22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Mitoloji Kaynaklı Sözcükler -70-


MİDAS: Hakkındaki öyküyü en iyi Ovidius’un anlattığı Midas güller ülkesi Frigya’nın Pessinus kentinde* kral olup adı, aşağıdaki hikâyeden kinaye, zenginliğinden yararlanamayan safdil kişilere sıfat olarak yakıştırılmıştır. Keza, aynı öykü, her girişimi verimli olup para getiren kişilere de “Midas dokunuşlu” denmesine yol açmış.

Frigya tarihinde aynı isimde pek çok kral varsa da, bizim ünlü Midas, Frigya’nın başkenti Gordiom’un** kurucusu Gordiasın, merkez kültü Frigya’da olan ana tanrıça “Kybele” ile sevişmesinden doğan çocuğu imiş. İnanca göre, Gordias, fukara bir köylü iken, onun saf dürüstlüğünü seven halk tarafından zorla kral ve kehanet merkezinin yöneticisi yapılmış. Herodotos’a göre, Mygdonia’dan (Makedonya) gelerek Frigya’ya gelen göçer Makedonlar’ın ilk kralları, kendi ülkelerindeki Bermion Dağının adını verdikleri yörede kurdukları gül bahçeleri Gordias’ın oğlu Midas’ın gülistân’ı diye anılır olmuş. Bu gülistanın öylesine bereketli bir toprağı varmış ki; her gül ağacında altmış gül koncası bitermiş.

Midas gerçekte, muhtemelen, Asur Kralı II. Sargon’un (İ.Ö.709 tarihli ) kayıtlarında “Mita” adı ile geçen Muşki kralı imiş. Pennsylvania Üniversitesinin 1957’de, Polatlı civarındaki Gordiom’a ait Yassıhöyük tümülüsünde yaptığı araştırmalarda bulunan mezarın ona ait olduğu sanılırken sonraki araştırmalar bu mezar anıtının daha eski bir tarihe ait olduğunu göstermiş. Pausanias’a göre Frigya’daki “Ankyra - ANKARA” kentinin kurucusu da Midas imiş. Aşağıdaki öyküleri ilk kez Frigya’daki Makedonlar anlatmış: 

Ankara Anadolu Uygarlıkları Müzesinde Kral Midas’ın tamir görmüş lahitiBir gün, Bacchus’un (Dyonisos) hocasu ve babalığı Silenos işret alemlerinde içip içip sarhoş olduktan sonra yolunu kaybederek Midas’ın gülistanına girer; bir asma ağacının altında sızıp kalır. Saray hizmetkârları şişko ayyaşı uyandırıp başına güllerden yapılmış çelenkler koyarlar ve onunla matrak geçerek, yalancı bir törenle Midas’ın huzuruna çıkarırlar. Midas onu tanıyıp konukseverlik gösterir; on gün süre ile konuk eder, ağırlar. Sonra onu ayık ve aklı başında bir durumda iken Bacchus’a, bizzat beraberinde götürür. Bacchus dostunun dönüşünden çok memnun kalmıştı; Midas’a ne dilerse yerine getireceğini söyledi. Midas, mahut düşünce kıtlığı ile, neye dokunursa altın olmasını diledi. Muzip Bacchus, bu dileğin sonucunu bilmesine karşın Midas’a istediği yeteneği bağışladı. Sarayına dönen saf kralın, akşam yemeğinde şaşkınlığı ve düş kırıklığı başlamıştı. Yemek üzere ağzına her attığı lokma bir metal parçası kesiliyordu. Aklı başına gelince, koşa koşa Şarap tanrısının yanına gitti. Bacchus bu belâlı armağandan kurtulmak için ona Pactolus Irmağında ağzını yıkayıp arınmasını önerdi. Kral denileni yaptı. Pactolus ırmağının kumlarında altın bulunmasının hikmeti, Midas’ın bu tılsımı kumlara geçirdiği içindir derler. Bazı öyküler, kızının da bu tılsıma kurban gittiğini, Midas’ın dokunuşu ile bir altın heykele döndüğünü naklederler.

