22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -74-


EPIMENIDES: Bu kişi, aslında, İ.Ö. 600 civarında Girit adasının Knossos kentinin olup, Atinada dönemin büyük devlet adamı Solon ile ilişki kurmuş bir filozftur. Bir mantık çıkmazı olarak verdiği “Epimenides Paradoksu” örneği ile ünlüdür. Öte yandan, çocukluğunda gözetimine verilen bir koyunu kaybedip onu ararken bir köşede (kimine göre 46, kimine göre 57 yıl süren) derin bir uykuya dalması söylencesi ve kâhinliği ile mitoloji kahramanı olmuştur. Uyandığından sonra, neler geçtiğinin farkına varmadan, koyununu aramaya devam etmiş; fakat her şeyin değiştiğini görmüş. Plutarkhos’un “Solon’un Yaşamı” eserine göre, zamanından farklı görünüşdeki bu genci kentin kâhini, Atinadaki (Megakles’in Arkhonluk döneminde muhalefet ettikleri için kutsal değerlere saygısızlık gösterdikleri iddiası ile kentten kovulan Alkmaion ailesinin başlarına verdiği belâ kabûl edilen) veba salgını ile karşılaşan insanları temizlemesi için Delphi tapınağına yollamış. Veba salgınının ortadan kalkması üzerine, Atinalılar minnettarlıkları ifade için epimenides’e büyük bir meblağ para ödülü vermek istemişler; fakat filozof bunu rededrek; onlara, sadece hemşehrisi olduğu knossoslularla iyi geçinmelerini önermiş. Aynı kitapda, Epoimenides’in kent içi bazı yaşam tarzları üzerindeki önerileri ile Solon’a yaptığı devrimlerde çok yardımcı olduğuna değinilir. Zeus’un ölümsüzlüğüne inanmadıkları için “Bütün Giritliler Yalancıdır” önermesinin, kendisinin de Giritli olduğu için “doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor” noktasında ortaya çıkan paradoks, XX. Asır filozofu Bertrand Russel’e varıncaya kadar tarih boyunca düşünürleri uğraştırmış; Orta Çağlarda bu paradoksa “insolubilia-çözümsüzlük” adı verilmiş; mantık çıkmazlarına, modern çağlarda da “önerme”lerdeki eksik inşa’ya örnek olarak gösterilmiş. Anadolunun Kilikya bölgesindeki Laerte kasabası doğumlu olup, İ.S.III. asırda yaşadığı sanılan Diogenes Laertios “Filozofların Yaşamı” isimli eserinde, Epimenides’in Sparta’da, askerî konularda da kehanetlerde bulunduğunu bildirir. Pausanias, Epimenides’in ölümüde, vücudunun dövmelerle kaplı olduğunun görüldüğünü, dövme kölelere yapıldığı için bu durumun şaşkınlık uyandırdığını bildirir. Çağdaş bilim adamları ise, dövme yapmanın, Orta Asya şamanizminde dine kabul geleneğine aid olduğunu, bu bakımdan filozofun bu geleneğin bir mirasçısı olabileceğini iddia ettiler. Epimenides’in dövmeli derisi, Sparta Ephoros’larının (yüksek bürokratlar) saraylarında, bir uğur getirici olarak saklanmış. Suda katalogunda, Epimenides’e ait bir “teogoni kehanetleri, Girit kanunları hakkında inceleme, Minos ve Rhaddymanttos hakkında bilgi yanında şimdi kayıp olan nazım eserlerden söz edilmektedir.

