29
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -102-


Telemakhos ve Mentor (Fénelon’un “Les Aventures de Télémaque” eserinin illüstrasyonlarından)
TELEMAKHOS’A ATENANIN ÖĞÜDÜ: Penelopeia’nın oyunu meydana çıkınca, zorbaların baskıları yeniden başladı. Fakat, o sıralarda Gök gözlü Tanrıça Athena, Ithaka’nın komşu ada kent’i Taphos’un kralı Mentes kılığında görünerek Ithaka Sarayını ziyarete gelir. Telemakhos’u görür görmez onun ağır başlı, güvenilir, ihtiyatlı tavırlarına hayran kalır. Mentes “Mentes’lik yapma, yol gösterme, öğüt verme” anlamında “Mentor” olarak da kullanılmıştır. Çağdaş Batı dillerinde de aynı sözcük aynı anlamda kullanılmaktadır. Bu sözcükten Latinceye “öğüt vermek” demek olan “monere” fiili geçmiştir. Çağdaş batı dillerindeki “uyaran, dikkat çeken, izleyen, öğüt veren” anlamındaki “monitor”un kökü de bu sözcüktür. “Telemakhos, babasının eski dostu Mentes sandığı Tanrıçayı büyük bir sevinç ve saygı ile karşılar. Uşaklar koşuşturup konuğu büyük bir itibarla baş köşeye yerleştirir; izaz ikram ederler. Telemakhos konuğu ile söyleşiye başlar. Athena, nazik bir ifade ile etrafda tembelce ve arsız bir kayıtsızlıkla dolaşan adamların kim olduklarını, burada ne yaptıklarını sorar. Sabrı kalmamış olan Telemakhos her şeyi olduğu gibi anlatır. Babasının öldüğü düşüncesinden cüret bulan bu küstahların anasına musallat olduklarından, evde her şeyi alt üst ve tahrip ettiklerinden şikâyetçi olur. Olaganüstü gazaba gelen Athena, bu durumun ancak Odyssues’un eve dönmesi ile düzeleceğini; her şeyden önce onun akıbetinin araştırılması gerektiğini, bu konu hakkında da Nestor ve Menelaos ismindeki adamlardan bilgi alınabileceğini söyler. Telekmakhos’un, etrafdaki küstah asalakları seyredip asabını bozacağına, derhal yola çıkıp araştırmalara başlamasını salık verir. Vedalaşıp ayrıldığında, şevk ve gayreti kamçılanan genç, ilahî bir varlık olduğunu sezdiği konuğunun dediklerini yapmak için kesin kararını vermiştir.

ITHAKA’LILARIN TOPLANTISI: Hemen, ertesi sabah, Ithaka yurttaşlarını ve evdeki güruhu bir araya toplar, dost görüntüsünü bozmadan, onlara babasının hayatta olduğu umudunun belirdiği, bu durumu daha yakından öğrenmek için sağlam inşa edilmiş bir gemi ile bunu sevkedecek yirmi kürekçi mürettebata ihtiyacı olduğunu söyler. Fakat bu utanmaz herifler yanıt yerine sadece alaylı kahkahalarla karşılık verirler. Artık, Odysseus’un onurlu sarayı kabadayıların uğultuları ve tepinmelerinden dayanılamaz bir yer olmuştur. Adının anlamı “uzakta savaşan” olan Tele-makhos kendini dışarı atar, bir yandan Athenaya dualar eder. Tanrıça onu duymuş; gene, Ithakalıların en çok saygı duydukları Mentor kılığında yanına gelmiş; istediği hızlı gemiyi temin etmeye ve kendisi ile birlikte yola çıkmaya söz vermiştir. Bundan cesaretlenen genç Saraya dönüp anasının talipleri baş belalarına meydan okumaya kendini hazır hisseder. Sarayda kabadayıları küçümseyen bir vekar ile davranır. Fakat, ihtiyatı elden bırakmayarak, Sarayı terk etme zamanı olarak, gecenin herkesin uykuya daldığı bir saatini seçer; dadısı Eurykleia’ya ayrılışını anasına bildirmemesini tembihler. Kıyıya gittiğinde Mentor’un (Athena’nın) sağladığı gemi hazırdır. Palamar çözüp Nestor’un yurdu Pylos’a doğru yelken açarlar.