Apollo’nun onu eşek kulaklı yapması da gene Midas’ın enayiliği yüzündenmiş. Yoksa zavallı cezalandırılmayı hak edecek bir kabahat yapmamış. Apollo ve Pan arasında yapılacak bir müzik yarışmasına hakem olarak seçilmiş. Köylü tanrı Pan, kamışlardan yapılmış armonikası ile çok tatlı melodiler çıkarırmış ama Apollo’nun gümüş lir’inin tellerinden çıkan müziğin letafet ve büyüsü ile ancak Musaların korosu ile kıyaslanabilirmiş. Ancak, başka bir hakem olan Dağ tanrısı Tmolos oyunu Apollo’ya verince, Midas da, hatırı kalmasın oyunu diye Pan’a vermiş; böylece, hem Pan ile kıyaslanmayacak derecede güçlü bir tanrı olan Apollo’nun husumetini çekmek, hem de kulak zevkinin acınası düzeyini ortaya koymak gibi katmerli bir dangalaklık yapmış. Apollo da, “senin kulaklarını büyütürsek belki duyarlığı artar” esprisi ile zavallı taşralı kralın kulaklarını eşek kulaklarına dönüştürmüş. Midas sarayına gidince, terzisine, özel olarak kulaklarını örtmek amacı ile bir başlık yaptırmış. Kulaklarını gören terziye de bunu başka kimseye söylememesi için yemin verdirmiş. Adamcağız yeminini tutmuş ama, bu kadar acayip ve komik olaya ilk kez tanık olduğu için bu sırrı kimseye söyleyememekden çatlayacak hâle gelmiş; karnı şişmiş. Sonunda dayanamayıp kırlara çıkmış; ıssız bir köşede gördüğü bir çukura eğilip: “Kral Midas’ın eşek kulakları var!” diye içine bağırmış. İçinin rahat ettiğini hissedince çukuru toprakla kapayıp geriye dönmüş. Bahar gelmiş o topraklarda kamışlar yetişmiş. Etrafdan geçenler, rüzgârın etkisi ile ses çıkaran kamışların tekrar tekrar terzinin ifşaatını aynen yankıladıklarını hayretler içinde duymuşlar. Bu seslere ek olarak Olimpos sakinlerinin şu mesajı da duyuluyormuş: “Tanrılar yarıştıklarında en güçlü olana destek vermek en emin yoldur!”.

Bunun üzerine çıkan dedikoduyu, Midas’ın da işttiği ve önce terziyi öldürtmeye niyet etmişken sonra bundan vazgeçtiği; Apollo’nun da buna ödül olarak ona eski kulaklarını geri verdiği, kızını da canlandırdığı, fakat Midas’ın sevinçten ona sarılması üzerine kızın yeniden altın heykel olduğu; öfke içindeki Midas’ın toprakları tırnakları ile kazmaya başlayınca Atlas’ın altına dönüştüğü yolunda hikâyeler de var. Bir öyküye göre de: bu başına gelenler yüzünden Apollo’ya çok kinlenen Midas, intikamının alınmasını Cupido’ya (Eros) havale etmiş. Yumurcak aşk tanrısı da oklarından birinin ucunu krala dokundurtmuş. Apollo’ya gidip, altın uçlu okla onu vurmuş. Ama Tanrı altın kesilmemiş de, sonsuza kadar ona musallat olan baş ağrılarından ve önüne geçilemez şehvet ve tamah duygularından kurtulamamış.

Bu hikâyeler John Dryden’e, Geoffrey Chaucer’a, Nathaniel Hawthorne’a varıncaya kadar yeniçağ yazarlarınca da çeşitli biçimleri ile anlatılmış.

*Pessinus: Arkeolog Charles Texier’ye göre, Eskişehir’in ilçesi Sivrihisar’ın güneyindeki bugünkü Balahisar köyü… Eisler, bu ismin, Yunanca “pessos=oyun taşı, zar”dan geldiğini; “Kybele” fetişinin de zar biçimli taş olduğunu ileri sürüyor.

