20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -100-


ROMA ULUSUNUN KURULUŞU: Kamp derin bir sessizlik içinde idi. Nisus arkadaşına: “Ben güvenilir bir yol açmaya çalışacağım. Sen ardımdan izleyerek gözcülük yap!” dedi. Karanlık içinde, kuytu yerlerden gitmeye ve çıt çıkarmamaya özen göstererek etrafı kollayarak yürüdü. Yakaladığı nöbetçi görüntülerine, profesyonel askerliğinin kazandırdığı ustalıkla ruh gibi arkadan yaklaşıp gık çıkarmalarına meydan bırakmadan, onları boğazladı. Nisus’u adım adım izleyen Euryalus da, daha fazla gecikmemek için bu kanlı ava katıldı. Nöbetçi askerlerin tasfiyesi uzun sürdüğü için, kampın sonuna geldiklerinde tan yeri ağarıyordu. Latium yönünden gelen bir süvari müfrezesi erleri uzaktan Euryalus’un ışıldayan tolgasını fark ettiler ve üzerine at sürdüler. Genç savaşçı, soğukkanlılığını yitirmede, hemen yakındaki sık ağaçlı koruluğun içine daldı. Süvariler koruluğu sardılar. Telaş içinde iki ahbap çavuş birbirlerinden ayrılmıştı. Arkadaşının kayboluverdiğini fark edip, büyük bir endişeye kapılan Nisus geriye döndü. Onun, Camilla’nın kabilesi Volks’lardan bir süvari müfrezesi tarafından kıstırıldığını gördü. Deliye dönmüştü. Onu nasıl ellerinden kurtarabilirdi? Geride kurban bırakmaktansa, birlikte ölmeyi seçerek, daha fazla vakit geçirmedi. Bağırarak olay yönüne doğru gitti. Üzerine ardı ardına gelen atlıları kılıç ve kargısı ile tek tek hakladı. Müfreze komutanı, nereden geldiğini anlayamadığı saldırının şaşkınlığını üstünden attıktan sonra Euryalus’a dönüp, kılıcını kaldırarak: “Bunu ödeyeceksin!” dedi. Nisus öne atılarak: “Beni vur; onun hiçbir suçu yok. Size meydan okumaya ben geldim.” dedi. Fakat savrulan kılıç, o arada çocuğun göğsüne saplanmıştı. Nisus arkadaşının katilini öldürdü; fakat kendisi de öteki süvarilerin kılıç ve kargı darbeleri ile parçalanarak can verdi. Troialıları Romalıların ataları olarak bilen Vergilius, Roma geleneğinde pederastinin tabu olması dolayısıyla bu iki arkadaşın eşcinsel yaşamına değinmemiştir.

Aeneas, çok kalabalık bir Etrüsk ordusu ile kamp sahasına geri döndü ve şiddetli bir savaş başladı. Ard arda gelen çatışmalarda binlerce insan boğazlandı. Turnus’un müttefiki komutanlardan Archetus, Ufens, Epulon Troialı Gyas, Mnestheus ve Achates tarafından öldürüldüler. Bu arada Aeneas’ın dostları arasında da değerli kayıplar oldu. Aeneas’ın Tyrrhen’li müttefiki, Perusia’nın kurucusu Aulestes, Neptunus’un oğlu olduğu için kendisine ateş ve çelik işlemez diye bilinen Messapus’un çifte uçlu kargısı ile vurularak can verdi. Aulestes’in Tiberis’in nympha Manto’dan doğma oğlu olduğu söylenir. Etruria’nın en usta at ehlileştircisi olarak tanınan Messapus hain kral Mezentius’a sadık kalmıştı. Evander’in oğlu Pallas da, Turnus’un vahşi ellerinde can verdi. Camilla, doğruyu görüp, bir nefis muhasebesi yapmış; fakat çok gecikmişti. Mel’un Mezentius, lâyık olduğu akıbete, onu korumak için bahadırca savaşan oğlu Lausus öldürüldükten sonra ulaştı.

