22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -62-


PROMETHEUS VE IO : Bu öykünün en iyi iki kaynağı iki büyük mitos ustasıdır. Biri Yunanlı trajedi yazarı Aiskhylos, öteki, ondan 4.5 yüzyıl sonra yaşamış Romalı öykücüler prensi Ovidius. Anlatımlarında yaşadıkları zamanın ve konulara yaklaşımlarındaki her zamanki kişisel tavırlarını burada da görüyoruz. Aiskhylos’un doğrudan ciddî tahlilleri, Ovidius’un hafif ve eğlenceli, en çok aşk bağlantılarını vurgulamayan hafif ve eğlenceli stili ayrı okuma çeşnileri kazandırıyor.

Haemonia’da, etrafını yalçın tepelerin çevirdiği sık ağaçlık bir koruluk vardır. İnsanlar buraya tapınak gözü ile bakarlardı. Apollon’a ve sanat perilerine ilham veren Pindos sıra dağlarının eteklerinden çıkan, Thesselia’nın en büyük ırmağı Peneios bunun arasından akardı. Daphne’nin babası Irmaklar Tanrısı Peneios burada bir mağarada yaşar, suların dalgalarına ve ninphalarına adalet dağıtırdı. Bir gün, ülkesinin öteki kalbur üstü ırmak tanrıları; sahillerinde kavakların sıralandığı Sperkeios, durup dinlenmek bilmeyen hırçın akan Enipeios, ihtiyar Apidanos, çelebi tabiatlı Amphrysos ve Aiaos onun huzuruna çıktılar. Fakat, kızı Daphne’nin ağaç olması dolayısıyla baş sağlığı dilemek mi, yoksa, ölümsüzlüğe ulaştığından onu kutlamak mı gerektiğini bilemiyorlardı. Başka ikinci derecedeki ırmak temsilcileri de meclise katıldılar. Sadece Inakhos görünmemişti. Nedeni, kızı Io’nun kaybolması idi. Zavallı baba mağarasına kapanmış; döktüğü göz yaşları sel olup kendi ırmağına karışıyordu.

Öte yandan, Zeus’a karşı mücaelesini anlattığımız Prometheus’un, insanlara “ateş”i tanıtması yüzünden Kafkas dağlarında zincire bağlı kaldığı günlerde idi ki; kahramanımız yabancı bir ziyaretçi ile karşılaştı. Kayalara acemice tırmanmaya çalışan ve çılgınca hareketler yapan bu yaratık şeklen buzağıya benziyordu ama, sanki çektiği eza ve cefadan perişan olmuş bir genç kızın heyecandan çatlamış sesini çıkarıyordu. Prometheus’u görünce: “Kimsin sen? Neden böyle kayaya zincirle bağlandın; ne suç işledin? Ben şimdi neredeyim? Bu mihnetkeş yolcuya söyle; birbirimize yardım edebilir miyiz? Çektiklerimden kurtuluşu bulacak bir yer bulamadım. Başımda boynuzlar var ama aslımda ben bir genç kızım, insanım.” dedi.

Prometheus onu tanımıştı; öyküsünü biliyordu; ona adı ile seslendi: “Sen Argolis’in ırmak tanrısı Inakhos kızı Io’sun; Koca Tanrının yüreğini aşkla tutuşturdun ve bu yüzden nefretini kazandığın Hera seni bir buzağıya dönüştürdü ve bu çileli yolculuğa çıkardı.” Io’nun çılgınca korkusu yerini hayrete ve merhamete bırakmıştı: “Kimsin? Sana bu işkenceyi kim çektiriyor?”. “İnsanlara ateşi veren Prometheus” yanıtını alınca onu tanıdı; başından geçenleri öğrenmişti: “Evet, yaşamını insanların hayrına adamasının bedelini ödeyen yiğit Prometheus.”

Birbirlerine dertlerini döktüler; Io, başına gelenleri ayrıntıları ile anlattı. Her zaman olduğu gibi kendi odasında yalnız başına iken, sanki rüyada bir ses onu ikna için tatlı konuşmalar yapmış. Bu aslında, muzip Eros’un sevda oklarından biri ile kâlbi tutuşmuş Zeus imiş. Kendini rüyada sanan kız iradesi elden giderek ona teslim olmuş. Bu teslimiyet her gece yinelenmiş.

