22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -57-


CEYX ve ALCYONE: Bu öykü için de en iyi kaynak Ovidius’dur. Üstadın üstün betimleme gücünü gösteren Metemorphosis’in en keyifli parçalarından biridir; kasırga sahnesi ise tipik bir Romalı abartısıdır.

Yıldızları ve gündüzümüzü aydınlatan ışığı yöneten Lucifer’in (Yunancası “Phosphoros-Işık taşıyan”; “Aeosphoros”, “Eosphoros”, “Hesperos” isimleri de veriliyor)* oğlu olan CEYX (Yunancası “Kevs”) Thessalia’da (Tesalya) Oite denilen ormanlarla kaplı bir kalkerli kütle üzerinde kurulmuş “Trakhis” kentinin kralı idi. Babasının parlak neşesi bu barışsever hükümdarın da yüzünü aydınlatırdı. Eşi Alcyone de (ya da Halcyone) çok saygın bir soydan geliyordu; Hellen’in oğlu ve sonradan “Aeolialılar - Eolyalılar” kavmine adını verecek olan Tesalyanın Rüzgârlar Kralı “Aeolus”un kızı idi. Birbirlerine, ayrı kalmaya tahammül edemiyecek derecede, delicesine bağlı idiler. Ancak, bir gün Aigina adasının kralı Aeacus’un (Yun. “Aiakos” Fr. Ajax”) oğlu Peleus, beraberinde birkaç adam ve bir büyük baş hayvan sürüsü ile perişan durumda çıkageldi (Peleus, Troya savaşı kahramanlarından Akhilleus’un babası olacaktır). Kardeşini öldürdüğü için ülkesinden kaçmıştı; ama sığınma nedeninin işlediği suç olduğunu gizledi (bu olay belki başka bir öykümüzde ayrıntılı olarak analtılacaktır). Ceyx onu çok iyi ağırladı; kendisinin tersine hırçın bir savaşçı olan kardeşi Daedalion’un bir şahin’e dönüşmesinin çok taze olan acı anısını ona anlattı (bu da ayrıca hikâye edilecektir). Ancak, hikâyesini bitirir bitirmez Peleus’un çobanlarından Phocus’lu (Phokis: Tesalya yakınlarında bir kent) Onetor huzura gelerek, “sakin sular tanrısı Nereus” ve kızları nereidlere özgülenmiş bir tapınak yakınındaki bir bataklıkdan çok korkuç ve devasa bir canavar kurt’un çıktığını, hayvanların çoğunu telef ettiğini, şeytanî güçleri olan bu canavarla kimsenin baş edemediğini, olağanüstü önlemler alınması gerektiğini haber verdi. Haberin muhatabı Peleus olmakla birlikte, Oetaea’lı (Oite) hükümdar, sorumluluğun kendisinde olduğunu düşünerek, askerlerinin silahlanarak canavara saldırıya hazır olmaları emrini verdi. Kendisi de kıtalarının başına geçmek üzere hazırlığa girişti. Ülkesinde barış içinde yaşamaya alışmış Alcyone seferberlik haberini duyunca saçını başını yolarak Ceyx’e bu anlamsız mücadeleden vazgeçmesi için yalvarmaya başladı. Bu derin sevgiye tanık olan Peleus, korkmamalarını, gerçekten ne olduğu bilinmeyen şeytanî bir tehlikeye karşı, önce tanrılara danışmak gerektiğini, bunun için Nereus’un en güçlü kızı Deniz Tanrıçasına Thetis’e gidip dua edeceğini söyledi. Ceyx ise, kardeşinin acı kaderinden sonra bir de kentinin sonu bilinmez meşum bir tehlike ile karşılaşmasının sonuçlarını ve buna karşı alınabilecek tedbirleri Claros tapınağındaki (Ahmetbeyli beldesi, İzmir) Apollo kâhinlerinden öğrenmek üzere Ionia seyahatine çıkmak zorunluluğunu hissetti. Onun bu planını öğrenen Alcyone derin bir keder ve dehşete kapıldı. Gözyaşlarına boğularak, kocasına, yolculuk yapacağı deniz’de baş edilmez fırtınalar çıktığını ikaz ederek bu büyük tehlikeyi göze almaması için yalvardı. Çocukluğunda, babasının sarayından denizleri gözlerken, vahşi yıldırımlarım çaktığı, suların kızıl renge bürünerek göklere yükseldiği nice korkunç kasırgalara, çoğu kez karaya, kayalara vurarak parçalanmış gemilerin enkazına tanıklık ettiğini hikâye etti. Ceyx, onun içten sevecenliği ve çektiği azap karşısında çok duygulanmıştı; fakat yönetim sorumluluğu galip geldi; onu küskün bıraktığına üzülerek, fakat seyahat esnasında karşılaşabileceği belâları umursamayarak yola çıktı. Çaresiz kalan kadın, sevgili eşini taşıyan gemi ufukta kaybolana dek, deniz kıyısında bekleyerek iyi şanslar diledi.

