22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -56-


PYRAMUS VE THISBE: Binlerce yıllık bu Romeo-Jüliet öyküsünün tek yazılı kaynağı Metamorphosis’dedir. Ovidius, bu macerayı naklederken aşk üzerine küçük bir analiz yapmışdır. Hyginus’un “Fabulae’ı 242. maddesinde bu mit’in özet tekrarı vardır. Metne isimlerin Latinceleri alınmıştır.

Karadut ağacının koyu kızıl meyveleri de bir zamanlar kar beyazı idi. Yakışıklı genç Pyramus (Yunancası “Pyramos”) ve Doğu dünyasının en güzel kızı Thisbe Babil’de Semiramis Ece’nin kentinde birbirine komşu evlerde yaşarlardı. İki evi ayıran sadece bir duvardı. Birlikte büyüdüler ve birbirlerini sevmeyi öğrendiler. Evlenmek için yanıp tutuşuyorlardı ama birbirlerini sevmeyen aileleri bu birlikteliği yasaklamışlardı. Sevdaları iyice alevlenen gençlerin aşkı ise yasak tanımıyordu. Bir ara iki evin paylaştığı duvarda bir çatlağın varlığını keşfettiler. Bu çatlağın iki yanına geçerek, birbirlerini göremeseler de, fısıldaşarak kalplerini birbirlerine açmayı sürdürdüler. Dudaklarını duvar çatlağına yapıştırarak birbirlerini öpme özlemini gidermeye çalıştılar.

Gençler, her sabah, Aurora (şafak; Yunancası “Eos” ya da “Aeos”) yıldızları gökyüzünden henüz çekmiş ve güneş ışınları çimenlerin üzerindeki kırağı parçacıklarını daha eritmemişken, sessizce duvar çatlağına koşarlar, giderek coşan aşklarını anlatır, kaderlerine lânetler yağdırırlardı. Artık, hiç dayanamayacak bir hâle gelince, bir gece evlerinden ve kentten ayrılıp özgürce yaşayabilecekleri bir diyara göçmeye karar verdiler. Buluşma yerini, kar beyazı bir dut ağacı ile çok serin suların çağıldadığı bir pınar yanındaki “Ninus Türbesi” olarak belirlediler (“Ninos”: Babil Devletinin ve Ninova kentinin kurucusu). Kendilerine hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gün sonunu beklediler. Güneş denize dalıp, çevreye karanlık egemen olunca, Thisbe büyük bir dikkat ve sessizlikle evini terk etti. Türbenin yanına geldiğinde Pyramus henüz görünürde yoktu. Ay ışığının yardımı ile bir dişi aslanın kendi yönüne doğru gelmekte olduğunu gördü. Çenesinden akan kanlardan, yeni bir avdan döndüğü anlaşılan yırtıcı yaratık bu kez su içmek üzere pınar başına gelmekte idi. Genç kız, aradaki mesafenin oldukça elverişli açıklıkta olduğundan yararlanarak, olanca hızı ile kaçmaya başladı. Bu arada telâşından pelerinini düşürür. Aslan’ın gördüğü ve ağzına alıp parçalayarak gene yere bıraktığı pelerine kanlar bulaşmıştır.

Hayvanın suyunu içip o mevkiden ayrılmasından sonra gelen Pyramus yerde Thisbe’nin kan revan içindeki pelerinini ve aslanın çamurlu topraktaki ayak izlerini görünce yıldırımla çarpılmışa döner; Thisbenin vahşi bir hayvan tarafından öldürülüp, inine götürüldüğü yolunda kesin bir yargıya varır. Savunmasız bir genç kızı yalnız başına meydanlarda bırakıp ölümüne sebebiyet verdiğini düşünerek: “Seni ben öldürdüm!” diye inler; toza, toprağa bulanmış, paçavra haline gelmiş, kanlı kumaşa sarılıp tekrar tekrar öper. Kılıcını çekerek böğrüne saplar; fışkıran kan yanındaki dut ağacının tüm meyvelerini koyu kızıla boyar.

Öte yandan, Thisbe sığındığı yerde korkusu yatışınca, bu kez Pyramus’un akıbetinden endişelenmeye başlamış; randevu yeri olan beyaz dut ağacının yanına gitmek üzere dönmüş. Fakat orada gördüğü ağacın meyvelerinde bir katre beyazlık yokmuş. Birden, ayaklarının altında bir şeyin kımıldadığını hissetmiş; ürküp sıçramış; alacakaranlıkda, bu cismin kanlar içinde can çekişen Pyramus olduğunu fark edince üzerine atılıp kollarına alarak onun soğuk dudaklarından öpmüş; gözlerini açıp konuşması için yalvarmış. Pyramus, gözlerini bitkince aralamış ve hemen kapamış. Thisbe sevdiğinin böğründeki kılıcı ve yanındaki kanlı pelerini görünce olanları anlamış: “Sen kendini benim için öldürdün! Ben de, aşkım için senin kadar yürekli olmalıyım” diyerek Pyramus’un kanına belenmiş kılıcı tam kalbine saplamış.

Bu hazin son’a tüm tanrılar gibi gençlerin ebeveynleri de yas tutmuşlar; dut ağacı koyu kızıl meyveleri ile gerçek aşıkların ebedî bir anıtı olmuş. Külleri aynı lâhid’e konan aşıkları ölüm bile ayıramamış.