Ancak, Zeus’un Heradan korkusu Io’ya olan aşkından baskın olduğu için, kızla birlikdeliklerini Hera’ya göstermemek amacıyla, kendisini ve kızı bir buluta sarıp sarmalamış. Bu bulut öylesine yoğun imiş ki; güneşi perdelemiş ve evren’e ani bir karanlık çökmüş. Doğadaki bu ani değişikliği hayra yormayan Hera, bu işin ardında, etrafda göremediği kocasınn yeni bir marifetinin olabileceğini aklına getirmiş. Hemen göklerden yere kayarak, bulutun çekilmesini emretmiş. O arada Zeus da hızlı davranarak, Io’yu bir küçük buzağıya çevirmiş. Bunun nerden çıktığını soran Hera’ya, yemin, kasem ederek: “Herhalde yeni doğmuş, yolunu kaybedip yanıma gelmiş bir yavrucak, nereden geldiğini bilmiyorum” yanıtını vermiş. Ovidius, aşıkların yalanlarını tanrıların bağışladığını söylüyor. Fakat bu yalanların yararları da yok olmalı ki, Hera bu sözlerin bir kelimesine inanmamış. O da numara yaparak, kocasından, çok sevimli olan bu buzağıyı kendisine armağan etmesini dilemiş. Zeusun canı çok sıkılmakla birlikde, reddetmenin kuşkuyu arttıracağını bildiği için çaresiz hayvancağızı Hera’ya vermek zorunda kalmış. Hera da, Io’yu, her şeyi ve her yeri gören (Panoptos) yüz gözlü dev Argos’un bakımına vermiş. Zeusun, evinden alıp bir hayvana dönüştürdüğü zavallı kıza yapacak bir yardım olanağı kalmamış. Çare olarak Hermes’e gidip ondan Argos Panoptos’u öldürmesini istemiş. Hermes göklerden yeryüzüne atlamış, kamışdan kavalını tatlı tatlı çalarak bir köylü görünümünde Argos’un yakınlarına yanaşmış. Kaval sesi ile mest olan Argos, bu usta müzisyeni hemen yanına davet etmiş: “Gel yanıma otur, bu buzağıyı da neşelendirirsin.” demiş. Kurduğu tuzağın bu kadar etkili işlemesine çok keyiflenen Hermes, bu fırsattan yararlanarak, kavalını ve arada da ninni tarzında masal söyleyen sesini en mayıştırıcı tonda kullanarak Argos’u yavaş yavaş gevşetmeye başlamış. Teker teker gözleri kapanmaya başlayan Argos kendinden geçer gibi olmuş; ama henüz bazı gözleri açıkda imiş. Sonunda, Hermes’in, keçi Pan’ın kovaladığı Srynks adındaki nympha’nın, kardeşleri tarafından bir kamış demetine dönüştürülmesi ve Pan’ın da bunlardan kaval yapması ile ilgili masal merak çekici olmasına karşın nedense Argos’un üzerinde tümüyle afyon etkisi yapmış; onu derin uykuya daldırmış. Hermes bu canavarı hemen öldürmüş. Fakat durumu öğrenen Hera, Argos’un dökülen gözlerini hemen toplatmış ve çok sevdiği kuş tavus’un kuyruğuna yerleştirmiş. Bunun için tavus’un kuyruğu göz göz desenlidir*.

Io için kurtuluş yolu açılmış gibi görünmüşken durumu izleyen Hera onun üzerine pis bir atsineği yollamış. Atsineğinin soktuğu kız akıl dengesini yitirmiş; deli bozuk bir şey olmuş.

Io’nun bu öyküsünü dinleyen Prometheus onu teselli etti; fakat amaca varmasının vakit alacağını söyledi. Kızın önünde maceralı bir yolculuk ve tehlikeli geçiş yollar vardı. Ruhen sarsılmış, cinnet getirmiş hâli ile geçtiği ilk denize, hırçın dalgaları yüzünden “Io’nun Denizi- Ionien Deniz” adı verilmiştir. Sonra, geçişinin anısı olarak “Bosphoros - Sığır Geçidi” adı verilen boğazı aştı**. En mutlu olduğu varış yeri, Zeus’un ona yeniden insan biçimi kazandırdığı Nil Irmağı kenarı oldu. Orada Mısır firavunu Telegonus ile evlendirildi. Danaos’ların atası “Epaphos”u doğurdu. Tüm kahramanlardan, mutluluğunu borçlu olduğu Prometheus’dan bile daha güçlü, nerede ise tanrılar katındaki Herakles de onun soyundan gelecektir.

IO adı bilimde kullanılmıştır. Galileo ve Marius’un 1610’da teleskopla keşfettikleri Güneş uydularından birine bu isim verilmiştir. Ay’dan biraz büyük olan bu uydu’nun Güneşe göre sırada beşincidir.

Parmalı büyük Rönesans ressamı Antonio Allegri Correggio’nun Viyana müzesinde sergilenen “Zeus ve Io’nun bulut içindeki aşkları tablosu öykünün esin verdiği en unutulmaz eserdir. Aynı konuda, Tiziano’nun öğrencisi Trevisolu Paris Bordone’nın Göteborg’daki, “Io’nun buzağı biçimine girmesi” ünlü ressam Harneszoon Van Rijn Rembrandt’ın Amsterdamda Rijk Museum’daki, Anversli Flaman ressam aileden gelen David Teniers’in (II) Viyanadaki, Fransız Verdier’nin Grand Trianondaki, tablo ve gravürleri ile canlandırıldı. Io, Hermes ve Argos’la ilgili sahneleri: Tintoretto (Modena), Mola (Berlin), Velasquez (Madrid, Prado), Elsheimer (Berlin), Jordaens (Lyon, Leningrad) işlemişler.


*Türkçede kullandığımız Farsçadan alınma tavus sözcüğü Yunanca “taoos” kökenlidir. Bu da Hindistanda ekiden konuşulan dillerindeki benzer sözcüklerden gelmedir.
** Bosphoros (İstanbul Boğazı - Boğaziçi) : Yunanca “bous = sığır” ve “pherein = getirmek, geçirmek” sözcüklerinden türeme.


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 11 Ağustos 2007 Cumartesi 11:58:10


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?