermes rehberliğinde “Alacakaranlık Ülkesi”ne yola çıktı; Okeanos Irmağını aşarak Kimmerîlerin yaşadıkları “Kara Ülke”ye geldiler. Atlas Dağında ikamet eden “Gri Kadınların” görüntüsünü yakaladılar. Bu yaratıkların bedenleri kuğuya, başları insana benziyordu; kanatlarının altında kol ve elleri vardı. Perseus, Hermes’in tembihatını dinleyerek, Graia’ların kullandıkları tek gözü, birinden diğerine nakli sırasında yerinden fırlayarak kaptı. Zavallı yaratıklar gözün nereye gittiğini birbirlerine sorarken Perseus konuşmaya başlayarak, gözün kendisinde olduğunu, Kuzey Nymphaları hakkında onlardan bilgi almadan iade etmeyeceğini kesin bir dille açıkladı. Çaresiz kalan Graia’lar “Kuzey Rüzgârı”nın ötesindeki kutsal Hyperborea”lıların ülkesinin rotasının tam tarifini verdiler, tek gözü geriye aldılar (yalnız, bu öyküleri nakleden ozanlar rotaları çok karıştırmışlardır; Kuzey Rüzgârları ülkesi, Atlas Dağları, Sisam Adası gibi coğrafî mekânların birbirlerine ulaşım hatların içinden çıkılamaz). Normalde, hiçbir taşıt aracı, ne denizden ne karadan bu ülkeye ulaşamıyordu. Fakat Perseus, iletişim tanrısı Hermes refakatinde, güler yüzlü, konuksever bir halkın her gün neşeli toplantılar, şölenler düzenlediği ülkeye geldi. Büyük bir nezaketle karşılandılar, şölene konuk edildiler. Flüt ve lir eşliğinden dans eden genç kızlar, bir ara dansı kesip Perseus’a, kanatlı botlar, taşınacak eşyanın büyüklüğüne göre istenildiğinde boyutları değişebilen sihirli bir torba ve en önemlisi başına giyeni görünmez yapan bir şapkayı armağan olarak verdiler. Artık, Perseus, pür teçhizat Gorgonlarla karşılaşmağa hazırdı. Bu kez yol gösteren Athena oldu, onun rehberliğinde, mutluluklar ülkesini geride bırakıp, Okeanos’u aşarak Sisam dolaylarındaki “Korkunç Kız kardeşlerin” adasına vardıklarında, büyük şans eseri, onları uykuda buldular. Aiskhylos’un ele geçen trajedi parçasında Perseus’un, Gorgonların uyudukları mağaraya boğalar gibi çılgınca girdiği yazılıdır. Aslında, büyük kanatlı, altın balık pulları ile örtülü bedenli ve kıvranıp duran yılanlardan oluşan saçlı canavarları, kalkanının ayna yerine kullandığı parlak yüzündeki yansımalarından dikkatle izlemesi gereken kahramanın temkinli davranması gerekti. Hermes ve Athena uyuyan canavarlardan hangisinin Medusa teşhis ettiler. Medusaya doğrudan bakamayan Perseus, Athena’nın da yönlendirmesi ile canavara yaklaşarak, kanatlı sandaletleri sayesinde tepesinde çevik hareketlerle dolanmaya başladı. Birden ani bir dalışla, orak biçimindeki kılıcı ile tek darbede onun boğazını biçti. Düşmekte olan kelleyi yakalayıp, beline sardığı gümüşten dokunmuş çuvala soktu. Gorgon’un kesik boynundan biri Pegasos adındaki ölümsüz kanatlı at, diğeri (Herakles bahsinde adını andığımız) Khrysaor (Altın Kılıç) hâsıl oldu. Ölümsüz olan öteki Gorgonlar da uyanmış, kardeşlerinin başsız cesedini görünce dehşete düşmüşlerdi. Katilinin hemen peşine düşmek istediler. Fakat Perseus kendisini görünmez hale getirecek şapkayı başına geçirmiş, bazı mitlere göre Pegasos’un sırtına atlamış, diğerlerine göre kanatlı botları ile Hermesle birlikde güven içinde uçuyordu (Mitler, çoğunlukla Pegasos’u ehlileştirenin öyküsünü sonra anlatacağımız Bellerophontes olduğunu nakleder). Yol üzerinde Perseus, kendisine daha önce kaba davranan, barındırmak istemeyen Atlas’ın karşısına çıktı; ona bir oyun oynamal istiyordu. Atlas ondan, gümrük yoklaması havasında, yanındaki gümüş torbayı açmasını istedi; torbayı keyifle açan Perseus’un gösterdiği Gorgon