Ianus’un karısı Iuturna (Juturna)Turnus’un kız kardeşi idi. Zavallı nympha kardeşinin canını kurtarma çaresi aramak için savaş arabası ile cenk meydanını fır dönecektir. Fakat nafile! Sonunda, Aeneas ve Turnus teke tek karşılaşırlar. Vergilius’a göre Aeneas, kazandığı deneyimlerle ve kendini tanrısal bir buyruğun gösterdiği bir amaca adaması ile sıradan bir kahraman asker olmakdan çıkmıştı. İhtiyar babasını, küçük oğlunu sevecenliği ile kucaklayıp Troia’dan kaçıran; kışkırtıcı Dido’nun karşısında yüreği yumuşayan; Kartaca’da şık giysileri ile bir züppe gibi dolaşan genç asker, artık Alban ovalarında dehşet saçan bir savaş tanrısı idi. O, koca çınarları yerinden söküp, Athos Dağı* ya da Apennine Baba’ın ** karlı doruklarına uzattığında onlar kadar yüce görünüyordu. Yüz bacaklı, yüz kollu, yıldırımlar gibi gümbürdeyen elli kalkanlı, elli keskin kılıçlı Aegaeus*** gibi heybetli idi. Kendini ilahî bir hedefe kilitleyen bu kahraman Aeneid’de sık sık “Pius**** – kendini nezreden, adayan, kutsal” epiteti ile anılır. Bu yıldırım gibi çarpan, deprem gibi sarsan dev karşısında Turnus düello’yu umutsuzca kabûl etmişti.

Aeneid Turnus’un er meydanında ölümü ile sonlanır. Bu, destanda ileri dönük öngörülerde ve başka lejandlarda Aeneas’ın hemen savaş öncesi intihar eden Latinus’un kızı Lavinia ile evlendiğini, henüz inşa edilmemiş Roma’nın 30 km. güneyinde, Lavinia’nın adına, Latin halklarının dinsel merkezi haline gelen “Lavinium” kentini kurarak Roma ulusunun temellerini attığını ve ayrıca çok uzun öyküsü olan Roma kentinin kuruluşunu öğreniyoruz.

Aeneid’de, Troialıların Latium’daki eylemleri sırasında, kendilerine, çok eski ve efsanevî bir isim olan Alban (Albion) adı verdikleri yazılıdır. Albion*****, Herkül’ün maceraları sırasında öldürdüğü bir devdi. Troialılar, Latium bölgesinde, Romanın güneydoğusundaki sönmüş volkanik tepelere kendi isimlerine izafetle Alban tepeleri dediler. Lavinium’un inşasından 30 yıl kadar sonra Aeneas’ın oğlu Ascanius (Iulus)Alban bölgesinde (Romanın güneydoğusunda) “Alba Longa” kentini ve krallığını kurdu (bu noktada halen Castel Gandolfo denilen kasaba vardır). Bu krallardan en tanınmış olanı Procas’ın Numitor ve Amulius adında iki oğlu vardı. Tahtın yasal varisi Numitor iken, Amulius onu tahttan indirmiş, yengesi Rhea Silvia’ya bekâret yemini ettirerek Vesta rahibesi yaptırmıştır. Fakat Rhea, Savaş Tanrısı Marsın tecavüzüne uğrayıp gebe kalmış; Romus, Romulus adındaki ikizleri doğurmuştur. Durumu öğrenen Amulius bebeklerin bir sandık içinde Tiber Irmağına atılmasını emreder. Irmak alçalır ve sandığı sığ bir yerde sahile bırakır. Yavrularını yitirmiş bir dişi kurt gelip ikizleri emzirir. Arkasından Faustulus adında bir çoban gelip çocukları alacak ve karısı Acca Larentia ile yetişmelerine hizmet edeceklerdir. Uzun maceralar sırasında kardeşi Romus’u öldüren Romulus, Varro adındaki tarihçinin genel kabûl gören tesbitine göre İ.Ö. 753 yılının 23 Nisanında Roma kentini kurar ve 33 yıl hüküm sürer (Romanın kuruluşu hakkında başka tarihler verenler var: (Ennius: İ.Ö 900, Fabius Pictor: İÖ.748, Cincius Alimentus: 728). Roma Devletinin kuruluş simgesi olan “Dişi kurt ile emzirdiği Remus-Romulus ikizleri”nin ünlü tunçtan heykeli Romada, Campidoglio denilen Capitolino Tepesinde Palazzo de Conservatori sarayının yeni müzesinde (Museo Nuovo) yer almaktadır.

