22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -64-


Europa ve Boğa, Gustave Mireau,1869 civarında yapılmış.


EUROPA: Rönesans’ın klasiklere özlem iklimini taşıyan bu fantastik, zarif biçimde işlenmiş öykü en güzel versiyonunu, yaşamı ve ölüm hakkında kesin bilgi olmayan İskenderiye’de yaşamış Syrakusa’lı ozan Moschos’un bir şiirinde buluyoruz. Gene İskenderiye ömür sürmüş, İ.Ö. III. asırda yaşamış Theokritos’un çağdaşı ve taklitçisi Philossalı diye tanınan Bion’un öğrencisi ve dostu olduğu, onun ölümü üzerine yazdığı “Cenaze Şarkısı” isimli bir şiirinden anlaşılıyor. 4 uzun, kayda değer sayıda kısa ya da parça halinde şiirleri bulunmuş. Europa mitosuna ilk gönderme Iliad’da yapılıyor. Hesiods’un, Oxyrhyncus’da keşfedilen “Kadınlar Katalogu” kitabında da Europanın adından söz edilmiş.

Io, Zeus’un âşık olduğu kızlardan adı coğrafyaya geçen tek isim değildir. Ondan çok daha geniş bir alana, bir kıtaya, Avrupa’ya adını veren Fenikeli Europa, Sidon Kralı Agenor’un Kraliçe Telephassa’dan (Uzakları Işıtan) ya da Argiope’den (Beyaz Yüzlü) doğan kızı idi. Sidon, bugünkü Lübnandaki “Sayda” kentidir; Agenor’u, bu kentin hemen yanındaki, şimdiki adı “Sur” olan Tyr”in kralı olarak gösterenler mitoslar da var. Iliada’ya göre Europa, Agenor’un değil, Fenike Devletine adını veren oğlu Phoiniks’in (Phoenix) kızı imiş. Gene mitolojide ismi geçen Kadmos (Cadmus) ve “Kilikya” bölgesine adını veren Kilyks (Cilix) kızın erkek kardeşleri oluyorlar. Orijinalini Kerenyi’nin Girit’e atfettiği bu öykü de aslında, “Kutsal Boğa”ya tapınılan Doğu Dünyası kökenli olsa gerek.

Io, Zeus’la birlikte olmanın bedelini çok ağır ödediği halde, Europa bu mazhariyetin nimet ve mutluluğunu yaşamıştı. Geçirdiği kısa bir anlık korkudan sonra, kendini bir boğa’nın sırtında deryaları aşarken bulmuş; bu maceranın sıkıntısını hiç çekmemişti. Galiba Hera, kocasının aldığı sıkı önlemler sayesinde bu olaya müdahale edememişti.

Zeus, bir ilkbahar sabahı göklerden aşağı bakarken nefis bir yaratık gördü. Europa uykusundan uyanmış; aynen Io’nun olduğu gibi gördüğü bir rüyanın etkisinde kalmıştı. Fakat, rüyasında Zeus’u değil, kadın görünümlü iki Kıta’yı kendisine sahip çıkmaya çalışırlarken görmüştü. Bu iki coğrafî varlıktan “Asya” bu Sidonlu kıza vücut veren olduğu için üzerinde hak iddia ediyor, ismi bilinmeyen diğeri ise, bu kızı Zeus’un kendisine bağışladığını söylüyordu. Tan vakti heyecanla gözlerini açan Europa, ölümlülere görünen düşlerin çoğunlukla gerçek olduğunu düşündü ve yeniden uykuya dalmak istemedi. Kendi yaşındaki kız arkadaşlarına katılıp denize yakın ağaçlık, çiçeklik çayırlarda oynamayı, dans etmeyi, suya girmeyi seçti.

