15
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji kaynaklı sözcükler -28 -

Altın Post mit’inin bundan sonraki bölümleri de, çok sayıda ozanların destanlarında, mit yazarlarının kataloglarında ve oyun yazarlarınca değişik biçimlerde anlatılmıştır. Biz fazla dağılmadan, yerine göre gerekli eklerle birlikde, Apollonios ve Evripides’i temel alarak bu mit’i toparlamaya çalışalım.

Karadeniz’e ilk çıkışlarında uğradıkları Mariandynler ülkesinde şiddetli bir ateşli hastalık sonucu hayatını kaybeden Kaptan Tifis’in yerini alan Poseidon oğlu Erginos yönetimindeki 50 küreklik Argo, artık, son hızla yurda dönüş rotasına girmişti (“Argo”nun bir anlamının da “hızlı”; argonotlar’ın “hızlı gemiciler” olduğunu ileri sürenler var. Modern Yunancada “hız”=arme; “hızlı”= armetikos’dur; demek eski Elen lehçelerinden birinde de hızlı olarak “argo” kullanılıyormuş; Rumca “külhanî ağzı” demek olan “argo” Türkçeye de aynı anlamda geçmiş. Gemiyi inşa eden’in adının “Argos” olduğunu belirtmiştik). Argonotlar Istor (Ister – Tuna) ırmağına girerek Adriyatik Denizine kadar gittiler. Bu noktadan sonra geminin ters rota izlemesine, su yolu ile Adriyatiğe nasıl geçildiğine şaşıracak okuyucularımız için açıklama yapalım: mitlerin yaratıldığı arkaik dönemde coğrafya bilgileri yetersiz olduğu için Tuna iki ucundan denize bağlantılı sanılırmış. Bu eksik bilgiler öykülerdeki gezi güzergâhlarını da altüst ediyor. Belki de bu maceraya bir devr-i âlem seyahati ya da ring sefer fantazisi ile ayrı bir tad verilmek istenmiş. Bu arada tanrıların gazabı da kahramanlarımıza rotayı iyice şaşıtmış; Apsyrtos’un öldürülmesine öfkeli olan Zeus şiddetli bir fırtına çıkartarak gemiyi Ligurların ve Keltlerin ülkesine sevketmiş. Ne olduklarını şaşıran Argonotlara yardım eden, yeni bir mucize ile konuşmaya başlayan gemi olmuş; Medeanın halası (yani Kral Aytes’in kızkardeşi, hakkında ayrıca bilgi vereceğimiz kalabalık sürülerin sahibi Güneş Tanrısı Helios’un kızı) güzel büyücü Kirke tarafından “katharsis - arınma” işlemi yapılmadan bu lânetin giderilemiyeceğini bildirmiş ve Eridanos (Po) ve Rhone ırmaklarından geçerek Akdenize çıkmış; Sardinya’yı dolanıp gemicileri Kirke’nin ülkesi Aiaia’ya bırakmış (Latiumla Campagna arasındaki Monte Circeo yarımadası sanılıyor). Kirke yeğenini azarlayıp, ıslah olması için dileklerde bulundu; son fırsat olduğunu söyleyerek onu ve kocasını günahlarından arındırdı. Ancak, Kral Alna onları Saray’a kabûl etmeyince vakit geçirmeden yola koyuldular. Hera’nın talimatı ile Thetis’in* rehberliğinde Sirenler denizinden geçerken Anthemoessa Adasındaki, daha önce andığımız, bu habis kuş kadınların şeytanî çağrılarını Orfeos’un büyülü ve kristal tınıdaki sesi etkisiz bıraktı. Sadece Teleon’un oğulları Boutes ve Erybotes çağrılara direnemeyip kendilerini suya attılar. Afrodit onların yolunu değiştirdi (kimine göre: Sicilyanın batısında bugün Marsala denilen “Lilybaeum”da, kimine göre de, her halde isimdeki ses yakınlığınden karıştırılmış olacak, “Libya”da) sahile çıkarttı.