Faustulus, Romulus ve Remus’u korumasına alıyor (Sanat dünyasında “Pietro da Cortona” adı ile tanınan Toskana’nın Cortona kentinden, barok mimar ve ressam Pietro Berrettini’nin, Louvre Müzesinde sergilenen 1643 tarihli tablosu)

Vergilius, destanın sonlarında, Anakronizm’i de (çağ uyumsuzluğu) göze alarak, “Osiris’in güçlü Thymbraeus tarafından öldürüldüğü” metaforunu yapar. Osiris, Yunanlıların, bazı mizaç ve işlev farklarına karşın, periodik yeniden dünyaya gelme özelliklerine bakıp, yaparak Dionysos’a (Bacchus) benzettikleri, bir bakıma eş tuttukları Mısır tanrısıdır. Hellenik dönemde, Yunanlılar, “Platonizm” gibi, Osiris-Dionysos adı ile bir gizemcilik senkretizmi yapmışlardır. “Thymbraeus” ise tanrı “Apollo”nun, Troas’da “Thymbra” bölgesinden alınma lâkap’ıdır; “Thymbra’lı” demektir. Akhileus’un vurulduğu yerde, bu epitetle isimledirilen bir Apollo tapınağı vardı. Latiumdaki Troialılar Apollo’yu bu isimle anarlardı. Vergilius, Apollo’nun displininin gizemciliğe galebe çaldığını ifade ediyor olmalı.

Aeneid’in, değerinin hiç aşılamadığı geç antlkitede ve orta çağlarda kazandığı büyük etki hâlâ hızını yitirmemiştir. Orta çağlar boyunca okuma metni olarak kullanıldığı Hıristiyan okullarında ününe erişen başka hiçbir kitap çıkmamıştır. Eserine duyulan bu hayranlık, Vergilius’un düşüncelerinin bir Hıristiyan’a yakışırlığı iddiası ile, “anima naturaliter christiana = doğuştan bir Hıristiyan ruhuna sahip” kabulüne yol açmış. Eserin bütününün, yazıldığı devirde rastlanmayan bir kurgu tutarlığı, yaygın Latince deyimle “in medias res = konunun bütünü içinde kalma” ilkesine uygunluk vardı. “Platonizm düşüncesi” gibi, Troialıların İtalya yolu üzerinde Harpilerle karşılaşması, Roma’nın kuruluşundan epey sonra kullanıma giren “trirem = üç sıra kürekli kadırga”nın, (belki de bir fantezi olarak) İsadan oniki asır öncesinin Troilılarına kullandırması dışında ciddî bir anakronizme ve coğrafî hataya düşülmemiştir. Dante, 1310–21 yılları arasında yazdığı “İlahî Komedya” adlı eserinde, Vergilius’un Cehennem ve Araf’da Vergilius’un kendisine rehberlik ettiğinden söz eder. Ama, bir pagan olarak Latin ozanına Cennet’in kapıları kapalı imiş.

Romanın kuruluşunun özeti ve varlığının anlamını Hortius’un “Roma ve Troia Üzerine” adlı Od’unun bir parçasından okuyalım:

ROMA VE TROIA ÜZERİNE

Adalet ve azimle yola çıkan bu adamı, ne soysuz uyruğunun ihaneti ne de müstebitlerin ölümcül çatık kaşlı dirençleri kutsal idealine ulaşmasını engelleyebildi.

Efendimiz Bacchus’un gücü gibi bir güçle, hırçın kaplanlara gem vurup, Mars’ın küheylanlarına hükmeden Romulus gibi göklerde süzülüp aradığın yeri bu evrende buldun.

Tanrıların onay alkışları arasında, Ölüm pınarının üzerinde, Juno’nun: “Yabancı fahişe ayartması uğruna haksız seçim yapan Paris yüzünden Troia’nın yıkımı kader oldu!” feryatlarından sonra azmin daha görkemli bir Troia yarattı.

Laomedon****** tanrılara verdiği andı bozunca Troianın akıbeti belirlendi. O zaman ben ve Pallas, yanlış halk ve yanlış yönetimin mirasını doğruya yönelttim.

İffetsiz Spartalı kadının gözlerinde de, kötü ünlü aşığının ışığı söndü. Yunanlılarla girişilen savaşta, Priamos’un yüreği boşalmış halkının, koca cengâver Hektor’u ayakda tutmaya eli ermedi.