kafasına bakan Titan anında taş kesildi; kitlesiden Kuzey Afrikanın Atlas Dağları oluştu. Daha sonra uğradıkları Habeşistanda mola verdiler; Hermes burada veda ederek yolunu ayırdı. Perseus, sahilde bir kayalığa zincirle bağlanmış çok güzel bir genç kız gördü. Yanına yanaşarak neden böyle bağlı olduğunu sordu. Andromeda adındaki bu kızın babası, ülkenin kralı Kepheus imiş. Annesi Kassiopeia ise güzelliğine kibirli, düşüncesiz bir kadınmış; Deniz tanrısı Nereus’un kızlarından (Nereidlerden) daha güzel olduğunu iddia ederek, düzenlenen bir güzellik yarışmasına onlarla birlikde katılınca ölümlülerin kendileri ile şirk koşmalarına tahammül edemeyen tanrıları öfkelendirmiş. İlahî güçler, Keto adındaki dev bir deniz yılanını ülke halkının başına bela etmiş. Yılan her gün birkaç kişiyi yakalayıp yutarmış. Kitlesel kıyımdan korkan halk Ammon bilicilerine (Zeus ya da Lâtinlerde Jüpiter, Mısırın aş tanrısı Ammon ile özdeşleştirilir ve bazen bu isimler birlikde anılırdı) başvurarak bu afetin hikmetini sormuş. Kraliçenin tanrılara karşı küstahlığının cezasının halka çektirilmemesi için kızı Andromeda’nın bu dev yılana kurban edilmesi gerektiği yanıtı alınmış. Halk, tehalükle Kral Kepheus’u kızını feda etmeye zorladı. Çaresiz kalan Kral, kızının sahilde bağlanıp canavara kurban edilmesine rıza gösterdi. Bağlanıp kaderine terk edilen kıza, olayın hemen akabinde Pegasos’un sırtında gelen Perseus, görür görmez âşık oldu. Yanı başında bekledi. Deniz canavarı göründüğünde, Medusayı öldürürken kazandığı atiklik ve meharetle onun da kafasını uçuruverdi (yıllar sonra torunu Herakles, Troya kralı Laodemon’un kızı Hesione’yi, aynı biçimde kurban olmakdan kurtaracaktır). Andromeda’yı ailesine götürdü ve onunla evlenmek istediğini açıkladı. Ailenin, kızlarını memnuniyetle, hemen, onun canını kurtaran kahramana verdiğini nakleden ozanlar varsa da, sonradan bu mitos’un da çok değişik versiyonları olmuş; ozanlar geçmişden taşınan öyküleri ve öykü kahramanlarını birbirine harmanlamışlardır. Bazı, öyküler, gene Kassiopeia’nın entrikası ile kızın eski nişanlısı Agenor’un (Belos hükümdarının kardeşi olarak tanıtılır ama genellikle “Belos” efsanelerde düş ürünü bir ülkedir) düğüne davet edildiğini, ikiyüz savaşçı ile birlikde gelen bu zorbanın şenliği karıştırdığını, buna karşı Perseus’un Medusanın kesik başını göstererek karşıtlarını taş haline getirdiğini nakleder. Hele, mitoslarına zenginlik ve daha fazla edebî tad katmak isteyen Ovidius, yukarda da değindiğimiz üzere, bir çok başka efsane kahramanlarını bu maceraya karıştırarak çok ayrıntılı biçimde anlatmıştır. Perseusla Andromeda’nın düğününe isyankâr bir kalabalığın müdahale ettiğini, aralarından Phineus adlı birinin (aynı isimdeki, bugün ülkemizde, Trakya’da Midye olarak bilinen Salmydessos kralının öyküsünü ayrıca anlatacağız) Andromeda’nın eş olarak kendisine verileceği vaadini ilere sürerek, çeşitli ülkelerden gelmiş ünlü komutanların yönetimindeki kıtalardan oluşan bin kişilik bir güçle saraya saldırmaya kalktıklarını; Perseus, önce bunların önemli bölümünü konvansiyel savaş taktikleri ile bertaraf ettiğini, tümüyle başa çıkamayınca “Medusa Başı”nı teşhir yöntemine başvurduğunu, fakat bu arada kendi tarafındaki cengaverlerden Akontios’un da kazaen Gorgon başını görerek kurban olduğunu, kurnaz ve korkak Phineus’un ise Gorgon’a bakmaktan kaçındığını, Perseus’un, kayın babasının yuvasını daha fazla kana bulamaktan kaçınarak onu affettiğini, tatlı fakat abartılı bir üslûpla nakleder.

