22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler - 49 -


ATALANTE (Lat. ATALANTA) : Bazıları bu isimde iki kadın kahraman olduğunu söyler. Değişik öykülerde Atalanteye Iassos ve Skhoenios adında iki baba yakıştırılması bu iddiayı doğrular gibi. Ancak, söylencelerle kuşaktan kuşağa geçen mitosların farklı versiyonlarında, öyküdeki, özellikle ikincil kişiliklerin isimlerinin nisyana karışması ve onlara yeni adlar yakıştırılması da özgün metinlerin dağılıp farklılaşmasına neden olur; bu olgu, belki de, yeni mitosların ortaya çıkmasına, bu yazın türünün alabildiğine zenginleşmesine, ozanların dilinde yeni güzel seslerin türemesine yol açar. Gerçekde iki ayrı Atalanta var idiyse bunların ikisinin de “Argonotlar Seferi”nde yer alma arzusu, değişik söylencelerde nedense çok önem verilen Kalydon ayısı avına katılmaları, koşu yarışında (ayrı mitlerde farklı isimler taşısalar da) yenildikleri adamla evlenmeleri, sonunda bir aslana dönüşmeleri salt bir rastlantı ile mi açıklanacaktır? Hayır, bu iki kişilik kökende birleşmekte.

Atalante öyküsünü bütünüyle son mitoloji ozanları Ovidius ve Apollodoros yazmışlar. Ama kökeni en eski ozanlara geriye gider; Iliada’da onun “Kalydon ayısı avı”, Hesiodos’a atfedilen bir şiirde ise yarışmaları ve altın elmalarla ilgili serüveni anlatılıyor. Edith Hamilton, hikâyeyi bütün olarak, doğa betimlemelerinden yoksun, yavan anlatımına rağmen, sadeliği ve anlaşılabilirliği bakımından, Apollodoros’un metninden izlemeyi yeğlemiş. Ovidius, heyecan sahnelerinin betimlemesinde bazen saçmalığa varacak kertede abartılara düşüyor.

Arkadia kralı ünlü Lykurgos’un oğlu olan Iasos (ya da Boiotia kralı Schoenios) erkek çocuk beklerken karıs Klymene’nin bir kız doğurması üzerine çok düş kırıklığına uğruyor ve bebeği bir dağ eteğine ölüme terk etmeye karar veriyor. Tüm ibret dersi veren masallarda olduğu gibi hayvanlar insanlardan daha sevecen çıkıyor; bir dişi ayı onu bağrına basıp, besleyip büyütüyor. Atalante yabanlıklarda çok hareketli ve haşarı bir çocuk oluyor. Ayı gibi iyi kâlpli avcılarla karşılaşıyor. Avclar onu kendi bakımlarına alıyorlar, kendilerinden daha usta ve gözü pek bir avcı olarak yetiştiriyorlar. Bir defasında, normalde ölümlü insanlardan çok hızlı ve güçlü iki Kentaur onu görüp saldırıyorlar. O kaçmıyor; delicesine bir cesaretle, ardı ardına sadağından (okluk) çıkardığı okları yayına yerleştirip yaratıkları vuruyor.