Bitip tükenmez uzlaşmazlıklarımızın “çözüm yolu” bellediğimiz “Savaş”, Oh Tanrılar, artık sona erdi. Gözümde hazin bir biçimde küçük düşen Troiayı terkediyor ve Ilia’nın (Ilos’un) torununa duyduğum nefreti unutuyorum.

Ilium ve Roma arasındaki firaklı özlem feryatlarını artık bırakacağız. Artık, Troia Ovası kabristana dönmüşken, neresi olursa olsun sürgün diyarı bana mutluluk veren kutsal yurdum olacak.

Paris’in ve Priamus’un sürüleri dağıldı; yerlerine yaban hayvanlar doluştu. Artık, düşlerimde geleceğin Dünya Odağı Romanın hâkimiyet simgesi Capitolium’un yükseldiğini, köle Med’lerin bu Kutsal Merkez’e dönüp huşu içinde el kavuşturduklarını görüyorum. 



*
Athos Dağı (Yun. “Oros Athos”): Yunanistan’ın kuzeyinde Makedonya bölgesinde, aynı ismi taşıyan bir yarımada üzerindedir. Yunanlılar buna “Agion Oros- Kutsal Dağ” derler. Klasik dönemde, bu yarımadaya “Akte” denirdi. Şimdi, burası, İstanbul’daki, Yunanlıların “Ekümenik olduğunu iddia ettikleri Yunan Ortodoks Patrikliğine bağlı olarak yönetilen bir Özerk Kutsal Dağ Manastır Devleti imiş. Fener Patrikliği uzaktaki bir devleti yönetiyor… Ne iktidar!

**Apennine Baba: Antik çağlarda kutsal bilinen Eryx Dağı gibi, Athos Dağı gibi yükseltilerden esinlenerek Vergilius da, Güney İtalyanın en yüksek Dağı olup, karlarla kaplı ve bulutlarla kaplı doruğunun belirsizliği ile gizem taşıyan Apennine Dağına da tanrısallık atfetmiş. Aeneid’in V. ve XII. Kitaplarında bu dağı “Apennine Baba” diye anıyor. “Apennine” adının Latince “penne – kuş tüyünün ya da dikenin sivri ucu” sözcüğünden geldiği biliniyor; bu da Batı dillerinde “sivri kule, doruk, zirev anlamlarına gelen (İt. “pinnacolo”, İsp. “pinaculo”, Fr. “pinacle”, İng.”pinnacle” gibi) sözcüklerin kökeni…

***Aigaios (Lat. Aeageus) : Deniz fırtınalarının tanrısı; titanların dostudur. Ege Denizi (Pontos Aigaios) adını ondan almıştır. Yüz kolu, elli kafalı Briareus ile Typhoeus (Tayfun) onun kardeşleri idi. Hepsi Gaia’nın çocukları idi.

****Pius sözcüğü: Batı dillerine (Fr. “pieux”, İng. “pious” gibi) az farklı formlarda girmiştir.

*****Albion: İ.Ö. 1074’de annesi Latin, baba tarafından Troialı Brutus adında bir komutan, kendi adına atıfla Britonlar denen maiyeti ile Büyük Britanyayı ziyaret etmiş. Yani Britonlar Troia asıllı… Bu vesile ile Ada’ya birçok isimler kazandırmış. Britonların adı sonraları Ada’ya verilmiş. Fakat Prolemeus’a göre Ada’nın en eski adı, Troialıların diğer adı olan Alban (Albion) olmuş. Genellikle, Alba adı Brutus’un Ada’da ik çıkış yeri olan İskoçya için kullanılıyor. Gallerin kuzeyindeki ıssız adaya da Alban (Albion) deniyor. Albion’un bir anlamı da “beyaz ada” demek (Lat. “album”, “albus” = beyaz). Ayrıva, Brutus, Thames Irmağı üzerinde (Londra’nın çekirdeği olan) Yeni Troia’yı (Troynovant, Trinovantum) inşa ettirmiş.

******Laomedon (Priamos’un babası) : İlion’un (Lat. “Ilium” – Troia) kurucusu İlos’la Eurydike’nin oğludur. Strymo ile evliliğinden (kral olduğunda Priamos adı alacak) Panderos ve Hermione doğar. Troia’ya adı verilen Tros, Ilos’a yardım eden bir kahramandır; fakat mitlerde adı anılmaz.

Yayın Tarihi : 29 Şubat 2008 Cuma 00:23:43
Güncelleme :29 Şubat 2008 Cuma 00:29:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?