Hemen o gece, Alcyone’nin korkusu gerçekleşti; denizde dehşetengiz bir fırtına patladı. Kasırgaya dönüşen rüzgârın etkisi ile dalgalar bulutlara yükseldi. Dalgalardan yediği darbelerle yaprak gibi savrulup uçan geminin içindekiler umutsuzca titreşiyordu. Sadece, eşinin güvende olduğunu düşünen bir kişi huzur içinde idi. Dalgaların gemiyi tümüyle örtüp batırdığı esnada bile “Alcyone” adı dudaklarında idi.

Alcyone ise günleri sayıyordu. Devamlı tanrılara, en çok da Juno’ya (Hera) bir an önce dönmesi için iştiyâkla dua ettiği sevdiğine daha çekici görünmek için kendine özenle bir rob dikiyordu. Bu yürek burkan yakarılar, sonunda, Göklerin Hanımefendisini etkiledi; habercisi İris’e (Gökkuşağı) Uyku Tanrısı “Somnus”un(1) evine gitmesini ve ona Alcyone’nin rüyasına girmesini ve gerçeği ona anlatmasını tembih etmesini emretti.

Somnus (Yun. Karşılığı “Hypnos”), Hesiodos’un “Theogonia”sında Khaos’un oğlu ve kızı olarak gösterilen “Karanlıklar Tanrısı” Erebos ile “Gece Tanrıçası” Nyx’in (Nyks)(2) oğulları idi. Konutu, Kimmerlilerin, hiç güneş görmeyen, her şeyin alaca karanlığa büründüğü bir vadide olan kara ülkesinde idi. Orada hiç horoz ötmez, bekçi köpeği havlamaları ve, dal kırılması çatırtısı duyulmazdı. Tek duyulan “Lethe” çayının çok ağır akan sularının hışırtısı idi (bu çay’ın adı, bazılarının Türkçede de kullandığı Batı dillerindeki “Lethargy -uyuşukluk, miskinlik, unutkanlık” sözcüğünün köküdür; Yun. “Lethargia”). Ortamın sessizliğini ve dinginliğini bozan en alçak sesli bir gevezelik yoktu. Tanrının konut kapısı önünde afyon çiçeklerinin goncaları açmış ve başka sinir yatıştırıcı etki yapan otlar çıkmıştı. İris çok renkli mantosunu semaya bir kocaman yay çekecek biçimde uzatıp, Somnus’un kuş tüyleri ile yumuşatılmış, kara döşeğinin yanına yanaştı. Karanlık ev, bir anda, rengârenk aydınlanmıştı. Buna karşın İris, Tanrının lök gibi ağırlaşmış göz kapaklarını aralamasını çok zorlukla sağladı. Juno’nun verdiği buyruğu, mahmur gözlerle bakan Tanrıya iletmeye çalıştı; anladığından emin olduktan sonra, kendisinin de bu rüya aleminde ebediyen uyuşup kalmasından kaygılanarak yıldırım hızı ile uzaklaştı.

İhtiyar Tanrı’nın üç oğlu vardı. Rüyalar Tanrısı “Morpheus”(3) en önemlisi idi; istediği bir figürün ya da insanın biçimini alarak, hattâ onların seslerini ve kıyafetlerini taklid ederek rüyalarına girdiği kişilere “Juno”nun emirlerini tebliğ ederdi. İkinci oğul “Icelus” hayvanlara, kuşlara düş gördürürdü. Üçüncüsü “Phanatasos”(4) ise canlı olmayan aldatıcı görüntüler ortaya çıkarırdı. Somnusun bu iş için görevlendirdiği Morpheus yola çıktı; havada çırpınırken ses çıkarmayan kanatları ile uçarak karanlıkları yardı, Alcyone’nin evine ulaştı. Onun yatağının başında Ceyx’in yüz ve beden biçimini aldı; tümüyle çıplak ve üstünden sular akarak yatağa eğildi: “Zavallı karıcığım!” dedi; “Bak, kocan geldi; beni tanıdın mı; yoksa ölüm tipimi değiştirmiş mi? Sulara gark oldum; artık benden hiç hayır yok, Alcyone. Dalgalar beni deryanın dibine gömerken senin ismin dudaklarımda idi. Gölgeler Dünyasına arkamdan ağlanmamış olarak gitmeyeyim. Alcyone, uykusunda inledi ve imgeyi tutmak için kollarını uzattı; ve kendi çığlığı ile uyandı. Çok acıklı bir görüntü ile yatağının başında eşinin öldüğüne ikna olmuştu. Kendisi de ölmeliydi; kocasının cansız bedeni dalgalarla savrulurken onu yalnız bırakamazdı. Günün ilk ışığı ile “Yaşam umurumda değil; seni bırakmıyacağım, sevgilim!” diye bağırarak onu uğurladığı noktaya, kıyının burun teşkil ettiği yere koştu. Uzaklarda, bir gelgit dalgasının sahile doğru sürüklemekde olan bir nesne gördü. Burun’a yaklaşan bu cismin bir ceset olduğu açıkca anlaşıldı. Evet, bu kocası Ceyx’di. “Sevgilim!” diye bağırarak kendini denize attı. Fakat, o ne?!. Suya düşmemişti; dalgalar üzerinde uçuyordu. Kuş tüylerine bürünmüş, sırtında kanatları oluşmuş, bir kuş’a dönüşmüştü. Tanrılar lütuflarını esirgememişler; Ceyx’in bedeni de, sanki bir hortum etkisi ile çekiliyormuş gibi sulardan yükselerek aynı türde bir kuşa dönüşerek Alcyone’ye eşlik etti.

