4
Mayıs
2025
Pazar
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -101-


ODYSSEIA: Adından anlaşılacağı üzere, Troia Savaşının kahramanlarından zekâ ve kurnazlığı ile ün yapmış Odysseus adına yazılmış bir destandır. Konu olarak Iliada’nın devamıdır; ancak, Iliada’nın, sayısız kahramanın kozlarını paylaştığı bir hamaset ortamını betimlemesine karşın, Odysseus’un, on yıldır özlemini çektiği yurdu Ithaka’ya, aile ocağına, eşi Penelopeia’ya, oğlu Telemakhos’a kavuşmak üzere dönüş yolculuğunda, Poseidon’un çıkardığı kasırga nedeniyle rota kaybetmesinden kaynaklanan bir on yıllık daha özleme katlanıp, içine yuvarlandığı maceraların anlatıldığı bir öyküler dizisidir. Bu bakımdan, kahramanlık destanı olmakdan çok, karşılaşılan koşulların içine ittiği kalenderlik, kurnazlık, eyyamcılıkla ayakda durmanın felsefesi olan bu 24 bölümlük (rapsodilik), “picaresque” türden (külhaniler, berduşlar arasında geçen) öykülerin anlatıldığı bu eser, modern edebiyatta da bir yanı ile realizmi, bir yanı ile de yurda ve yuvaya sadakat gibi temiz ve ahlakî duyguların yer alması yönünden ilgi görmüş; bir ölçüde Iliada’nın önüne geçmiştir. Karısı Klytaimnestranın ihanet ettiği, kendisi de ahlâk sınırlarını kolaylıkla aşan Agamemnon’un tersine, Odysseus’un Ithaka’ya dönüşü teması Dante’den, Giovanni Pascoli, Tennyson, Nikos Kazantzakis’e kadar müelliflerce derinleştirilip geliştirilmiş. Pindaros, Euripides, Sophokles gibi bazı klasik Yunan yazarlar onu eyyamcı ve oyunbaz bir politik yapıda kişilik olarak tanıtmışlar; bazen Sophokles fikir değiştirerek onurlu bir devlet adamı olarak göstermiş. 1598–1616 yılları arasında yaptığı çevirileri, uzun süre standart İngilizce “Iliada ve Odysseia çevirileri olarak kalan George Chapman, İspanyol halk oyunları ile klasik mitolojiyi kaynaştırarak tiyatro’da “Barok” stil yaratan XVII. Asır oyun yazarı Calderòn, Odysseia’dan çocuklar için uyarladığı 1808 tarihli “The Adventures of Ulysses”-Odysseus’un Serüvenleri*kitabının müellifi Lamb ve aralarında Odysseia ile simgesel koşutluk taşıyan 1922 tarihli “Ulysses” romanının Irlandalı yazarı James Joyce onda becerikli bir gezgin örneği; Shakespear, Racine, Giradoux gibi dramatistler çok yönlü politik yetenek bulmuşlar. Byron gibi romantistlere göre gözü pek bir maceracı, Faşist d’Annunzio’ya göre Nietsche’nin tanımladığı türden üstün insandır. Bu ilgi ölçüsünde, Odysseia’nın, aralarında, Fransızların Yunan ve Latin klasik isimlerini deforme ederek Fransızlaştırma geleneğini kırarak bu isim ve kavramların orijinalini yazan Leconte de Lisle olmak üzere, dünya ediplerince ele alınmış; sayısız çevirileri yapılmıştır.

"Telemachus and Mentor" Illustration for "Les Aventures de Télémaque"
Türklere karşı I. Cihan Savaşında, Arabistan cephesinde entrikalar çeviren, asıl mesleği Arkeoloji olan casus Lawrence dahi, yayıncı Bruce Rogers’in siparişi üzerine, bu destanın “düz yazı” bir çevirisini yapıp 1932 yılında, T.E. Shaw müstear adı ile yayınlamıştır. “Odysseia” yeni Türkçeye dahi “Iliada”dan önce kazandırılmıştır (1941 yılında Ahmet Cevat Emre çevirisi). A.C. Emre, “Homerik Eposlar”ın tanıtımını Türk okuyucusuna, bu çevirinin başına önsöz olarak koyduğu “kılavuz” adı verdiği bölümle yapmıştır. Bilindiği üzere, halen Türkiyede, Bu iki büyük destanın en yaygın olarak bilinen çevirileri, Mavi yolculuklar Meleği Azra Erhat ile Abdülkâdir’in ortak yapımlarıdır.

