22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler - 43 -


Eurystheus’un, Herakles için ağır işkenceler içeren arınma sürecinin hazırlıklarında Hera büyük bir şevkle Krala yardım ediyor, akla gelmez fikirler veriyordu. Oniki bölümden oluşan işkence planına Herakles’in Yapacağı İşler” adı verilmişti.

İlk görev, Argos yaylasının kuzeyinde, Appeas Dağı yamaçlarında, o ana kadar hiç bir silâhın yaralayamadığı Nemea kasabası aslanının öldürülmesi idi. Yol üzerinde,,oğlu aslan tarafından öldürülmüş Molorkhos adında fakir bir köylünün evinde kaldı. Zavallının tek koyununu kendisi için kesmesini engeleyerek oğlunun öcünü alacağına söz verdi. Ekhidna ile köpek Orthros’un oğlu olan canavarın gerçekten kılıç, ok, sopa gibi silâhlarla öldürülemediğini görünce onu inine sürerek boğdu. Devasa leşini sırtında Mycenae’a kadar taşıdı. İhtiyatlı bir adam olan Kral onu kent kapısından içeri almadı; yeni yönergelerini uzaktan seslenerek verdi.

İkinci olarak, Argos’un güneyine gidip, Ekhidna ile Typhon’un kızı olup, burada Lerna bataklığında yaşayan Hydra isimli, köpek bedenli, dokuz yılan başlı bir canavarın öldürülmesi görevi verildi. Herakles, Athena’nın verdiği bilgiye uyarak ateşli oklarla su yılanını bataklığından çıkardı; ama canavarın öldürülmesi olanaksız görünüyordu; çünkü başlardan biri ölümsüzdü; diğerlerinin de yok edilmesi pratikte olanaksızdı; Herakles bu başlardan birini kestiğinde yerine iki yeni baş hâsıl oluyordu. Bu konuda imdadına ikiz kardeşi Iphikles’in oğlu Iolaus yetişerek, ona kızgın bir dağlama demiri getirdi. Herakles, canavarın bir başını keser kesmez bu demirle kesiği dağlayıveriyordu. Sona kalan ölümsüz başı ise büyük bir itina ile Eleon yolu üzerindeki ağır bir kayanın altına gömdü.

Üçüncü işi, Artemis’e adanmış olup Kerynitia ormanlarında yaşayan altın boynuzlu bir erkek geyiği canlı olarak Krala getirmekti. Onu kolayca öldürebilirdi ama canlı getirmek üzere takibe alıp sonunda bir ağ ile yakalaması tam bir yılını aldı. Yolda karşılaştığı Artemis, kendisine adanmış geyiği öldürdüğü için onu azarladı; o da pişmanlık sınavı gereği yaptığı bu iş için özür diledi.

Dördüncü olarak, Erymanthus Dağındaki ininde ömrünü geçiren, Psophis köylülerinin hasadını tahrip eden koca bir yaban domuzunu ele geçirecekti. Yolda Lapith toplulukları arasından geçerken Silenos’un oğlu Kentauros Pholos’un evinde konuk kaldı. Burada karşılıklı içtikleri çok yıllanmış şarabın kokusunu duyup gelen başka Kentauroslarla yapılan kavgada, birçok Kentauros yanında çok yakın arkadaşı Kheiron’u da, Hydra’nın zehirli kanına bulaşmış oku ile kazaen yaraladı. Ölümsüz Kheiron ne ölebiliyor ne de acısı diniyordu; çaresiz kalarak ölümsüzlükten vazgeçmek zorunda kaldı. Ev sahibi Pholos da zehirli oklardan birini ayağına düşürerek canını yitirdi. Derin bir üzüntüye kapılan Herakles büyük bir hırsla domuzun peşine düştü; durup dinlenmeden onu kovaladı; sonunda bitkin düşen hayvanı yoğun kar yığınlarına sürükleyerek tuzağa düşürüp yakaladı.

Beşinci işi, Elis hükümdarı Augeias’ın, otuz yıl boyunca temizlik görmediği için çıkardığı murdar kokulardan yanına hiç yaklaşılamayan bin büyük başlık hayvanın barındığı ahırlarını bir günde temizlemekti (bugün batı dillerinde çok bakımsız bırakılan ahırlara “Augeian ahırları” benzetmesi yapılır). Herakles ahırların konumuna göre ters yönlerdeki Alphaeos ve Peneios denilen iki ırmağın yataklarını çevirip ahırlara sevk ederek korkunç bir girdap yarattı ve ahırlar bir anda temizlendi. Bunu yapmadan önce, hizmeti karşılığı kendisine sürünün onda birini bağışlama sözü vermiş olan hükümdar, bu işin zaten Herakles’in görevi olduğu gerekçesi ile sözünden döndü; Herakles’in ısrarı ve anlaşmazlığın mahkemeye görülmesini talep etmesi üzerine hem onu hem de ona arka çıkan oğlu Phyleus’u Elis’den kovdu.

