22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -69-


ESKİ DENİZ TANRILARI: Hesiodos’a göre, Gaia ve Pontos’un izdivaçlarından hasıl olan ilk tanrılardan “Halioi Gerontes - Denizin İhtiyarları” denilen üçlü bir deniz tanrıları grubu vardır. Bunlar, yukarda Galatea’nın babası olduğundan söz ettiğimiz Nereus’dan başka Phorkys ve Preoteos’dur. Bunlar dalgaların ve fırtınaları efendisi idi; denizde başları derde girmiş gemicilerin karaya çıkmalarını zorlaştırıp onların mücadele güçlerini pekiştirirlerdi. Phorkys Ithakos limanının, Proteos Pharos adsı ile Aigyptos (Mısır, Nil) Irmağı deltasının bekçileri idi.

 

 

 

 

 

 

 

Proteos (Hukuk bilgini Andrea Alciato’nun              Berline götürülmüş Bergama Sunağındaki Nereus  Frizi 
eserini süsleyen desen)

Homeros, Odyssea’sında Proteos’u,”Protogonos - ilk doğan” olarak nitelendirir; Olimpos teogonisine göre Poseidon’un oğlu ve sözcüsüdür. Bazı mitlere göre Nereus ve Doris, bazılarına göre Okeanos ile bir Naiad’un (pınar perisi) oğludur. Orfik bir ilahiye göre ise, Kronos ve Rhea ile birlikde Okeanos ve Tethys’in ilk çocuklarındandır. Kendinden bilgi ya da destek isteyen kimselere hiç yüz vermez; çoğu kez dönüşüm gücünü kullanarak bucak bucak saklanırmış. Onun aksiliğine üzülen temiz kâlpli kızı Eidothea (tanrıça yüzlü demek; “eido=imge) denizcilere rehberlik etmeye çalışırmış. Hatta ayrıldığı limana nasıl selametle dönebileceğini soran Memelaos’a, babasına tuzak kurması için onun bütün sırlarını, doğaüstü güçlerini ifşa edecek kadar ihanet içine girmiş.

Proteus adı, zamanımızda “görünüm değişikliğini” ifade hâllerde metaforik bir isim olarak çok kullanılmıştır. Çok hızla üreyip küme hâlini alan bir bakteri’ye; hem denizde hem karada yaşayabilen (amfibik) bir hayvan ailesine; bu isim verilmiş. Çok değişken bir bitki türü “Protea-Proteuslar” adını almıştır. Ressamlığı, yontuculuğu, mimarlığı, âlimliği, tasarımclığı olan Leonardo da Vinci gibi çok yönlü kariyere sahip kimseler de “Protean- Proteus’a benzer” diye nitelendirilir. Bedenin ya da yüzün deformasyona uğraması haline “Proteus Sendromu” denilir. Aynı anlamda yazın ve bilim kurguda bu isim kullanılmış, roman kahramanlarına verilmişitr.

Önceki bölümlerde de, Okeanos’un kızı Doris’den elli güzel Nereuskızı (Nereid) sahibi olduğundan çoklukla söz ettiğimiz, Deniz İhtiyarlarını en ünlüsü, hoşgörülü ve adil, bir kısım Yunan söylencelerine göre de deniz ihtiyarlarının en yaşlısı olan Nereus yarı at yarı balık bir yaratığa biner, asaleti ile hayranlık uyandırarak dolaşırdı. Herakles’in menkıbelerinde Nereus’la ilk ilgi kuran ozan, Rodoslu Apollonios’a göre “Pherekydes” olmuştur. İ.Ö.V. asırda, Attike masallarını kronoloji ve kaynak bakımından “Autoklithanes-Yerliler” adındaki eseri ile sistematize etmeye çalışan Atinalı Pherekydes ilk mitoloji bilginidir. Nereus kâhinlik sanatını sadece hayırlı işlere ve çok gereğinde kullanırdı. Bu becerisini, kendi torunlarından Theone’ye öğretmiştir. İ.Ö. V. asırda Nereus’un yerini, Homerosda bulunmayan “Triton” aldı. En çok Attik vazo ressamlarının konusu olmuştur.

Anlamı “denize ait” olduğu ya da “Phokes-ayı balığı” isminden türetildiği sanılan Phorkys ise kız kardeşi (balina ya da deniz canavarı anlamına gelen) Keto ile evlenmiş, daha önce anlattığımız mitlerde anılan Hesperislerin, Gorgonların ve “deniz kocakarıları da denilen deniz köpüğü Graiaların babası olmuştu. Grailar (gri renkliler) baktıkları şeyleri taşlaştırırlarmış; bunun için denizlerin civarı kayalıklar ve mercan adaları ile dolmuş.
“Güçlü-Dunatos” ünvanlı, şeytanî zekâdaki Phorkys’in ikamet yeri (Homeros’un bölgesini belirtmediği) Arymnion imiş; büyücülük yaparmış. Bu marifeti, kadın bedenli fakat altı köpek kafalı olup dehşet verici seslerle havlayan kızı (olasılıkla Mezopotamya masallarından alınan) Skylla’ya da intikal etmişti. Ozanlar Skylla’ya anne olarak değişik kimlikleri yakıştırmışlar; Keto olabileceği gibi, Hekate, Kraiteis, Lamia’nın da annesi olduğu söylenir. Önceleri çok çekici, narin bir genç kız olan Skylla’nın böyle korkunç bir yaratığa dönüşümünün öyküsünü anlatalım: 

Phorkys’in Antakya Müzesinde sergilenen Nereid Dynamene ile birlikde bir mozaik tasviri (İ.S bir Greko-Romen eser)