IBYKKOS VE TURNALAR: Ibycus da mitolojik bir sima olmayıp, Hellenistik İskenderiye bilginlerinin sınıflandırmasına göre Yunanın dokuz büyük lirik ozanından biridir. İ.Ö VI. asırda yaşamış; Doğduğu, Yunan kolonisi olan Sicilyanın Rhegium kasabasından ayrılarak Samos (Sisam) adasının tiranı Polykrates’in korumasına girdiği söyleniyor. Ama buı husus tam da kesin değil; her ne kadar Polykrates onuruna yazılmış bir şiiri varsa da bunu aynı isimde başka biri için de yazılmış olabileceğini, onu himaye edenin Pers hükümdarı Kyros I. (Kuraş) ya da Med kralı Kyaksares olabileceğini de ileri sürenler var. Ayrıca şiir tarzının Steichorus’dan ayırt edilmesi çok zormuş; ancak birkaç şiirin taşıdığı ruh bakımında kesinlikle ona özgü olduğu anlaşılabiliyor. Suda katalogunda dokuz lirik şiir kitabı olduğu yazılı. 1922’de bir kitabın önemli bir bölümü bulunup yayınlandı. Mitoloji ve kahramanlığa ait bir kısım şiirleri varsa da, şiirleri temelde neşeli ve erotik parçalardı. Pederastik (oğlancı) şiirin öncüsü kabûl edilir. Lesbos’da (Midilli) güzellik yarışması festivalinde, oğlanlar korosu tarafından onun şiirleri terennüm edilirmiş. Vezin ve dialekt olarak Dor karakterde ise de konulardaki ruh ve anlayış bakımından Aeolia’ya bağlı olan bu Ibykos’u, Aristo, Anakreon ile aynı düzeyde, şiirin armonisine en fazla tad veren ozanlardan kabul eder. Cicero ise, onu aşk şiirinde, Alkaeos ve Anaktreondan bile üstün tutar. Mitoloji ile ilgisi hakkında tüm bildiğimiz, sonradan efsaneleşen ölümünün dramatik öyküsüdür. Mitolojide dini bütün olarak tanıtılan Ibykos, Korinthos kıstağında icra edilen ve tüm Yunan soyluları cezbeden bir araba (şaryo) yarışları ve müzik müsabakasına giderken bir ara yolunu şaşırmış. O sırada başının üzerinde bir turna sürüsü peydah olmuş. Onları selâmlamış: “Her hâlde sizinle yol arkadaşlığı yapacağız; bu hayra alâmet olsa gerek.” demiş. Derken, bir dar geçitten geçerken, aniden karşısına bir eşkya çetesi çıkmış; hem soyulmuş hem de eşkiyanın vahşice saldırısında ölümcül biçimde yaralanmış. Onu izlemekde olan turnalardan kendisinin intikamını almalarını istemiş. Korinthos’da amfi tiyatroda festival başladığı sırada turna sürüsü seyirci kalabalığının üzerinde uçuşmaya başlamış. Birdenbire kalabalık arasından bir ses yükselmiş: “Ibycusún turnaları; intikam almaya geldiler!”. Ardından, bütün kalabalık da bağırmaya başlamış: “Katil, kendisini ihbar etti!” Turnalardan korkan adam yakalandı; suç ortakları da onun ağzından öğrenildi. Hepsi idama hüküm giydiler. Bu efsane, özellikle Friederick Schiller’in “Die Kraniche des Ibykus” isimli uzun şiiri ile kalıcı olmuştur. Turna sözcüğünün hemen tüm Batı dilerindeki karşılıklarının (Al. “Kranich”, Fr. “Grue”, İt. “Gru”, İng. “Crane”, İsp. “Grus” gibi) Yunanca “geranos” ile etimolojik bağlantıları vardır.

ERIKHTHONIOS: Erekhtheos diyenler de vardır. Platoya göre iki ayrı kişilik söz konusudur. Yarı insan yarı yılan bu yaratık Hephaistos’u anlatırken değindiğimiz biçimde Dünyaya gelmiş. Ateş ve maden işlerme tanrısı Hephaistos, kardeşi Athena’ya tecavüze yeltenirken Athenanın bacağına dökülen spermlerinin Toprağa (Gaia’ya) silkilmesi ile Gaia döllenmiş; doğan 0bebeğe de “Toprak, Yeraltı ile çok ilişkili” anlamına “Erikhthonios” adı verilmiş. Dünyaya gelmesinde, kendisinin de methâldar olduğu münasebetsiz bir olayın sebep olduğunu düşünen halası Athena bebeğe sahip çıkıp onu bakımına almış; sonra bir sandık ya da sepet gibi kapalı bir nesneye koyup, Atinanın ejderha kralı Kekrops’un, Athena rahibeleri olan Aglauros, Herse ve Pandrosos adlarındaki üç kızına, kapağı kilitli olan sepeti açmalalrı tembihatı ile emanet etmiş. Pausanias’ın verdiği bilgiye göre Pandrossos bu emre itaat etmiş: fakat kardeşleri meraklarını yenemeyerek sandığı açmışlar; içinde ayakları yılan biçiminde bir yaratık görmüşler. Çocuk yeraltında yılanların korumasında olduğu için ayakları onlara benzemiş. Athena bu itaatsizliği onları çıldırtarak cezalandırmış. Kızlar, Akropolis’in tepesinden kendilerini atarak canlarına kıydılar. Yer altı Tanrıçasının oğlunun doğumu Eleusis festivallerinde kutlanırdı. Kekropsun kızlarını temsil eden ve “arrephoroi- gizli nesne taşıyanlar” denilen rahibeler kapalı bir sepet taşırlardı.