Tüm kızlar ellerine, kendilerini süslemek için çiçekler toplamak üzere sepetler almışlardı. Europanınki, üzerine büyük bir özenle çeşitli figürlerin resmedildiği altından bir sepetti. Bu figürler, bir çizgi film gibi Io’nun öyküsünü, buzağı haline dönüşümünü, Argos’un ölümünü, Zeus’un Io’yu tekrar kadın haline getirişini temsil ediyorlardı. Bu nefis eseri, Olympos’un göksel ustası Hephaestos’dan başka kimsenin yapmamış olacağı kolaylıkla tahmin edilebilir. Europa bu sepeti, eşdeğer güzellikde sümbüller, menekşeler, sarı safran çiçeklerinin en canlı renkden olanları, vahşi güllerin en kızılları ile doldurdu. Periler kadar güzel diğer kızlar da neşe içinde çayıra dağılıp çiçekden çiçeğe koştular. Fakat Europa, Kharit’leri (Grazialar - Zerafet perileri) kıskandıracak çekiciliği ile bir Aşk İlâhesi gibi tüm bakışların merkezi olmuştu. Zeus’un gözleri de bu cazibeye odaklandı, kaldı. Muzır tabiatlı velet Eros (Cupid) onun kâlbine bir ok daha yollamış; onu Europa’ya delicesine aşık etmişti. Zeus, o an karısının uzaklarda olmasına rağmen tedbirli davranmayı seçti; önce kendisini bir boğaya dönüştürdü. Doğal olarak çayırlarda otlayan her hangi bir öküze değil, kendi haşmetini yansıtan, parlak kestane renkli, alnı gümüşî lekeli, boynuzları hilâli andıran, olağanüstü güzellikte bir boğaya benzemişti. Yanlarına zarifane tavırlarla yaklaştığı kızlar bu çok sempatik yaratıktan hiç korkmadılar; çevresini alarak onu okşamaya başladılar; ondan gelen, çiçeklerden bile daha hoş tanrısal kokuyu zevkle içlerine çektiler. O Europa’ya yanaşıyordu. Kız ona hafifçe dokundu. Hayvan böğürtü denemeyecek çok tatlı müzikal bir ses çıkardı. Sonra kızın ayakları dibine çökerek başı ile sırtına çıkması işaretini verdi. Kız boğanın sırtına bindi; arkadaşlarını da yanına davet etti. Fakat boğa aniden fırlayıp denize koştu; kendini dalgalara attı; büyük bir ustalıkla yüzmeye koyuldu. O yüzerken, denizin dibinden kopup gelen, başda kardeşi Poseidon olmak üzere, tüm deniz tanrıları, yunuslar üzerine binmiş nereidler (Deniz sessizlik ve güzelliği tanrısı Nereus’un 50 kızı), tritonlar*, kalabalık bir maiyet alayı ona refakat etmeye başlamıştı. Bu tantana ve etrafı saran acayip yaratıklar Europa’yı ürkütmüştü. Bir eli ile boğanın boynuzuna yapışmış, öteki eli ile eflâtun giysisini sulardan korumaya çalışıyordu. Onu taşıyan bir boğa olamazdı; mutlaka bir tanrı olmalıydı. Kendisini bilmediği yerlerde yalnız başına bırakmaması için yalvardı. Boğa onu teskin etti; tahmininin doğru olduğunu söyleyerek korkacak bir neden bulunmadığı hakkında güvence verdi. Doğduğunda annesinin onu babası Kronos’dan sakladığı Girit Adasına gidiyorlardı. Europa’yı orada barındıracaktı. Hâlâ kuşkada olan Europa, ufukda Adayı görünce rahatladı. Karaya çıktılar. Olympos’un kapı bekçileri Mevsimler onlara mükellef bir düğün düzenlediler. Asya’nın Batı kıyısından göçerek geldiği Girit’in ilk kraliçesi olan Europa’ya Zeus Hephaestos tarafından imâl edilmiş bir kolye armağan etti. Girit’in bulunduğu bu coğrafyadaki Kıta, artık “Europa-Avrupa” adı ile anılacaktı. “Avrupa” adı, resmen Charlesmagne İmpatarorluğu zamanında kayıtlara geçirilecektir.

Oğulları bu Dünyada olduğu kadar, Yer altı Dünyasında da çok ün yaptılar. Özellikle üçü Minos, Radamanthys ve Sarpedon gerek Girit Krallığını gerekse ölüler ülkesi Elysion’u büyük başarı ve adaletle yönettiler**. Europanın sonradan evlendiği Asteron’dan da Asterius adında bir oğlu olmuş. Zeus tüm çocuklarının babalığını üstlenmiş.

Mitos kahramanı, iri gözlü olduğu için, “evri=geniş”+ “op-a= göz-ler” sözcüklerinden türetilerek “Europa” adını almış. Demeter’in epitetlerinden biri de olan bu sözcük “geniş, açık görüşlü” anlamını da taşıdığından Europanın zihinsel yetenekleri ve dirayeti güçlü olduğu için ona yakıştırılmış. Bazen, Athena’nın epitetlerinde eşanlamdaki “glaukopis” lakabı da veriliyor. Hatta Avrupa Birliğinin örgütlenmesinin anısı olarak İtalyanların bastırdıkları bir Avro değerindeki bir sikke üzerinde “Europa” Avrupa Anayasasını yazarken betimleniyor.

Bu mitosla ilgili ilk eser İ.Ö.VII. yüzyıl ortalarında yapıldığı sanılan bir vazo resmidir. Çok sayıda Roma freskine, Alman Deniz Müzesindeki bronz heykele, Dumbarton Oaks’daki halı desenine konu olan efsaneden esinlenen Yeniçağ sanatçıları: yukarda bir eserini gördüğünüz Gustave Mireau, tabloları ile Paolo Vernese, François Boucher, Tiziano, Tennessee Üniversitesi Kampusunda sergilenen heykeli ile Carl Milles’dir.


* Triton’un, Poseidon ve Amphitrite’nin oğlu olduğuna değinmiştik. Hellenismus döneminden sonra sanatçılar tritonların sayısını arttırmışlar; deniz salyangozu kabuklarından boru çalar pozda, insan, balık, at karışımı görünümleri ile çok sayıda esere konu yapmışlardır.
** Radamanthys düşlerde yaratılan bir tanrı ise de, Minos efsanesinin gerçek bir kral’ın anısına dayandığı sanılıyor.



tytorun@hotmail.com


 

Yayın Tarihi : 27 Ağustos 2007 Pazartesi 11:56:26


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?