22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -53-


Narkissos, sahibini göremediği ses’e “Neden benden kaçıyorsun?” diye sorar; yanıt kendi ağzından çıkanların aynısıdır: “Buraya gel, buluşalım.”.”Gel, buluşalım.” Görünmeyen nympha, gencin arkasından gelerek kollarıyla boynuna sarılır. Delikanlı bir çift kolun boynuna dolandığın duyumsar gibi olur; çok korkar, ürkek bir ceylan gibi sıçrayarak: “Vazgeç bu kucaklaşmalardan, uzak dur benden, ölürüm bir daha bana dokunursan!”. Son ibare “bana dokunursan”ı baygınca yineleyen Ekho bu istiskalden yıkılmıştır. Aşağılanmanın utancı ile kendini ağaçlıklara, yaprakların gölgelerine gizler; oradan da tepeliklere kaçar. O günden itibaren, kayalıklar arasındaki münzevi kovuklara sığınır. Ama bir yandan aşkın bir yandan reddedilmenin ızdırabı kalbînde kökleşir. Bitap düşer; harap olur; erir; varlığı dağılır; sadece sesi ve kemikleri kalır. Kemikleri tepelere serpilmiş taşlara dönüşür; yaşadığını gösteren tek varlığı olan sesi, ebediyen, bu taşlar, dağlar, ormanlar arasında dolaşır durur.

Narkissos, daha önce karşılaştığı öteki canların, suların, ağaçların ruhları ile oynadığı gibi Ekho’nun duyguları ile de acımasızca oynamıştır. Ve bu aşağıladığı canlardan biri, ellerini Olympos’a yönlendirerek kaldırmış: “Acaba, o da, bizim ona olan umutsuz aşkımız gibi bir aşka düşer mi idi? Karşılıksız aşk acısını yaşar mı idi?” diye sorar. Başkalarına üstünlüğün ve mutluluğun şımarttığı kimseleri cezalandıran tanrıça “Nemesis” bu çok haklı yakarıyı duyarak, adalet icrasına soyunur (“Nemesis” sözcüğü Homeros’da “haksızlığa isyan” anlamında kullanılmıştır. Sonradan bir tanrıça adı oldu; kült’ü Attika ve İzmir’de gelişti.).

Tepeler arasında, kuytu bir düzlükte, hiç çobanların uğramadığı, etrafındaki otlaklarda hiçbir sürünün gezinmediği bir pınarın yanında billur gibi berrak bir su birikintisi vardı. Komşu akarsuların beslediği her dem yeşil ortamı ne bir kuş sesi ne bir rüzgâr esintisi ne de bir dal çatırtısı ihlâl etmişti. Etrafındaki gürbüz ağaçların iri yaprakları pınar’ın oluşturduğu havuzu güneşin şiddetli ışınlarından koruyarak serinliğini sürekli muhafaza ederdi.