Aitolia’da Kalydon kralı Oeneos’un (bu isim, sanırım “şarapçı, ayyaş” anlamına geliyor) ülkedeki hasatın ilk ürünlerini kendi tapınağına bağışlamayı unutmasına kızan Artemis, ceza olarak bir yaban ayısını kente musallat etmiş ve korkunç bir tahribata neden olmuştu. Canavar ülkenin altını üstüne getiriyor, sürüleri telef ediyor, kendisini engellemeye çalışanları öldürüyordu. Oeneos Yunanistan’ın en cesur adamlarını yardıma çağırdı. Yığınla yiğit kent’te toplandı. Atalante’yi Schoeneus’un kızı diye anan Ovidius, olanca abartısı ile, bu av partisinde, nerede ise Troya Savaşı gibi, mitolojinin hemen tüm kahramanlarını bir araya toplamıştır. Önceden bildiklerimizi hatırlatmak, ilerde karşılaşabileceğimiz bilmediklerimizle şimdiden aşinalık sağlamak için bazı katılımcıların adlarını verelim: başka Iason olmak üzere Argo gemisi mürettebatı, SpartaKralı Tyndareos’un ikiz oğulları (Dioskurlar) Kastor ile Polydeukes, birbirinden ayrılmaz yoldaşlar Theseos ile (Iksion’un oğlu) Peiritios, eski Kalydon Krlaı Thestios’un iki oğlu, Asphareos’un oğulları Linkeus ve hızlı Idas, bir zamanlar kadın olan ve Kentaurlarla yapılacak kavga kurbanlarından olan Lapith Kaineos, savaşçı Leukippos, mızrak atma ustası Akastos, Hippothoos ve Dryas, Amyntor’un oğlu Phoiniks, koşu yarışında kimsenin yakalayamadığı Ekhion, Aktor’un iki oğlu, Ellis’den gelen Phileos, ünlü Akhileus’in babası Peleos, büyük Aiakas’ın (Ajaks) babası Telaman, Iphikles’in oğlu ve Herakles’in araba sürücüsü Boiotia’lı Iolaos, Neleus oğullarından Rylos kralı Nestor, heybetli Eurytion, karısının ihanetine kurban gidecek Amphiaros, Arkadialı Ankaeos, eski Amyklai’dan göndeilen Hippokoon ve pek çok cengâver... İçlerinde, doğallıkla, Arkadia ormanlarının gururu Atalante da yer alıyordu. Erkeksi, kostak delikanlı tavırlarına karşın görkemli kadın güzelliği, toplayıp başının arkasında düğüm yaptığı altın saçları, boynundaki parlak tokanın tutturduğu harmaniyesi, sırtındaki fildişi sadak, elinde yayı ile göz kamaştırarak konuk grup içinde yürüyordu. Oeneos’un oğlu Meleageros, Ida’nın kızı Cleopatra ile evli olmasına karşın, yaşamında karşılaştığı bu en güzel ve dayanılmaz çekiciliği olan dişiye derhâl aşık oldu; fakat Atalante ona olası bir aşk partneri değil bir silâh arkadaşı gözü ile bakıyordu; zaten hiç evlenmek niyetinde değildi.

Ayı avına hazırlanan kahramanların birçoğu bir kadınla birlikde ava çıkmayı içlerine sindirememişler; onu dışlamaya kalkmışlardı. Fakat Meleageros onlara tepki göstererek, direnmelerinden vazgeçirdi. Av partisi başladıktan sonra, kıza sarkanlar arasında Hylaios ve Roikos adında Kentauros sululuğu iyice ileri götürünce Atalante hedefi şaşmayan okları ile ikisini de vurdu. Avcılar kızın da aralarında olmasının faydasını çok geçmeden anlayacaklardı. Ayı ilk karşılaşmalarında içlerinden ikisini öldürüverdi. Iason ve Iphikles’in bile attıkları mızraklar hedefi ıskalıyordu. Avcılık gururlarını daha da yaralayacak bir terslik, bir tanesinin mızrağını heyecandan beceriksizce kullanarak ayı yerine bir arkadaşını vurması oldu. Bunun sonucu bir panik başladı; bilinçsizce mızrak savuran filikoslar (yoldaşlar) birbirlerini kırmaya başladılar. Atalanta, serinkanlılıkla başını kolluyor, avına temkinle yanaşıyordu; sonunda ustaca bir darbe ile onu yaraladı; peşinden gelen Meleageros da silâhı ile hayvanı kalbinden vurdu. Teknik bakımdan, hayvanı telef eden Meleageros idi; fakat aşık genç, avın onur ödülü olarak ayı postunun Atalante’ye verilmesinde ısrar etti. Ama ne gariptir ki, bu olay onun ölüm nedeni oldu.