Eşi ile birlikde, annesinin bulunduğu adaya dönen Perseus evde kimseyi bulamadı. Komşular, balıkçı Diktys’in eşinin çoktan öldüğünü, annesi Danae’nin ise, evlenme önerilerine devamlı red yanıtları verdiği Polydektes’in tehditleri karşısında, balıkçı ile birlikde kaçıp bir tapınağa sığındığını söylediler.

Tam o sırada Kralın, sarayda düzenlediği şölende, davet ettiği dostları ile birlikte eğlenmekte olduğunu da öğrenen Perseus bu fırsatı kaçırmak istemedi; doğruca saraya koşup, şölen salonunun kapısında durdu. Parlaklığı göz alan kalkanı, gümüşden torbası ile dikkatleri çekmemesi olanaksızdı. Torbadan “Medusa”nın başını çıkarıp hazır bulunanlara gösterdi. Bir anda herkes taş oldu; bir dizi mermer heykele dönüştü. Seriphos Adasının aşırı kayalık olmasının nedeni bu imiş.

Bütün adalılar, yaka silktikleri müstebit hükümdarın akıbetini öğrenince çok sevindiler; Danae ve Dictys’in saklandıkları yeri buldular. Perseus, Dictys’i adanın kralı ilân etti. Kendi de, anası ve karısını alarak Yunanistan’a dönmeye karar verdi. Yaşlanmış dedesi Akrisios’un (öfkesi her ne ise) yüreği yumuşayarak kendilerini bağışlayacağını umuyordu. Argos’a vardıklarında, Akrisios’un kent’ten sürüldüğünü öğrendi. O anda nerede olduğunu kimse bilmiyordu. Argos’a yerleştikten bir zaman sonra Kuzey kentlerinden Larissa kralı Teutamides’in geniş katılımlı bir atletizm yarışması tertiplediğini duyunca bunu fırsat bilerek bedenî formunu tekrar denemek istedi. Yarışmaya katıldı. Disk atma yarışında, bu çok ağır metali o kadar uzağa ve falsolu fırlattı ki; disk, Kralın konuğu olarak tribünde bulunan Akrisios’un başına isabet ederek ağır yaralanmasına ve kısa süre içinde ölümüne sebebiyet verdi. Apollo bilicisinin kehaneti gerçekleşmişti. Perseus, dede acısı ile dedesinin annesi ve kendisinin ölümü için elinden gelen zulmü yapma günahını tartma ikilemi arasında kaldı. Öyküyü belki, dev romancı Dostoyevski’nin “Karamazof Kardeşler” eserindeki hayırsız babaya, kardeşlerden İvan ve Alyoşa’nın bakışları ile kıyaslayabiliriz. Bu romandan farklı olarak dedesinin cezasını bilmeden veren Perseus, her ne koşulda olursa olsun büyüklere sevecenliği ve saygıyı emreden eski geleneklerin idealize edilmiş temiz yürekli evlât tipini temsil etmektedir. Bunun ödülü olarak da ailesi ile huzura ermiştir. Argos tahtı ona kaldı; fakat öldürdüğü dedesinin yerine geçmeyi içine sindiremedi ve büyük amcası Proitos’un oğlu Megapenthes’in egemenliğindeki Tiryns’e giderek onunla krallıkların takası üzerine anlaştı. Onu Argos’a yolladı, kendi Tiryns kralı oldu; Hephaistos’un çırakları dev inşaatçı Kyklopslar’a hem bu kentin hem de yeni kurduğu Mykenai kentinin, 8 metre kalınlığında, 20 metre yüksekliğinde taşlardan oluşmuş surlarını yaptırdı. Sonradan görkemli Mykenai uygarlığının merkezi olacak bu kentin adı, güya, Perseus’un çorak bir alanda susadığı bir anda birden mucize eseri bir mantardan akarsu (mykes) fışkırmasından gelirmiş. Perseus’un Andromeda ile evliliklerinden yedi oğlu (Perses, Alcaios, Heleos, Mestor, Sthenelos, Elektryon, Kyniros) ve iki kızı (Gorgophone-Gorgon öldüren ve Autukhthoe-Toprakda doğmuş) oldu; bunlardan Elektryon’un Herakles’in dedesi olduğunu söylemiştik.