Boutes’den umutlarını kesen Argonotlar Sicilya kıyıları boyunca ilerlediler; Helios’un Thrinakria adasında dinginlikle otlayan sürülerini seyrettiler. (Homerosun Odisea eserinde, Skylla Boğazının iki yakasında birer deniz canavarı olarak gösterilen) iki korkunç tehdidin deneyimini yaşadılar. Boğazın bir yanında, eflâke ser çekmiş, dimdik Skylla Kayası, öbür yakada Karibdis girdabı, sert rüzgârın etkisi ile, dalga değil, fışkırma biçiminde gökyüzünün doruğuna yükselen korkunç bir su kaynaşması yaratmıştı. Fakat koruyucuları Hera, denizi teskin edip gemiyi selâmete çıkarmaları için nimfalara talimat verdi. Gemi, üzerlerinden kara dumanlar yükselen yüzen adalar (olasılıkla Lipari’ler) arasından sıyrıldı. 9 günde hızını zor alan bir fırtına daha gemiyi Libyada karaya oturttu. Filotas (Argo’nun mürettabatı yoldaşlara antik dönemde verilen isim; sözlük anlamı: dostlar, yoldaşlar) gemilerini çölde sürüye sürüye bugünkü Bingazi yakınlarında Hesperidlerin** bahçesine kadar götürdüler. Umutsuz durumda iken Triton’un*** yardımı ile tekneyi denize indirebildiler.

Daha sonra, Faiakianların adası Korkiros’a geldiler (Yunanca “tepeler” anlamında “korifay”dan bozarak bizim “Korfu” dediğimiz ada. Yunancası “Kerkira” olup, aynı isimde bir il oluşturan 7 İon adasından biri ve il merkezidir). Ada hükümdar Alkinoos ve eşi Arete onları ağrladı. O esnada adaya, Kolkis’den Aytes’in temsilcileri de gelmişti; onlar Alkinoos’a, Iason ve Medea’nın suç işledikleri için kendi takiplerinde olduklarını ve teslim edilmeleri gerektiğini duyurdular. Kral, Medeayı, bakire ise babasına teslim edilmek üzere vereceğini; ama Iasonla evli ise kocasında bırakmak zorunda olduğunu bildirdi. Aytes’in çok müstebit bir zalim olduğunu öğrenen ve gençleri çok seven Arete, onların nikâhını, Kolkislilerden gizli, Dionizos’un süt ninesi Makris’in mağarasında, çok eğlenceli bir törenle kıydırdı. Tahkikatının sonucunu soran Kolkislilere, Alkinoos, gençlerin evli olduklarını öğrendiğini yapacak bir şey olmadığını ifade edince çaresiz kalan elçiler, Aytes’den korkularından geri dönemeyip Korkiros’da yerleşmek zorunda kaldılar. Korfunun konuksever hükümdarı Alkinoos (sözlük anlamı “kudretli aklı” demek), Homeros’a göre, Odiseos’a da kucak açmış. XVII. yüzyıl Fransız ressamı Claude Lorrain’in Louvre’da sergilenen 1946 tarihli “Départ d’Ulysse du pays des Phéaciens – Odiseos’un Faiakianların Ülkesinden Ayrılışı” isimli tablosu bu anı ile ilgilidir.

Uzun bir Ege yolculuğundan sonra Girit’e gelindi. Artık konaklayıp dinlenme ihtiyaçları vardı; fakat Medea onlara: Hefaystos tarafından imâl edilen, eski tunç ırkının en son örneği “Talos” adındaki devin burada yaşadığını; bu yarağın, bir dizi dışında, tümüyle tunçdan olduğunu; ihtiyatlı davranmaları gerektiğini söyledi. Bunu söylerken Talos da kıyıya gelmiş, ellerine aldığı koca kayalarla yanaşmakda olan gemiyi batırmak niyetini belli ediyordu. Gemiciler, bu tehdit üzerine, küreklerle tornistan yaparak tekneyi durdurdular. Medea, dizleri üzerine çöküp, Hades’e köpeklerini bu deve saldırdıp, yok etmesi için dua etti. Yeraltının belâlı güçleri onu duydu. Tunçdan adam, kıyıda dimdik yükselen yalıyar’ın kenarından kopardığı koca kayayı kaldırıp Argoya fırlatmaya hazırlanırken kayanın sert sivrilikde bir yanını duyarlı dizine çarpmış, oradan kan boşanmaya başlamıştı. Dinmeyen kan akıntısı canavarın sonu oldu. Böylece; karaya çıkıp kendilerini toparlama ve gereksinimlerini bulma olanağını buldular.

