16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler - 42 -


HERAKLES (HERCULES) : Çağlar boyunca “güçlülük simgesi olan, bizim de çocukluğumuzdan beri bu ünü ve Fransız kültüründen alıntılanan “Herkül” adı ile tanıdığımız, bir zamanlar barbar Germenlerin kendilerini ziyaret ettiğini iddia ederek tanrıları Thor ile özdeşleştirdikleri bu esatir kahramanının yaşam öyküsü çok farklı anlatılmış; semitik Melkartla akraba olduğunu ileri sürenler olduğu gibi, Argoslu, Dorlu, Giritli olduğunu söyleyenler de çıkmıştır. Baskın söylencelere göre Thebai’de doğmuştur. Uzun süre, Perseus torunlarından, seçkin bir komutan olan Amphytrion’un oğlu kabul edildi. İlk zamanlar ona dedesi Alkaios’un soyundan geldiği için “Alkides” adı veridi. Fakat (masal bu ya) meğer aslında, Amphytrion’un savaşa gittiği bir sırada, annesi Alkmena’yı bu komutanın şekil ve suretinde görünerek ziyaret eden Zeus’un oğlu imiş. Bu bakımdan Atina’da, bir zamanlar, piç sayılan avam çocuklarının alındığı, soylu yurttaşların girmedikleri “Kynosarges” adında bir jimnazyum piçlerin pîri olan Herakles’e adanmış. Konudan sapma gibi olacak ama mitoljik dokuyu elimizden geldiğince eksik bırakmamak için, Zeus’un, Mykenai prensesi Alkmena’nın koynuna bu kadar rahat girmesinin olası nedenlerine de değinelim. Amphytrion, Alkmena ile evlendikten sonra Mykenai Kral naibi olmuştu; ancak Kral Elektryon’un kızı olan kadın, generalle yatağını paylaşmak istemiyordu. Bunun için babasının sürülerini çalan Teleboa ve Taphos halkları ile yapılan savaşta öldürülen yedi kardeşinin intikamının alınmasını şart koşmuştu. Amphytrion çok uzun ve tehlikeli mücadeleleri göğüsleyerek utkuya ulaşmış; saraya dönmüştü. Ancak, kadın nazlanmayı sürdürüyor, bir gece önce zaten birlikde yattıklarını söylüyordu. Bu garip davranışların sırrını çözmeye çalışan Generalin aklına, kayın babasını kazaen öldürdüğü aklına geldi. Çalınan sığırların Elis hükümdarı Polyksenos’a satıldığını öğrenince işi kestirmeden halletmek için sığırları, para ödeyerek, Polyksenos’dan alıp kayın babasına teslim etmek istemişdi. Fanatik hükümdar bu davranışı onur kırıcı bir zaaf olarak görüp feveran edince buna üzülen Generalin ineklerden birine fırlattığı sopanın sekerek Elektryon’a çarpması onun ölümüne neden olmuştu. Bunun üzerine, Teleboalılarla savaşıp adaletin yerine getirilmesini isteyen karısının dediğini yapan Amphytrion karısının yine direnç göstermesinin hikmetini anlamak için Thebai’li kör kadın kâhin Teiresias’a gitti; ondan karısının Zeusla birlikte olduğunu öğendi. Bu tanrısal birleşme gecesi normalin üç katı sürmüş ve Mehtap üç kez doğmuştu. Bu nedenle Herakles’e “Üçlü Ayın Oğlu” demek olan “Triselenos” epitet’i de verilmiş. Bir yandan gayrı meşru çocuk olma lekesi taşıyan öte yandan tanrısal kan sahibi olarak Yeraltı Dünyasına inip çıkma imtiyazı kazanan Herakles, en güçlü olma ününe karşın hamasî destanlarda yer almayı umursamamış; duygusal öykülerin kahramanı olmayı yeğlemişti. Bir yandan da, bu duygusal adamın, karısını ve çocuklarını öldürmesi çok şaşırtıcıdır. Kişiliğinin bu çelişkisinden olacak, çeşitli mitoloji yazarlarının eserlerindeki yeri farklı ağırlıktadır. Örneğin, alabildiğine ayrıntılara girme yöntemini kullanan Ovidius onun tüm yaşamı hakkında çok özet bilgi vermiştir; bu cinayet olayını ıskalaması belki de onun zekâsına duyduğu takdirdendir. Euripides ise “Herakles Mainomenos - Herakles’in Cinneti” adlı eseri ile bu olayı trajedi oyunu konusu yapmıştır. Sophokles, sadece, kahramanın ölümünden söz etmiştir. Pindaros İ.Ö. V.asırda, Teokritos III. asırda, onun henüz bebekken yılanlarla olan maceralarını anlatmışlardır. İ.S. I.-II. yüzyıllar ozanı Apollodous ise onun tüm yaşamını, Ovidius’dan da farklı olarak daha ayrıntılı verecektir.