PYLOS’A VARIŞ: Nestor’u oğulları ile birlikde, kıyıda Poseidon’a bir kurban adarken bulurlar. Nestor konukları çok iyi ağırlar. Hattâ, en küçük kızı Polykaste, yorgun, terli Telemakhos’u elleriyle yıkayacaktır (bazı Yunanlılar Melesigenes’in yani İzmirli Homeros’un, sonradan Polykaste ile evlenecek Telemakhos’un oğlu olduğuna inanırlar). Ancak, Pylos kralının konukların istekleri konusunda etkili bir yardımda bulunamıyacağı gibi, Troiadan birlikde dönemedikleri Odysseus’un akıbeti hakkında da bir fikri yoktur. Olsa olsa, Mısır tariki ile evine dönmüş olan Menelaos’dan bilgi alabileceklerdir. Sparta’ya da deniz değil kara yolundan kestirme gidilebilecektir. Bu nedenle, Telemakhos’a araba tahsis edilir, çevik ayaklı atlar boyunduruğa koşulur (Girit asıllı bir gramerci olan A. Cevat Emre, destandaki boyunduruk anlamındaki “zygon’un, bir dönem Türkçede arabacılık terimi olarak kullanılan “yügen”in kökü olduğunu yazar). Gemi, Pylos’da konuk kalan Mentor’un gözetimine bırakılır, Telemakhos Nestor’un en küçük oğlu parlak Peisistratos ile birlikde Menelaos’un sarayına müteveccihen yola koyulur.

LAKEMAIDON’A VARIŞ: O zamana değin görmediği bir görkemde olan Lakedaimon (Sparta) Sarayında, bir prens olarak onuruna yakışan bir itibarla karşılanır. Gümüş banyo küvetlerinde yuğunup mis gibi kokular süründükten sonra şölen salonuna kabûl edilir. Üzüntülerini paylaştığını söyleyen Menelaos’un iltifatlarına mazhar olur. Derken, salon kapısı açılır; içeri göz kamaştıran güzelliği ile Helen; tahtını, yumuşak ayak halısını, eflâtun yünlerle dolu olan gümüşden iş sepetini taşıyan nedimeleri refakatinde içeri girer. Babasına çok benzeyen Telemakhos’u hemen tanımıştır. Tereddütsüz, ona ismiyle hitap eder. Onun yerine, yanıtı Peisistratos verir; Telemakhos’u tanımada isabet ettiğini ve Odysseus’u bulmada yardımcı olabilirlerse minnettar kalacaklarını söyler.

Tüyü bozuk Menelaos*: “Benim onunla anılarım çok geçmişte kaldı; Troia’yı terk ederken çıkan kasırgada filolarımız ayrı düştü. Sekiz yıl dolaştım denizlerde; Kıbrıs’a, Finike’ye, Mısır’a vardım; yüzüyanıkların (zencilerin) ülkesi Habeşistan’a, Sidon’a; Epaphos’un kızının adını alan, kuzuları boynuzlu doğan Libya’ya** vardım. Mısırda iken, garip bir rastlantı ile onun hakkında bazı şeyler işitmiştim” der. Anlattıklarına göre, hava muhalefeti onu, Nil Irmağı ağzındaki Pharos adında bir adada sığıntı bırakmış. Yiyecekleri tükenmiş, Helen’le birlikte, umutsuzlukla sonlarını beklerken ona acıyan Eidothoe adında bir deniz-tanrıçası, Pharos’un hâkimi olan babası deniz-tanrısı Proteus’un ona yardım edebileceğini ifşa etmiş. Kardeşleri arasında ilk doğan olduğu için bu adı aldığını aldığını daha önce söylediğimiz ve Homeros’un “Denizin ihtiyarı” olarak andığı Proteus yardıma yanaşmamış. Ona bir oyun oynama dışında yapacakları kalmayınca, Eidothoe’nin verdiği ayı balığı postlarına, iğrenç kokularına tahammül pahasına, sarınıp, Proteusun her gün geldiği ve deniz hayvanları kavkıları ile oynamayı adet edindiği belli bir yer yakınında kumlara gömülüp gizlenmişler. Proteus geldiğinde yerlerinden fırlayıp onu yakalamaları zor olmamış. Ne var ki, biçim değiştirme marifeti olduğu bilinen Proteus, ardı ardına her türlü hayvana, suya, en sonunda da kocaman bir ağaca dönüşmüş (Çağdaş Batı dillerinde “protean” her kalıba giren, dönek tabiatlı demektir). Karı koca azimle ağacın dallarına sımsıkı yapışınca Proteus’un direnmesi sona ermiş: “Atreus’un oğlu benden ne istersin?” diye sormuş. Tüyü bozuk Menelaos da: “Bilmen gerek ne isterim! Kıstırıldığımız bu adadan bir önce yakayı sıyırmak!” demiş. 