Yurtlarına çok yakın olan Aigina’ya giderken karşılaştıkları bir fırtınadan da Apollon’un kendilerini Anafe Adasına sevketmesi ile kurtuldular. Artık Iolkos yolu görünmüştü. Ne yazık ki onları orada acı haberler bekliyordu. Filotasları evlerine salıveren Iason Pelias’a giderek Altın Postu ona verdi. Fakat orada bulunmadığı sıralarda korkunç felâketlerin cereyan ettiğini öğrendi. Pelias Argo’nun tüm filotaslarının öldürüldüğü yalan haberini yaymış, bunların ana ve babalarının öldürülmesi için elinden geleni yapmış; Iason’un babasını intihara zorlamıştı; kahramanımızın anası da kahrından ölmüştü. Bu zûlme müstehak olduğu yanıtın verilmesi için Medea’nın büyücü yeteneklerine başvuruldu. Medea, Pelias için ince bir plan hazırladı; onun kızlarına, yaşlı insanları gençleştirme yetisi olduğundan bahsetti; iddiasını kanıtlamak için, gözleri önünde, çok ihtiyarlamış bir koç’u kesti; onu parçalarını bir tencerede kaynattı. Sonra tılsımlı dualar okudu. Bir an içinde tencereden bir kuzu fırlayıp kaçmaya başladı. Kızlar Medeanın marifetinden çok etkilenip ona inanmışlardı; ihtiyarlayıp çok çirkinleşen babalarını gençleştireceğine güven duyarak, bir uyku ilacı ile uyutulan Kralı parçalayıp tencereye koydular; uzun uzun kaynattılar. Tılsımlı duayı okuması için aradıkları Medeanın kent dışına çıktığını öğrenince kendilerine yapılan korkunç oyunun farkına vardılar.

Medea’nın, Iason’un babasını yeniden yaşama döndürüp gençleştirdiği, Iason’a da ebedî gençlik bağışladığı hakkında da bir öykü vardır. Çok çeşitli versiyonları ile bu maceralar dizisi öykü, başka eğlenceleri olmayan ilk çağ insanlarının fantazilerini okşamak yanında, içerdiği ibret verici evrensel karakterde insan ilişkileri ile de Evripides gibi büyük bir dram yazarına da esin kaynağı olmuştur. Medeanın yaptığı hayırlı işler de, mel’unluklar da Iason’un uğrunadır. Öykünün sonunu izleyip göreceğimiz üzere, onun için çırpınmalarına kocası, sadece ihanetle yanıt verecektir. Bazı uzmanlara göre, Troya savaşından önce, Yunanlı Iason ile Hekate’ye**** bağlı Kolkisli (bugünkü Gürcistan) Medea arasında cereyan eden bu öyküde, yine, Ellas öncesi Pelaj kültürüne bağlı Yunan anayurdundaki halk’la, Herakless, Iason, Theseos, Perseos’un ilk kez keşfettikleri Egenin doğusundaki diyarlarda arkaik anaerkilliğe bağlı Şaman topluluklar arasındaki uygarlık çatışması da sergilenmektedir.