Iliada gibi Odysseia’nın tarihsel temelleri olup olmadığı, tek bir kişi tarafından yazılıp yazılmadığı çok tartışıldı. İ.Ö.V. asrın Yunanlı tarihçisi Thukydides bu eserleri kaynak olarak ciddîye aldı. Yunanlılar bu eserleri ilk “poietes-ozan” bildikleri ve İzmirli olduğu için “Melesigenes” (Meles Çayı Tanrısı soyundan, Meles’in oğlu) namı verdikleri tek kişiye, Homeros’a atfederler. Dörpfeld’in, epik rehber yöntemi uygulayarak, Odysseus’un sarayını Ithaka’da aradığına, fakat bulmayı başaramadığına değinmiştik. Bu duruma şöyle bir açıklama getirilmeye çalışılmış: Homeros’un, İzmir’den başka, başta Khios (Sakız) olmak üzere, tüm Ionia kentlerini dolaştığından Anadolu’nun Ege kıyılarını iyi bilen biri olsa da, buralardaki Yunan kolonilerinden bir kentin yerleşiği olarak Yunanistanı pek tanımadığı hükmüne varılmış. İki eserdeki öykü dizileri arasında ve olaylarda rol alan kahramanların ve grupların ilişkilerinde, şiir üslûbundaki kayda değer tutarlılık bu görüşün pek yabana atılmayacağını gösteriyor.

Homeros’dan sonra yaşamları haklarında fazla bilgi bulunmayan, eserlerinden artık hiç iz kalmayan ikincil bazı poietes’ler (ozanlar) bu iki eseri işleyip ek yazmışlar. Bunlardan biri Homeros’un talebesi olduğu iddia edilen Miletos’lu** Arktinosun, yazım tarihi olarak dördüncü Olympiad’ın (İ.Ö.764) verildiği “Aitiopis” adındaki eserinde “Iliada” destanının devamı varmış. “Iliu Persis- Troia’nın Zaptı” adında iki bölümlük bir destanın yazarı da bu zat imiş. Başka ozanlarca kaleme alınanlardan Homerik eposlardaki olayların şiirsel takvimi niteliğindeki “Kypria-Kıbrıs Şarkıları”; Treizenli Haigas’a atfedilen Odyseia ile ilgili “Nostai-Dönüşler”; gene Odysseia’nın devamı olan “Telegonia-Uzaklardaki Oluşumlar” (tele=uzak; gegona=doğmuş, oluşmuş; genia=doğum, oluşum) isimli dört destanın katılımı ile Iliada ve Odysseia bir Destan dizisi (Cycle épique) oluşturuyordu.

Kahramanın oğlu Telemakhos da delikanlı çağa geldiğinde, ailede özlemi çekilen babasını aramaya soyunmuş; fakat çok ayrı diyarlara (Pylos ve Spartaya) gitmiş. Aynı ideallerle babasına parelel çabalar harcayıp, kendini tehlikelere attıkdan sonra eve döndüğünde babasının kendisinden önce eve avdet ettiğini gören bu delikanlı figürü, hayatın, sonu nafile de çıksa bir amaç uğruna harcanan çabalar ve maceralar olduğunun simgesidir. 24 bölümlü destanın ilk dört rapsodisi onun serüvenine özgülenmiş olup, bir bütün oluşturan bu dört bölüme “Telemakhia” yani “Telemakhos’a ait” (maceralar) adı verilmiştir. Destandaki bu geri dönüşler (nostai; “nostimiso = belli bir tadı tekrar almak”), başlarında Dr. Carl Jung olmak üzere, bir kısım psikiatri bilginlerinin bu efsaneyi irdelemelerine yol açmış; “nostalji - sıla, geçmiş özlemi” kavramına kaynak olmuş. Baba oğul birbirine kavuştuktan sonra, evin kadını Penelopeia’nın namusu uğruna, birlikte mücadele edeceklerdir. Başpiskopos rütbesine erişmiş bir Fransız ilâhiyatçısı François Fénelon, ilk görevi olan papazlıkda, Protestan kadınların Katolikliğe kazandırılması misyonunu üstlenmişken Kral XIV. üncü Louis’nin Hugenot’lar (Fransız Protestanları) üzerine 1685’de yeniden baskılar uygulamasına karşı çıkmış; giderek ilerici kavramlara yer veren kitaplar yazmaya başlamış. Mme. De Guyon’la birlikde Tanrıyı bir aracı olmadan, akıl yolu ile doğrudan kavrayıp yaşamanın araçlarını aramayı uğraş edinmiş. Kralın torunu ve varisi Burgonya Dükü Louis’in özel eğitmenliği sırasında, öğrencisinin fikrî gelişmesi amacı ile güzel ahlâkın salt Hrıstiyan inancına özgü olmadığını ve yönetimin evrensel ilkelerini gösteren, en ünlü eseri “Les Aventures de Telemaque”ı (Telemakhos’un Maceraları’nı) yazmıştır. Fransanın o yobazlık döneminde, diğer bazı sabrı taşıran çıkışları üzerine doğal olarak gözden düştü, kendi Piskoposluk bölgesine sürüldü. Fakat, bu eseri, bir bilim olarak ortaya çıkışından itibaren sosyoloji öğretiminde temel okuma kitaplarından biri oldu. Ülkemizde de çevirisi ilk yapılan toplumbilimsel ve politik içerikli kitaplardan biridir (“Terceme-i Telemak” adı ile, 1862’de ilk çeviren Yusuf Kâmil Paşa).