ASKLEPİOS (Lat. AESCULAPIUS): Tessalyada, Koronis adında, güzelliği Apollo’u baştan çıkaracak kadar emsalsiz bir genç kız yaşardı. Ne var ki, kız tanrının aşkını umursamıyor; kendi gibi bir ölümlü eşi tercih ediyordu. Ama bunu Doğruluk tanrısı olan, kimseyi aldatmadığı gibi aldatılmaktan da hiç hazetmeyen Apollo’ya açıkça söylemiyor, onu oyalıyor; Elatos’un oğlu Iskhys’le aldatıyordu. Oysa bu sadakatsizliğini uzun süre ört bas etmesi olanaksızdı. Tanrının haber kuşu beyaz tüylü “Raven” gerçeği ona yetiştirdi. Ama çılgına dönen Apollo öfkesini önce onun tüylerini siyaha çevirerek hafifletmeye çalıştı. Tanrıdan hamile kalmış olan Koronisin akıbeti de, doğallıkla ölüm oldu. Kimisi infazı doğrudan Apollonun gerçekleştirmiş olduğunu, kimisi kardeşi Artemis’in keskin nişancılığını kanıtlamak için kızı okuna hedef yaptığını söyler.

Apollo, acımasızlığına karşın, kızın yakılacağı odun yığının üzerine yerleştirildiği anı görünce derin bir kedere kapıldı.” Hiç olmazsa, şimdi evlâdımı kurtarma fırsatım var” diye söylendi (Zeus’un da, dünyaya çok yakında çocuk getirecek Semele’nin, Hera’nın entrikası ile ölümü üzere bebeği Dionysos’u kaçırdığını “Dionysos bahsinde anlatmıştık). Ölü kızın karnını yararak bebeği aldı; (Altın Post ve Herakles’in mitlerinde adını andığımız) Kentavr Khiron’a emanet etti. Bu Dünyadaki ilk Sezaryen doğummuş. Hekimlik sanatı olan bilge ve iyi yürekli Khiron bebeği Pelion Dağındaki mağarasına götürdü; ona “Asklepios” adını verdi. Birçok hatırlı saygın kişiler çocuklarını yetiştirmesi için Khiron’un bakımına ve eğitimine veriyorlardı; fakat Asklepios, Khiron’un en gözde evlâtlığı olmuştu. Vaktini, öteki oğlanlar gibi koşup oynayarak değil, Pindaros’un “Pythia Odları”nda uzun uzadıya anlatığıı üzere, büyük bir ilgi ve dikkatle babalığının verdiği sağlık derslerini dinlemekle geçiriyordu. Şifalı otların kullanımını, tılsımlı masaj ve friksiyonları, teskin edici ilaçların bileşimleri, aşk iksirlerini iyi bilen Khiron’u, şimdi öğrencisi çok aşmıştı. Sağlığı her bozulanın yardımına koşuyor; yara sağaltıyor, acıları dindiriyor, nedeni belirsiz hastalıklara derman buluyor; ölüm hâlinde olanları bile ayağa kaldırıyordu. 

Berlin, Bergama Müzesinde'ki Asklepios Heykeli Epione ile evliliğinden Hygieia, Meditrinas, Iaso, Akeso, Aglaea, Panacea adında altı kız, Makhaon, Telesphoros, Podaleirios adlarında üç oğul sahibi oldu. Kızların hepsi çeşitli tıp ve tıbba yardımcı dalları simgelerdi. Hygieia “sağlık koruma - hijyen” tanrıçası idi. Meditrinas sağlık biliminin sembolü yılanları taşıyan sancaktar idi. Iaso “antiseptik önlemleri”, Akeso “ilâçlar”ı, Aglaea “tedavi”yi simgelerdi. Panacea ise uzun süreli bakım ve tedavi tanrıçası idi. Asklepios’un Aristodama’dan “Aratos” adında bir de oğlu vardı. Troya Savaşında da, Akalılar yanında savaşmış; bir yılan tarafından ölümcül biçimde ısırılan Philoktetes’i tedavi etmiş. Bazı mitler, Philoktetes’i tedavi edenin, gene çok yetenekli hekimler olan oğulları Makhaon ya da Podaleirios’dan biri olduğunu anlatırlar.