Tanrılar ile aşk serüvenleri yaşayan çapkın bir kadın olan annesi Althea, zavallı iyi niyetli Oeneos’u durmadan boynuzluyordu. Kızını Dionysos’dan, Meleageros’u Ares’den doğumuştu. Her hâlde bu lânetli durum aileye feci bir son hazırlayacaktı. Prens henüz bir haftalık bebek iken, Moira’lar (Kader perileri) Althea’ya görünmüş, odasına alevler içinde yanar bir odun kütüğü atmışlardı; sonra her zaman yaptıkları gibi, kader iplikleri onun karşısında eğirerek: “Sana armağan olarak bağışladığımız bu bebek, bu odun yanıp
tümüyle kül oluncaya kadar yaşayacak!” demişlerdi. Althea, fırlayıp, şömineden köz demirini kapmış, odun tamamen sönünceye kadar ateşini bastırmış ve onu bir sandığa koymuştu.

Ayı avına katılanlar arasında kadının iki kardeşi de vardı; ödülün bir genç kıza gitmesine çok içerlemişlerdi. Ödül töreninde, Meleageros’un büyükleri olarak, ödül’ün ondan başka kimseye verilmesine kesinlikle izin vermeyeceklerini açıkladılar. Törende çıkan bu skandal yeğen ile dayıları arasında şiddetli bir kavgaya dönüştü; ustaca düello yapan genç ikisini de öldürdü. Acı haberi alan Althea, oğlunun iki sevgili kardeşini öldürmesine sebebiyet verdiği için, erkeklerle birlikte ava çıkan utanmaz bir aşifte olarak baktığı Atalanteye olduğu gibi öz oğluna da lânetler yağdırdı. Çılgınca bir öfke içinde, koşarak sandıkda sakladığı yanık odunu çıkardı ve onu ocağa attı. Bu esnada Meleageros acılar içinde kıvranmaya başlamıştı. Bu arada, kardeşlerinin öldürüldüğünü duyan diğer dayıları savaş kıtaları ile Aitolia’ya geldiler. Önce onlara karşı koymak istemeyen Prens, saldıranların yaptıkları katliam karşısında, karısı Kleopatranın da teşviki ile hasta hasta silahlandı. İstilâcıları püskürttü. Odun tümüyle kül haline gelince ruhunu teslim etmişti. Althea’nın aklı başına gelip nasıl bir facia yarattığının bilincine varınca dehşete düşüp nedamet getirdiği ve kendini astığı söylenir. Kalydonia ayısı avı böyle bir t.ajedi ile sonuçlandı.

Atalante için ise yaşam maceraların daha başlangıcı idi. Bazı ozanlar onun Argonotların yolculuğuna katıldığını; diğerleri Iason’un onu bu sevdadan vazgeçmeye ileri sürerler; daha önce anlattığımız bu öyküde yer aldığını gösteren hiç bir ameli gösterilmediğinden katılmadığını kabûl etmek gerek. Argonotların Argos’a dönüşlerinden sonraki serüvenler dizisinin Medeanın, gençleştireceği aldatmacası ile Pelias’ın ölümüne neden olması evresinde Atalante yeniden meydana çıkar. Düzenlenen cenaze törenleri meyanında yapılan spor yarışmaları katılımcıları içinde görünür. Güreş müsabakasında (Troya kahramanı Akhileos’un büyük babası) Peleos’u yener. İşte bu başarı sırasında, bir rastlantı olarak törende hazır bulunan ebeveyninin kimler olduğunu öğrenecektir. Babası bir erkek gibi güçlü ve gözü pek kızı ile gurur duyar ve onu tekrar yanına alır. Erkekleri yere seren, kabadayı görünümlü bir kızla evlenmek uygun görünmese de, Atalanta’nın peşine sürüyle genç erkek düşmüştür. Bunları başından, nezaket kuralları içinde savmak için, kendisini koşu müsabakasında mağlup edecek talibi ile evleneceğini ilân etti. Kimsenin bu işi başaramayacağına emindi. Ayağına çabuk onlarca genci sürklase etti. Ancak, sonunda karşısına çıkan rakibi ayağına olduğu kadar zekâsına da güveniyordu. Aslında sürati kızı alt edebilmek için yeterli değildi ama, Milanion (ya da Hippomenes) isimli bu cin fikirli genç adam, her zaman, aşk’ı hor gören kibirli genç kızlara derslerini bildirmeye soyunan Aphrodit’in desteği ile bir plan yaptı. Tanrıçadan, Hesperidlerin bahçesinde yetişmiş kadar güzel üç elma aldı. Yaşayan insanların göremedikleri bu elmalar som altındandı.

