19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -2-

Olimpos, Yunanistanda Teselya’nın kuzey sınırında 3000 metreye yakın yükseklikde karla kaplı bir kütledir. Eski Yunanlılar burada tanrıların barındığına inanırlardı. İkinci derecede tanrılar, periler v.b. ilahî kadro’nun ise hem bu dağda hem de dolaylarındaki Parnassus, Helikon, Pireus isimli tepelerde gezinip ömür sürdüklerini kabûl ediyorlardı. 

Dokuz kız kardeş olan “Musa”lar Pireusda doğmuş, öteki dağlara yayılmışlar; vakitlerinin çoğunu Boiotia’daki 1750 m. yükseklikdeki Helikon’da geçirir olmuşlardı. “Helios” güneş demek olduğuna göre insan yerleşimleri noktalarından güneşin doğduğu yer gibi görülüyor olmalı ki bu ismi almıştır. Günün her saatindeki ayrı çeşnide romantik görüntüleri, yamaçlarından akan su çağıltları, kayalarına vuran rüzgârın şiddetine göre çıkardığı fısıltı ya da haykırışları ile, çok yakınındaki Askra’da yaşamış olan Teogonia (Tanrıların Soyağacı) yazarı Hesiodos’a olduğu kadar, onun 1.5-2 asır sonraki ardılları lirik şiir yaratıcısı Pindaros ve onun rakibesi kadın ozan Korinna’ya yoğun bir ilham kaynağı oluştuması bakımından bu kutsal dağ’ın sanatlar için ilâhî merkez seçilmesi çok doğaldır. Bu nedenle kuzey yamacında “Ieron ton Muson – Musaların Tapınağı” inşa edilmişti. Tepesinde tanrıların en büyüğü Zeus için yapılmış sunak yeri, yakın kentlerde Musalara adanmış başka tapınaklar da vardı.

Musalardan, daha önce sözünü ettiğim, “Polihimnia” dışındakilere gelince: Melpomene “trajedi”yi, Talia “komedi”yi, Terpsikor “dans”, “tiyatro koroları” ve “lirik şiir”i, Kalyope “epik şiir”i (ya da “belâgat”i), Erato “aşk şiiri”ni, Öterpe “lirik şiir”i (bazılarına göre müziği), Klio “tarih”i, Urania “astronomi”yi temsil ediyordu. Gördüğünüz gibi çağımızdaki, “sinema”nın ilâvesi ile 7 tane kabûl edilen sanat dalları sınıflandırmasından farklı olarak grafik ve plastik sanatları içermeyen bu sınıflamada şiir ve tiyatro, çeşitli dalları ile ağır basıyor. Yüzlerce yıl içinde başka başka ozanların destanlarına göre, Musaların temsil ettikleri dallar, dahil oldukları gruplar, hattâ kimlikleri değişmiş olabiliyor. “Astronomi”, “tarih” gibi şimdi sanat olarak kabûlde zorlandığımız bilim dalları demek ki o zamanlar ilhâm gerektiren hünerlermiş.

 En azından “belâgat”i, “hamasî nutuk”a inhisar ettiren bizim gibi topluluklar için “sanat” vitrinine koyabiliriz. Musaların bazıları, yeri gelince ayrıca açıklama yapacağımız üzere, nereisler, khalisler, sirenler gibi, başka peri grupları içinde de yer alıyor. Bu dokuz sanat perisi, en büyük Tanrı Zeus’un “Bellek Tanrıçası” Mnemosine’den olan kızları imiş. Bu bahisde geçen ve Dünya dillerine yayılan sözcüklere “Zeus”dan başlayalım:

ZEUS (ya da Yunanlıların dillerini dişlerinin arasına sokarak telâffuz ettikleri biçimi ile THEOS) . En büyük tanrı olduğu için monoteist (tek tanrılı) dinlere” (değişik telâffuzlarla “Deus”, “Dei”, “Dios”, “Dieu” gibi) “Tanrı” karşılığı olarak geçmiştir. “Teoloji” (Tanrı Bilim - İlâhiyat), “Teokrasi” (Din Yönetimi, Şer’iat), “Teozofi” (bir tür tasavvuf olan Tanrı’ya sezgi ve içbilgi yolu ile ulaşılacağı öğretisi) gibi sözcükleri biz de kullanıyoruz. Gene Dünya literatürüne, özel anlamda “seyirci” olarak geçmiş bir “Theoros – Zeus’u gören” sözcüğü vardır ki, eski Yunanda “dinî bir şölenin seyircisi” demek’tir. Bazen seyircilerin “arkhe-theoros” (baş seyirci) denen grup şefi de olurmuş. Tiyatro dediğimiz “Theatro” da o kökden gelir; aslında “Zeus” adına düzenlenen “dinsel gösteri”dir. Sanıyorum, “Zeus” kökünden daha da fazla türetme yapılmıştır.

MNEMOSİNE : Çağdaş Yunancada da “Mneme” hafıza, bellek demektir. Psikiatride “bellek yitimi”nin bilimsel adı olan “amnesia”ya dikkatinizi çekersem bu tanrıçayı daha rahat hatırlarsınız. Sanatın, ilham yanında, derin bir zihinsel birikimle zengin bir kompozisyon üretimi olduğu göz önüne alınarak, arka planda güçlü bir belleğin olması gerektiği Musaların annesinin adından belli oluyor.

