28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Mitoloji kaynaklı sözcükler -12-

HESTIA (Romalılarda VESTA) : Zeus’un kız kardeşi. Apollon ve Poseidon kendisine talip olunca hiç evlenmemeye and içmiş; Atena ile Artemis gibi bakire kalmış; Zeus da ona bütün kurbanlara gözetmenlik yapma onuru bağışlamış. Seçkin kişiliği olmadığı için efsanelerde yer almaz. Aile yuvasının simgesi olan “Ocak Tanrıçası”dır. Yeni doğmuş bebek ailesine teslim edilmeden bu ocağın etrafında kucakda gezdirilir. Her yemek faslı ona dua edilerek başlatılır ve bitirilir. “Tamia” lâkabı ile evde yapılan işleri, yiyecek-içecek gibi birikimleri denetimi altında tutar. Her kent’in, onun adına yakılmış olup hiç söndürülmeyen bir kamusal ocağı (prytaneion – ocak tapınağı) vardır. Bu ocak ya belediye binası avlusunda ya da yüksek rütbeli görevlilerin toplantı yaptıkları alanında yakılıyordu. Kent üzerindeki etkisi dolayısıyla Hestia’ya Metropolis (kentin annesi) lâkabı verilmişti. Zamanızdaki “metropol – metropolis” “Ana kent’i, büyük kent’i ifade ediyor. Konukseverlik, işbirliği, iş ve ev dışı yaşam konularında Zeus ve Hermes ile bağlantılı olarak etkinlik gösterirdi. Yeni bir koloni kurulunca, kolonistler yeni kentin ortak ocağını tutuşturmak üzere yurt ocağından kömür getirirlerdi. Hestia daha sonraki Yunan din felsefesinde evrenin ocak tanrıçasına dönüşmüştür; Delphoi’da bulunan ve onun tahtı sayılan omfalos (göbek taşı) dünyanın merkezi sayılırdı. Omeros onu bir tanrıça olarak tanımaz ama ocağın yolda kalmışlara bir sığınak olduğundan söz eder. Romalılar da aynı geleneği sürdürdüler; Roma’daki kamusal ocağın sönmemesi için başında sürekli olarak “Vestal’ler – Vesta Rahibeleri” denilen altı bakire beklerdi.
Tasvirleri harmaniyeli ve başörtülüdür.

HERA (Romalılarda JUNO) : Zeus’un hem kız kardeşi hem de çok eski zamanlardan beri tanınmış tek meşru eşi. Onu Okeanos ve Tetis adındaki titanlar yetiştirdi. Kült olarak asıl kökenini gelecek yazımızda anlatacağımız Zeus’un Yunan topraklarına intikâlinden sonra Epir’deki Dione adına inşa edilmiş Dodona tapınağı ona özgülenmiş, fethettiği toprağın Hera adını alan kraliçesi ile evlenmiştir. Hera’nın Dione ile özdeş olup olmadığı tam belli değildir. Heranın da ilk zuhurunun Elen öncesi olduğu sanılıyor; adının anlamı da bilinmiyor. Onun sürekli olarak kullanılan lâkabı “Argeya” ya da “Argiv”dir; yani Atena’nın Attikalı olması gibi ona da Argoslu dediklerine göre Argolis’li olduğı çıkarsanabilir. Ancak, Omeros’a göre Argos adlı iki ayrı mahâl vardır: biri Peloponezde bir sulak alan, öteki Teselyada başka bir sulak alan… Hera’nın, eski dönemlerde, eşi Herakles’le birlikde göründüğü Peloponez Argos’unun ana tanrıçası olduğu kesin; ama bir ara da Teselya Argos’una bağlı olarak görünmüş. “Altın Post” öyküsüne göre, “Argo” isimli tekneyi Teselya tersanesinde yaptırıp Teselyalı Yason’a veren odur. Argonautica’da (Argo deniz macerasında) güzel, cömert ve güçlü bir figürdür; genç kahramanın sevgili koruyucusudur. Hiçbir mücadele gözünü yıldırmaz. Çok eski bir şiirde şöyle tanımlanıyor:

Altın tahtlı Hera, ölümsüzlerin ecesi.
Yüce Olimpos’daki tüm kutsanmışların,
Gökyüzünün efendisi Zeus’un bile hayran olduğu
Anlı şanlı hanımefendi, tanrıçaların en güzeli.