Erikhthenios yetişkin bir adam olunca., Athenanın desteği ile Atinaya kral yapıldı. Kendini halkı iyi, bilinçli yurttaşlar olarak eğitmeye adadı. Söylencelere göre, ilk kez atları arabalara koşmayı, toprağı sabanla sürmeyi, pratikde altından daha yararlı olan gümüşü kullanmayı öğreten hükümdardır. Halası, gerçek “Ay Tanrıçası”olan Athena onuruna Ayçanın ilk görünüşünde kutlanan “Panathenaea festivallerini”ihdas etmişti. Onun adını alan torunu, ikinci Kekrops’un, Prokris’in, Kreusa’nın ve Ornthyia’nın babalarıdır.

Aşağıda soldaki resim: Erikhthonios’un doğumundan sonra Athena tarafından kucaklanmasını betimliyor. İ.Ö.470–460’ ait bir Attika stamnos’u (şarap ya da yağ testisi) üstü kırmızı figür (Münich’de Staatliche Antikensammlungen denilen Devlet eski eserler müzesinde).

 

 

 

 

 

 



MARPESSA: Ares’in torunu olan bu Aetolia’lı prenses tanrıların sevgilisi genç kızların en talihlisi idi. Bir başka mit’e göre ise, Aetolia kralı Eveno’nun ve kraliçe Aicippe’nin kızlarıdır. Kalydonia Domuz avı ve Argonotlar macerasının kahramanlarından Idas onu, kendi rızası ile baba evinden uzaklaştırmıştı. Ama bu birlikdeliğe rıza göstermeyen Eveno, kanatlı bir araba ile kaçan çiftin peşine düştü; onlara yetişmeyi başaramayınca atlarını öldürdü; kendisini de Aetolia’nı Akarnania bölgesinde, Patras körfezi ile Missolonghi gölü arasındaki (şimdi eponimi olan yani kendi adı ile anılan) ırmağa attı. Çift çok mutlu oldu ama bu kez tanrı Apollo Marpessa’ya aşık oldu. Idas eşini Tanrıya vermeyi ını kahramanlarından olan Idas reddetti; üstelik onunla düello etmeye cesaret etti. Fakat Zeus araya girdi; Marpessa’ya kimi tercih ediyorsa onu eşi olmasını söyledi. Kız, tanrıların sadakatsizliğini bildiğinden olacak, duygusal zaafları ve ölümlü olmasına karşın kocasını seçti.

İngiliz yazar Adéle Geras, Marpessa ile ilgili olarak Troya Savaşı sırasında cereyan eden bir aşk hikâyesini de lirik bir dilde anlatmış; 2000 yılında ngilterede yayınlamam bu öykü Aslı Biçen tarafından dilimize çevrilmiş. Iliada Destanını anlatırken ona da değinebiliriz.

Yukarda, sağdaki resim, Zeus’un Marpessa ve Idas’ı Apollo’dan ayırmasını betimleyen ve gene aynı müzede sergilenmekde olan bir psykter (şarap soğutma kabı) üzerindeki kırtmızı figürü gösteriyor.

Yayın Tarihi : 27 Ekim 2007 Cumartesi 14:13:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
TeomanTörün IP: 85.103.224.xxx Tarih : 31.10.2007 15:06:17

Değerli Engin Koca dostuma, Mit 73'ke dip notunuzu, evdeki kargaşa yüzünden gene gecikerek yanıtlıyorum. İlginize yeniden teşekkür ederim. İnteraktif çalışmanın, başka okurlarıma da ilettiğim gibi, özellikle benim gibi amatör yazarlar için çok yararlı olduğunu takdir ediyorum. Şimdiye kadar mitolojide benim karşılaşmadığım "mixoparthenos" isminin, Heraklesi kendisi ile sevişmeye zorlayan ve ondan Agathyros, Gelonos ve Skythes'in (İskitlerin atası) adında oğulları olan "EKHIDNA" adındaki kadının bir diğer adı ya da fiziksel tarifi olduğunu zannediyorum. Zaten, İnternetteki Almanca açıklamadan (halbjungfrau) gördüğümüz üzere "yarı genç kız-bakire" anlamına geliyor. Daha önce de, açıkladığım gibi bu isimden türeyen benzer isimler (mixosaurus, mixopterus gibi)bazı paleontolojik hayvanlara verilmiştir. Saygılarımla.