Andrea Alciato’nun 1531 tarihli “Amblemler” Kitabından bir “Proteus gravürü”. Tahtadan gravür Jörg Breu (baba) tarafından oyulmuş.
Euripides ve Vergilius’a da konu olan lejandın bu bölümü, Deniz’in İhtiyarının, Spartalı çifte, sefere çıkarken ihmal ettikleri kurban törenini burada yerine getirmeleri ile kurtuluş yolu açılacağını söylemesi ve çiftin bu kurban vecibesini ikmâl vaadi üzerine, Zephyros’un (meltem) tatlı esintisi ile, önce Danaos’un ikiz kardeşi Aigyptos’un (Mısır’ın Batı dillerindeki Fr. “égypte”,İt., İsp. “Egipia”, İng. “Egypt”, Al. “Agypten” gibi karşılıkları bu sözcükten gelir) ve melampodes’in (karaayakların) ülkesinden başlayıp yollarına devam etmeleri ile biter. Tüyü bozuk Menelaos, o arada, Proteus’dan Odysseus’un Kalypso adasında bir nympha tarafından tutsak alındığını öğrendiğini; bu bilgi dışında on yıldır savaş arkadaşının yüzünü görmediğini söyler.

Telemakhos ve arkadaşı o geceyi, Sparta sarayında sultanî biçimde döşenmiş bir yatak odasında geçirirler.

ODYSSEUS’UN KALYPSO ADASINDAN AYRILMASI: O esnada Hermes, Zeus’un buyruğunu Kalypso’ya iletmek üzere, kanatlı sandaletleri ve kerykeion’u (tanrılara özgü asa, çubuk, Lat. “caduceus”) ile yola çıkmıştır. 12 gemi ile yola çıkmışken, sonuçda yapa yalnız Kalypso’nun tutsağı olan Odysseus, sahilde boş ve umutsuz gözlerle ufku seyrederek oturmaktadır. Hermes doğruca adanın ecesi nymphanın yanına iner. Sert tonlamalarla, Zeus’un buyruğu gereği Ithakalı kahramanın serbest bırakılması gerektiğini tebliğ eder. Kalypso, zaten canını kurtarıp himayesine aldığı adamın geri dönmesini sağlayacak hiç bir imkânın olmadığını; elinde ne bir gemi ne de bunu sevkedecek mürettebat bulunduğunu söyler. Meram anlamayan Haber Tanrısı: “Orasını ben anlamam; Zeus’un buyruğu yerine getirilecektir!” diyerek ultimatomunu verir. Kadıncağız, pür telaş bir sal inşası hazırlıklarına başlar. Yirmi tane devasa ve en kaliteli cins ağaçtan kereste doğratır. Hermes’in ziyaretinin beşinci sabahı, bol erzak ve gereçle donanmış sal, uygun bir rüzgâr bile beklenmeden sakin bir havada palamar çözer.

Onyedi gün boyunca hava değişmez; sakin denizin üstünde salınan salın dümenindeki Odysseus’un da gözüne uyku girmez. Onsekizinci gün ufukta, doruğu bulutlu bir dağ belirir.