Odysseia’nın içeriğine sadece aydın düşünceli Euripides “Troialı Kadınlar” trajedisinde, Troia’da Athena tapınağına yapılan saygısızlığa cezaen Yunan filosunun tahrip edilmesi konusunda bazı eklentiler yapmıştır. Kronolojiyi izleme bakımından, önce, Yunan filosu dönüş için denize açılmadan cereyan eden bu olayı nakledip Telemakhos’un serüvenlerine dönelim.

YUNAN DONANMASININ UĞRADIĞI FELÂKET

Priamos’un kızlarından Kassandra bir kâhindi. Apollo onu sevmiş ve ona geleceği okuma yetisi kazandırmış; fakat aşkına karşılık görmeyince bu yetiyi ondan geri aldı. Bu nedenle, kendisinin bilici olduğunu sanan Kassandra geleceğe ait tebliğler verip de yanılınca, artık kimse ona inanmaz oldu. Bu arada, Yunanlıların bıraktıkları tahta at içersinde düşman askerlerinin saklandığını söylediği zaman da kimse ona kulak asmadı. Zaten kaçınılmaz akıbet gelip çatmıştı. Yunan askerleri kenti işgal ettiklerinde, zavallı kız Athena tapınağına saklanmış; Tanrıçanın tasvirine sarılmış kalmıştı. Yunanlılar onu bulup, ite kaka tapınaktan çıkararak kaba saba Aias’ın vahşi ellerine teslim ettiler (bu ünlü bahadır Aias değil; aynı adı taşıyan daha küçük rütbeli bir komutandı). Hiçbir Yunanlı, Athena’nın kutsal konumuna yapılan bu ihlâle ses çıkarmamıştı. Bu saygısızlığı sindiremeyen Gök Gözlü Tanrıça Athena, Poseidon’a giderek, Yunanlılara lâyık oldukları cezanın verilmesinde yardımcı olmasını diledi. Ülkeleri artık bir kül yığınından ibaret kalan Troialılara duyduğu düşmanlığı bir yana bırakan Poseidon bu haklı öneriyi kabûl etti. Açık denizlere yelken açan Yunan donanmasının karşılaştığı kasırgada Agamemnon nerede ise gemilerinin tümünü kaybedecekti. Menelaos’un grubu Mısıra doğru sürüklendi. Kasırganın en şiddetlendiği anda, Aias’ın teknesi parçalandı ve battı; günahkâr adam sulara gömüldü; fakat yüzerek, bulduğu bir sahile çıkmayı başardı. Öylesine kibirli idi ki, göğsünü yumruklayıp, Tanrılara meydan okuyarak ölümsüz olduğunu iddia etti. İyice haddini aşan bu imansıza verilen cezanın yetersiz olduğunu gören Poseidon, kıyıdaki yalıyar’ın üzerinden, kasırga aracılığı ile bir kaya parçası düşürterek Aias’ı denize ve nihaî sona sürükledi.