Narkissos’un yolu günün birinde buraya düştü; ortamın güzelliğine hayran oldu; av peşinde koşmanın yorgunluğu ile pınarın başına uzanıverdi. Şiddetli susuzluğunu gidermek için eğilip pınardan su içti. Suya kanıp, başını geriye çekerken, pınarın havuzunun durgun, berrak yüzeyinde olağanüsü güzellikte bir genç çehresi gördü. Kendi yüzünün sudaki yansıması olduğunu bilmeden bu imgeye umutsuzca âşık oldu. Kendi görüntüsü karşısında büyülenmişti. Gözleri bu görüntü üzerinde sabitlenmiş, lâl ve ebkem kalakaldı. İkiz yıldızlar gibi parlayan bir çift gözü soluğu kesilerek seyretti. Fildişi rengi boynunu, kar beyazı yüzündeki, tanrısal bir ustalıkla çizilmiş hatları, anacak Bacchus ve Apollo’da görülebilecek pürüzsüz, pembe yanaklarına hayranlıkla baktı. Kendi kendisini arzu etti. Sonunda, bağrını yakan ateşe dayanamayıp suya eğildi, imgeyi defalarca öpmeye çalıştı. Bu girişimleri, imgenin bulanıp, dağılması ile sonuçsuz kalıyordu. Hilekâr havuzun gözlerini yanılttığı zavallı, aptal çocuk olmayanı arıyordu. Doğrulup ellerini ağaçlığa uzattı: “Biliyorum, sizler asırlık yaşamlarınızda nice gizli aşkın seyircisi oldunuz. Ah, dostlarım, bundan daha zalim bir aşk gördünüz mü? Sevdiğimi görüyorum, ama ona ulaşamıyorum. Küçük bir su birikintisi onu benden ayırıyor. Sevdiğimle benim aramda okyanuslar, dağlar, yüzlerce kilometrelik yollar olsa idi bu kadar umutsuz olmazdım. Karşımda, sadece, benim yaptıklarımı taklit eden bir imge var. Heyhat, galiba ben kendimi görüyorum. Kendi yansımam niçin beni aldatsın? Kendi aşkımla mı yanıyorum? Buna, artık daha dayanamayacağım. Kendi bedenimden ayrılmak istiyorum. Gençliğimin çiçeği soluyor. Artık ölümü dostum kabul ediyorum. Beni heder eden bu derin ızdırabı ancak o sona erdirebilir.” Ve daha bir nice hüzünlü feryattan sonra tekrar suya baktı. Gözyaşları suya değince minik dalgalanmalar imgeyi bozdu; oradan ayrılıyormuş izlenimi yarattı. Narkissos: “Kaçıyor musun, zalim yaratık?!. Sana bir kez daha bakıp, dokunsaydım.” Figanı ile ızdırap içinde tuniğinin üst kısmını yırttı; ortaya çıkan mermer beyazlığındaki göğsünü yumruklamaya başladı. Göğsünü dövdükçe vücudu kızarıyor, şişiyordu. Tekrar suya göz attığında, sakinleşen suda bu perişan hâlin de yansıdığını gördü. Sersemlemişti; artık dayanamıyordu. Bağrındaki ateşle kızgın güneş bir olmuşlar, onu mum gibi eritiyorlardı. Bir zamanlar Ekho’nun çılgınca âşık olduğu pembe yanakları, güçlü gençliği, ışıldayan gözlerinden artık geriye bir şey kalmamıştı. Aşık nympha olanların hepsini görmüş, tüm aşağılanmasına ve öfkesine karşın rikkate gelmiş, çok meyus olmuştu. Çocuk: “Heyhat” diye bağırdıkça o da aynı acı çığlığı yükseltiyor; dövünüp “Ah, sevdiğim çocuk, nereye kaçıyorsun?” dedikçe o da aynı şeyi yineliyordu. Narkissos’un son sözü: “Elveda!” oldu; Ekho da “Elveda!” diye yanıtladı. Can vermekte olan genç başını yeşil çimene koydu. Thanatos (ölüm), kendisinin de hayran olduğu bir çift kara göz’ü itina ile örttü. Yeraltı Dünyasına geçit olan Styks yolculuğu boyunca, Narkissos durgun akan ırmağın sularında gene hayranlıkla kendi yansımasını seyredermiş.

Kız kardeşleri nymphalar, onun anısına saygı gösterisi olarak saçlarını kesmişler; yas ilâhîleri söyleyip, ağlaşmışlar. Ekho da onların bu gürültülü yas törenine iştirak ederek, ilâhîleri tekrarlamış.

Narkissos’u taşıyacak cenaze sedyesi, yakılacağı odun yığını, odunları tutuşturacak meşaleler hazırlanmış; ne var ki, cesedini bulamamışlar. Onun yerine, can verdiği noktada sarı bir göbek tablası etrafında beyaz taç yaprakları olan bir çiçek hâsıl olmuş.

Bu olay Yunanistan’ın tüm kentlerinde duyuldu ve bunun gerçekleşeceğini baştan gören kör kâhin Tiresias’ın ünü ve itibarı çok arttı.