Pelias’ın ölümünden sonra karı koca Korintos’a geldiler; orada iki oğulları oldu. Her şey yolunda gidiyordu; (sözlük anlamı “yiğitlik” olan) Medea, yurdundan, yuvasından, acı olaylarla ayrıldığı büyüklerinden, kardeşlerinden uzakda kaldığı bu yabancı diyarda bile, kocasının ve çocuklarının varlığı avuntusu ile kendini sürgün gibi duyumsamıyordu. Fakat, yiğit savaşçı bildiğimiz Iason, kendinden beklenmeyen bir alçaklık yaparak ona haber vermeden, Korintos Kralı Kreon’un kızı ile nişanlanmıştı. Bu bir aşk ya da gösterilen büyük bir iyiliğin minnettarlığı ile yapılmış bir bağlantı değildi; sadece, Haşmetli Korintos Kralının tahtına varis olmak gibi bir ikbâl tutkusu Iason’un gözlerini karartmış, ona ailesini unutturmuştu. Medea, çektiği derin azabı dizginleyememiş; Kral’ın kızına ağır bir zarar vermeye yemin etmişti. Bunu duyan ve Medea’nın meşum yetenekleri olduğunu bilmeyen Kral, onun derhal çocukları ile birlikde ülkeden uzaklaştırılmasını emretti. Korumasız yalnız bırakılması, çocuklarının bakım olanaklarının elinden alınması gibi ölümden beter olan bu mahkûmiyet zavallı kadını manen tümüyle yıktı. Tüm yaşamı bir tiyatro sahnesi gibi gözünün önünden geçti; Afrodit’in onun için belirlediği Iason’u sevme kaderi yüzünden babasını terketmesi, bir çok insanın yurdundan uzaklaşması, zamansız ölümler, ızdıraplar, en son olarak Pelias’ın vahşiyane bir desise ile öldürülmesi, hele öz kardeşinin ölümüne yol açması, artık Kirkenin çabaları ile arındırılabilecek günâhlar değildi. Iason kendisine soğuk bir ziyaret yapmış; yapmacık üzüntü ifadelerinden sonra “Medeanın, duygularını denetleyemeyerek Korintos prensesini tehdit etmesinin çok yanlış ve aptalca bir çıkış olduğunu, bunu yapmakla Korintos’da huzur içinde ikamet etmek olanağını yitirdiğini; buna karşın kendisinin Kral’ı yatıştırmak için elinden gelen her şeyi yaptığını, idam olasılığı varken sürgünle durumu kutardığını” söylemişti. Ayağına kadar gelmesi, salt eski aşkı olarak hatır alma gereğini hissetmesinden değil, yolculuk ve gurbette ikameti sırasında lâzım olacak gereksinimlerini ve harcamalarında kullanacağı altınları vermek içindi. Bu denli aşağılanma karşısında çılgına dönen Medea nereye sığınacağını sordu; “Kardeş kanı döktüğüm aileme mi? En acı ölümü lâyık gördüğüm Pelias’ın kızlarına mı? Yurtlarından ettiğim hemşehrilerim Kolkislilere mi? Onların hiç biri ile benim kişisel bir kavgam yoktu; ama şimdi hepsi benim düşmanım; neyin uğruna? Yiğit görünüşlü yüzü sadık bir koca olacağı izlenimini veren seni koruyup kollamak için...” dedi. Iason’un yanıtı ibret verici idi: “Beni koruyan nasıl sen olabilirsin? Tanrıça Afrodittir benim yolumu açan ve de seni bana aşık eden... Asıl, Yunanistan gibi uygar bir diyara seni getirip, onurlandırdığım için senin bana minnettar olman gerek. Argonotlara verdiğin bazı destekleri ben zaten herkese fazlası ile duyurdum; sana halkın sevgisini kazandırdım. Sağduyun olsa idi, benimle yaptığın evliliğin sana ve çocuklarına kazandırdığı saygınlığın üstün yararlarını kullanırdın. Sürgüne gitmende kendi akılsızlığından başka kimsenin sorumluluğu yoktur!”.

Artık Medeanın, altınları reddetme dışında söyleyeceği bir şey kalmamıştı. Ne maddî bir çıkar ne de yardım bekliyordu. Bu sarsılmaz gurur anıtı karşısında Iason utanacağı yerde kızmıştı; öfke ile ayrıldı.

Medea bir an kendi yaşamına son vermeyi düşündü; sonra ihtirası ve öfkesi galip geldi. Öc alacaktı; ama nasıl? Iason’un yeni eşini öldürmek ona yeterli acı verecek mi idi? Gerisini düşünmeden, işe prensesden başlamak gerektiğine karar verdi. Sandığından en güzel tuvaletini çıkardı. İçini en ölümcül zehirli macunla sıvadı; katlayıp bir kutuya yerleştirdi ve bunu iki oğlu ile geline düğün hediyesi olarak yolladı. Gelin giysiyi görünce güzelliğine ve Medeanın uygarlık anlayışına hayran olmuştu. Hemen üzerine geçirdiği tuvaleti denemek isterken, neye uğradığını anlayamadan alevler içinde kaldı. Ateş öylesine şiddetli idi ki kimsenin müdahalesine vakit kalmadan zavallı kız hızla yanıp eridi.