Hayırseverlikteki ünü Dünyayı tutmuştu; ama gene de, tanrıların asla affetmeyecekleri bir günah işleyip onların gazabına hedef olmaktan uzak kalamadı. Aklı ve hüneri, bir insanoğlundan asla beklenmeyecek yücelikte idi. Ona güvenen bir aile, çok yüksek bir ücret karşılığında, ölen bir yakınlarını ayağa kaldırmasını istediler. O da dileklerini yerine getirdi. Yaşama dönen kişinin, Theseos’un haksız yere ölümüne neden olduğu oğlu “Hippolytos” olduğunu söylerler. Gûya, bu genç bir daha ölüm akıbeti ile karşılaşmamış; kendisine “Virbius” adı verildiği İtalya’ya giderek orada bir tanrı gibi tapılmış.

Fakat Zeus, Hades’in işine burnunu soktuğu kabûl edilen, üstelik bunun için ücret alan hekim’i yıldırımı ile çarpmış. Oğlunun ölümü ile yıkılan Apollo Etna Dağına koşmuş; orada yıldırımları imal eden Kyklopları (bazı mitlere göre onların oğullarını) okları ile öldürmüş. Buna mukabil, gözde demircilerinin öldürülmesine celâllenen Zeus, Apollo’yu, köle olarak (farklı mitlere göre 1–9 yıl süre ile), Herakles mitinden anımsayacağınız, Admetos’un hizmetine vermiş. Bu olay Euripides’in “Alkestis” trajedisine konu olmuştur.

Tanrıların Kralını bu derece öfkelendiren Asklepios ise insanların nezdinde ölmez bir anıya kavuşmuş. Ölümünden sonra, hastalar, sakatlar, İ.Ö. 300’den itibaren eski Dünyada yaygınlaşan, hem hastane hem tapınak olan Asklepieion’lara gidip dua etmiş, kurban kesmişler. Kutsal hekimin öğütlerini almak için tapınakda bir gece kalırlar; uykuda gördükleri Asklepios’un talimatına göre, tıbbî yollar yanında, kurban verme, oruç, uyku, düş yorumu, su sesi dinletme gibi ruhsal ve mistik yollar yanında, özellikle Pythagoras ve Hippokrates’den sonra gelişen bilimsel tıbbî tedavi görürlermiş. Ünlü Asklepieion’lar Mora’nın kuzey doğusundaki Epidauros’da, Asklepios’un torunlarından olduğu rivayeti çıkarılan efsanevî Doktor Hippokrates’in memleketi Bodrum’un karşısındaki İstanköy (Kos) Adasında, Arkadya’da Trikke’de ve nihayet en bilineni ülkemizde Bergama’dadır. Tedavi sırasında yılanlardan yararlanılırmış;.yalnız yılanın şifa verici etkisinin ne olduğu bilinmiyor. Ancak bu hayvanlara Asklepios’un kutsal hizmetkârları gözü ile bakılması gelenek olmuş. Binlerce yıl boyunca iyileşen hastaların, dertlerine dermanın Asklepios’un kutsal ruhundan geldiğine inanılmış. Şimdi, tüm Dünyada, doktorluğa başlarken töreni yapılan “Hipokrat Andı”nın orijinal başlangıcı “Hekim başı Apollo ve Asklepios ve Hygieia ve Panacea ve tüm tanrılar adına yemin ederim ki: ……” biçiminde idi.

Asklepios’un insanlık için önemini sonunda gören Zeus onu sema’ya “Ophiakhos*-Yılan Burcu” olarak yerleştirmiş. Tıp mensuplarının kullandığı simge “küre üzerine dolanmış yılan”dır. Bunu, Hermes’in Karykeion’u ile karıştırmamalıdır.

Asklepios adını etimolojik kökeni bilinmemektedir. “Akalops”, “Aspalas” gibi (erkek cinsel organının kullanılmasına ait) müstehcen; Hititçe refah anlamındaki “assula-a” gibi pek tutmayan yakıştırmalar yapılmış.

Eski Yunanlılar, Mısırlıların ünlü hekim, astronom, rahip, piramit mimarı “İmhotep”in ismini Yunacaya genellikle Asklepios olarak çevirmişler.

*Ophiakhos: Yunanca “yılan taşıyan” : “ophis = yılan”.

Yayın Tarihi : 3 Ekim 2007 Çarşamba 11:05:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?