Narkissos’un, eşcinsellik motifleri ile adamakıllı yakası açık arkaik mitosunu, döneminin sayılı marjinallerinden olduğu hâlde Ovidius’un, kendi zamanının ahlâk kayıtları ile bir mikdar törpülediği ve oğlan çocuklarını bu tür sapıklıklara karşı ikaz mesajı verir hâle getirdiği “Metamorphosis”deki sunumundan biraz kısaltarak alıntıladık. Gezgin coğrafyacı Pausanias, Boetia’nın Thespiae kırsalında “Donakon-Kamış Yatağı” mevkiinde “Narkissos Irmağını” bulduğunu “Yunanistan Rehberi”nde kaydediyor; ve bir yansımaya aşık olma konulu olduğu için mantıksız bulduğu öykünün farklı bir versiyonunu öğrendiğini söylüyor. Buna göre, Narkissos, ikizi olan kız kardeşine çok bağlı imiş; aynı kıyafeti giyerler; birlikde avlanırlarmış. Delicesine sevdiği kardeşi ölünce, sık sık havuza gider, sudaki kendi yansımasını kardeşi yerine seyreder, avunurmuş. Gene, Pausanias, benzer bir söylenceye gönderme yaparak, Persephone’yi Yer altı Dünyasına çekmek için Hades’in yararttığı “nergis”i, kızının yerine koyan Demeter’in onunla avunduğunı naklediyor.

2004 yılında bulunan, Ovidius’dan yarım asır daha eski “Oxyrhychus Papyri” denilen papirus demetleri içinde, gene farklı bir “Narkissos” öyküsü bulunmuş. Bu metinde, “Amenias” adında bir gencin Narkissos’a aşık olduğu, fakat onun tarafından reddedildiği, aşağilandığı; Narkissos’un ona, isterse onurunu kurtarmak için intihar etmek üzere bir kılıç veridiği anlatılıyormuş. Amenias, Narkissos’un kapısının eşiğinde kılıcı karnına sokarak canına kıymış; ölüm halinde, öc’ünün alınması için Nemesis’e yakarmış. Bu öykünün sonu da bildiğimiz gibi sürüyor.

Çok duygusal ve eksantrik olan Narkissos öyküsünün “sanat”a etkisinin çok yaygın olacağı kuşkusuzdu. Ikonografyada: Lucrezia Borgia’nın Pompei’deki malikânesindeki bir tabloda Narkissos’un Kaynak Başında ve Ekho ile dialogu konuları yer alıyor. Roma’da San Pietro Katedralinin bir bronz kapısında, mimar ve heykeltıraş Antonio Filarete tarafından işlenmiş kabartması görülüyor. Boltraffio’nun Floransada, Tintoretto’nun Roma, Colonna galerisinde, Poussin’in Dresden ve Louvre müzelerinde, Claude Lorrain’in Londrada, Houasse’ın Grand Tianon’da tabloları olan Narkissos, Caravaggio, Turner, Dali ve Waterhouse’a da esin vermiş. Bu arada, Napoli Müzesi ve Louvre’da bulunan bazı heykeller yanlışlıkla ona atfedilmiş. XV. Asrın Christine de Pisan adındaki Fransız kadın edebiyatçısı’nın Brüksel’de korunan eserlerinin bir minyatüründe görünen Narkissos sureti yeni çağlardaki ilk izlerden… Keats şiirini yazmış. Stendhal’ın “Le Rouge et le Noire-Kırmızı ve Siyah” adlı romanının, gerçek bir olaydan esinlenme kahramanı papaz okulu öğrencisi Julien Sorel’in ikinci metresi “Mathilde” karakterinin klâsik bir narsist’i canlandırdığı değerlendirmeleri yapılması yanında, bizzat Stendhalin de Sorel’e kendisinden bir şeyler katması ve kendisini onda görmek istemesi biçiminde bir yansıma arayışı ilginçtir. André Gide’in “Traité de Narcisse- Narkissos Üzerine İnceleme”sinde mit kahramanı tahlil konusu oluyor. Dostoyevsky’nin “Dvojnik- Eşi, benzeri” romanındaki Yakov Petroviç Golyadkin de münzevî bir narsist. Hermann Hesse’den Joseph Conrad’a kadar daha pek çok müelliflerin eserlerinin bir yerlerinde, bir ölüm ırmağında kendini seyrederek sonsuz güzelliği arayan karakterlere rastlıyoruz.