Gelinin ölümünü haber alan Medea şimdi daha korkunç bir eylem hazırlığında idi. Gururu yüzünden içine düştüğü yoksullukla zaten koruyamıyacağı, köle haline gelmelerini önleyemeyeceği, başkalarının sömürüsüne terketmek zorunda kalacağı çocuklarının yaşamına son vermek... Bu kararı, oyun ve destan yazarlarının dizelerindeki tirad’ları (soliloque’ları)***** ile dramatik biçimde işlenmiştir.

Nişanlısının akıbetine duyduğu derin acı ile Medeadan hesap sormaya gelen Iason oğullarının da öldürüldüğüne tanık olur. Hayatında belki ilk kez içine düştüğü acz içinde yumruklarını sıkıp lânetler yağdırır; Medea’nın çocuk katili bir fahişe olduğunu haykırır. Sonra, oraya evlâtlarını kucaklamak için geldiğini; hiç olmazsa onların şimdi kucağına alıp kendisinin gömmek istediğini söyler. Medea, irade simgesi gibi dimdik acımasız, hoşgörüsüz tavırla: “Git; karın olacak yosma’yı göm!” der. Sonra çocukların cansız bedenleri ile birlikde ejderhaların çektiği bir sema arabasına binerek göklerde süzülerek uzaklaşır.

Evripides, yazdığı oyunun epilog’u olarak koro’ya “Zeus’un çizdiği kaderin insanların beklentilerine uymayacağı” içerikli bir şarkı söyletir.

* Tethis : Deniz nimfaları 50 nereid’den en ünlüsü; Hesiodos’a göre, en eski deniz tanrısı Nereus’un ve Doris’in kızları, “Tethys’in torunu. Tethys Okeanos’un karısı, bütün akarsuların soylarını dayandığı ilk anadır. Çoğu kez bu iki isim birbiri ile karıştırılır; bu bakımdan öykümüzde Argonotlara yardımcı olan ilahî varlığın kimliğinden tam emin olamıyoruz.
** Hesperidler : ayrıca tanıtacağımız Akşam yıldızı Hesperos’un kızları, Atlas’ın torunları nimfalar. Dünyanın batı ucundaki (O dönemdeki Elenler için Libya’nın tanımı) kutsal bahçelerde altın elmaları beklerlermiş. Bu isimden, botanikde bazı çiçek türleri için isim türetilmiş; “hesperis matronalis - frenk menekşesi” gibi...
*** Triton : Poseidon ile Amfitrit’in oğlu; belden yukarsı insan, aşağısı balık gibi çatal kuyruklu; ayakları at gibi toynaklı ilahî varlık. Hellenismus’dan sonra birden fazla Tritonla ilgili öyküler söylenmiş. Astronomide Neptün’ün uzaklıkda yedinci fakat en büyük uydusuna bu ad verilmiş.
**** Hekate : Ayrıca tanıtacağımız yabanlıklar tanrıçası
***** Tirade (Fr.): bir düşünce etrafında monolog biçiminde döndürülen uzun yazı ya da söz (son Lâtin - “tirare”= çekmek); soliloque (Fr.): kendi kendine konuşma, söylenme (Lât. Soliloquium – “solus”=yalnız; “loqui”= konuşma)

tytorun@hotmail.com
Yayın Tarihi : 28 Şubat 2007 Çarşamba 12:29:04


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 85.99.75.xxx Tarih : 1.03.2007 09:41:45
TEOMAN TÖRÜN ÜSTADIM. YAZILARINIZI SÜREKLİ VE BÜYÜK BİR KEYİFLE OKUYORUM. YANİ SİZİN ENGİN MİTOLOJİK BİLGİNİZDEN BESLENİYORUM. VAROLUN. NİSAN'DA BUDE SANAT GALERİSİNDE SERGİM VAR. AÇILIŞ KOKTEYLİ 14 NİASAN. HEM PROJELERLE VE HEM DE TABLOLARLA OLAN YOGUN UĞRAŞIM YÜZÜNDEN SORULARIMI DA SORAMIYORUM. DEVAM EDEN ÇELIŞMALAR. 1.AMAZON VE KALKANI AGEIS 2.KİRKE 3.FEBRİS 4.NEREİDLERDEN DORİS 5.FERONIA 6.SU PERİLERİ 7.DEMETER 8.VIRGO 9.BAKHANTE 10.SINOPE 11.ECHO VE NARKISSOS 12.ANDROMEDA VE SERPENT 13.GAIA VE URINOM 14.BAKHANTE SAYGILARIMLA.