16
Haziran
2025
Pazertesi
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -66-


OTOS VE EPHİALTES : Güç ve saldırganlıkları ile ünlenmiş bu ikili Yunanistanın en eski mitoslarına konu olmuşlardır. Haklarında çok değişik öyküler vardır. Bir söylenceye göre Ephialtes, Uranos ve Gaia’nın oğlu bir devdir. Tanrılara meydan okuyan taşkınlıkları yüzünden Apollo ve Herakles’in okları ile kör edilip öldürülmüştür. Hyginus’un 28. maddesinde ise, bu ikilinin üzerine Apollo tarafından üzerlerine üzerlerine uğursuz bir geyik gönderildiği, ona yönelttikleri oklarla birbirlerini öldürdükleri; Hadesde, ceza olarak, bir direğe, yüzleri ayrı yönlere bakar şekilde, bir yılanla birlikde bağlandıkları, başlarında durmaksızın öten bir baykuşun çığlıkları ile işkenceye tabi tutuldukları yazılıdır. Öykülerine “Odysseos”da ve Vergilius’un “Aeneid” ve “Georgics”inde bazı göndermeler yapılır. Ovidius’un Metamrphosis’inde bunlarla ilgili pasajlarda farklı öyküler birbirine karıştırıldığı için bunlar otantik sayılmaz.

Bu saldırgan devler ikiz kardeşlerdi. Ama, eski öykülerdeki canavarlara benzemiyorlardı. Mütenasip biçimde ve güzel, soylu yüzlü idiler. Homeros, onları Odyseos’unda: “Gaia’nın (Yeryüzü Anne) ekmeği ile beslediği tüm canlıların en irisi ve Orion hariç en yakışıklıları idi” diye tarif eder. Vergilius ise, onların agressif doğalarına ve çılgınca tutkularına takar: “Elleri ile gökleri yırtıp, Jüpiter’i tanrısal tahtından alaşağı etmeye yeltenen kocaman ikizler” der.

Kimileri “Iphimedeia”dan, kimileri “Canace’den doğduklarını iddia eder. Analarının kim olduğu önemsiz,, ama biyolojik babaları kesinlikle bellidir: “Poseidon”… Homeros, Odisseos’un, Yer altı Dünyasında, Aloeos’un karısı Iphimedeia’nın Poseidon ile yattığını iftiharla anlattığına tanıklık ettiğini nakleder. Ancak, ikizler annelerinin resmî kocası Aloous’a gönderme ile Aloeidae (Aloi’adae, Alo’adae) = Aloeus’un oğulları” olarak anılırlar. Bu sözcük Yunanca “Aloao = ezen”den gelir. Hesiodos’a göre, Aloeos, Aitolia’nın bir kenti olan “Alos’un kurucusudur.

Mitolojiye mal olan öyküleri tam olarak, müstear ad kullandığı anlaşılan (ya da sahte) Apollodoros tarafından anlatılmıştır. Daha önce işaret etiğimiz gibi yavan dilli bir ozandır ama hikâyenin daha canlı bir versiyonu da yoktur.


Artemisle Aloadae deveri; bir Atina çömleğinde kırmızı figürler; İ.Ö. V.yüzyıl; Antiken Museum (Eski Eserler Müzesi) Basel, İsviçre

Güçlerine çok mağrurdular; kendilerini tanrılardan yüce görürlerdi. Homeros’un Iliada’sında da değinildiği üzere Ares’i esir alıp pirinçden zincirlere vurmuşlar; tunçdan bir küp içinde saklayarak ay takvimine göre onüç ay boyunca zindana kapamışlardı. Onu zor kullanarak kurtarmayı Olympos tanrılarının gözleri yememişti. Yardımına bir gece kurnaz Hermes’i gönderdiler; ancak bu şeytan çekici ulak Ares’i gizlice hapsolduğu yerden çıkarmayı başardı. İsimlerinin anlamları bu doğal yapılarına uygundur; “Ephialtes”, kâbus demektir ve aynı zamanda “kâbusların devi” olarak anlır. Otos’un ise “oitos=meşum kader” ya da “otôs=boynuzlu baykuş” olduğu söyleniyor. Bir çok mitoloji kahramanların kuş sıfatı yakıştırılmıştır; Örneğin: Porphyrion (eflâtun yaban ördeği); Alkyones (yalıçapkını türü kuşlar) gibi.

Mitolojiye mal olan öyküleri tam olarak, müstear ad kullandığı anlaşılan (ya da sahte) Apollodoros tarafından anlatılmıştır. Daha önce işaret ettiğimiz gibi, bu ozan yavan dillidir ama onun metninden özetle sürdüreceğimiz hikâyenin daha canlı bir versiyonu da yoktur:

Argos kralı Triops’un kızı Iphimedeia’nın ikizleri kibirli gençler tanrılara karşı daha fazla kafa tutmaya başladılar. Eski devlerin yaptıkları gibi Pelion dağını Ossa dağının devirip Olympos hizasına çıkacak bir yığın yapmak, oradan tanrılara saldırmak tehdidini savurdular. Artık, Zeus’un sabrı tükenmişti; tan yıldırımını onların üzerine savurmaya hazırlanıyordu ki, Poseidon karşısına dikildi ve şimdilik onları affetmesi dileğinde bulundu; köftehorları kendisi hizaya getirebilirdi. Poesidon sözünü tutan bir karaktere sahip olduğu için ona güvenen Zeus bu dileği kabûl etti. Poseidonu sevip sayan çocuklar, onu dinleyip, tanrılara açtıkları savaşdan vazgeçmiş göründüler. Fakat, aslında, kendilerini daha fazla ilgilendiren başka bir planları vardı. Otus, Hera’yı kaçırmak gibi harika bir macerayı hayal ediyordu. Ephialtes ise Artemis’e aşık olduğunu zannediyordu. Aslında her iki kardeş de fantezi düşkünü idiler. Niyetlerini nasıl başaracaklarını uzun süre müzakere ettiler. Birlikde hareket etmeleri gerekiyordu. Evvelâ, Artemis’in peşine düştüler; onu dere tepe aradılar; sonunda deniz kenarında buldular. Doğruca yanına gittiler. Tanrıça onların şeytanî niyetlerini ve onların nasıl cezalandırılacağını biliyordu; o da doğruca deniz yolunu tuttu. Poseidon’un bütün oğulları aynı güç ve beceriye sahiptiler. Karada olduğu kadar deniz üstünde de dolu dizgin koşmasını başarabiliyorlardı. Böylece hiç sıkıntı çekmeden onu izleyebildiler. Onları Naksos Adasının ormanlık bir mevkiine çeken Artemis, kendisini tam kucaklayacakları anda görünürden kayboluverdi. Karşılarına çıkan süt beyazı dişi bir geyikdi. Tarıçayı unutup, bu olaganüstü güzellikdeki yaratığın peşine düştüler. Bu sık ağaçlık alanda onu gözden kaçırdılar. Bulma şansını arttırmak amacı ile iki ayrı yöne ayrılıp aramayı sürdürdüler. Her ikisi de aynı anda geyiği belli bir mesafede durmuş, kulaklarını dikmiş durumda buldu; ancak, onun ardındaki kendi kardeşini fark etmedi. Mızraklarına sarılıp gördükleri hedefe doğru fırlattılar; hayvan gene kayboldu. Tüm güçleri ile attıkları mızraklarla iki kardeş birbirini vurdu; aynı anda yere yıkıldılar. Derin bir aşkla sevdikleri Artemis öcünü almıştı.

Sezar ve Augustus zamanında yaşamış Sicilyalı tarihçi ve gezgin Diodoros (Diodorus Siculus), hiç mitolojiye girmeden, bu ikilinin tarihsel kişilikler olduğunu söyler. Ona göre, Aloeid’ler (Aloeidae), babaları Aloeus tarafından, Trakyalıların ellerine düşmüş anneleri Iphimedeia ile onun kardeşi Pankratis’i kurtarmak üzere Trakyalıların üzerine gönderilmiş ve onları Strongyle adasında (Naxos’da) dize getirmiş; üzerlerinde egemenlik kurmuş kahramanlardır. Sonradan aralarında uyuşmazlık çıkmış, birbirlerini öldürmüşler. Naxos’lular onları anısını bir kült haline getirmişler. Thessalia’da Aloïum kasabasının temellerinin onlar tarafından atıldığı sanılıyor. Tarihsel bir olayın efsaneleştirilmesine tipik bir örnek.

Fizik güçleri dışında, farklı bir yanları olduğunu Pausanias naklediyor; Musa’lara Helikon’da tapan be bu dağı onların kutsal mekânı olarak özgüleyen ilk insanların Aloeid’ler olduğuna da inanılırmış. Fakat onların taptıkları, salt, üç musa; Melete (egzersiz), Mneme (bellek) ve Aoide (şarkı) imiş; onların onuruna Boeotia’da Helikon eteklerindeki pınar civarında Askra kasabasını kurmuşlar (Hesiodos’un Askra’lı olduğunu hatırlayalım). Pausanias, Aloeid’lerin mezar anıtlarını, bir Boeotia kasabası olan Anthedon yakınlarında görmüş. Homeros ve Pindaros da bunu doğrulayan bilgiler veriyorlar. Daha sonraki zamanlarda, kemiklerinin de Thessalia’da bulunduğu iddiaları var.

Ephialtes, Dante’nin “İlahî Komedya”sında, mitolojik cehennem anlayışına oldukça parelel bir biçimde tanımlanan cehennemin büyük çukuruna atılan dört devden biri olarak gösterilir. Bu çukur, cehennemin en dipdeki, dokuzuncu mıntıkası Kokytos’u (Acheron’la birleşen yas ırmağı) Roma tanrısı Pluton’un (ya da Dis Pater’in) ikamet ettiği 7. ve 8. bölümlerden ayırırmış.

Ephialtes adını taşıyan çok Yunanlı şöhret vardır (Thermopilai savaşı sırasında Perslere yol gösteren Trakhisli hain; İ.Ö.V. asırda yaşamış, Perikles’in dostu, Atinalı devlet adamı ve hatip; İ.Ö. IV.asırdaki, yaşamının sonu Bodrumda geçen Atinalı hatip bunlardan bazıları).

Zoolojide, siyah renkli, çok uzun burgulu, uzun gövdeli olduğu için bir böcek grubuna “Ephialtes” adı verilmiştir.


tytorun@hotmail.com

Yayın Tarihi : 6 Eylül 2007 Perşembe 00:22:49
Güncelleme :6 Eylül 2007 Perşembe 15:47:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?