ERATO : “Aşk şiiri”nin temsilcisi olan bu perinin adının anlamını açıklamaya fazla gerek yok; “aşk tanrısı” Eros’dan yana demek; zamanımızda çok kullanılan “erotik-şehevî” sözcüğünün kökeni…

ÖTERPE - TERPSİKOR - LİRİZM : Lirik şiiri (lurikos poema) Öterpenin mi yoksa Terpsikor’un mu temsil ettiği belli değilse de, “Lirizm”in zamanımıza ulaşımını bu karma maddede anlatayım: Yunanlıların “lura” ya da “lira” dedikleri (ve bir zamanlar Hermes’in icadedip Apolla’ya verdiğine inandıkları) müzik enstrumanına biz de “lir” diyoruz. Yunanlıların bir sanat dalı kabûl ettikleri bu icraat “lir eşliğinde şiir söylemek”dir. Böylece şiir’in duygusal etkisi güçlendirilmiş oluyor. Derin bir duygusal etki bırakan sanata bunun için şimdi de “lirik” diyorlar. Edith Hamilton “lirik şiir”i Öterpe’nin temsil ettiğini söylüyor. Başka müelliflere göre, önceleri, Trakyanın ilkel sanatını simgeleyen Öterpe sonradan “Müzik” musa’sı oldu ve heykellerinde elinde “flüt”le gösterildi. Terpsikor, lirik şiir dışında, genel olarak dans ve tiyatro korolarının ilham perisi kabûl edilir; simgesi de “lir”dir. “Şiir”in Yunanca karşılığı “poema” hemen hemen aynı formda batı dillerine geçmiştir.
TALİA - MELPOMENE - KOMODIA - TRAGODİA : Adı “bitki çiçeklendiren” demek olan “Talia” Yunancası “komodia” olan “komedi” sanatının ilham perisidir. “Koomo(s)” eğlence, bayram, festivâl anlamlarında; “komodia” da “eğlence sanatı”nın adı... Eski Yunanda festivale verilen bu isim zamanla “gülmece sanatı”na dönüşerek tüm Dünya dillerine öyle geçti.

“Kadın şarkıcı” demek olan “Melpomene” önce “şarkı perisi” iken şarap tanrısı Dionizosla ilişki kurunca, başında asma dalından bir taç elinde trajedi maskesi ile (her hâlde bir ayyaşın eline düşmesinden olacak) trajediyi temsil etmeye başladı. Osmanlıcada “haîle” denilen sonu facia ile biten tiyatro oyunu “tragodia - trajedi” ise Yunanca “tragodos = trajik şarkıcı”dan gelir. Bunun etimolojisi : “trag-os”= teke, erkek keçi; “odos”= şarkıcı’dır (odein = şarkı söylemek; ode= şarkı, lirik şarkı olarak çağımıza gelmiştir). “Teke şarkıcı” tabir edilmesinin nedeni Dionizosla ilgili dinsel törenlerde bazı şarkıcıların teke postu giymesi idi; bu görünüşleri ile, orman perilerini korkutan ve taciz eden yarı ınsan yarı teke şekilli, çirkin cinleri yani üzüntüyü ve korkuyu temsil ediyorlardı.

KALYOPE – EPİK ŞİİR – BELAGAT : Kalyopenin simgelediği gerek “epikos poema” gerekse “retorik” sözcükler olarak hepimizin bildiği üzere dünya dillerine geçmiştir. “Epo” söz, anlatma, şarkı anlamlarına gelir; burada öykü (özellikle kahramanlık öyküsü) nakletme demektir. “Erein = konuşmak, nutuk söylemek” masdarından gelen “retorik = hitabet” aynen ve “retor = hatip” “orator” olarak çeşitli çağdaş dillelere girmiştir.

KLİO – İSTORİA : “Tarih”in Yunancası olan “İstoria” çok önemsiz telâffuz değişiklikleri ile batı dillerine geçmişdir. Bunu temsil eden Klio’nun adı da zooloji biliminde yüzgeç ayaklı bir yumuşakça türüne verilmiştir.

URANIA – ASTRONOMİA : Astronominin yöneticisi ve Güneş tanrısı Apollonun aşık olduğu Urania tasvirlerde elinde bir küre ile gösterilirdi. Eski efsanelerde “Afrodit Urania” olarak adı geçen gök tanrıçası, “Afrodit Pandemos”un tersine şehvanîyeti değil, ciddî kadınlığı ve iffeti temsil ediyordu. “Urania”, Yunancada “gök” anlamına gelen ve kötü şöhreti olan erkek “gökyüzü tanrısı” Uranos’un dişilidir. Astronom Herschel 1781’de keşfettiği Güneş gezegenine (Latince versiyonu ile) “Uranus” adını vermiştir. Urania adı zooloji’de Madagaskarda yaşayan hercaî renklerle donanmış süslü bir kelebeğe, bu adın çoğulu “uraniidae” ise pul kanatlı böcekler familyasına verilmiş.

Astronomi olarak çağdaş dillere geçen “astronomia”nın açılımı: “Astron”= gök cismi; “nomos”= yasa, kural, düzenleme yani “gök cisimleri düzeni” oluyor. Astron adı da Zeus’un “yıldız kız”ı “Astraea”dan geliyor.

Musalardan giriş yaptık; bundan sonra Hesiodos’un “Tanrıların Soyağacı”nı baştan alalım.
Yayın Tarihi : 22 Eylül 2006 Cuma 19:24:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?