Atalante yarış pistinin başında start pozu almış, başlama sinyalini bekliyordu. Pist kenarlarında toplanmış yüzlerce insan onu hayranlıkla seyrediyordu. Rakibi genç de onun güzelliği karşısında bir ara kendinden geçer gibi oldu. Fakat kendini toplayıp görünmeyen altın elmalara sımsıkı sarıldı. Start verildi; kız yaydan fırlamış ok gibi uçuyordu. Rakibine tur
bindirip yeniden yan yana geldiklerinde genç onun ayaklarına elmalardan birini attı. Atalante bu olaganüstü güzel nesnenin çekiciliğine dayanamayıp yerden kaptı ama hızı azalmış rakibi ile yan yana koşmaya başlamıştı. Az sonra, Milanion’un biraz açığa attığı ikinci elmayı ele geçirebilmek için hızını kesip koşu çizgisinden sapmak zorunda kaldı. Ama, fazla turu telâfi edip öne geçmiş olan rakibe yetişmesi zor olmadı. Milanion son kozunu oynadı; pistin ötesine, çayıra içine son elmayı fırlattı. Yeşillikler içinde bir başka türlü parlayan tılsımlı cazibe Atalante’yi iyice baştan çıkarmıştı; koşup onu eline aldı; fakat rakibi amacına ulaşmış; finiş çizgisine gelmişti. Atalante artık onundu; ormandaki serazat yaşamı, atletik utkuları sona ermşti. Öykünün bundan sonraki bölümü ayrı ayrı şiirlerde farklı terennüm edilir. Evliliklerinden, efemine görünümlü bir oğlan çocukları olmuş; adını “bakirenin oğlu anlamında” “Parthenopaios” koymuşlar. Bazı mitlere göre Zeus, başka mitlere göre Demeter tapınağına giden nişanlılar, Aphrodit’in kışkırtması ile orada birleşmişler. Bu hareketi, tapınağın kutsallığının ihlâli olarak gören en büyük Tanrı Zeus (ya da iffetli tanrıça Demeter) onları bir daha birleşememeleri için birer erkek aslana dönüştürmüş. Günahın Aphrodit tapınağında işlendiğini, çifti cezalandıranın da Kıbrıslı ya da Kythera’lı denilen bu tanrıça olduğunu nakleden şiirler de var. Lejandın bu bölümünü Demetere atfeden öykülerde, Tanrıçanın çifti arabasına koştuğu söylenir. Ovidius, bu kutsallık ihlâli olayının geçtiği yeri Kybele tapınağına yakıştırmış; ona göre çifti arabaya koşan da, (Rhea ile özdeşleştirilen) bu büyük ana tanrıça imiş.

Atalante (ya da Atalanta) efsanesinin resim sanatındaki en etkili ürünü, mitoloji ile ilgili pek çok eser bırakmış olan, XVII. Asır Bologna’lı İtalyan ressamı Guido Reni’nin 1612’de yaptığı, Napoli Müzesinde sergilenirken İspanyanın çeşitli müzelerince kapışılan, en son Prado’ya alınan “Hippomenes ve Atalante” tablosudur. Aynı konudaki Flaman ressamı Jacop Jordaens’in 1630 tarihli tablosu ise “Steven ve Dorothea” koleksiyonuna dahil. Atalante ve Hippomenes yarışması, Alexander Koshkin, Trina Shart Hyman gibi illüstrasyon sanatçısının da konusu olmuştur. Bu mitos kahramanlarının adları günümüzde, bir çok kuruma verilmiştir. Örneğin, İtalya Bergamo’daki bir futbol kulübü, seyahat acenteleri zinciri, Fransada bir araştırma gemisi, aynı ülke’nin Nantes kentinde bir yayınevi “Atalanta”, ABD, San Diego’da bir eczacılık ve biyoteknoloji araştırma kurumu da “Althea” adını taşımaktadır.

Mitoslara adlarına çok az rastlanan Demeter, Kybele ve onların yakınları ilahî varlıklardan söz etmenin zamanı geldi sanırım.


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 5 Haziran 2007 Salı 13:13:24


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?