O anda da Poseidon Habeşistan ziyaretinden dönmektedir. Dümen başındaki Odysseus’u görür. Onun selamete çıkışının hikmetinin Tanrıların ortak kararı olduğunu anlar: “Ama, ben gene bu seyahati ona zehir edeceğim. Şeytan azapda gerek!” der. Tüm sert rüzgârları seferber eder. Doğu Rüzgârı Güney Rüzgârı ile; uğursuz Batı Kuzey ile gırtlak gırtlağa çarpışmaktadır; dalgalar dağlara çıkar (“Ulysses Found-Keşfedilen Odysseus” isimli kitabında Ernie Bradford: Odysseia’da Akdenizin sefer yolları, limanları, çeşitli yönlerden esen rüzgarların özellikleri hakkında verilen bilgilerdeki isabetin çok şaşırtıcı olduğunu, coğrafya kavramının bu eserle yaratıldığını yazar). Odysseus yeniden ölümle burun buruna gelir; kaçacak bir yeri yoktur; denizde de karada da göz gözü görmez. Böyle bir ölümün bırakacağı anılara bir şey kazandırmayacağını düşünerek: “Oh, Troia ovasında onuru ile toprağa düşenler ne kadar mutlu imiş” diyerek savaşda ölenlere gıpta eder. Fakat, bir koruyucu melek, bir zamanlar Thebai prensesi olan, daha sonra, “denizin köpüklü dalgalarını” simgeleyeceği için “Leuko-thea - Ak Tanrıça” adını alan incecik yapılı merhametli tanrıça Ino yardıma gelir; Ithakalı’ya, gemiden atlayıp sahile yüzerek çıkmasının kurtuluş yolu olacağını söyler. Odysseus azgın dalgalara atılır; iki gün, iki gece durup dinlenmeden yüzer. Nihayet bir kara parçasına çıkar. Gürüldüğü üzere Odysseus salt bir kahraman değildir; “metis-kurnaz” lakâbı almış bir şeytan çekicidir. Hemen civarda, az mikdarda olsa da birkaç ağacın bir araya gelip korunaklı bir köşe yaptığı mevkide, ağaçlar altına dökülmüş sık ve kuru yaprak yığınını döşek-yorgan gibi kullanır. Nereye gelmiş olduğunu düşünecek hâlde değildir. Çiçek kokuları getiren meltem esintileri arasında deliksiz bir uykuya dalar. Zaten, siyanet meleği Athena onun işini kolaylaştırmak için her şeyi yapmaktadır. Geldiği yer, çok usta denizci ve yabancılara karşı sevecen bir kavim olan Phaiaklılara ait Skherie kıyılarıdır. 


*Destanda, Menelaos, hep “ksanthos - sarışın” niteliği ile anılır. Rahmetli Cevat Şakir Kabaağaç (Halikarnas Balıkçısı) bunu, Menelaos’un mensup olduğu Akhaialıların kuzeyden gelme istilacılar (belki de Germanik kavimlerin ataları) olduklarının delili kabûl ederdi. Lewis Richard Farnell, “Greek Hero Cults and Ideas of Immortality” isimli eserinde, “Solgun Tanrı Kuramı” çerçevesinde, sarışın olan ilahî varlıklardan erkek olan Apollo’nun “Kasnthos”, kadın olan Demeter ve Athena’nın “Ksantha” olarak nitelendiridiğine dikkat çekiyor.

**Epaphos, Zeus’un Io’dan doğma çocuğu. Anası gibi Hera’nın hışmına uğrar; Zeus’un isteği ile Kuretalar onu Byblos’a kaçırırlar. Uzun maceralardan sonra onu bulan anası Io onu alıp Mısıra getirir. Babalığı Telegonos’un ölümü üzerine Mısır tahtına geçen Epaphos’un Nil’in nymphası Memphis’den “Libya” adında kızı olacaktır. Kuzey Afrikaya onun adı verilir. Poseidon ile birlikteliğinden doğan Agenor, öyküsünü anlattığımız Europa’nın babası olacaktır. Io ineği temsil ettiğinden oğlu Epaphos da boğa olarak gösterilirmiş. Mısır tanrısı “Apis”in Yunanlaştırılmışı imiş.

Yayın Tarihi : 7 Mart 2008 Cuma 16:27:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?