GLAUKOS VE SKYLLA: Glaukos (Lat.Glaucus) gerek mitolojide gerek tarihte çok değişik simaların adıdır. Bizim anlatacağımız ise yaşadığı kulübecikten, her gün, yeşil bir çayırı inerek deniz kenarı inen, orada ağlarını atan bir balıkçı idi. Ağırlaşan ağını yosunlar üstüne çeker; av hâsılatını toplayıp sepetine yerleştirirdi. Bir gün gene çektiği ağdaki balıkların ayaklanıp sahile doğru yürüdüklerini ve tekrar denize atladıklarını hayret içinde gördü. Bu tansığı yaratan bir tanrı mı idi; yoksa yosunlarda bir tılsım mı var idi. Bu ikinci olasılığı göz önüne alarak yosunlardan bir avuç kopararak ağzına attı. Aniden, kendini denize atmak için dayanılmaz bir tutkuya kapıldı. Koştu ve dalgalara kendini bıraktı. Deniz tanrıları onu sevecenlikle kucakladılar ve kendilerinden tanrısal bir varlık olması amacı ile arındırma merasimi yapmaları için Okeanos ve Tethys’i çağırdılar. Yüz ırmak, sularını onun üzerine serpmek üzere davet edildi. Zavallı Glaukos üzerindeki bu su cevelanına dayanamayarak bayıldı. Gözlerini açtığında, kendini vücudu bir balık kuyruğu ile sonlanan, mavimsi-yeşil renkte bir deniz tanrısı olarak buldu (“Glaukos” da bu rengi ve ışıltılı, parlak anlamını ifade eder). Göz alıcı idi fakat toprak üstünde yaşayanların onu çok acayip bulacakları muhakkakdı. Tam su yüzüne çıkarken bir küçük koyda yıkanmakta olan harika güzellikteki nympha Skylla onu bu hâli ile gördü; korkuya kapılıp soluk soluğa kaçmaya başladı ve kendini güvende bulabileceği bir yüksek kayalığa çıktı. Glaukos, yüreği burkularak uzaktan seslendi: “Küçük kız, ben bir canavar falan değilim; hükmüm sular üstünde geçen bır tanrıyım”. Fakat Skylla tekrar geriye dönerek gözden kaybolana dek kaçtı. Ona çılgın gibi âşık olan Glaukos yıkılmıştı. Kendini toplayarak büyücü Kirke’ye gitti; Skylla’nın kalbîni yumuşatacak bir aşk iksiri vermesini diledi. Ne var ki Kirke (Circe) öyküsünü dinlerken ona âşık oluverdi. Karşısında binbir cilve yaptı, yalvardı; fakat Gaukos’un gözünde Skylla’dan başka kimse yoktu. Skylla’ya karşı korkunç bir kıskançlık ve kin duyan Kirke hazırladığı etkili bir zehiri bir şişeye koyarak Skylla’nın yıkandığı koy’a gitti; meşum şişeyi suya boşalttı. Skylla suya girer girmez mekruh bir canavar oldu; vücudundan yılan ve köpek kafaları peydahlandı. Messina Boğazı kayalıklarına yapıştı, kaldı; oradan uzanabildiği her şeyi parçaladı, insanları öldürdü; yakınından geçen denizcilere kâbus yaşattı. Iason, Odysseos ve Aeneas hışmndan zor kurtuldular.

Ovidius tarafından anlatılan öykünün, doğal olarak, daha eski ve değişik versiyonları vardır. Bunlara göre Skylla, denizciler için yarattığı tehlike oyununda yalnız değildir. Messina Boğazının geçiş yolu olan Sicilyanın karşı kıyısında Carbis koy’unda bulunan başka bir dişi canavar Kharybdis (Charybdis) boğazı Skylla ile birlilde kıskaca almıştır (Hollanda doğumlu yazar Iman Wilkens Sicilya adının “Skylla’dan, Carbis’in “Kharybdis’den geldiğini iddia ediyor). Kharybdis de söylenceye göre Poseidon ile Gaia’nın kızları olan bir naiad imiş. Civarlarındaki araziyi büyük bir şevkle sulayıp babasına bereketli alanlar kazandırdığından Zeusu kızdırmış; bu yüzden deniz kenarında her gün üç kez suları yutup tekrar kusarak burgaç hasıl eden koca ağızlı bir canavar bir hâline getirilmiş. Bir tarafdan Skylla’nın cazibesi ile gemilerin kayalara çarpıp parçalanması, öbür yakada ise Kharydis’in hasıl ettiği burgaç (girdap) ile batmaları tehlikesi öykülerinin verdiği esinle “Skylla ve Kharybdis arasında” deyimi “kayalar ve zor geçiş alanı yani burgaç” anlamını ifade eder olmuş.

Son iddialara göre, öykünün orijinali Messina kanalında değil, Yunanistan’ın kuzey batısındaki “Skilla Burnu” denen mevkiye aitmiş. Amerikalı arkeolog Henriette Mertz ise 1964’de yazdığı “Wine Dark Sea: Homer’s Heroic Epic of the North Atlantic - Şarap Koyuluğundaki Deniz: Homeros’un Kuzey Atlantik hakkındaki Kahramanlık Destanı” isimli eserinde, Skylla ve Kharybdis öyküsünün, Kanada’nın Atlantik sahili açığındaki Nova Scotia’da cereyan etmiş olabileceği gibi uçuk bir kuram ortaya atmış. İddiasını, Dünya yüzündeki en büyük gel-git akıntılarının arada olmasına dayandırıyor.

 

Yayın Tarihi : 22 Eylül 2007 Cumartesi 14:50:22
Güncelleme :22 Eylül 2007 Cumartesi 15:05:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?