Ozanlar, iri bir tür yalıçapkını olan “Halcyon”u bu aşk masalının ürünü kabul ederler. Her kış, denizin tamamen sakin olduğu bir haftalık süre ile “Alcyone-Halcyon” kuşu yuvasını kurar ve kuluçkaya yatar. “Halcyon günleri” denilen bu günler herkes için mutlak barış ve huzur günleridir. Bir zamanlar “Halcyon” günleri mecazen “mutluluk dönemini” ifade ederdi.

*Lucifer: Latince “Işık taşıyan” demek; aynı zamanda “Sabah Yıldızı, Venüs, Zühre”nin bir başka adı. Yunanca karşılığı “Phosphoros” da “Işık taşıyan-getiren” demek; bildiğimiz kimya elementi “Fosfor”un bu sözcükden geldiğini belirtmiştik (“Phos” ya da “Phaos” ışık, “pherein” getirmek masdarından; “Photo - Foto” da aynı kökden…). Yunanca “Aeos”, “Eos”, “Oos”, “Hesperos”, “Ausos” sözcüklerinin ise hepsi anlam bakımından özdeş olup aralarında etimlojik bağ vardır; çeşitli lehçelerde ve zaman içinde evrimleşme ürünüdürler; aslında “Doğu, Güneşin doğduğu yön”” anlamına gelirler. Bugün pek çok Batı dilinde “Doğu”nun karşılığı bunlar benzeri sözcüklerdir (İt. Ve Fr. “Est”, İng. “East”, Al. “Ost” gibi). “Ausos” Latinceye “ausosa” olarak geçmiş; oradan da “Aurora” hâlini almış; bu sözcük de “şafak yıldızı ve tanrısı” olarak “Lucifer”in eşanlamlısı…

(1) Tıb’daki “insomnia - uykusuzluk illeti”, Batı dillerindeki “somniferos - uyku getiren”, “somnolans - uyku basma hâli, kestirme, şekerleme”, bazılarının dilimizde de kullandığı “somnambül - uykuda gezer” gibi sözcükler somnus’dan türemedir. (Lat. “somnambul”: “somnus - uyku”, “somnio - düş görmek” ve “ambulare - yürümek” sözcükleri ile türetilmiş; cankurtaran anlamındaki “ambulans” da “ambulare”den geliyor). Somnus’un Yunan karşılığı “Hypnos”dur; tüm dillere geçmiş “İpnotizma, Hipnotize etmek = uyutmak, duyarsız hâle getirmek” bu kökden geliyor.

(2) Nyx (Nyks) Batı dillerinde “gece” anlamındaki sözcüklerin kökenidir (Yun. “nikta”, Lat. “noctu”, “nocturn - gece müziği”, İt “notte”, İsp. ve Rus “noche”, Alm “nacht”, İng. “night”, Fr. “nuit” vb.)

(3) Morpheus, afyon’un uyuşturucu temel ögesi “morfin”e adını verdiği gibi, Rüyalar Tanrısının insanların rüyalarına değişik biçimlerle girmesine dayanarak “Morphia = biçim, şekil” sözcüğünün de kaynağı olmuştur (meta-morphosis = biçimin değişmesi).

(4) Phanatasos, Türkçeye da geçen “Fantezi- düş ürünü”, “Fantasma-kuruntu, hayalet”, “Fantasmagoria-duvara aksettirilen hayaller, birbiri ardı sıra gelen hayaller”, “Fantom-hayalet” sözcüklerinin kökenidir (Yun. “fanein-gösterme, ışıldama”)


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 11 Temmuz 2007 Çarşamba 11:41:48


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?