Fakat, kahramaların cömert koruyucusu, kahramanlıklara esin veren yüksek gönülü bir tanrıça olması salt “Altın Post” efsanesine münhasır kalmıştır. Genellikle ozanların onun için çizdikleri portelerde çekici bir yanı görünmez. Özellikle, onunla ilgili ayrıntılara girilen İlyada’da ihtiraslı, kindar, çetin ceviz kıskanç kişiliği ile karşılaşırız. Bütün işi gücü, hiçbir suçları olmasa da, Zeus’un aşık olarak ağına düşürdüğü kadınları acımasızca cezalandırarak onlardan öc almaktır. Ne kadar masum ve Zeusla birlikde olmakda ne kadar isteksiz olurlarsa olsun hepsine aynı muameleyi lâyık görür. Sadece kendileri değil, çocukları da Heranın bastıramadığı kin ve ökesinin hışmına uğrar. Bir yarışmada, kendinden daha güzel seçilen Troyalı kadına karşı derin nefreti olmasa idi Troya savaşı, hiçbir tarafın diğerine ezici, yıkıcı bir galibiyet sağlamadığı onurlu bir barış ile sona erecekti. Bir kişilikde toplanmış bu mizaç farklılıkları her zaman insan ruhundaki düalite ile açıklamak yetersiz olabilir. Elen mitlerinin dinamiğine inmek ve sık sık başvurduğumuz Elen öncesi gibi referanslara açıklık getirmek için ara ara Yunan tarihi ve felsefesi hakkında bazı temel bilgileri özet olarak vermemiz kaçınılmaz olacaktır. Yunanlılar Hellas’a gelmeden önce bu topraklarda ve adalarda yaşayan (kavim isimleri hâlâ tesbit edilemeyen insanlar varlıklı ve uygardılar. Merkezi Girit olan ve tüm Ege Bölgesi toprakları ve adalarına yayılmış (şimdi Minos adı verilen) bir Thalasokrasi (Deniz - Takımadalar Yönetimi) İ.Ö. 3000’den daha gerilere uzanıyordu. Deniz Halkları denilen bir vahşi sürüsünün ve Elenes denilen barbar kabilelerin, İ.Ö. 1300-1000 arası dalgalar halinde bu coğrafyadaki uygarlıkları yıkması, ayrıntıları saptanamayan bu völkerwanderung’da (kavimler göçünde) önce Giritteki başkent Knossos’un yerle bir olması, daha sonra Peloponezdeki Mykenai veTyrins kentlerinin tahribi ile çevrede bir karanlık dönem başladı; hakkında hiç bir kayıt bulunamayan bu dönem, daha önce de değindiğimiz üzere Omeros’a kadar sürdü. Elenler, sonradan geniş bir coğrafî alan için kullandıkları “Hellas” adını önce ilk yerleşim noktası olan küçük bir bölgeye vermişlerdi; burası, sadece Korintos Körfezi üzerindeki Naupaktos ile Maliakos Körfezi üzerindeki Termopilay arasında çekilen hattın güneyi idi. Elenes grubundan, İonlar, Eoller, Dorlar adındaki belli başlı üç kabile içinde uygarlıkdan en az nasibini almış olanı Dorlar’ın bölgeye en geç gelenler olduğu kesinlikle biliniyor. Bunlar Peloponez’e yerleşerek kendilerinden önce gelen Eolleri, İonları sürdüler; Yerlerinden edilen kabileler Attikaya ve Küçük Asyaya yerleşmeye çalıştılar. Kyme’den (Aliağa’nın 8 km. kuzeyindeki Nemrut Limanı) Smyrna’ya (İzmir) Egenin Anadolu sahillerine yerleşen Eolyalılar da, önce Kolofon’a (İzmir Değirmenderesi) yerleşen İonların İzmir’i zaptı ile İon etkisi altına girecek ve İyonya Federasyonuna dahil olacaklardır. Demek, Ege Bölgesinin çok kalabalık daha eski sakinleri unsurlarla olduğu kadar Elenler kendi aralarında da geçinememektedirler. Kültür, lehçe ve hayat görüşü farkları vardır. Peloponezde toplanmış komşu kentler halklarına dahi farklı gözlerle bakılıyordu. Kendilerini zeki ve canlı gören Atinalılar için Spartalılar haşin ve çekingen, Boitialılar aptal ve ağır kanlı, Yunan ve Latin, hatta Rönesansın pastoral şiirlerine konu olmuş dağlık Arkadya’nın (Ayılar ülkesi) yerleşikleri ise saf köylülerdi. Bu bakımdan, farklı dünya görüşleri, mitolojiye de yansımış; Girit ya da Karya kökenli olan Zeus’un Teselyayı fethinden sonra oranın ilahî varlıkları ile arasında hır gür öyküleri yazılmıştır. Özellikle İonyalı ozan Omeros’un Argoslu Hera’ya sempati beslememesini doğal karşılamak gerek. Apollo’yu, Atenayı ve Poseidon’u kendilerinden kabûl eden İonyalı ozanlar, Dorların egemenliğindeki Argos’un tanrıçası Hera’yı, nefret ettikleri başka bir ırk ya da kabilenin temsilcisi olarak görüyorlardı. Kıbrıslı ya da barbar Doğuda başka bir merkez kökenli Afrodit’e de, aynı duygularla azgın bir fahişe gözü ile bakmışlardır. Keza, Güneş Tanrısı, Savaş Tanrısı, Trakyalı külhanî Ares de, onlara göre, aslında korkak, zayıfı ezen bir kabadayı, göksel bir baş belası idi.