Atina halkının gönlündeki kahraman nasıl Thesus ise, Atina dışındaki Yunanistan’ın idolü de Heraklesdi. Yalnız aralarındaki fark, Devlet kuruculuğunda öne gitmiş Atinalıların Theseus’a sevgisi salt cesurlar cesuru olmasından değil yüksek zekâ sahibi bir bilge olmasından kaynaklanıyordu. Herakles ise, öteki Yunanlıların gönüllerini tümüyle gözü kara cesareti, dünyadaki en güçlü adam olması, bu gücün kendisine verdiği özgüveni ile fethetmişti. Gözlerini korkutan Devlere karşı onun yardımına gereksinimleri vardı.

Alkmena’nın doğurduğu iki çocuktan, gerçek babası Amphytrion olan Iphikles ile Herakles’in farkı, henüz bir yaşlarında iken karşılaştıkları tehlike anında belli olmuş. Herakles’in, Zeus’un mutad zamparalıklarının bir ürünü olduğunu öğrenen Hera bilinen kıskançlığı ve gazabı ile Herakles’i öldürmeye niyet eder. Bir akşam, Alkmena çocuklarını yıkadıktan sonra beşiklerinde sütlerini vermiş ve ninni söylemeyerek uyutmuştu. Gecenin en koyu karanlığında ve sessizliğinde iki kocaman yılan beşiklere tırmanmaya başladılar. Odanın içinde bir ışık hasıl oldu; çocuklar uyanarak başları üzerinde tıslayan yılanları gördüler. Iphikles feryat ederek yataktan fırlamaya çalıştı. Herakles ise derhal ayağa dikilerek belâlı yaratıkların gırtlaklarına sarıldı. Yılanlar acı ile kıvranıp kurtulmaya, Heraklesin bedenine sarılmaya çalışıyorlardı; fakat çocuk öylesine güçle boğazlarını sıktı ki sonunda kendilerini bıraktılar. Iphikles’in feryadını duyan anneleri kocasını da uyandırarak bebek odasına koştu. Karı koca Herakles’in ellerindeki cansız pelteleşmiş hayvan bedenlerini hayretle seyrederken Herakles kahkahalar atıyordu. Kör rahibe Teiresias, Alkmena’ya, doğurduğu çocuğun tüm insanlığın kahramanı olacağı kehanetini söyledi. (Çocuk Herakles’in yılanları öldürmesini betimleyen bir XV. Yüzyıl heykelciği Napoli Ulusal Müzesindedir.)

Heraklesin eğitimine büyük özen gösterildi. Fakat Yunanlı gençlerin eğitiminde çok önem verilen ve öğretilmesi zorunlu bulunan müzikle hiç ilgi duymuyordu; belki de müzik hocasını sevmemişti.Bir ders sırasında öfke’ye kapılarak lavtası ile zavallı adamı, kafasını yararak öldürdü. Oysa böyle bir sonucu beklemeden istem dışı bir çıkış yapmıştı, kendi öldürücü gücünü nasıl denetime alacağının henüz ayrımında değildi. Tarifsiz derecede üzüntü ve pişmanlığa kapıldı; ama yaşamı boyunca da bu ölümcül çıkışları yapmaktan kendini alıkoyamadı. Eğitimini aldığı başka konular: kılıçla düello, güreş ve atlı araba sürme idi; sevdiği bu derslerin hocalarına bir zarar vermedi. Artık on sekiz yaşına gelmişti; bir gün Kithaeron ormanında dolaşırken rastladığı bir Thespia aslanını tek başına mücadele ederek öldürdü. O günden itibaren bu aslanın postunu sırtına, başını da külâh gibi kafasına geçirerek dolaşmaya başladı (Heraklesi bu kıyafetini elinde taşırken gösteren bir gravür XVI. yüzyıl sanatçısı Adamo Scultari tarafından yapılmıştır.)