Efsaneye göre, Medusa’nın kesik başı Athena’nın kalkanına yapıştırılmış; Zeus’un Athena’ya armağanı olan bu kalkan heykel ve resimlerde de bu süsleme ile betimlenir. Perseus efsanesi, sanata ve astronomiye çok fazla materyel kazandırmıştır. Elinde Medusa’nın başını taşıyan Perseus’a benzetilen takımyıldız’a onun adı verilmiştir. Eşi Andromeda’nın (erkekler üzerinde egemenlik kuran anlamındaki) adı da, kuzey yarı gök küresindeki, oluşturduğu geometrik biçime “Pegasus Karesi” denilen galaksiye verilmiştir. Kuzey Amerikada ve Asyada yetişen çiçekli bir bitkiye de “Andromeda” deniyor. İnanca göre, Poseidon, kaprisleri ile facialara sebebiyet veren Kassiopeia’yı tepetaklak ederek gökyüzünde bir takım yıldıza dönüştürmüş.

XVII. yüzyıl Avrupasında, klasik mitosların tiyatro ve hatta opera konusu olmaları çığırını açan, trajedide Jean Racine’e, operada Philippe Quinault’ya esin veren Pierre Coeneille’in “Androméde” adlı trajedi-operası bu konuyu işlemiştir. İkonografi sanatında ise, vazo resimleri, Lakon bronzları, Selinus tapınağının ön cephesi, Capitolino müzesinde, Andromedanın Perseus tarafından kurtarılışını betimleyen bir alçak kabartma (bas-relief) gibi antik dönem eserlerinden başlayarak her devirde Perseus mit’i işlenmişdir. Benvenuto Cellini’nin Floransa-Loggia di Lanzi Galerisinde, Antonio Canova’nın Vatikan Müzesinde “Perseus’u kılıcı ve Gorgon başı ile gösteren çıplak heykelleri (Canva’nın aynı konuda grafik çalışması), Salvador Dali’nin meydanlarda sergilenen aynı pozda, kendi tarzındaki stilize heykeli, Korfu arkeoloji Müzesinde “Perseus”u Gorgonu öldürürken betimleyen alınlığı (pediment), Ufizzi Galerisinde Piero di Cosimo’nun “Perseus”u kanatlı botları ile Andromeda’yı kaçırırken gösteren tablosu ve daha Signorelli, Palma, Cesari, Saraceni, Rubens, Rembrandt, Lemoyne, Coypel gibi ressamlarla, Puget, Fremin, Thierry’e varıncaya kadar yontucular bu mit’ten esinlenmiştir. Hatta mitoloji konulu tablolar yaptığını ve bunları çok sayıda sergilediğini bildiğimiz değerli Ankaralı mimar ve ressam dostumuz Mükremin Barut’un nazik davetinden öğrendiğimize göre Ankara, Küçük Esat, Beykoz so. 13/6 adresinde açmış olduğu son sergisinde örnek olarak e.postamıza gönderdiği nefis bir tablo “Danae”yi sandık içinde betimlemektedir.


tytorun@hotmail.com
Yayın Tarihi : 28 Mayıs 2007 Pazartesi 16:47:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
osman IP: 88.228.85.xxx Tarih : 16.10.2007 13:53:38

mit ve mitolojiye örnek yazsanız va ya çok güzel lcaktı çünkü ben mitlere örnek leri arıyorım