Sırada, Arkadia’da yalçın dağlarla çevrili vadideki kent Stymphalos’daki, halkın başına belâ olan, çekirge sürüsü gibi kalabalık, gagaları, pençeleri tunçdan, tüylerini ok gibi fırlatan kuşların (Ornithes Stymphalides) sürülmesi ya da itlafı vardı. Onları da Atena’nın verdiği, Hephaistos yapısı bir çift kastanyet’in çıkardığı korkunç gürültülerle kaçırttı ve Tanrıça ile birlikte vurmaya başladılar.

Poseidon’un Girit kralı Minos’a kurbanlık olarak verdiği fakat olağanüstü güzel olduğu için kurban etmeye kıyamadığı boğaya Kraliçe Pasiphae’nın aşık olduğunu ve birlikteliklerinden Minotauros’un doğduğu öyküsünü Theseus bahsinde anlatmıştık. Poseidon’un bununla da öfkesi yatışmamış Minos’a armağan ettiği boğayı korkunç bir canavar haline getirmişti. Herakles’e verilen yedinci iş bu boğanın yakalanması idi. Bu işi de hâlletti. Boğayı gemiye bindirip Mykenae’ya getirdi. Ancak kral Eurytheus boğayı Hera’ya adayıp salıverdi. Tüm Moraya büyük zararlar getiren canavarı Theseus öldürecektir.

Ardından, Tydeus’un oğlu, Troya savaşının Akalı kahramanlarından Trakyalı Kral Diomedes’ insan yiyen kısraklarını getirme işini, önce bu yiğidi öldürerek halletti; sahiplerini yitirince uysallaşan hayvanları yönetimine aldı.

Amazonların savaşçı kadınlar topluluğu olduğunu biliyoruz; hatta savaş sırasında kolaylıkla yay çekebilmek için bir memelerini keserlermiş; bundan dolayı “A-Mazon = Memesizler” adını almışlar (A-mazos=memesiz). Onlara savaşçı niteliği kazandıran da Eceleri Hippolyta’nın tılsımlı kuşağı imiş. Herakles’in dokuzuncu görevi bu kuşağı, Eurystheus’un kızı Admete’ye sunmak üzere getirmek olmuş. Kraliçenin nazik konukseverliği sayesinde bu iş kolaylıkla kotarılıyormuş ki; bu başarılarından deliye dönen Hera, Amazon kıle ederek, Amazonları, Herakles’in, gemisini ziyarete gelmiş kraliçelerini kaçıracağı fesadı ile kışkırtmış. Amazonlar kıyıya doğru saldırıya geçince, Herakles bu saldırının Hippolyta’nın emriyle yapıldığını zannederek zavallı kadını hemen öldürmüş; diğerlerini de püskürterek denize açılmış.

Onuncu macerası, Akdeniz’in batı ucundaki Erythia adasında yaşayan üç bedenli, dört kanatlı canavar Geryoneos’un (adının sözlük anlamının, dehşet saçan sesler çıkardığı için “uluyan” ya da “Yeryüzündeki Orion” olduğu sanılıyor) çaldığı büyük baş sürüsünü geriye almak oldu. Adaya yaklaştığı sırada boğazın iki yakasında (Septe ve Cebelitarık bölgelerinde) dimdik yükselen Abila ve Kalpe tepelerini görmüştü; bu gezinin anısı olarak bu tepelere “Herakles’in Sütunları” denilen sütunları dikti.

O ana kadar geçirdiği en çetin sınav, nerede olduğunu bilmediği Hesperid Bahçelerinin Altın Elmalarını getirmek olan onbirincisi olmuştu. Düşüncesine göre en kestirme yol elmaları, Hesperidlerin babası, sırtında Gökkubbeyi taşıyan, Atlas’dan istemekti (Atlas’ın sözcük anlamı da yük taşıyan, tahammül eden, cesaret eden’dir). Bunun için ona, elmaları getirmek üzere ayrıldığında Gökyüzünün yükünü kendisinin devralması gibi cazip bir öneri de sundu. Atlas döndüğünde, elmaları ona vereceğine kendisinin Eurystheus’a kendisinin götüreceği için yükü bir süre daha tutması gerektiğini söyledi. Bu köylü kurnazlığına çok bozulan Herakles de bir oyuna başvurdu: “O zaman, çok ağrıyan kulunçlarıma bir masaj yap da yükü daha rahat taşıyayım.” dedi; bereket Atlas çok böndü, masaj yapmak üzere elmaları yere bırakır bırakmaz Herakles de kendi yükünü devirip, elmaları aldı, kaçtı.