Bu badirede yaşamını kaybetmese de, fiziksel bir kayba uğramasa da, Odysseus en uzun süre çile çeken Yunanlı olmuştur. Buna sebebiyet veren Poseidon dışındaki tüm Tanrılar kahramanın çektiği bu uzun çileye üzüleceklerdir. Hele, yüreği yeniden sevecenlikle ve pişmanlıkla dolan Gök Gözlü Tanrıça Athena ne yapıp yapıp Odysseus’u yurduna kavuşturmanın çarelerini arıyordu; ama Poseidon’u bulamıyordu. Denizlerin mel’un efendisi, artık Olympos toplantılarına katılmıyor; ziyarete gittiği Habeşistanlılarla vur patlasın çal oynasın eğleniyor şölenden şölene koşuyordu. Tanrıça fazla bekleyemedi; o sırada, nympha Kalypso’nun yönettiği bir adada fiilen tutsak hayatı yaşayan Odysseus’un durumunu Olympos tanrılarına arzetti. Çok sevimli bir görüntüsü olan Kalypso kahramana aşık olmuş; binbir desise ile onun adadan ayrılmasını önlüyordu. Galiba onu adada sakladığı için adı da (kalyptein=saklamak fiilinden) “Kalypso=saklayan” imiş. Soyu sopu hakkında değişik söylenceler var. Kimine göre Pleiadlardan biri; bazılarına göre Helios’la Perseis’in kızı… Bu şirin peri Odysseus’a aşık ama; Ithakalı kahramanın nostaljisi başına vurmuş, perişan hâlde… Athena’nın anlattıkları Olympos’un efendilerini çok etkilemiş. Zeus, diğer tanrıların oybirliği ile alacakları karara Poseidon’un direnemiyeceğini düşündüğünden, işi kendi başına halletmeye soyundu; Hermesi görevlendirip; Kalypso’ya Odysseus’u serbest bırakma talimatını ona iletmesini buyurdu.

Athena memnun, mesrur, Olymposdan ayrılıp, reisinden yoksun kalmış aileyi ziyaret etmek üzere Ithaka’ya doğru süzüldü.

Şimdi gelelim Telemakhos ve yaslı anasının Ithaka Sarayındaki ahvâline…

Penelope: klasik 6th-asır Yunan yapımı bir yontu (Vatikan Müzesi)

TELEMAKHOS: Odysseus’un yurdu olan Ithaka Adasında da çok kötü günler geçiriliyordu. Umutlarını tümüyle yitirmemiş karısı Penelopeia ve oğlu Telemakhos’dan başka herkes onun öldüğüne inanıyordu. Bir dul kabûl edilen güzel Penelopeia’nın başına, ülkenin her yanından yeni talipler üşüşmekde idi. O hiç birine yüz vermiyor; azimle kocasının dönüşünü bekliyordu. Üstelik zorba takımından olan talipler (A.C.Emre bunun yerine “yavuklular” deyimi kullanıyor) zavallı ana oğlun çaresizliğinden ve savunmasızlığından yararlanarak evin koca salonuna çöreklenmişler; hizmetkârları tehditle çalıtışrıyorlar; Odysseus’un ailesi için geride bıraktığı stok zahireyi sömürüyorlar, sürülerini, koyunlarını, domuzlarını insafsızca kesip yok ediyorlar, fıçılarda şarap, yakacak odun, ağaç bırakmıyorlardı. Avluda, taş yerine deniz hayvanları kavkılarının kullanıldığı “pessoisi” (bize “peçiç” adı ile geçmiş) oynayarak zaman tüketiyorlardı. İçlerinden biri ile evlenmeye razı olmadıkça, evi kesinlikle terketmiyeceklerini Penelope’ye küstahça beyan ettiler. Henüz bir çocuk olan Telemakhos hiç umurlarında değildi; onların alay konusu oluyordu. Bu kadar azgın erkek sürüsü içinde kalan zavallı Penelopeia, onların bıkıp ayrılacaklarını umut ederek oyalama yolunu denedi. Odysseus’un babası Ithaka Kralı Laertes’in ölüm günü için, çok özenle işlenmesi gerekli bir kefen dokuyup bitirmedikçe kimse ile evlenemeyeceğini söyleyerek beklemeleri rica etti. Adamlar, kaba yapıda olsalar da dinî bir vecibe olan bu işin sonunu beklemeye razı oldular. Fakat işin sonu bir türlü gelmiyordu. İşin doğrusu, Penelopeia, gündüz dokuduğu kefen bezini gece söküyor; ertesi sabah işe devam ediyormuş gibi yapıyordu. Dört yıl boyunca durumu böylece idare ettikten sonra hizmetçi kızlardan birinin boş boğazlığı onu ele verdi. 


*
Ulysses: Odysseus’un Latince karşılığı “Ulyxes”dir. Bu da bir Yunan lehçesinden alınmadır. İngilizcede olduğu gibi bazı başka batı dillerinde “Ulyxes”den türetilme “Ulysses” adı kullanılır.

**Miletos: Söke-Milas yolu yaklaşık orta noktasında, Güllük Körfezinin Bafa Gölüne ve Büyük Mendres ağzına yakın bir konumdaki ören yeridir. Tam kıyıda iken ırmağın taşıdığı millerle denizden 8 km. kadar geride kalmıştır. Eski adı “Palatia” olan Balat Köyü yakını.

Yayın Tarihi : 3 Mart 2008 Pazartesi 15:35:23
Güncelleme :3 Mart 2008 Pazartesi 15:44:47


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?