İlk bakışda anımsanacağı üzere, bu öykünün ana konusu itibari ile çeşitli dönemlerde bazı uyarlamaları yapılmıştır. XII. asırda, Fransada Norman lehçesinde bir masal ilk örnek. Giovanni Boccacio’nun daha önce sözünü ettiğimiz ve 10 gün boyunca anlatıldığı kurgulanan 10’ar hikâye demeti “Decameron”unda 7. gün’ün 5.inci sırası benzer bir öyküye özgülenmektedir. Burada eşinden ayrı kalmış mutsuz bir ev hanımı, duvar çatlağından komşusu olan erkekle haberleşerek işi pişirir. Geoffrey Chaucer “The Legend of Good Women - İyi Kâlpli Kadınların Masalı” Pyramus ve Thisbe hikâyesinin ilk İngilizce versiyonudur. Fransız ozanı Théophile de Viau 1621’de “Pyrame et Thisbé” lirik trajedisini yazdı. Bölüm başında değindiğimiz üzere, bu öykü akla hemen Shakespear’in “Romeo-Jüliet” trajedisini getirmektedir. Shakespear konuyu ya doğrudan Metamorphosis’den ya da XVI. asır yazarı Golding’in 1567 tarihli çevirisinden almış. Shakespear aynı konuyu bir de “A Midsummer Night’s Dream- Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununda gülmece olarak işlemiş. İspanyol yazınında, üstün edebî gücüne karşın yapmacık, fazla süslü stili ile eleştirilen Gongora y Argote “Fabula di Piramo y Tisbe”yi yazdı. John Frederick Lampe, 1745’de konuyu gene bir gülmece opera (mock opera) içinde, şimdiye kadarki en eğlenceli müzik partisyonu kabûl edilen “Duvar” motifi etrafında işledi. “Cyrano de Bergerac” yazarı Edmond Rostand, “Les Romanesques - Düş Kuranlar” isimli, gene şiirsel bir tiyatro oyununda, ebeveynler arasındaki gizli anlaşma ile kurguyu biraz değiştirmiştir. Bu oyunun “The Fantastics” adı ile İngilizceye yapılan çevirisinin “müzikâl”i de yapıldı. “Küçük Kadınlar”ın yazarı Louisa May Alcott aynı konudan “A Hole in the Wall - Duvarda bir Delik” adında küçük bir çocuk masalı çıkardı. XX. asrın Amerikalı orkestra şefi ve bestecisi Leonard Bernstein’ın 1967 tarihli “West Side Story - Batı Yakası Hikâyesi” müzikâlinde de iki düşman grup arasındaki gençlerin aşkları anlatılır.

Görsel sanatlarda, bu aşk Pompei’deki bir fresk’e, Kıbrıs, Paphos’da (Baf) bir Roma mozayiğine, XIV.-XV. asırların Fransız kadın yazarı Christine de Pisan’ın, Brüksel Kraliyet Kitaplığında saklanan bir eserindeki minyatüre, ünlü mimar Filarete’nin San Pietro bronz kapısına yaptığı bir kabartmaya ve Tintoretto (Modena), Baldung (Berlin), Paul Brill (Roma), Poussin’in (özel koleksiyon), Sir Lawrence Alma’nın (1906), John William Waterhouse’ın (1909) tablolarına konu oldu.

Iliada’da Boeotia’da Thisbe diye bir kent adı geçer. Pausanias da, adını bir kent’e vermiş Boeotia’lı bir nympha’dan söz eder. İncil’de “Tişbe” adındabir kasabanın bahsi geçiyor; bunun da Ahd-, Atik’de (Tevrad) “Tanakh” isimli kasabanın karşılığı olduğu sanılıyor.


tytorun@hotmail.com
Yayın Tarihi : 7 Temmuz 2007 Cumartesi 22:56:05
Güncelleme :7 Temmuz 2007 Cumartesi 22:59:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 212.253.176.xxx Tarih : 10.07.2007 22:24:32
Sayın Mavi; Tamamen haklısınız. Ben de 1965 başından itibaren İzmirde görevlendirilmiştim. Oysa, bu fimi daha önce evli olduğum bir tarihde Ankarada seyretmiştim. O tarih benim "mavi" bir zamanım olduğu, şimdi de yaş 75'i vurduğu için unutmuşum. Bu tarihi, Meydan Laurousse'da "Bernstein" maddesinden aldım, oranın yalancısı oldum. Siz ise o tarihde çok genç, üstelik "yeşil" bir zamanınızda olduğu için hafızanızda kuvvetle yer etmiş. Çok teşekkürler. Zannediyorum, tarihi 1963 olarak tashih edebiliriz

Sedat Mavi IP: 88.253.11.xxx Tarih : 9.07.2007 07:28:26
Sayın Teoman Törün, "Batı Yakası Hikayesi"nin 1967'de çekildiğini söylüyor ama 1967'de ben 21 yaşındaydım ve 14.11.1967 günü de hala unutamadığım bir kıza ilk ve son ilan-ı aşkımda bulunmuştum. Oysa söz konusu müzikali ben, ortaokul öğrencisiyken yani 1967'den önce syretmiştim. Bu nedenle "Batı Yakası Hikayesi"nin, Sayın yazarın belirttiğince 1967'de değil, daha önceki yıllardan birinde çekilmiş olması gereklidir.