Kraliçe Viktorya çağının İngilteresinde, belki klasik yazın’a çok ilgi gösterilmesinden olacak, “homoerotik kültür” yaygınlaşıyor; otoriteler bu eğilimle şiddetle mücadele ediyordu. Şair, oyun yazarı, estetik devrimcisi Oscar Wilde da, doğasının ve aykırı ilişkilerinin kurbanı olarak takibata uğramış, cezaevlerine ve bunalımlara girmişti. Onun da bu mitos’dan etkilenmemesi olanaksızdı. “The Disciple - Mürit, öğrenci” isimli serbest vezinli şiirinde aynı öyküyü kendi nefis estetik uslûbu ile anlatmıştı. Tek romanı olan fantastik türdeki “The Picture of Dorian Gray - Dorian Gray’in Portresi”nde bir narsist olan roman kahramanı, kendisine verilen yaşlanmazlık tılsımının keyfini, ressam arkadaşının yaptığı portresi yüzünden çıkaramaz; çünkü tablodaki sureti zamanla yaşlanmaktadır. Bu romanda “toplumsal eleştiri” içerikli tema farklı olsa da Narkissos’daki yansıma motifinin kullanıldığı açıktır. Bu motifin kullanımı, Bob Dylan’ın “License to Kill-Öldürme Ruhsatı” şarkısı, “Harry Potter” çocuk dizileri gibi hafif sanata varıncaya dek yaygınlaşmıştır.

Antik çağda “Narkissos” vakitsiz ölümün simgesi olmuş. “Narsisizm - özsevgi, kendine aşık olma”, psikiatride, tartışmalı olmakla birlikde, bazı hekimlerce “psikoseksüel sürec”in bir evresi kabûl ediliyor. Bu duygunun abartılı hâli nöropatik bir belirti. Yunanca “Ekos-Ses” sözcüğünden gelen Eko, bilindiği üzere, Batıda olduğu gibi bizde de “yankı” anlamında kullanılıyor (“yankı”nın Yunanca karşılığı “eko” ya da “antikesis”dir). Bazı nöropatlara yazdırılan yazıyı tekrarlamalarına “Ekografi” deniyor. Aynı kökden gelen “Akustike-ses tekniği” sözcüğü çağımız dillerine teknik ve bilimsel bir terim olarak hemen aynı biçimde geçmiş. Akustik (Fr. Acoustique, İng. Acoustics) sesin hasıl olması, yayılması, duyulması, çeşitli özellikleri ile uğraşan bilim dalıdır. Müzikde “Eko”l düzenekli enstrümanlar vardır; Sese dalgalanıp tekrarlanması ile armoni zenginliği kazandıran “ekolu klavyeler” ilk kez orglarda kullanıldı. Eko gitarlar gibi çağdaş enstrümanlar da var.

Ahlakî ve mantıkî yönden sorgulanmasına karşın, bu öykü kahramanının adı, ağır acı ve yoksunluklara katlandıkları için olacak, bazı Hıristiyan azizlerine epitet olarak verilmiş.


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 24 Haziran 2007 Pazar 20:48:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
K. Mükremin BARUT IP: 88.254.129.xxx Tarih : 27.06.2007 17:27:11
SAYGIDEĞER TEOMAN TÖRÜN ÜSTADIM. TANDIR (İÇİNDE EKMEK PİŞİRİLEN GELENEKSEL TOPRAĞA GÖMÜLÜ YUVARLAK PİŞMİŞ TOPRAKTAN OLUŞMUŞ FIRIN) İLE İLGİLİ BİR ŞEYLER YAZIYORDUM. TANDIRN LATİNCEDE "VULKANUS" DİYE ADLANDIRILDIĞINI ÖĞRENDİM. KENT HABER OKUYUCULARI; VULAKNUS'UN KİM OLDUĞUNU SİZİN YAZILARINIZDAN ÖĞRENMİŞLERDİR. AMA BENİM ASIL SORUM; TANDIR KELİMESİNİN İNGİLİZCEDEKİ "THUNDER" YANİ GÖK GÜRÜLTÜSÜ KELİMESİ İLE SES UYUMU VAR. GÖK GRÜLTÜSÜ İSE YILDIRIM, ŞİMMŞEK VE ATEŞİ ÇAĞRIŞTIRIR. ACABA ARALARINDA ETİMOLOJİK BİR BAĞ VAR MI ? SAYGILARIMLA. K. Mükremin BARUT 27 Haziran 2007 ANKARA. NOT: DAHA ÖNCE YAZAMADIM. LÜTFEN BENİ AFFEDİNİZ. KİTABINIZIN ÇIKMASI HALİNDE MİTOLOJİK RESİMLERİME AİT JPEG DOSYALARINI SEVE SEVE VE ONUR DUYARAK VERİRİM.