Daha sonraki macerası, Thebai’lilere çok ağır haraç yüklemiş olan Minyanlara karşı verdiği savaştır. Kazandığı utku ile bu haraç külfetinden kurtulan yurttaşları ödül olarak Prenses Megarayı ona eş olarak sundular. Başlangıçta çok mutlu olan Herakles tüm benliğini eşine ve çocuklarına adadı. Ancak, bu mutluluğu sürmeyecek; kıskançlığı yatışma bilmeyen Hera’nın tılsımı ile içine sürüklendiği çılgınlık sırasında çocuklarını öldürmeye başlayacak; şaşkınlığını yırtıp henüz hayatta olan en küçük çocuğu kurtarmaya çalışan karısı da onun ellerinde can verecektir. Bu facia üzerine yeniden aklı başına gelen Herakles kendini bir kan gölü içinde bulmuş ve gördüğü manzaraya anlam verememiştir. Bir dakika önce tatlı tatlı söyleşmekde olduğu ciğerparelerinin cesetleri başında dili tutulmuş durumda beklerken uzakdan bu cehennemî drama tanık olarak dehşete düşen insanlar içinde sadece Amphytrion yanına yaklaşma cesaretini bularak, Heraklesin bilmeden içine sürüklendiği bu korkunç bunalımın gerçek sebebinin Hera olduğunu ona anlatacaktır (Yunancada “Herakleos”, “Heraklhes” fomlarından geçip, Herakles olarak yaygınlaşan kahramanımızın adı da Heranın başından beri elde etmek istediği bu başarıdan gelmedir; “Hera-Kleos” Heranın Zaferi demektir.). Bedbaht Herakles: “Canımdan çok sevdiklerimin katili oldum!” diye haykırır. Amphytrion, sesi titreyerek: “Bilincin yerinde değildi; sen masumsun, oğlum.” der. Herakles bu mazerete kulak vermez: “Bu ölümlerin intikamını kendimden alacağım!” diyerek dışarı fırlar, uzaklara koşar ve bir noktada kendisini yere atar, pelerinine sarılarak kıvranır; kılıcını çekip kendini öldürmeye kalmadan bir mucize, ama tanrıların gökyüzünden indirdikleri bir mucize değil, sevecen bir dost kalbînin yarattığı mucize onu bu kararından döndürür. Yanında Theseus belirir ve onun kollarına yapışır; aralarında (Euripides replikleri ile) şöyle bir konuşma geçer: “Dur Herakles, beni Cehennemden kurtardın, bu can borcumu sana ödeme zamanım geldi” der. Bu engellemeye uzun süre direnen Herakles, sonunda dostunun, onu Atinaya götürerek utkularını paylaştıracağı sözlerine ikna olarak: “Evet, güçlü olmam gerek; ölüm bana kendisi gelsin.” der. Bu lejand, cehennemî bir ızdıraba karşı da savaşım veren, umut tazeleyerek yaşama gücü kazanan kahraman simgesini yaratmıştır. Hıristiyanlar, onu, çektiği azabın sonunda gücü ebedî yükselişe geçen İsa ile kıyaslarlar.

İki yoldaş Atinaya gider. Bilge Theseus, ne yaptığını bilmeden katil olan insanın suçlu sayılamıyacağını, algısını yitirmiş bu kişilere şefkat göstermek ve yardım elini uzatmak gerektiğine yuttaşlarını ikna eder. Fakat bu fikirleri tek kabul etmeyen Heraklesin kendisidir; artık kişiliğine cani olma lekesi sürülmüşdür; etrafındakilere de bu kirliliği bulaştıracaktır. Atinada uzun süre kalmaz; Delphi’ye bir kâhin’e danışmaya gider. Onu karşılayan rahibe de onun gibi düşünmektedir. Arınmaya gereksinimi olduğunu, böyle ağır bir günahın arındırılmasının ise çok ağır çileli bir süreç gerektirdiğini söyler; Mykenae (bazı öykülere göre Tiryns) Kralı Eurystheus’a gidip onun bütün isteklerine boyun eğmesini öğütler. Herakles, arınma umudu ile, kuzeni olan bu kralın ayağına koşa koşa gider. Rahibe, bu ağır günahla orantılı bir ordeali düzenlemesi için tam adamını seçmiştir. Cin gibi yaratıcı zekâya sahip bir hükümdar olan Eurystheus, kölesi olmaya ayağına gelmiş dünyanın en kuvvetli adamı için katlanılması imkânsız güçlük ve tehlikelerle dolu bir dizi pişmanlık sınavı hazırlar.


tytorun@hotmail.com
Yayın Tarihi : 6 Mayıs 2007 Pazar 11:40:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?