Sonuncu sınav ise hepsine tüy dikti. Theseus’u “Bellek Yitimi Koltuğu”ndan kurtardığı Yeraltı Dünyasına gidecek, üç kafalı köpek Kerberus’u getirecekti. Hades, ona silâhsız olması kaydı ile giriş izni verdi. O da sadece elleri ile köpeği yakalayıp Mykenae’a kadar taşıdı.

Artık pişmanlık sınavı sona ermişti. Karısını ve çocuklarını öldürmenin kefaretini ödemişti. Huzurlu bir yaşam umuyordu. Ama hiç bir zaman bu beklentisi gerçekleşmedi. Ondan daima insanüstü hizmetler beklendi; ya da kendini, Evrene düzen verecek “Gigantomachia” denilen devler mücadelesinin içinde buldu. Ölümlü kadından doğduğu için Olimpos katına yükselemedi ama tanrı kanı taşıyan bir ölümlü olarak güç ve tahammül simgesi oldu. Iliad’da, Akhileus’un takdir ettiği popüler bir kahraman olsa da ölümün kucağından kaçamayacak bir insan olarak anıldı. Hesiodos, hamasî etkinlikleri sayesinde Olimpos’a ziyaretçi olarak kabûl edildiğini yazar. Eski Yunanlılar, genelde, ölümden sonra tekrar dirilmek şeklindeki yaşam döngüsünü simgeleyen, Tanrı ile insanın bağlantısını gösteren mitolojik figürlerden olduğunu kabûl etmişler. Kasik bilimci Jane Harrison, kendisini halkın iyiliğine adayan bir ağır işçi olarak çalışan sınıfın sevgilisi olduğuna işaret ederek “sosyalist” bir yorum getirmiş. Bir de, insanın ölümsüzlük arayışını, süreklilik umudunu onun öyküleri ile kıyaslayanlar var. Geç Helenistik zamanlarda, umudu bir inanç haline getirenler mezar taşlarına onun kabartmalarını yaptırırlarmış. Bu anlayışı işleyen lejandlardan biri de ülkemizden:

Bugünkü Afyonkarahisar’ın ilçesi Dinar antik dönemlerde Frigya’nın Gelaenae isimli bir kasabasıydı. Kral Midas’ın piç oğlu Lityerses o yöreden geçen yabancıları önce sıcak bir konukseverlikle karşılar, fakat halkın hasat faaliyetlerine yardım etmedikleri gerekçesi ile öldürür ya da yıllık hasat ritüelinin bir parçası olarak, mısır destelerinin içinde sıkıştırır ve boyunlarını orakla biçmek suretiyle kurban ederdi. Bir gün bu kasabayı ziyaret eden Herakles bu vahşete tanık olunca Lityerses’in boynunu uçurup gövdesini Menderes Irmağına atarak adalete hizmet etmişti (Eski bir Frigya şarkısı ise, Lityerses’in başının kesilip toprağa bırakılmasını gelecek yılın hasadının tohumunun atılması olarak simgeleştirir.)

Argonotların Karadeniz seferi ve bu arada Heraklesin Amazonlara, ardından Troya’ya saldırısına Yunanlıların geleneksel olarak verdikleri tarih, Mısırlıların yazıtlarında “Akaiwasha” adını verdikleri Akalıların da dahil oldukları aç kalmış, barbar Deniz Halklarının uzanabildikleri her yeri istilâ etmeleri dönemi olan İ.Ö. 1200’ler öncesine denk gelmektedir. Bu da, Herakles’in, Deniz Halkları ile (büyük olasılıkla Dorlarla) birlikde o yörelere gelen gerçek bir kişiliğin mitoslaşmış kimliği olduğunu düşündürüyor. Hattâ Herakles’in katılıp bir ara ayrıldığı Argonot macerasından bir anı olarak Karadenizde, adı dilimizde “Ereğli”ye evrimleşmiş olan “Heraklea - Herakles’e ait yer” kurulmuş olsa gerek. “Konya Ereğlisi” adı da, bu civardaki kocaman bir Hitit köylü tanrısının heykelini Yunanlıların Herakles’e benzetmeleri ile buraya da “Heraklea” demelerinden kaynaklanıyor.


tytorun@hotmail.com
Yayın Tarihi : 10 Mayıs 2007 Perşembe 20:02:11
Güncelleme :11 Mayıs 2007 Cuma 00:19:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?