Argos kentinin ve Samos adasının (Sisam) patronu Hera evlilik kurumunun ve evli kadınların özenli bir koruyucusudur ve tanrıçasıdır. Her aile yuvasında saygı görür. Evli kadınlara destek verir; jinekolojinin tanrıçası olmuştur; kızı İlitiya (ya da Eyliteya) doğum yapmakda olan kadınlara ebelik yaparak yardım eder. Argos ve Atina’da İlitiya ile özdeşleştirilmiştir. Kendisi de: adlarını andığımız Ares, Hefaystos, Eletiya ile “Gençlik Tanrıçası” Heb olmak üzere dört çocuk sahibidir. Argos kentinde onuruna tarımsal verim amaçlı ritüller ya da “Kalkan” diye adlandırılan ve Samosda da uygulanan silahlı geçit töreni düzenlenirdi.

Başlıca kutsal simgesi inekdir; Omerosun kullandığı epitet’i “bupis” inek yüzlü demektir; bu benzetme ona, eski “düve (genç inek) tanrıça” İo’ya tapan Argoslu rahibeler tarafından miras bırakılmış olsa gerektir. Geçit törenlerinde arabasını öküzler çeker, ona inekler kurban edilirdi. Evlenme kararı almadan önce kendisini tecavüz amacı ile izleyen Zeus’dan kaçmak için sığındığı “Thornaks – Guguk kuşu Dağı”nı esinlenerek “guguk kuşu”nu da simge olarak almış; bu simge sonradan “tavus kuşu”na
dönüşmüşdür. Kutsal bitkileri nar ve zambakdır. İlk zuhurunda kült imgeleri (ev koruyucusu olduğunu temsil eden) kütük, döşeme tahtası ve sütun olmuştur. İ.Ö. 423 yılı sonunda mimar Öpemelos tarafından tasarlanan Argos’daki “Heraion - Hera Tapınağı” için Faydias’ın çağdaşı Poliklitos tarafından, altın ve fildişinden imâl edilmiş olan heykeli onu tasvir eden sanat yapıtları içersinde en ünlüsüdür. Aynı ailenin, aynı isimli iki yontucu bireyinden yaşlısı olan bu sanatçı Hera için, büyük bir ustalıkla görkemli, haşin fakat olgun bakışlı, gençlik ışığı ile parlayan bir tip çizmiştir. Argos’dan başka Miken, Sparta, Korint,Tyrins, Perakor,Samos, Delos’da bulunan tapınaklarının, şimdi sadece, yıkıntıları görülmektedir. Bilimsel kronolojinin temellerini atmış tarih yazarlarından, İ.Ö.V. asırda yaşamış olan Lesboslu (Midili) Hellanikos’un 30 kitabından elimize ulaşan bazı bölümlerde “Hierreiai tes Heras en Argei – Argos’daki Hera Tapınağı Rahibeleri” konusuna da rastlıyoruz; emin bir kaynak olmasa da, tapınakda bulunan rahibe cetvellerinden ve Atina Arkhonlarının listelerinen derlenen bilgilerle o zamanki yaşam düzeni ve politik ortam hakkında bazı saptamalar yapılabiliyor.

Ev kadınlığını temsil ettiğinden, çağımızda Hera adına apart oteller ve moda dergileri sürümde.
Yayın Tarihi : 29 Kasım 2006 Çarşamba 13:36:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?